Psychedelic Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Psychedelic Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2023 Cuma

The Amboy Dukes / The Amboy Dukes (1967)

The Amboy Dukes
, Rock müziğin popüler figürlerinden biri. Aslında çok fazla etkili bir müzikleri olduğunu düşünmemekle birlikte, ufak bir tarihçe çalışmasına dönüşen blogda yer alması da gereken gruplardan elbette.

The Amboy Dukes'un önde gelen figürü Ted Nugent, genç yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisiyle tanınan bir gitarist olarak öne çıkıyor. Nugent, 1950'lerin sonlarında gitar çalmaya başlayarak Detriot'te kendisini gösteriyor. 1960'ların ortalarına doğru Detroit müzik sahnesinde dolaşırken, diğer yerel müzisyenlerle tanışıyor. Bu dönemde, Nugent müziğini daha geniş bir dinleyici kitlesiyle paylaşma arzusuyla birlikte bir grup kurma fikri doğuyor. Yani temelde bütün olay Nugent'ın gitar çalışının beğenilmesi ve bunu herkesin duymasını sağlayarak işten biraz da para kazanmak diye düşünebiliriz. (Çok gömdüm adamı, kabul)

The Amboy Dukes adını alan grup, yerel kulüplerde ve etkinliklerde sahne almaya başlıyor. Özellikle sahne performansları sırasında Ted Nugent'ın vahşi gitar çalma tarzı ve enerjik sahne şovları, insanların dikkatini çekiyor ve bu durum grubun yerel bir takipçi kitlesi kazanmalarına yardımcı oluyor. Kazandıkları bu küçük başarı 1967 yılında The Amboy Dukes adlı ilk albümlerini çıkarmalarını sağlıyor. Albüm, grubun tanınmışlığını daha da artırıyor ve onları ulusal çapta bir izleyici kitlesiyle buluşturuyor.

Grupla aynı adı taşıyan albüm, Hard Rock, Blues Rock ve Psychedelic Rock öğelerini içeriyor. Nugent'ten kaynaklı olarak sertlik derecesini tarif etmek zor. Hatta mmuhtemelen grubun diğer elemanları adama uyum sağlamakta da epeyce zorlanmışlardır diye düşünmeden edemiyor insan.

The Amboy Dukes, zamanla, müzikal yetenekleri ve Ted Nugent'ın özellikli gitar performanslarıyla tanınan bir grup haline geldi. 1975 yılında grubun dağılmasının ardından Ted Nugent, solo kariyerine devam etti ve rock müziğin önemli gitar virtüözlerinden biri haline geldi. The Amboy Dukes'un kuruluşu, Detroit müzik camiasının önemli bir hikayesini temsil ediyor ve grup, 1960'ların sonlarında Rock müziğin gelişimine katkıda bulunan önemli bir grup aslında. (Benim kolayca harcamama bakmayın, popülerliği sağlayan gruplar olmasaydı bu kadar çok Rock müzikten bahsediyor olmazdık)

The Amboy Dukes albümü, grup için bir başlangıç ​​noktası. Ama daha önemlisi Ted Nugent'ın müzikal kariyerinin yükselişini başlatan albüm. Genel olarak, o dönemin ruhunu ve enerjisini yakalayan bir kayıt olarak kabul edilir ve The Amboy Dukes'un rock müzik sahnesine katkılarının bir göstergesidir.

THE AMBOY DUKES

T. T. (Tattle Tale) Palmer / Davul
Bill (Mom) White / Bass
Steve (Farmer) Farmer / Gitar
Rick (Nervous Ned) Lober / Piyano, Org
Ted (The Duck) Nugent / Gitar
John (J. B.) Drake / Vokal

THE AMBOY DUKES

01 - Baby Please Don't Go 5:35
02 - I Feel Free 3:42
03 - Young Love 2:45
04 - Psalms of Aftermath 3:19
05 - Colors 3:20
06 - Let's Go Get Stoned 4:24
07 - Down on Philips Escalator 3:00
08 - The Lovely Lady 2:58
09 - Night Time 3:11
10 - It's Not True 2:42
11 - Gimme Love 2:45

14 Eylül 2023 Perşembe

Ant Trip Ceremony / 24 Hours (1968)

Tuhaf Amerikan gruplarından biri de Ant Trip Ceremony. 1967 - 1968 yılları arasında varlık gösterip dağılan bir üniversite grubu. Utah'da Oberlin College'da kuruluyorlar. Grubun adını, bu terimi okuduğu modern insan toplumunu anlatan bir kitaptan alıntılayan profesörlerden biri veriyor. Kolejde öğrenci olan Steve DeTray etrafında dönen bu hikayede grubun 2 enkarnasyonu bulunuyor. İlk grubu kurup yaptıklarını beğenmeyen DeTray, yaz okulu için kolejde kaldığı sırada ikinci versiyonu oluşturuyor ve içine siniyor.

Kolejde ve çevresinde verdikleri konserler (ya da dinleti demek daha doğru sanırım) ile tanınıyorlar. West Coast stilini ve bu tarzı icra edenleri sevdikleri için müzikal tarzları Psychedelic Rock ve Acid Rock çevresinde şekilleniyor. Genellikle verdikleri konserlerde West Coast'tan çıkma parçaları alıp yeniden yorumluyorlar. Ama bu yorumlar oldukça uzun ve çoğunlukla da doğaçlamalarla bezeli enstrümantal parçalara dönüşüyor. Parçalardaki vokaller yerini koruyor ama o kadar uzun ve enstrüman ağırlıklılar ki enstrümantal parça olarak adlandırmak bile doğru olabilir.

Yaz ve Sonbaharı verimli geçiren grup 1968'in Şubat'ında stüdyo kaydına giriyorlar. Teknik eksiklikler, imkansızlıklar ve alet edevatla boğuşurken albümün yarısını kaydediyorlar. Ama kalan yarısını kaydetmek için İlkbaharın sonlarına kadar beklemek zorunda kalıyorlar. Aynı stüdyoda aynı aletlerle girdikleri albümün kalan yarısının kayıtları da teknik açıdan zorluklarla boğuşularak kaydediliyor.

Mastering işi yerel ama iyi bir stüdyoda halledildikten sonra albüm 300 kopya ile sadece Oberlin College'in kitabevinde satışa sunuluyor. 1968 yılı Yazında grup elemanları kolejden mezun olduklarında da grup dağılıyor.

24 Hours, kendi halinde ama kendi özelliklerine sahip bir albüm. Acid Rock ve Psychedelic Rock albümün her yerinden süzülüyor. Folklorik köklere dayanan ve tuhaf şekilde atmosfer yaratan bir yapısı var. Kendinizi albümün içinde kaybolmuş şekilde buluyorsunuz çoğunlukla. Kayıt kalitesini bir kenara bıraktığınızda özellikle Acid Rock sevenler için nadide bir parça denilebilir. Hatta dönemin Amerika'sının en iyi Acid albümlerinden biri demek de yanlış olmaz.

Konserlerdeki uzun doğaçlamalar albümde ne yazık ki bulunmuyor. Genel olarak kısa diyebileceğimiz parçalardan oluşuyor 24 Hours.

