Progressive Folk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Progressive Folk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2022 Cuma

Laurelie / Laurelie (1970)

Müzikal alt yapılarının büyük kısmı Psychedelic Rock'tan gelse de Belçika'nın ilk dönem Progressive Rock grupları içerisinde, adı Waterloo ve Mad Curry gibi gruplarla anılır Laurelie'nin. Tek albümlü efsaneler listesinin önemli ve nadide parçalarından da biridir aynı zamanda. Başarılı albüme rağmen çok fazla birlikte kalamamış olmaları gerçekten de üzücü.

Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmadığımız grup 1960'ların sonlarında kurulmuş. Kısa sürede kaydettikleri albüm bekledikleri kadar büyük bir ticari başarı elde edemese de grup elemanlarını tatmin etmiş. Ama kişisel sorunlar yüzünden dağılmak zorunda kalmışlar. Yüksek ihtimalle bu kişisel sorunlar, farklı tarzlarda çalma üzerine kuruludur diye düşünmemek elde değil. Çünkü böyle gruplarda çeşitlilik ön plana çıktığı anda, arka planda elemanların farklı tarzları sevdiğini ve herkesin kendini ait hissettiği tarz üzerinden gitmek istediğini anlıyorsunuz.

Progressive Folk olarak anılan Laurelie albümü, Folk öğeler içermekle birlikte sadece o janrın içine sokulması da pek doğru değil. Albüm bazı noktalarında Wishbone Ash, senfonik bölümlerinde Barclay James Harvest ve daha ileri aşamalarında da Traffic ile benzeşen pek çok yer var. Ama Wishbone Ash'in ilk albümü Laurelie'den sonra çıkardığını atlamayarak, gerçekten de iki grubun benzerlikler gösterdiğini söylemeden geçmeyelim.

Enstrümanlar albümde gerçekten de iyi. Progressive öğeler içeren bir albümden bekleyebileceğiniz bir hayli fazla özelliği içerisinde barındırıyor. Özellikle flüt bölümlerinde iş İngiliz tarzı Progressive Rock'a doğru evriliyor. Aralarda kullanılan sesler bazen anlamsız gibi gelse de enstrümanların sesleri takip eden ve tamamlayan yapısı ile birlikte değişik kompozisyonlar çıkıyor ortaya. Başta belirttiğimiz Psychedelic Rock etkileri bu durumlarda fazlasıyla anlaşılır oluyor. Ama albümün kalan kısmında sadece bileşenlerden biri olarak görünmekle kalıyor.

Birden fazla türün bir arada sorunsuz şekilde durabildiği albümlerden biri Laurelie. Özellikle albümün son parçası olan Deborah Jane and Laurelie, Progressive Rock'ın en nadide parçalarından biri olmakla birlikte, pek çok türün ve tarzın bileşiminden oluşuyor. 

Enfes bir albüm olarak özetleyebileceğimiz bu albümün arşivde yerini alması kaçınılmaz. Dinledikçe değerini daha fazla anladığınız albümlerden de biri. Son olarak grubun bass gitaristi Pierre Raepsaet'in grup dağıldıktan hemen sonra Jenghiz Khan'a geçtiğini belirtelim.

LAURELIE

Pierre Raepsaet / Bass, Gitar, Vokal
Christian Boissart / Gitar, Vokal
Yvon Hubert / Piyano, Org, Vokal
Francis Dozin / Flüt, Vokal
Andre Marquet / Davul

LAURELIE

01 - Sad Stone 8:43
02 - Remember Ronny 2:15
03 - Dracula's Way of Makin' Love 0:55
04 - Have a Coke 2:30
05 - Ugly Dirty Man 3:12
06 - Tower of Illusion 1:44
07 - Spiders in Your Hair 2:56
08 - Deborah Jane and Laurelie
        - Chapter 1: Deborah 5:03
        - Chapter 2: Fish 2:50
        - Chapter 3: Days, Dreams, Hopes 3:14
        - Chapter 4: Pink Clouds 3:15
        - Chapter 5: Laurelie, Laurelie 3:34

8 Kasım 2022 Salı

Lutha / Lutha (1972)

60'lı yılların sonunda Flower Power'dan etkilenen Yeni Zelandalı gruplardan biri de Lutha. 1969 yılında Kaleidoscope, Pussyfoot ve Throb gruplarının elemanlarınca kurulan bir supergroup aynı zamanda. Parça yapma konusunda da oldukça hızlılar. Grup elemanlarından Garry McAlpine, bir öğleden sonra içerisinde 4 parça yazdıklarını hatırlıyor mesela. Albüm için yapımcı firmaya gönderilen bu 4 parça beğenilince apar topar Wellington'a albüm kaydına gidiyorlar. Stüdyoda geçirdikleri 30 saatin ardından da kayıtlar bitiyor. 