ANT TRIP CEREMONY

Steve DeTray / Gitar
Roger Goodman / Vokal
Mark Stein / Gitar, Flüt, Bass
George Galt Bass, Armonika, Vokal
Gary Rosen / Bass, Vokal
Jeff Williams / Davul

24 HOURS

01 - Locomotive Lamp 3:50
02 - What's the Matter Now 2:45
03 - Violets of Dawn 4:34
04 - Riverdawn 3:38
05 - Hey Joe 4:20
06 - Outskirts 1:39
07 - Little Baby 3:03
08 - Get Out of My Life 3:05
09 - Four in the Morning 4:30
10 - Sometimes I Wonder 3:53
11 - Pale Shades of Gray 4:30
12 - Elaborations 7:20

13 Eylül 2023 Çarşamba

Smack / Smack (1968)

Smack
, bu aralar içine düştüğümüz Acid Rock, Psychedelic Rock kuşağının neredeyse hiç bilinmeyen isimlerinden biri. Zaten doğru düzgün var oldukları da söylenemez. Geride kalmalarının ya da unutulmuş olmalarının bir sebebi de sadece cover yaptıkları tek bir albümün oluşu olabilir. Bilemiyoruz ama eğer ikinci sebep geçerliyse gruba büyük haksızlık edilmiş demektir.

Lawrance, Kansas'ta, kurulmuş Smack. Haklarında bilgi sahibi olan kimse de yok. Young Prophecies adlı bir grubun albüm kaydının hemen ardından stüdyoya girdikleri, 9 parçayı tek seferde kaydedip çıktıkları söyleniyor. O sıralarda orada bulunan birinin, grup elemanlarından biri ile konuşmasından dolayı Smack'in henüz 6 haftalık bir grup olduğunu iddia ettiği bir yazıya da rastlamıştım daha önce. 6 haftalık geçmişi olan ve bu kadar hızlı şekilde kayıt yapıp bu kadar da acayip iyi bir kayda imza atan grup elemanlarının ortalıkta olmaması, Smack'e devam etmemiş olsalar da başka gruplarda da yer almamış olmaları üzücü. Zira, gerçekten de grubun (daha özelde müzisyenlerin) potansiyeli bir hayli yüksek. Az önceki iddianın sahibinin aktardığına göre University of Kansas'ta okuyan bu elemanlar sırf keyif için yapmışlar kaydı.

Audio House adlı bir stüdyonun o dönemde plağı basmış olması da ayrı enteresanlık. Gerçi plak 125 adet satmış ama stüdyonun imkanları için de bu büyük bir sayı demekmiş. 1992'de albüm yeniden yayınlanana kadar ortalıkta neredeyse hiç yokmuş plakları.

Tamamıyla cover parçalardan oluşan albümdeki parçalar da öyle yabana atılır parçalar değil. Ağırlıklı olarak Jimi Hendrix ve Cream parçalarının yer aldığı albümde Skip James'in I'm So Glad'i, The Kinks'in Set Me Free'si ve Buffalo Springfield'ın For What It's Worth'ü de bulunuyor. Parçaları kendilerine göre yorumlamışlar. Bazı noktalarda fazlasıyla yakınlaşan benzerlikler olsa da kendilerine has bir tarz yaratmaya yönelik potansiyele sahip olduklarını söyleyebiliriz. 

Fuzz gitarlar parçaların içinden geçerken, vokalin tuhaf şekilde yaşlı imgesi yaratan sesiyle birleştiği noktada bir hayli agresif yapı oluşuyor. Davullar çok iyi. Keşke orijinal parçalarını da görebilseymiş fikrinden kurtulamıyoruz.

Son olarak, albümden çok büyük bir şey beklememek gerekiyor. Sonuçta cover bir albüm. doğal olarak orijinallerine yaklaşamıyorlar bile. Diğer yandan ise başka coverlar ile karşılaştırıldığında fazlasıyla üste çıktıklarını söyleyebiliriz. Parçaların tek seferde arka arkaya kaydedildiği düşünülürse albümün yarısından sonra neden biraz yumuşadıklarını daha iyi anlayıp kabullenebiliriz.

SMACK

Jim Uhl / Gitar, Vokal
Alvin Heywood / Bass, Vokal
Phil Brown / Bass, Vokal
Lee Overstreet / Davul

SMACK

01 - Purple Haze 3:49
02 - Fire 2:48
03 - Sunshine of Your Love 4:22
04 - I'm So Glad 4:05
05 - Swlabr 2:32
06 - Manic Depression 3:00
07 - Set Me Free 2:05
08 - For What It's Worth 2:36
09 - Foxy Lady 3:17

12 Eylül 2023 Salı

The Seeds / The Seeds (1966)

Çok eskilerden, bugünlerde adı unutulmuş gruplardan biri The Seeds. 1965 yılında Ameoba grubunun dağılmasından sonra Sky Saxon ve Jan Savage tarafından Hollywood, California'da kuruluyor. Başlarda Los Angeles'taki kulüplerde çalarak tanınıyorlar. 1 yıl sonra da konumuz olan ilk albümü kaydediyorlar.

Genel olarak çok büyük işler başarmışlıkları yok. Ama bu işin kökenlerinde yer alan başarılı ve önemli gruplardan biri The Seeds. 1966 - 1968 arasında kaydedip yayınladıkları 5 albüm ile Psychedelic Rock, Acid Rock zincirinde önemli bir halkayı oluşturuyorlar. 

İlk çıkardıkları 45'lik Can't Seem to Make You Mine ile California'da bilinir hale gelirlerken albümden çıkan ikinci single Pushin' Too Hard ile Amerika Top 40 listesini sallıyorlar. British Invasion'ın etkili olduğu yıllarda öne çıkmak için epeyce çabalıyorlar. Çabalarının sonuçlarını alamıyorlar tabi. Çünkü popüler anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yaptıkları müzik olması gerektiği kadar bir kitle elde etmelerini sağlamıyor. Sonraki süreçte de birbiri ardına ortaya çıkan gruplardan dolayı kendilerine yer açamıyorlar.

Grubun önünde yer alan Sky Saxon diğer elemanların bazılarının gruptan ayrılmasına sebep oluyor bir süre sonra. İsimlerini de Sky Saxon and The Seeds olarak güncelliyorlar. Çok fazla ileri gidemiyorlar ve 1972 yılında dağılıyorlar. Grup yetenekli müzisyenlerden oluşmakla birlikte başarısız bir performans çiziyor. Özellikle de Sky Saxon'un alışılmadık ve etkileyici sesi çok fazla potansiyele sahipken The Seeds'te hiç işe yaramıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Saxon aynı zamanda bass çalıyor gibi görünür ama aslında çalamıyor. Stüdyo kayıtlarında stüdyo müzisyeni Harvey Sharpe bass çalarken, konserlerde ise klavyeci Daryl Hooper, daha sonra The Doors'ta Ray Manzarek'in de yapacağı gibi bass bölümlerini farklı bir bass klavye ile çalıyor.

The Seeds'in bu albümü çok büyük yenilikler, enteresan hareketler ve sesler içermiyor olabilir. Am bu iyi olmadıkları anlamına gelmez. Özellikle de 1966 yılı düşünüldüğünde epeyce farklı ve değiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Az önce bahsettiğimiz gibi Saxon'ın sesi ve vokal tekniği bile başlı başına gruba büyük bir katkı sağlıyor. Blues Rock, Psychedelic Rock, Garage Rock, Acid Rock gibi türlerden gelen bütün etkileri The Seeds'te görebileceğiniz gibi Proto-Punk olarak adlandırabileceğimiz bir türü de icra ediyorlar.

THE SEEDS

Rick Andridge / Davul
Jan Savage / Lead Gitar, Ritim Gitar, 12 Telli Gitar
Sky Saxon / Lead Vokal, Bass, Armonika
Daryl Hooper / Piyano, Org

THE SEEDS

01 - Can't Seem to Make You Mine 2:56
02 - No Escape 2:08
03 - Lose Your Mind 2:11
04 - Evil Hoodoo 5:00
05 - Girl I Want You 2:15
06 - Pushin' Too Hard 3:03
07 - Try to Understand 2:45
08 - Nobody Spoil My Fun 3:50
09 - It's a Hard Life 2:38
10 - You Can't Be Trusted 2:05
11 - Excuse, Excuse 2:20
12 - Fallin' in Love 2:47

11 Eylül 2023 Pazartesi

Moby Grape / Moby Grape (1967)

Psychedelic Rock
'ın köklerini saldığı San Fransisco çıkışlı olan Moby Grape, adı çok fazla anılmasa da aslında türün hem en iyi örneklerinden hem de en önemlilerinden biridir. Psychedelic Rock'ın emekleme aşamalarında ortalıkta olan grup sağlam bir müzikal alt yapıya ve hepsi kendi enstrümanlarında ustalaşmış müzisyenlere sahiptir. Diğer Psychedelic gruplarından farklı olarak Moby Grape müziğinde daha fazla Folk, ekstradan Country ve bolca Rock'n Roll bulunur.

Moby Grape'in bir başka ayırt edici özelliği ise tüm üyelerinin Lead Vokal oluşudur. Çok az sayıda grupta görülen bu özellik, grubun vokal seslerinin farklı olmasından kaynaklı olarak gruba büyük bir avantaj sağlar. Aynı zamanda tüm elemanlar, parçaların yazım sürecine de dahil oldukları için iş daha fazla içselleştirilmiş olarak ortaya çıkar.

Gruptaki başkaca önemli bir özellik de Skip Spence'in yer almasıdır. Profesyonel kariyerine Quicksilver Messenger Service'de gitar çalarak başlayan, Jefferson Airplane'e transfer olup grubun ilk albümünde davul çalarak yer alan Spence, Moby Grape'te de efsanevi bir duruş içerisindedir. Tabi kısa sürmüştür, akıl sağlığının yerinde olmadığını söyleyerek ilk albümden sonra gruptan ayrılmıştır. Tam da bu noktadan sonra Moby Grape için saçma sapan bir dönem başlar. Normalde en üstte yer alabilecek bir grupken en altlara kadar düşerler. Müzikal açıdan bir sorun yoktur, gayet iyi ve diğerlerine oranla daha değişiktirler. Ama performans sergileme konusunda geride kalırlar.

Bunun en büyük sebeplerinden biri eski menajerleri ile olan anlaşmadan kaynaklanır. Onlarca yıl süren mahkeme süreci Moby Grape'in moralini fena halde etkiler. O aralarda verdikleri yanlış kararlar da üzerine tuz biber olur. Bu haldeyken yaptıkları müzik, potansiyellerinin çok çok aşağısındadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen çıkış albümleri yaptıkları en iyi iştir. Gerçi tüm bu olan bitenin başında olduğu için çok fazla etkilendikleri bir dönem de değildir. Psychedelic Rock'un Acid Rock ile birbirine tutunarak gittiği bir yolda, Country ve Folk ezgileri ile yapılarını kullanarak, içine hafif (göze batmayacak kadar) popülizm ekleyip Blues köklerine bağlı kalarak yaptıkları ilk albüm grubun en iyi işidir.

MOBY GRAPE

Peter Lewis / Gitar, Vokal
Jerry Miller / Gitar, Vokal
Don Stevenson / Davul, Vokal
Bob Mosley Bass, Vokal
Alexander "Skip" Spence / Gitar, Vokal

MOBY GRAPE

01 - Hey Grandma (2:43)
02 - Mr. Blues (1:58)
03 - Fall on You (1:53)
04 - 8:05 (2:17)
05 - Come in the Morning (2:20)
06 - Omaha (2:19)
07 - Naked, If I Want To (0:55)
08 - Someday (2:41)
09 - Ain't No Use (1:37)
10 - Sitting by the Window (2:44)
11 - Changes (3:21)
12 - Lazy Me (1:45) 
13 - Indifference (4:14)

10 Eylül 2023 Pazar

Steppenwolf / Steppenwolf (1968)

Dünkü The Sparrow girişinden sonra efsanevi Steppenwolf'tan bahsetmemek olmazdı. Zaten gruba da ayıp etmişiz, uzun zamandır hiçbir şekilde blogda konuk etmemişiz. Hem kendi döneminin en üsttekilerinden biri hem de günümüzde bile parçaları hala bilinen, dinlenen, filmlerde dizilerde filan kullanılan grubu hakkında birkaç kelime etmemek hiç hoş olmamış. Kaldı ki "Led Zeppelin ve Black Sabbath'tan önce Steppenwolf vardı" diye de bir laf varken daha büyük bir ayıp olarak kayda geçirebiliriz.

The Sparrow'un 1967 yılı ortalarında farklı yönlere gitmesinin ardından akıllı bir yapımcı John Kay ve arkadaşlarına gidip grubun en azından bir kısmını toplayıp farklı bir isimle müzik yapmaya devam etmelerini ısrarla öğütlüyor. Kay ve diğerlerinin de kafasına yatıyor bu fikir. Grubu kuruyorlar. Adını da Hermann Hesse'nin aynı adlı kitabından (bizde Bozkırkurdu adıyla bilinir) alıyorlar. The Sparrow'dan koparak sahne adını Mars Bonfire yapan Dennis Edmonton da grupla ilgileniyor ama dışarıdan destek vermeyi daha doğru buluyor. Bu noktada belirtmek gerekiyor ki iyi ki de bunu yapmış. Zira gruba dahil olsaydı belki de Born To Be Wild hiç ortaya çıkmayacaktı.

Neyse, grubu kurup çalışmalara başlıyorlar ve aldıkları karar doğrultusunda Psychedelic Rock'tan beslenen, Blues Rock'ın sert bir türevi üzerine gidiyorlar. Heavy Metal'in çıkışındaki önemli ayrıntılardan da biridir bu durum. Albümden ince 3 adet 45'lik yayınlanıyor. A Girl I Know ve Sookie Sookie'nin yer aldığı ilk 2 single tanınmaya başlamalarını sağlarken, üçüncü single Born To Be Wild neredeyse dünya çapında üne kavuşturuyor grubu. Bu motivasyonla girdikleri albüm kaydından çok kısa sürede çıkıyorlar. 68'in Ocak ayının sonlarında yayınlanan ve grupla aynı adı taşıyan albüm Steppenwolf, bir anda hem grubu en üste taşırken hem de ticari başarı kazanmalarını sağlıyor.