Albüm Yeni Zelanda içerisinde oldukça başarılı bir albüm olarak biliniyor. O dönemde dışarı açılma fırsatı bulamadıkları için pek fazla popülerleşememişler ama Avustralya kıtasında da oldukça bilinen bir grup haline gelmişler. Bununla yetinmek zorunda kalırken 2. bir albüm daha kaydetmişler ve o da ilk albüm gibi olmasa da başarılı bir albüm olarak kayıtlara geçmiş.

Temelde Folk'tan beslenen bir Progressive Rock anlayışına sahip Lutha. Albümün neredeyse tamamına yakını akustik olarak kaydedilmiş. Bu durum da albüme daha hafif ve yumuşak bir hava katmış. Çok güçlü gitarlara, seslere, vokallere alıştıktan sonra Lutha biraz hafif gelse de hepsinden bağımsız düşündüğünüzde de oldukça keyif veren bir albüm olduğu anlaşılıyor.

Vokalin enstrümanların üstüne çıkan tonu parçaları popülerleştirme çabası gibi görünse de vokalin kendine has ve melodik yapısı bu fikri alaşağı ediyor. Albüm öncesinde sadece Yamaha klavye ile çalışmış olan Kevin Foster, kayıt stüdyosunda Hammond B3'ü görünce dayanamamış ve vokale nefis şekilde eşlik eden klavyelerin kaydedilmesini sağlamış. Albümdeki klavye başarısını da o dönem sıklıkla dinlediği Oscar Peterson'dan Rick Wakeman'a uzanan geniş yelpazeye bağlıyor.

Albüm zaman zaman Amerikalı Surf gruplarını hatırlatır gibi olsa da Yeni Zelanda folklorundan beslenen tarzı ile bunun çok ötesinde olduğunu gösteriyor. Özellikle de gitarlar Folk etkileşiminin ya da temelinin somut göstergesi olarak görünüyor albümde. Genelde yumuşak tonlarda giden, vokali geçmek için kendini zorlamayan, yanında sadece eşlikçi olarak kalan bir anlayışı var. Dinlediğimiz pek çok grubun aksine böyle bir anlayışla hareket etmeleri Lutha'ya ayrı bir hava katıyor. Ara ara Psychedelic Rock'a öykünür şekilde hareketlenseler de işin özünün başka olduğunu hatırlayarak kendi tarzlarına geri dönüyorlar.

LUTHA

Garry McAlpine / Lead Vokal, Vurmalılar
Kevin Foster / Hammond Org, Piyano, Vokal
Graham Wardrop / Gitar, Vokal
Peter Fraser / Bass, Vokal
Peter Edmonds / Davul, Vokal

LUTHA

01 - Then I Saw a Face (3:31)
02 - Sun Song (Anaximander Ramblings) (3:32)
03 - I Really Only Want to Be With You (2:31)
04 - Andrianna (2:13)
05 - Mountain Side (4:31)
06 - Stop; The Music Is Over (2:54)
07 - Why Is Gone (4:51)
08 - My Turn to Cry (3:20)
09 - So Many Years (1:24)
10 - I Am But All Alone (4:02)

31 Ağustos 2022 Çarşamba

Strawbs / From The Witchwood (1971)

1964
yılında the Strawberry Hill Boys adıyla kurulan grup, ilk dönemlerini bluegrass grubu (Amerika'da yaşayan İrlanda kökenli göçmenlerin banjolu kemanlı müziği) olarak geçirdikten sonra 60’ların sonuna doğru Moody Blues’u andıran senfonik tınılarla besli, folk entrumanları ve bolca koro vokalleri ile kolay sindirilebilir görece progressive bir sounda doğru yaklaşmış.

From the Witchwood grubun progressive sounda bir adım daha yaklaştığı üç numaralı albümü. Bu değişimde; önce 1970 yapımı ikinci albümleri Dragonfly’da sonra da aynı yıl Royal Elizabeth Hall’da canlı kaydettikleri albüm Just a Collection of Antiques and Curios’da gruba eşlik ettikten sonra gruba tam zamanlı eleman olarak katılan Rick Wakeman’ın parmağı olduğunu düşünmemek naifçe olacak. Zira albümün hemen her noktasında kendinden bir parça bulabilirsiniz, genel atmosfere muazzam katkıda bulunmuş.

Hammond ağırlıklı A Glimpse of Heaven ile açılış yapan albüm, folk enstrumanların (dulcimer, sitar ve banjo gibi) yarattığı fevkalade harmonilerle eargazm tadındaki parça Witchwoood ile devam ediyor. İçinde bolca duyacağımız sitar melodileri ile Beatles ayarındaki Thirty Days ve köklerine döndükleri Flight ardından “progressive” etiketini hakettikleri The Hangman and the Papist ile albümün ilk yarısını kapatıyoruz. Grubun multi enstrumantalist kemik kadrosu, kendi çaplarında eklektik bir tarza sahip olsalar da The Hangman… ve albümün ikinci yarısında tuşlu çalgıları ile (bilirsiniz işte Wakeman ve çevresindeki tüm tuşlular) özgürce takılması grubu progressive sulara doğru çekmiş. Yoksa pek çok beste doğudan batıya değişen folk tınılarıyla bezeli ilerliyor.