Hemen her yere Born To Be Wild, The Pusher, Sookie Sookie çalmaya başlıyor. Hatta Peter Fonda, yönetmenliğini de yaptığı ve karşıt kültürün kült filmi haline gelen Easy Rider'ın açılış sahnesinde Born To Be Wild'ı kullanırken, alışkın olmadığımız türde bir alışveriş sahnesinde de The Pusher'a yer veriyor. Yani grup da albüm de her yönden yukarı doğru tırmanmanın yolunu buluyor.

Bazı parçaları dolayısıyla günümüzde çok fazla eleştiri alsalar da o dönem içerisindeki en iyi gruplardan biri olduklarını söylemek yanlış olmaz. Progressive etkileri olmayan, saf ve sadece Blues ile Psychedelic birleşiminden oluşan, net ve açık albümlerden biri bu albüm. Sadece "Rock" dinlemek istediğinizde de ilk tercihiniz olması muhtemel albümlerdendir aynı zamanda.

STEPPENWOLF

John Kay / Lead Vokal, Gitar, Armonika
Michael Monarch / Gitar, Vokal
Goldy McJohn / Hammond, Piano, Wurlitzer
Rushton Moreve / Bass, Vokal
Jerry Edmonton / Davul, Vurmalılar, Vokal

STEPPENWOLF

01 - Sookie Sookie 3:09
02 - Everybody's Next One 2:53
03 - Berry Rides Again 2:45
04 - Hootchie Kootchie Man 5:07
05 - Born to Be Wild 3:28
06 - Your Wall's Too High 5:40
07 - Desperation 5:35
08 - The Pusher 5:43
09 - A Girl I Knew 2:38
10 - Take What You Need 3:28
11 - The Ostrich 5:43

9 Eylül 2023 Cumartesi

John Kay And The Sparrow / John Kay And The Sparrow (1969)

John Kay And The Sparrow
, çok muhteşem özelliklere sahip bir grup değil. Ama dönemin Amerika'sında genel olarak Rock, daha dar bir alanda ise Blues Rock ve Psychedelic Rock'a bir şeyler katmayı başarabilmiş The Steppenwolf'un öncülü. Bu tanımlamanın üzerine önemsiz bir grup gibi de algılanmasın tabi. Kendi alanlarında ve o dönemin başka gruplarıyla karşılaştırıldıklarında da gayet iyiler.

Esasen hikayeleri biraz tuhaf. John Kay grubu daha sonradan ele geçirmiş, kurulu düzenin üstüne oturmuş gibi bir durum var. Grup, 1964 yılında bir İngiliz göçmen olan Dave Marden (bilinen adıyla Jack London) tarafından kuruluyor. Eklemelerle ilk halini alıyor ve Jack London & The Sparrows adıyla müzik yapmaya başlıyorlar. Bu ilk dönemde yaptıkları, tam da o dönemin etkilerini içeren Beat Music. Dave Marden'dan kaynaklı olarak fazlasıyla British Invasion tarzı müzik yapıyorlar. Hatta Marden işi biraz daha ileri götürmüş ve grubun elde ettiği gelirin de çoğunu kendine alıyordu. Bolca 45'lik ve 1965 yılında kaydedilen albümün ardından, müzikal çevredeki değişimler ile birlikte farklı bir yöne doğru gitme isteği baş gösterdiğinde Jack London'ın artık gruptan ayrılma zamanı gelmişti.

1965'in sonlarına doğru, grupta kalan elemanlar yeni birini buldular: John Kay. Adam hem söz yazıp besteliyor, hem de vokal yapıp gitar ve mızıka çalıyordu. Tarzı da grubun tercih ettiği Blues üzerine şekillenmişti. Kay'in katılımından sonra grup için işler daha iyiye gitmeye başladı. Önce New York'a gidip gelmeye başladılar ve burada kendilerine bir kitle oluşturmayı başardılar. Ardından daha radikal bir karar verip sıcak bir bölgeye, Los Angeles, California'ya taşındılar. Ama Psychedelic Rock'ın sesleri biraz öteden, San Fransisco'dan geliyordu kulaklarına. Onlar da bir kez daha harekete geçip Frisco'ya yerleştiler. Büyük çıkışlarını da burada yakalamışlardı. Youngbloods, Moby Grape, Steve Miller Band ve The Doors ile sahneyi paylaşır duruma geldiler. Grubun adı bu sıralarda The Sparrow idi. 1966 ve 1967'de pey çok single kaydı yaptılar.

Grup kısa süreli bir dağılma, hatta dağılma değil de farklı yönlere gitme döneminin ardından yine bir araya gelerek Steppenwolf adıyla tekrar piyasaya çıktılar. Daha ilk albümle birlikte patlama yaptıkları için hatırı sayılır şekilde öne çıkmışlardı. Bu noktada, "eee bu albüm nereden çıktı peki" diye sorulması da muhtemeldir. Steppenwolf'un kazandığı başarı, yapım şirketini harekete geçirdi tabi. Bunların başka kayıtları vardı, onları da yayınlayalım biz kafasıyla hareket edip, yayınlanmış ve yayınlanmamış parçaları bir araya getirip, biraz da John Kay'in adından faydalanıp 1969 yılında yani Steppenwolf'un ilk albümünü yayınlamasından 1 yıl sonra John Kay And The Sparrow adıyla bu albümü yayınladılar.

Albüm, tek parçalar halinde kaydedildiği için belirgin bir bütünlüğe sahip değil. Ama The Sparrow için de nefis bir toplama çalışması denilebilir. Beat kökenlerine dayalı, Blues ve Psychedelic'in fena halde öne çıktığı değişik bir albüm.

JOHN KAY AND THE SPARROW

John Kay / Vokal, Gitar, Armonika
Dennis Edmonton / Gitar, Vokal
Nick St. Nicholas / Bass, Trompet
Jerry Edmonton / Davul
Goldy McJohn / Org, Klavye

JOHN KAY AND THE SPARROW

01 - Twisted (3:15)
02 - Goin' to California (2:26)
03 - Baby, Please Don't Go (3:12)
04 - Down Goes Your Love Life (2:01)
05 - Bright Lights, Big City (3:07)
06 - Can't Make Love by Yourself (2:25)
07 - Good Morning Little Schoolgirl (3:54)
08 - King Pin (2:57)
09 - Square Headed People (2:29
10 - Chasin' Shadows (3:19)
11 - Green Bottle Lover (2:39)
12 - Isn't It Strange (2:30)

31 Ağustos 2023 Perşembe

Far Out / Nihonjin (1973)

Far Out
, Japonya'nın en iyi Psychedelic Rock, Space Rock gruplarından biri. İtiraf etmek lazım ki Japonya'ya gereken önemi vermemişiz blogda. Büyük ayıp! Avrupa ve Amerika merkezli bir anlayış hakim olsa da genelde dünyanın hemen her yerinden 70'li yıllarda fena halde iyi gruplar ve müzisyenler çıkmış. Japonya'da bunların başında gelir aslında.

Japonya'daki Rock çılgınlığının başlamasından hemen sonra 1972 yılında kurulmuş Far Out. Çok bilinen ya da hatırlanan bir grup olmamakla birlikte ardılı olan Far East Family Band'in kökenlerinden biri olmasından kaynaklı da ayrıca önemlidir. Psychedelic Rock janrı içerisinde hak ettikleri yeri almış olmaları da ayrı bir güzellik elbette.

Psychedelic ve Space Rock'ın değişik bir yerinde duruyor grup. Normalde Space gruplarında klavyeler ve synth öne çıkarken burada fazlasıyla idareli kullanıldığına şahit oluyoruz. Özellikle efekt vermek istediklerinde tercih ettikleri bir enstrüman klavyeler. Müziklerindeki ağır Psychedelic etkiyi; gitarlar (doğal olarak), davullar ve alışkın olmadığımız bir şekilde elektrikli sitar ile sağlıyorlar. Sitar'ın öne çıkmaya başladığı anlarda değişik ve tuhaf bir Psychedelic rüzgar esmeye başlıyor.

Genellikle Pink Floyd'un ilk dönemlerine benzer olduklarından bahsedilse de aslında ondan çok fazlası olduklarını söylemek yanlış kaçmaz. Pink Floyd'a bok atmak değil tabi buradaki amaç. Far Out'un onlar gibi olmadığını, kendilerine ait bir tarza sahip olduklarını öne çıkarmak. Daha iyi olduklarını söyleyemeyiz fakat daha değişik olduklarını belirtmekten de sakınca gelmez.

Nihonjin albümünün ayırt edici bir özelliği de Japon kültürüne yaslanması. Folk olarak düşünmemek gerekir, fakat o kültürün içinden çıkıp geldiği apaçık belli. 2 parçadan oluşan albümün parça sayısı bile buna dayanıyor denilebilir. Uzun ve ardı arkası kesilmeyen Japon hikayeleri, geleneksel müzikleri ve müzikal yaklaşımlarını ortaya koyuyor albüm bu iki parçası ile.

Krautrock ile benzeşen yanları olan albümü Proto-Prog olarak tanımlamak da yanlış değildir. Zaten kendisinden sonra gelen Far East Family Band'de Progressive Rock içerisine dehil edilir. Keyif verici şekilde Hint ezgilerine de ara ara rastlayabilirsiniz albümde. Belki de bu yüzden fazlasıyle egsantrik ve eğlencelidir. Arada, tuhaf ve değişik gruplardan biridir Far Out.

FAR OUT

Fumio Miyashita / Vokal, Nihon-bue, Akustik Gitar, Armonika, Moog
Eiichi Sayu / Lead Gitar, Hammond, Koro Vokal
Kei Ishikawa / Bass, Elektrikli Sitar, Vokal
Manami Arai / Davul, Nihon-daiko, Koro Vokal

NIHONJIN

01. Too Many People (17:55)
02. Nihonjin (19:52)

30 Ağustos 2023 Çarşamba

Midsommar / Belsebub Är Lös... (1971)

70'lerin başında Mölndal, Göteborg'da kurulan bir grup Midsommar. Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmasak da yaptıkları müzikten ne oldukları açıkça anlaşılıyor. Karmaşık, heyecanlı ve coşkulu bir yapıları var. Donuk ya da yumuşak değiller. Yaptıkları müziğin hakkını sonuna kadar veriyorlar.

Konumuz olan bu ilk albüm dönemi grubun Blues Rock, Hard Rock ve Psychedelic Rock kökenlerine bağlı kalarak yaptığı bir Progressive Rock ürünü. İkinci ve son albümde ise işi biraz farklılaştırıp (belki de müzikal olarak biraz yumuşatıp) politik ve sert sözlerin olduğu bir Folk Rock'a çeviriyorlar. İki albüm arasında büyük farklar var doğal olarak. Tercihimiz her daim ilk albümden yana olmakla birlikte ikinci albüm de kendi janrı içerisinde oldukça iyi bir yere sahip, hakkını da yememek lazım.

Az önce müzikal köklerini saydık grubun ama tam anlamıyla orada durduklarını da söyleyemeyiz. Kendilerine ait bir yapı geliştirmişler. Blues var mesela ama nerede belirginleşiyor nerede kayboluyor anlayamıyorsunuz. Saksafon ve flüt dolayısıyla Jazz Rock olduğunu düşünür gibi olurken aslında Jazz ile hiç alakaları olmadığını anlıyorsunuz. Belirgin olarak söyleyebileceğimiz tek şey Hard Rock'ın ön planda olduğu. Bunun dışındaki tüm türler belirsiz bir havada ilerliyor.

Midsommar, İngilizce değil de İsveççe söyleyen ilk Progressive Rock gruplarından aynı zamanda. İngilizce'nin popüler olduğu (Rock müziğe çok yakıştığı söylenir) dönemde uluslararası arenaya girebilmek için ciddi bir risk almışlar. Ama parantezin içinde belirttiğimiz savı da fena halde sarsmışlar. Özellikle vokalin Blues'a daldığı anlarda İngilizcenin gerekli olmadığına bile karar verebiliyorsunuz.

Albüm boyunca peşimizi bırakmayan olağanüstü saksafon çalışmaları, yırtıcı ve vahşi denilebilecek bir şekilde araya giren gitarlarla fena halde uyumlu hale geliyor. Birbirlerini zorladıkça zorluyorlar ve gittikleri yer daha da belirsizleşiyor. Vokalin ikisi arasına girerek hem Psychedelic bir tonda hem de içten söyleyerek katıldığı anlar ise bambaşka bir keyif veriyor dinleyene. Nadiren belirgin bir şekilde olaya dahil olan flüt, Jethro Tull'ın Blues tonlarını içerirken Ian Anderson'ın da pervasız çalışmalarına benziyor.

Belsebub Är Lös... için İsveç'in en iyi, en değişik ve etkili albümlerinden biri demek pek yanlış olmayacağı gibi arşivde bulundurmadığınız takdirde kendinizle ciddi bir kimlik tartışmasına gireceğiniz de bir albüm.

MIDSOMMAR

Dan Pihl / Org, Piyano
Reg Ward / Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Flüt, Vurmalılar
Hans Olsson / Vokal, Bass
Lennart Andrén / Vokal, Gitar
Weyne Petersson / Vokal, Vurmalılar

BELSEBUB ÄR LÖS...

01 - Belsebub Är Lös (3:20)
02 - På En Strand (3:30)
03 - Drömmens Värld (5:50)
04 - Jag Vill... (4:20)
05 - Midsommar (3:50)
06 - Staden (4:00)
07 - Fantomen (6:25)
08 - Till Morsan (3:35)

24 Ağustos 2023 Perşembe

Paternoster / Paternoster (1972)

Paternoster
, kişisel bakış açısını bir kenara bırakıp da anlatabileceğiniz gruplardan değil. Fazlasıyla içselleştirerek, neredeyse canınızı acıtacakmış şekilde bağlandığınız gruplardan diye özetleyebiliriz. Kaydettikleri ve yayınladıkları tek albümle bunu başarabilmiş nadir gruplardandır aynı zamanda.