Albümün ikinci yarısını açan Sheep ile Genesis (Collins öncesi) gibi yardıran grup, favorilerimden biri Cannondale ile ipleri Wakeman’ın eline bırakıyor. Hammond gürültüsü ile açılan parça sonlara doğru flanger destekli vokalleri ile kulak tırmalasa da, orta bölümdeki sitar solosuna eşlik eden Moog ritimleri ve Hammond’ın kendine has distortion'ı ile kapanıyor.

Son üç parçasıyla pek dişe dokunan bir iş çıkarmayıp, hafif bir kapanış yaptığını düşündüğüm albümün benim için gerçek sonu, grubun resmen rest çekmişcesine, tüm tuşlara basarak kombolardan kombolara koştuğu The Shepherd Song oluyor. Wakeman’ın kişisel şovunu yaptığı, bu albüm sonrası da David Bowie’den gelen teklifi reddederek Chris Squire’ın araması üzerine Yes’e katıldığını da belirtmiş olayım. (oha)

STRAWBS

Dave Cousins / Akustik & Elektrik Gitar, Banjo (1,2), Dulcimer (2), Tenor Recorder (7), Vokal
Tony Hooper / Akustik Gitar, Autoharp (1), Tambourine (7,10), Vokal
Rick Wakeman / Org, Piyano, Elektrik Piyano (4), Harpsichord (7,9), Mellotron (8), Moog (6,8), Celesta (1), Klarnet (2)
John Ford / Bass, Vokal
Richard Hudson / Davul, Snare Drum (5), Sitar (3,7,8), Vokal

FROM THE WITCHWOOD

01. Glimpse Of Heaven (3:53)
02. Witchwood (3:26)
03. Thirty Days (2:55)
04. Flight (4:27)
05. The Hangman And The Papist (4:14)
06. Sheep (4:16)
07. Canon Dale (3:49)
08. The Shepherd's Song (4:35)
09. In Amongst The Roses (3:50)
10. I'll Carry On Beside You (3:11)

17 Ağustos 2022 Çarşamba

Tír na nÓg / Tír na nÓg (1971)

Kelt mitolojisinden beslenen pek çok şey gibi Tír na nÓg da bir hayli ilgili çekici bir grup. 70'lerin başında İrlanda'da kuruluyorlar. Toplamda da sadece 2 kişiler. Ama 7-8 kişilik müzik yaptıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Grubun adı Kelt mitolojisinde, sadece tanrıların ve perilerin yaşadığı, ebedi gençlik yurdu anlamına gelen Tír na nÓg adasından geliyor. Mitolojiye göre İrlanda'nın batısında yer alan, hiçbir haritada görünmeyen bu adanın sakinleri sadece Tanrılar ve Periler. Yani öyle insanların öldüklerinde gittikleri, ödül mahiyetinde bir yer değil.

Tír na nÓg 1969 yılı ortalarında Dublin , İrlanda'da kurulmuş. Leo O'Kelly ve Sonny Condell tarafından kurulan grup uzunca bir süre Folk müzik çalınan barlarda sahne almış. Bu noktada ilginç bir şeyden bahsetmek gerekiyor. Leo O'Kelly, Tír na nÓg'dan önce Hard Rock ya da Heavy Rock diye bilinen türlerin içinde yer alan yerel gruplarda çalıyor. Heavy Rock'tan Folk'a geçiş yapmak kolay olmasa gerek. Her ne kadar ortak kültürlerden besleniyor da olsalar değişimin çapı çok büyük.

Grubun 70'lerde yayınlanmış 3 albümü bulunuyor. Bu albümlerin üçü de eleştirmenler tarafından oldukça başarılı bulunsa da ticari anlamda aynı başarıyı gösterememişler. Hatta bu ilk albüm Melody Maker'da ayın albümü olarak bile tanıtılmış ama istenilen başarı kazanılamamış.

Müziklerinde keltik ezgileri sıkça kullanmışlar. Mitolojiden beslenen sözler yazıp müziklerini yapmışlar. Karmaşık yapıdaki akustik gitarlar, belli bir düzene göre giden vurmalılar ile birleşince keyifle dinlenen parçalar ortaya çıkmış. Progressive Folk'un ilk gruplarından biri olarak sayılıan Tír na nÓg'da O'Kelly gitar, bass gitar, keman ve üflemelileri çalarken gitar ve tüm vurmalılar da Condell tarafından çalınıyor. Her ikisinin de vokal yaptığını belirtlelim. İkisinin de öne çıkan özelliklere sahip sesleri yok belki ama yaptıkları müzik için de son derece uyumlular.

Boat Song albümdeki favori parçalardan biri. Yapısal olarak çok basit, vokal için de büyük teknikler gerektirmiyor. İnsana verdiği sade hissiyat sanki gerçekten de denizin üstüne bir botta takılıyormuşsunuz gibi düşündürüyor size.

Kelt ezgileri ile örülü Tír na nÓg parçası belki de albümün en iyi parçası. Anlatılan hikaye ile müzik birbirini tamamlarken, vokal de hikaye anlatan biri olarak ortada duruyor. Keyif alarak dinlenen albümlerden biri. Özellikle de Progressive Folk seviyorsanız arşivinize bulunması gerekenlerden.

Tír na nÓg

Leo O'Kelly / Gitar, Bass, Keman, Üflemeliler, Vokal
Sonny Condell / Gitar, Vurmalılar, Vokal

Tír na nÓg

01 - Time Is Like a Promise
02 - Mariner Blues
03 - Daisy Lady
04 - Tir na nog
05 - Aberdeen Angus
06 - Looking Up
07 - Boat Song
08 - Our Love Will Not Decay
09 - Hey Friend
10 - Dance of Years
11 - Live a Day
12 - Piccadilly
13 - Dante

12 Aralık 2020 Cumartesi

50. Yılını Kutlayan Progressive Rock Albümleri / Bölüm 2

1970 yılında piyasaya çıkan ve bugün 50.yılını kutlayan Progressive Rock albümleri seçkisinin 2.bölümü. Gentle Giant, Soft Machine, Miles Davis, King Crimson ve Genesis'in 1970 yılı albümleri seçkinin bu bölümünde yer alıyor.

Symphonic Rock, Jazz Fusion, Canterbury Scene, Progressive Folk gibi Progressive Rock etkileşimi sayılan albümleri kısacık tanıtarak, haklarında bilgi vermeye çalıştık.

14 Kasım 2020 Cumartesi

Affinity - Affinity (1970)

2 gün arka arkaya hem de Almanlar üzerinden İngiliz Progressive Rock müziği ile ilgili atıp tutunca, doğal olarak bu tarzdan birilerini de blog’a ekleyesi geliyor insanın. Türün en iyi ya da en üretken veya en sağlam temsilcisi gibi görünmese de Affinity kuşkusuz en iyilerden biri. 

Kökeni 1960 yılına, Sussex Üniversitesi’ne dayanıyor. 1960 yılında üniversite öğrencisi olan elemanlar birlikte çalmaya başlıyorlar. 63 yılından itibaren grup 2 farklı tipte ama başlangıçtaki elemanlarla devam ediyor. İlk grup caz üzerine yoğunlaşan The Jazz Trio, diğeri ise The Baskervilles. Her iki grubun elemanları da sürekli değişmekle birlikte üniversite sonrası Naiff ve Serpell, Ice isimli bir grup kuruyorlar ve ticari anlamda başarı kazanan bir albüm kaydediyorlar ama ertesi yıl da dağılmak zorunda kalıyorlar. The Baskervilles’den gelen Naiff ve Serpent, Ice’ta birlikte çaldıkları John Carter’ı da alıp The Jazz Trio’dan Linda Hoyle ve Mo Foster ile birleşip Affinity’i kuruyorlar. Kısa süre sonra Carter ayrılıyor ve yerine Mo Foster geliyor.

68 – 70 yılları arasında pek çok kayıt, bir sürü konser ve daha nicelerini yapıp en sonunda da grubun tek albümü Affinity’i piyasaya çıkarıyorlar. Ticari anlamda muhteşem bir başarı yakalayamasalar da psychedelic, folk ve jazz’dan beslenen progressive rock tarzlarıyla rock müzik tarihindeki yerlerini alıyorlar.

Grubun en güçlü yanı tartışmasız Linda Hoyle vokali. Jefferson Airplane’den Grace Slick’in güçlü vokaliyle Fairport Convention’dan Sandy Denny’nin yumuşak ama etkili sesinin birleşimi olan Hoyle’un vokali bu iki benzerliğe rağmen kendine has bir yapıya da sahip. 

Vokali en güçlü yan diye belirledik ama grubun diğer elemanları ve enstrüman kullanımları da yabana atılır gibi değil. Özellikle Bob Dylan’ın yazdığı All Along the Watchtower’da hem progressive rock hem de enstrümanlar üzerine uzun ve çok iyi bir ders alıyorsunuz.