1970 yılında Viyana, Avusturya'da kurulan grup genelde Krautrock olarak nitelendirilse de bunun doğruluğu tartışılır. Pscyhedelic Rock ve Alman kültüründen besleniyor olsa da Krautrock'tan farklı olarak Progressive Rock içerisindeki yerlerini alıyorlar. Krautrock temelinde bulunan, hırıltılı, cazır cuzur  gitarlar ve yankılı sesler albümde bulunmakla birlikte daha ilkel bir şekilde ortaya çıktıkları rahatlıkla görülebiliyor. Yine de isteyen Krautrock diye nitelendirebilir tabi, çok büyük yanlışa da düşmüş sayılmaz.

Kurulduktan kısa bir süre sonra albüm hazırlıklarına başlayan, stüdyoda uzun saatler geçiren grubun albümü 1972'de yayınlandıktan hemen sonra grup dağıldı. 2 yıllık müzikal hayatları boyunca oldukça iyi dinletiler ve sağlam bir albüm bıraktılar.

Albüm, geneli itibariyle derinliklerde dolaşıyor. Araya eleştirilerini katarak da ilerliyor. Özellikle kilise eleştirisi bir hayli fazla. Din'e karşı bir duruşları olmamakla birlikte kurumsallaşmasına karşı olduklarını anlayabiliyorsunuz. Bunun en belirgin örneği de The Pope is Wrong parçası. Din'i değil Kiliseyi alaşağı etmeye çalışıyorlar gibi bir durum var. Tıpkı Jethro Tull'un Aqualung ve Black Sabbath'ın Master of Reality'sinde olduğu gibi.

Diğer tarafta albümde ölüm üzerine de gide parçalar bulunuyor. Zaten vokal Franz Wippel'in can acıtan sesi ile uğraşırken bir de sözlere takılırsanız iyice yerin dibine giriyorsunuz. Adamın sesi ile yarattığı melankolik atmosfer sizi içine çektikçe çekiyor. O noktada gitarın buna katkı sağlayıp hırıltılı ve ağıt yakarmış gibi giriş çıkışları sizi daha da derine çekiyor.

Bu kadar lafın ardından albümün mükemmel bir albüm olduğunu düşünmemek gerekir. Muhtemeldir ki Paternoster albümünden daha iyi yüzlerce albüm dinlemişsinizdir. Lakin bu kadar etkileyici, insanın en derin içsel noktalarına sirayet eden bir başka albüm bulmanız zordur. Jane var diyenlere de kısa bir ek yapalım, vokal olarak benzeşmeler olmakla birlikte Jane'den daha derine daldıkları ortada. Karanlık ya da gri günlerde ve özellikle kendinizi iyi hissetmediğiniz zamanlarda dinlemeyin!

PATERNOSTER

Gerhard Walter / Gitar, Vokal
Franz Wippel / Org, Vokal
Haimo Wisser / Bass
Gerhart Walenta / Davul

PATERNOSTER

01. Paternoster (3:56)
02. Realization (3:34)
03. Stop these lines (6:57)
04. Blind children (6:16)
05. Old Danube (4:16)
06. The Pope is wrong (6:02)
07. Mammoth Opus O (8:55)

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Hard Meat / Hard Meat (1970)

Hard Meat
de az bilinen, başarıyı yakalayamamış Progressive Rock ve Psychedelic Rock gruplarından. 1969 yılında Steve Dolan ve Mick Dolan kardeşler tarafından Mick Carless ile birlikte kurulmuşlar. Kısa sürede Warner Bros ile yaptıkları anlaşma onlara bir anda 2 albüm yapma şansı vermiş ama bu şansı iyi kullanamadıkları ortada. Amerika'da bir turneye çıktıkları halde başarı elde edememiş olmaları grubun çok kötü bir yapısı olmasından kaynaklı değil elbette. Zor bir dönemde kendilerini göstermeye çabalamışlar ama karşılarındakiler de az değildi elbette.

Grubun en önemli tarafı çıkardıkları ilk 45'lik olabilir. Zira ilk yüzünde The Beatles'ın Rain parçasının olduğu bu single'ın arka tarafında ilk Hard Meat parçası olan Burning Up Years bulunuyor. Yeni Zelandalı grup The Human Instinct'i bilenlere yabancı gelmeyecek olan bu parça gerçekten de The Human Instinct'in aynı adlı albümüne adını da veren bir Hard Meat parçası.

Albümün çıkış tarihi ile ilgili çeşitli bilgiler bulunmakta. Pek çoğunda çıkış tarihi olarak 1969 görünüyor. Lakin WB'nin listesine göre dağıtıma / yayına çıkış tarihi 1970 olarak görünmekte. Muhtemeldir ki 1969 yılında kaydedilen albüm 1970'in ilk günlerinde piyasaya sürüldüğü için böyle bir fikir ayrılığı oluşmuş. Hala de emin değilim tabi tarihin ne kadar doğru olduğundan.

Psychedelic etkiler üzerine kurulu bir Progressive anlayışı var Hard Meat'in. İsme bakıldığınca çok sert bir bakış açısı bekliyor müzikal olarak insan. Ama değil. Slow ya da Soft olarak tabir edilebilecek denli de ağdalı ve yerlerde değil elbette fakat albüme kattıkları melodik yapı ile Psychedelic'ten gelen o belirsiz ve katı durumu fazlaca yumuşatmışlar. Pop da değiller ama yakınmış gibi algılayabiliyorsunuz dinlerken. Belki de 2 albümle kendilerine yer edinememelerinin sebebi budur.

Enstrüman kullanımı açısından grubun oldukça iyi oldukları söylenebilir. Özellikle gitar ile yaptıkları işler albümü etkileyici bir düzeye taşıyor. Vokalin yetersizliği göze çok batmasa da bazı parçalarda olmasıydı da olurmuş hissiyatı bırakıyor.

Albümü ve grubu övdüm mü gömdüm mü çok anlayamadım ama arada grup / albümlerden biri Hard Meat. Arşivde yer almayı hak eden, incelikli gruplardan olduğunu eklemekte fayda var.

*Gitarist ve Lead Vokal Michael "Mick" Dolan, 2014 yılında Marmaris, Muğla'da aramızdan ayrıldı.