AFFINITY

Linda Hoyle - Vokal
Lynton Naiff - Piyano, Elektrikli Piyano , Klavsen , Vibrafon
Mike Jopp - Elektro Gitar, Akustik Gitar, 12 Telli Gitar
Mo Foster - Elektrikli Bass, Kontrbas
Grant Serpell - Davul, Vurmalılar


AFFINITY

1. I Am and So Are You (3:31)
2. Night Flight (7:15)
3. I Wonder If I Care as Much (3:20)
4. Mr. Joy (5:02)
5. Three Sisters (4:57)
6. Coconut Grove (2:35)
7. All Along the Watchtower (11:36)
Bonus Tracks
08. Eli's Coming  (3:28)
09. United States Of Mind  (2:44)


22 Ekim 2020 Perşembe

Aphrodite's Child - 666 (1972)


Sanırım çok daha önceleri Kvartetten demişti “en sevdiğim ekollerden biridir Yunan ekolü” diye. Bu cümle pek çok açıdan doğrudur. Aphrodite’s Child, Axis, Socrates Drank The Conium, Iraklis, The 4 Levels of Existence ve sayılabilecek daha fazla grubuyla öne çıkan bu ekol, etnik yapısından beslenen ve müziğini ona göre belirleyen bir yapıdadır. Yani psychedelic ya da progressive dinliyorsanız eğer, bunun alt yapısında Yunan müziği ve kökenleri mutlaka bulunur. Kendine has bir yapısı ve tarzı vardır Yunan Rock ekolünün. Bunlar da en çok sevilenlerden biri olmasının sebepleridir.

Aphrodite’s Child da bu işin belki de en başındaki grubu ya da gruplarındandır.  70’li yılların sonundan vıcık vıcık aşk şarkılarıyla tanıdığımız Demis Roussos, 80’lerden itibaren film müziklerinde new age’i coşturan Vangelis grubuniki önemli ismidir. Lakin grup, bahsettiğimiz gibi vıcık vıcık aşk şarkıları ve new age yaklaşımlarıyla uzaktan yakından alakasızdır. Etnik bir Progressive Rock üzerine kuruludur. Grubun müziğinin temelinde progressive’in yanında psychedelic, folk ve baroque etkileri fena halde gözlemlenir.

Demis Roussos’un kulağa çok garip gelen vokali ile birleşen müziğin geneli Vangelis tarafından üretilmiştir. 

Albüme gelince.. dönemin belki de en iyi konsept albümlerinden biridir. Konu olarak Yeni Ahit’in içinde bulunan Vahiy Kitabı’nı (The Book ef Revelation) alır. Vahiyler üzerinden anlatılanlara başlık olarak 666 seçilmesi de ayrıca etkili ve takdire şayan bir durumdur.

Albümdeki sözler Costas Ferris tarafından yazılırken psychedelic’ten beslenen bir progressive rock tarzı hem sözlere hem vokale, hem de müziğe hakimdir. Birbirinin devamı, tamamlayıcısı olan parçalardan en az 10 tanesini 45’lik olarak yayınlasanız Hit olabilecek durumdadır. Unutmadan belirtelim “∞” parçasında (kimilerince infinity olarak da adlandırılır) dönemin politik ve kültür alanında önemli kadınlarından Irene Papas’ın vokal yapıyor.

APHRODITE’S CHILD

Demis Roussos – Bass Gitar, Gitar, Vokal
Vangelis – Klavye
Lucas Sideras - Davul, Vurmalılar
Argyris "Silver" Koulouris - Gitar

666

1. The System (0:23)
2. Babylon (2:47)
3. Loud, Loud, Loud (2:42)
4. The Four Horsemen (5:54)
5. The Lamb (4:33)
6. The Seventh Seal (1:30)
7. Aegian Sea (5:22)
8. Seven Bowls (1:29)
9. The Wakening Beast (1:11)
10. Lament (2:45)
11. The Marching Beast (2:00)
12. The Battle of the Locusts (0:56)
13. Do It (1:44)
14. Tribulation (0:32)
15. The Beast (2:26)
16. Ofis (0:14)
17. Seven Trumpets (0:35)
18. Altamont (4:33)
19. The Wedding of the Lamb (3:38)
20. The Capture of the Beast (2:17)
21. ∞ (5:15)
22. Hic et Nunc (2:55)
23. All the Seats Were Occupied (19:19)
24. Break (2:58)

29 Mayıs 2009 Cuma

Granada - España, año 75 (1976)

Şu konuya girme işi ne zor birşey ya, bir girilebilse arkası gelecek muhtemelen ama... Makedonların medar-ı iftahar'ı Leb i Sol'u görünce, ben de uzun süredir eklemek isteyip de ekleyemediğim (hatta unuttuğum) İspanyolların medar-ı iftahar'ı Granada'yı ekleyeyim bari dedim. Hem blog hareketlenmiş olsun biraz.

“España, año75” Granada’nın 1976 tarihli ikinci albümü. Toplam üç albüm, bir single olmasına rağmen ikinci albümde karar kılmamın sebebi sanırım, dört bölümden oluşan "El Color que Pasamos este Verano" adlı parçanın giriş kısmındaki melodinin bana çok tanıdık gelip ama bir türlü çıkartamayıp kendime sinir olmam. Bir filmden mi duydum yoksa bizden bir türk grubun bir çalışması mı? Hatırlayan olursa yorum kısmına yazsın lütfen. :))

Albümün tamamı enstrümantal. Synth, mellotron'ın ve diğer klavyelileri yoğun olarak kullanan gurup(Carlos Carcamo) bu albümde konuk müzisyen Jorge Pardo'nun soprano saksafonuyla ayrı bir fusion tat katmış albüme. Parça arası geçişler deyim yerindeyse su gibi akıyor diyebiliriz. Civa gibi bir yerde durmayan sürekli devinim hissi veren neşeli, tahrik edici ilerlerken bir anda karanlık bir atmosfer hemen ardından duygusal notaların akıvermesi enstrümanlardan... Tarif etmesi zor. Ne kadar sıradışı bir grup olduğunu ancak dinleyince anlayacaksınız Granada’nın. Ülkelerine has flamenko ezgilerini de unutmamak gerekir ayrıca. Zaman zaman başka sanatçılardan etkilenme hissi yaratsa da, kesinlikle bir tarzları olan kompozisyon ve entrüman hâkimiyetleriyle bünyenizi tarumar edecek bir grup Granada. Diğer iki albümü de es geçmemeli ayrıca. Konsept olarak az farklılık gösterse de año 75’den aşağı kalır yanları yoktur.

Sabahı da yaptık gene iyi mi?.. Gidip sıcak bi kıymalı börek almalı. :))

GRANADA

Juan Bona / Davul
Carlos Carcamo / Klavye, Synth, Mellotron, Keman, Mandolin
Antonio Garcia / Bass
Javier Monforte / Gitar
Jorge Pardo / Soprano saksafon

ESPAÑA, AÑO 75

01 - Elcalor que Pasamos este Verano
        a)Pordonde Andamos
        b)Todo Hubiera sido tan Bueno
        c)La Autentica Cancion del Verano
        d)No me Digas Bueno, vale
02 - Setiembre
03 - Noviembre Florido
04 - Ahora Vamos a ver que pasa

22 Nisan 2009 Çarşamba

Dando Shaft - Lantaloon (1972)

Coventry'den çıkma İngiliz akustik folk grubu. Özellikle rock demedim. Çünkü kesinlikle elektriksiz müzik yapıyorlar. Akustik aletler, hareketli ve tempolu ritimler, özellikli alet kullanımı, şaane armoniler, alışılmadık melodiler, sade ve pürüzsüz vokaller... İşte Dando Shaft. Şüphesiz dönemin vazgeçilmezi içinde yer alıyorlar; progressive. İsim Don Calhoun adlı yazarın romanından alınma. Bazen melodi tekrara düşüyor ve sıkıcılaşmaya başlıyor gibi gelse de aslında belirli bir yapı içerisinde kendini devam ettirip dışarıdan bir şeyleri kendine katarak ilerliyor ve büyüyerek görkemli bir hale geliyor diyebiliriz. Tıpkı çizgi filmlerden hatırladığımız tepeden aşağı yuvarlanmaya başlayan kar tanesinin çığa dönüşmesi gibi yol alıyor Dando Shaft müziği. Bazen mandolin, bazen mandocello (bu alet nasıl bir şey bilmiyorum ama muhteşem etki bırakıyor insanda), bazen keman, bazense Polly Bolton vokalinin öne çıktığını ve bu çıkışların müziği bütünlemenin yanında bi tür meydan okumaya dönüştüğünü belirtmek gerekir.

İngiltere'den çıkan Fairport Convention, SpiroGyra, Steeleye Span gibi grupların aksine ön plana çıkamamış olan bir gruptur Dando Shaft. Bilen bilir sadece. Ama albümleri dinleyince ne kadar haksızlık edildiği ortadadır.

Albümde şu parça iyidir bu parça idare eder gibi bir ayrım yapamıyorum ben. Bütün parçalar hatta Grubun çıkardığı ilk 3 albümdeki bütün parçalar özen ve önem göstererek dinlenilmesi gereken nitelikte. Keyfini çıkarmak lazım...

O kadar yazı yazdım da asıl niyetim bunların hiçbirini yazmak değildi aslında :) Ben eşime methiye düzeyim niyetiyle başlamıştım ama konuyu saptırmışım iyiden iyiye. Gerçi albüm hakkında bilgi vermek konuyu saptırmak değil ama neyse niyet başkaydı özetle. Bi dolu engebeye takılsak, bi dolu derin suya batsak, bi dolu heyelanın altında kalsak da birlikteyiz işte. Uzun uzadıya sürecek bi hayalin peşindeyiz. Hayat boktan yanlarını sıklıkla gösterse de mutluluğu yakalamanın şevki içindeyiz. Seni çok seviyorum aşkım.