HARD MEAT

Mick Dolan / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokal
Steve Dolan / Bass
Mick Carless / Davul, Vurmalılar, Conga

HARD MEAT

01 - Through a Window (3:51)
02 - Yesterday, Today, Tomorrow (5:01)
03 - Space Between (4:33)
04 - Time Shows No Face (3:56)
05 - Run Shaker Life (10:15)
06 - Universal Joint (4:24)
07 - Most Likely You Go Your Way (And I'll Go Mine) (5:02)

22 Ağustos 2023 Salı

The Inner Space / Agilok & Blubbo (1968 - 2009)

The Inner Space
başlangıçta bir şey çağrıştırmayabilir. Ama Krautrock'ın en iyilerinden biri olan Can'in öncülü dediğimizde dikkatleri üzerine çeker diye tahmin ediyoruz. Can'in ilk dönem vokali Malcolm Mooney ve Michael Karoli gruba dahil olmadan hemen önce yaptıkları bir film müziği (OST) kaydı bu aslında. Grup tam tekmil albümde yerini almış diyemeyiz.

İşin ilginç yanı 1969 yılında yayınlanması planlanan Agilok & Blubbo filmi hiçbir zaman vizyona da girememiş. Doğal olarak filmin soundtrack'i olan bu kayıt da uzunca bir süre ortalıkta yoktu. 2009 yılında yayınlanana kadar herkesin dilinde ama kimsenin elinde değildi yani. Başlıktaki 1968 - 2009 tarihlendirmesini de buna göre belirledik. Kaydedildiği yıl ve yayınlandığı yıl olarak.

Peter F. Schneider tarafından yönetilen ve Walter Groh ile dönemin aykırı, tuhaf, çekici kadın oyuncusu Rosemarie Heinikel'in oynadığı filmin gösterime girip girmemesi çok önemli de değil bizim için. Zira dönemin ucuz ve erotizmi kullanan hatta pornografiye doğru yol alan filmlerinden biri muhtemelen. Ama filmin müzikleri elbette ilgimizi çekiyor. Psychedelic Rock etkilerinin bir hayli fazla olduğu albüme Krautrock etiketi yapıştırmak Alman olmalarından kaynaklı bir gelenek gibi artık. Bu noktada belki de Krautrock'ın ilk örneklerinden biri olduğu bile söylenebilir Agilok & Blubbo'nun.

Alışkın olduğumuz Can müziğinin biraz daha ham hali ile karşı karşıyayız albümde. Böyle olması da doğal zira bir albümden çok film için yapılmış müziklerden oluşuyor. Ek olarak bu albümdeki parçaların hiçbiri, bir sonraki film müziği kaydı olan Kamasutra'daki parçalar ile birlikte (bahsi geçen her iki film de The Inner Space adıyla kaydedilmiştir bu arada) hiçbir toplama ya da derlemede de yer almadı. Grubun seçtiği film müziklerinden oluşan 1970 tarihli Soundtracks'te de yer almadılar doğal olarak. Yani daha önce dinlemediyseniz bu ilk dinleyişiniz olacak diyebiliriz.

Can'den alışkın olduğumuz o işler düzgün giderken bir anda değişik ve tuhaf bir yere evrilme durumu Agilok & Blubbo'nun müziklerinde de bariz şekilde hissediliyor. Filmin konusunu bilmediğimiz için ne kadar oturduğunu bilemiyoruz ama Can'in film müzikleri döneminin iyi albümlerinden biri olarak söylemek yanlış olmaz.

Filmin oyuncusu Rosemaria Heinikel'in Kamerasong parçasında vokal yaptığını ve grupla oldukça uyumlu bir tonda gittiğini söylemekte fayda var. Kaldi ki kadın zaten hem müzik hem de oyunculuk yapan biri.

THE INNER SPACE

Irmin Schmidt / Klavye, Flüt, Gitar, Vokal
Holger Czukay / Bass
Jaki Liebezeit / Davul

Konuk Müzisyenler:
David C. Johnson / Flüt
Rosemarie Heinikel / Vokal (*Kamerasong)

AGILOK & BLUBBO

01 - Agilok and Blubbo 3:44
02 - Es zieht herauf 4:37
03 - Dialog zwischen Birken 1:49
04 - Michele ist da 1:38
05 - Mama Mama 3:54
06 - Kamerasong 2:30
07 - Zwischen den Bäumen 3:56
08 - Zweige und Sonne 0:14
09 - Revolutionslied 1:48
10 - Der letzte Brief 1:26
11 - Probleme 2:14
12 - Flop Pop 3:33
13 - Apokalypse 10:25

21 Ağustos 2023 Pazartesi

Lucifer / Lucifer (1970)

Haklarında en ufak bilgiye sahip olmadığımız gruplara ek olarak Lucifer'ı da gösterebiliriz. Bu isimle ortaya çıkmış pek çok grup olmakla birlikte sanırım bu grup onların ilki. Bunun dışında Rochester, New York'da kurulduklarını (hangi yıl olduğu da belirsiz ama muhtemelen 1970 başları) Hard Rock ve Psychedelic Rock karışımı bir tek albüm kaydettiklerini sonra da belirsiz bir şekilde dağıldıklarını biliyoruz. Rock müzik tarihine çok büyük etkileri olmasa da kaydettikleri tek albümle özellikle yukarıda bahsi geçen iki türün nadir öğelerini toplayanlar için iyi gruplardan biri olarak tanımlayabiliriz.

Albümün geneli fazlasıyla coşkulu ve enerjik bir yapıya sahip. Klavye hareketlerinin öne çıkmaya başladığı anlarda melodik yapı sık sık değişirken sağlam ve sert bir şekilde ortaya çıkan gitarlar parçaların gidiş yönüne etki etmekten çok soslamayla yetiniyor. Vokalin değişik ve tipik sesi bazı parçalarda fazlasıyla öne çıkarken bazılarında ise olmasa da olurmuş izlenimi yaratıyor.

Albümdeki parçaların sözlerinin çok fazla kaliteye sahip olduğunu da söyleyemeyiz. Ama müzikal yapıya çok uygun bir şekilde hareket ettiği ortada. Biraz popülerlik havası da sezilmiyor değil vokalin kullandığı teknikte. Daha bir öne çıkayım da hani belki oradan yırtarız gibi bir durum var. Bir de vokalin kullanımı parçalardaki havaya çok fazla uyuyor. Konsept albüm olmasa da belirli bir hikaye üzerine odaklanan albümdeki sözler kırık ve sorunlu bir aşk hikayesinden kalanlara yöneliyor.

Biraz ağdalı biraz yapış yapış biraz da hüzün isteyenler için  kaçırılmayacak bir fırsat denilebilir albüm için. Günümüz Pop parçaları gibi değil elbette. Daha çok Gary Moore tarzı Still Got The Blues havasını içine çekmek isteyenler için bire bir oturan bir albüm.

Bu 1970 yılı kaydının içerisinde bazı düşük ve gereksiz gibi algılanan parçalar olsa da aslında çok da yerden yere vurduğumuz gibi bir albüm de değil. 5 üzerinden değerlendirmeye kalkılsa 3'ün biraz altında olarak nitelendirilebilir. Bu tarz albümleri sevenler için ise 3'ün üstüne çıkacaktır bu değerlendirme.

Başta da bahsettiğimiz üzere 70'lerin nadir (rare) parçalarını arayan Hard Rock ve Psychedelic Rock müdavimleri için gerekli parçalardan biri.