DANDO SHAFT

Martin Jenkins / Mandocello, Flüt, Vokal, Keman
Kevin Dempsey / Gitar, Vokal
Ted Kay / Vurmalılar
Roger Bullen / Bass
Dave Cooper / Gitar, Vokal
Polly Bolton / Vokal

LANTALOON

01 - Road Song
02 - Is It Me
03 - Down To You, Up To Me
04 - Melancholic Frevour
05 - It Was Good
06 - The Harp Lady I Bombed
07 - The Black Prince of Paradise
08 - When I'm Weary
09 - I Heard Somewhere
10 - Magnetic Begger

5 Ocak 2009 Pazartesi

Wapassou - Messe en Ré Mineur (1976)

Üç gündür aralıksız yağmur yağıyor. Yağmur hüznü, hüzün de; çivi çiviyi söker hesabı prog-arabesk müzikleri dinlemeye itiyor insanı. Uzun süredir dinlemediğim bir albüm çıkardım dün arşivden, çıkarmaz olaydım iyicene dağıttık bünyeyi anasını satayım. Ee anca beraber kanca beraber, biraz da siz dağılın blog kardeşliği hesabı. :) Aslında var ya hiç bir şey yazmak istemiyorum. Saçmalamak geliyor içimden sürekli. İki tane portakal yedim demin sulu sulu, nefisti. Lahmacun yemeyi düşünüyorum ama çok para anasını satayım, üç tane lahmacun 12 TL, yuh. Neyse.

Wapassou: Fransa'dan bir grup, Messe en Re Mineur ikinci ve en iyi albümleri. 74-79 arası diğer çalışmaları da yabana atmamak lazım ayrıca. Gerçekten tam bir barok tarzları var elemanların. Sıra dışı bir grup ve albüm olduğunu dinlemeye başlar başlamaz fark edeceksiniz. Albümün ilginç bir yönü ise vurmalı enstrümanların olmayışı. Org, gitar, synth. yaylılar vs. o kadar zengin kullanılmış ki, rock'ın olmazsa olmaz aletinin yokluğu hiç fark edilmiyor bile. Öyle insanı yerinden zıplatacak org ve gitar soloları müthiş çıkışlar falan beklemeyin, hiç yok.

Ama ne var, insanın iliklerine işleyen soprano vokaller, klavyenin ve yaylıların iç içe geçtiği muazzam bir atmosfer. İşte bu sanat diyebileceğim bir kaç albümden biridir Messe en Re Mineur. Yükseklerden karanlığın içine düşen bir tüy hissi verir. Çok iyi bir gününüzde dahi olsanız, bunaltır içini daraltır insanın. Rock dedim ama aslında rock kalıplarının da çok dışında bir albüm. Klasik müzik barok tarz, rock, psychedelic ne bileyim, açıklayamıyorum. Albüm hakkında teknik olarak söylenecek daha çok şey var belki ama kıt kanaat İngilizce’yle ancak bu kadar olabiliyor.Belki de bu “blogger” olma işi aşıyor beni. Ne bileyim.

Rahatsız olmak, bunalım takılmak için biçilmiş kaftan Wapassou. Tavsiye ederim. Ha unutmadan: albümün aslı 39:57 dakikalık tek mp3. Buradan çekeceğiniz ise iki parti halinde, bölünmüş yani. Kafanız karışmasın diye not olarak ekleyeyim dedim.

WAPASSOU

Freddy Brua / Klavye
Karin Nickerl / Gitar
Jacques Lichti / Keman
Eurydice / Vokal

MESSE EN RE MINEUR

01 - La Messe en Re (39:57)

20 Ekim 2008 Pazartesi

Los Jaivas - Canción Del Sur (1977)

Son vakitlerde paso Avrupa grupları takılmışız. Dedim ki biraz Amerika civarlarına hatta güneylerine inelim. Los JaivasŞili’nin en tanınmış ve önde gelen grubu. Onların Moğollar’ı desem kötü bi benzetme yapmış olmam. Giyinişleri, esinlendikleri ve yaptıkları müzik, kullandıkları farklı enstrümanlar bana hep Moğalları anımsatıyor. Müzik tarzı olarak birçok yerde Folk olarak geçseler de bence bi o kadar da Senfonik öğe barındırıyorlar. Adamlar belli ki kendi yerel müziklerinden oldukça etkilenmiş, bizde ki “Anadolu Rock” misali onlarda kendilerine has bir müzik geliştirmişler (Inca Rock)… :))

1963 yılında Parra biraderlerle Gato Alquinta ve Mario MutisHigh Bass” adlı grubu kurmuşlar. Ardından 1969 da Eduardo Parra müzikal tarzda değişikliğe yönelmiş ve grubun adını Los Jaivas olarak değiştirmişler. Etnik tutruka, charanjo, tarka, tumbadore, bongo and maracas gibi bazılarının adlarını dahi duymadığım farklı enstrümanları kullanmış, az biraz İngiliz gruplarından etkilenerek bir sentez oluşturmuşlar. Bu albüm adamların beşinci albümü. (Tabi 1969 ve 70 yıllarında 5 cd’lik “La Voragine”i ve 1974 de “Manduka & Los Jaivas” adı altında çıkardıkları albümleri saymazsak). En güzel albümlerinden biri olarak kabul edilir.

81 yılında çıkan “Alturas de Macchu Picchu” ve 76 yılında çıkan “Los Jaivas” da baya güzel albümler. Bazı albümlerde ufak çaplı da olsa değişik arayışlara girmişler ama kalitelerini pek bozmadıkları için genelde tüm albümleri dinlenebilir durumda. Nedense inişli çıkışlı şarkıların olduğu albümler çok hoşuma gider. Gerçi progressive müziğin temel ilkelerinden biridir bu. Yine de bazı şarkılarda bu daha keskindir. “Frumpy” nin “Take Care of Illusion”ı, Corte Dei Miracoli’nin “Eterna Ricerca”sı gibi. Bu albümde de inişli-çıkışlı durumlar mevcut. Bunu özellikle Eduardo Parra’nın klavyesine borçluyuz.

Şarkılara gelince: Albümün öncü parçaları kesinlikle “Canción Del Sur” ve “Danzas”. Cancion del Sur, vokal ve klavye ile başlar. Ağır tonlarda gider ancak sonra piyano şarkıyı tırmandırarak son noktayı koyar. Bence albümün en sağlam şarkısı. Aslında Danzas’ın da aşağı kalır bir yanı yok. Senfonik öğelerle başlayan, flütün olduğu, klavye ve gitar soloları ile devam eden çok sıkı ve sürükleyici bir şarkı. “Dum Dum Tambora” yerel bir Paraguay şarkısıymış. "Canción Para Los Pàjaros" ve "Frescura Antigua", diğerlerine göre nispeten vasat şarkılar. Bu grup, diğer birçok grubun aksine hak ettiği ilgiyi görmüştür.

2003 yılında Gato Alquinta’nın cenazesine 250.000 kişi katılmış ve 3 gün sürmüş. Ara ara sıksa da çok fazla taraftarı olmadığım folk türünü içinde barındıran bir albüme göre gayet başarılı bir çalışma. Keyifle... 

LOS JAIVAS

Gato Alquinta / Vokal, Gitar, Bas Gitar
Mario Mutis / Vokal, Gitar, Bas Gitar
Claudio Parra / Piyano, Moog Synth.
Eduardo Parra / Piyano, Moog Synth.
Gabriel Parra / Bateri, Vurmalı Çalgılar, Vokal

CANCION DEL SUR

01 - La Vida Màgica, Ay Sí (3:21)
02 - Canción Del Sur (7:39)
03 - Canción Para Los Pàjaros (3:14)
04 - En La Cumbre De Un Cerro (5:06)
05 - Danzas (8:44)
06 - Dum Dum Tambora (7:50)
07 - Frescura Antigua (3:18)
08 - En Tus Horas (3:43) Bonus
09 - Mambo De Machaguay(4:12) - Bonus

11 Temmuz 2007 Çarşamba

Aktuala - Aktuala (1973)

İtalyan Progressive Rock gruplarının başlıcalarından biri olan Aktuala'nın en iyi albümlerinden biri. Hepsi hepsi 3 tane albüm yaptıklarını da düşünürsek en iyi albümleri de diyebiliriz. Atmosfer yaratmakta bu adamların üstüne tanımam.

İlk parça "When The Light Began"a dikkat. İnsanın içine işleyen bir yapıya sahip. "Altamira" ve "Alef's Dance" de gözden kaçmayan parçalar. Aslında hepsi iyi.. ne demeye zorluyorsam..! Flüt, saksofon ve vurmalılara dikkat!

AKTUALA

Walter Maioli - Flüt, Armonika, Obua
Daniele Cavallanti - Saksofon
Antonio Cerantola - Gitar
Lino "Capra" Vaccina - Vurmalılar
Laura Maioli - Vurmalılar

AKTUALA

01 - When the Light Began (11:51)
02 - Mammoth R.C. (4:35)
03 - Altamira (2:23)
04 - Sarah' Ngweha (5:45)
05 - Alef's Dance (6:25)
06 - Dejanira (5:45)

>