LUCIFER

Joe Mattioli / Vokal
Vincent "Butch" Biocca / Bass
Joe Gallo / Piyano
Joe Bertola / Davul
Pete Skelton / Gitar

LUCIFER

01 - Sixteen (3:33)
02 - Different Face (2:42)
03 - Where Do We Go From Here (4:12)
04 - Get Together (4:22)
05 - My Baby (3:12)
06 - You Better Find Someone To Love (3:06)
07 - I'm Gonna Make It (3:01)
08 - If This World Were Mine (3:15)
09 - Dreaming Isn't Good For You (5:03)
10 - Crabby Day (3:42)
11 - Don't Tell Me How To Love (2:16)

17 Ağustos 2023 Perşembe

Small Faces / Small Faces (1966)

Small Faces
pek bu bloga uygun bir grup gibi görünmeyebilir başta. Zira dönemin Mod kültürünün öncüllerinden olmalarının yanında İngiliz tarzı Rhythm & Blues, Soul, Blues ve Psychedelic Rock esintileri hissedilen parçalarıyla aslında bir Pop ya da Pop Rock grubudurlar. Fakat kendilerinden sonra gelen bazı grupları etkiledikleri ve asıl konumuz olan Rock müziğin başlangıcında yer alan emektarlarından oldukları için bloga koymasak ayıp etmiş olurduk.

1965 yılında kuruluyor Small Faces. Modernist kelimesinden türetilen Mod hareketinin başladığı dönemde içerisinde de yer alıyorlar. Bu tipler Jazz dinleyen ve modaya odaklanan bir kültür. Yani iyi giyimli Jazz dinleyen tipler olarak düşünebiliriz kısaca. Tabi hareket ivmesi yüksek olan bir dönemde dünyada pek çok insanı etkisi altına alıyor bu alt kültür. Önceleri Jazz odaklı olsalar da sonraları Pop Art ve Psychedelic ile de bağ kuruyorlar. Efsanevi grup The Who'nun ilk dönemleri gibi Small Faces da bu akımın içine dahil ediliyor.

Şimdi başta bi albümü kötüler gibi olduk ama aslında niyet tam olarak o değildi. Kökenlerde yer alan bir grup olduklarını, geldikleri yerin bir miktar faklı olmakla birlikte Rock müziğe büyük katkıları olduğunu söylemek istedik. Hatta o kadar büyük bir katkı ki Led Zeppelin II'nin açılış parçası olarak bildiğimiz Whola Lotta Love'ın sözleri tam anlamıyla Smal Faces'ın You Need Loving parçasından araktır. Müzikal olarak da fazlasıyla benzerlikleri vardır.

Tabi gruptaki Steve Marriot faktörünü de es geçmemek gerekir. Small Faces'ın dağılmasından sonra Humble Pie'a dahil olan Marriot alanında öne çıkan gitaristlerden biridir. 

Small Faces'ın bu ilk albümü İngiltere listelerini de fena halde sallamış ilk çıktığı zamanlarda. Listenin başına gelip oturmuş ve grubun dünyaca tanınır hale gelmesini sağlamış. Akılda kalıcı net ve sade sözleri, enstrümanların ortaya koyduğu enerjik performanslar ve güçlü melodiler de bu tanınırlığı daha fazla körüklemiş. Çok büyük beklentilerle dinlemeseniz bile beklentilerinizin üstüne çıkabilecek denli iyi olan ilk dönem albümlerden. Şaşırtıcı ve etkileyici diye eklemek lazım. Daha azını söylemek gruba haksızlık olurdu.

SMALL FACES

Steve Marriott / Vokal, Gitar
Ronnie Lane / Bass, Vokal
Kenney Jones / Davul, Vurmalılar
Ian McLagan / Klavye, Vokal
Jimmy Winston / Ritim Gitar, Klavye, Vokal
Kenny Lynch / Back Vokal

SMALL FACES

01 - Shake 2:53
02 - Come On Children 4:19
03 - You Better Believe It 2:18
04 - It's Too Late 2:35
05 - One Night Stand 1:49
06 - What'cha Gonna Do About It 1:57
07 - Sorry She's Mine 2:47
08 - Own Up Time 1:45
09 - You Need Loving 3:58
10 - Don't Stop What You Are Doing 1:53
11- E to D 3:01
12 - Sha-La-La-La-Lee 2:55

15 Ağustos 2023 Salı

Titanic / Titanic (1970)

Oslo, Norveç'te kurulan Titanic dönemin en etkili ama az bilinen gruplarından biri. Norveç'in Progressive Rock ile olan ilişkisi ortada ama tam anlamıyla da bir Progressive Rock'ın çıktığı, türediği, geliştiği yer gibi tanımalamalar yapamayız. Fakat Titanic bu konuda hem Norveç'ten çok önde hem de neredeyse tüm grupların bütün etkilerini aşmış bir durumdalar. Bu adı sanı şimdilerde pek bilinmeyen grup aslında Progressive Rock'ın gelişimine katkı sağlayan başlıca gruplardan biridir.

1969 yılında kurulduklarında nihai amaçları Psychedelic Rock, Folk Rock gibi türlerden beslenen bir Hard Rock yapmakmış. Doğal olarak Led Zeppelin, Deep Purple gibi gruplardan etkileniyorlar. Ama iş kendi müziklerini yapmaya geldiğinde işi biraz daha öteye taşıyıp hem kendilerine has bir yapıya büründürüyorlar hem de Progressive Rock'a katkı sağlayan bir tarz yaratıyorlar.

Bu noktada belirtmek gerekir ki tam anlamıyla bir Progressive Rock'tan da bahsetmiyoruz. Ondan dolayı da çeşitli kaynaklarda grubun türü Prog Related olarak belirtilir. Yanlış değildir. Ama belki eksiktir denilebilir. Progressive eğilimleri olan Psychedelic kökenli bir Hard Rock grubudur çünkü Titanic.

Başarılarının en büyük sırrı muhtemelen İngiliz bir vokalist olan Roy Robinson ile çalışıyor olmalarıdır. Adamın doğal olarak sağlam olan vurguları albüme ve gruba çok şey katmakta. Diğer yandan grubun enstrümanları da muhteşem denilebilecek denli iyiler. Klavyeler albümün yönünü belirlerken gitarlar tüm yırtıcılıkları ile ortalığı darmaduman ediyorlar.

West Coast'tan farklı bir Psychedelic Rock tarzları var ama ara ara oradan da izler yakalamak mümkün oluyor bu ilk albümde. Hatta ilk parçadan belirgin bir şekilde Born To Be Wild etkisi ve melodileri duyuyorsunuz. Genel olarak coşkulu, bazı yerlerde fazlasıyla enerjik ve ara ara da melodik yönleri öne çıkan sağlam albümlerden.

Daha sonraları yayınladıkları albümlerin daha bir Progressive'e bürünerek Heavy Prog olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. İlk albümle aralarında çok büyük farklar olan bu sonraki albümler, grubun kendine has yapısını devam ettirirken farklı bir türe doğru kaymanın da nasıl olabileceğini en iyi şekilde gösteriyor. Arşivde olmazsa olmaz albümlerden biri.

TITANIC

Kenny Aas / Org
Kjell Asperud / Davul
John Lorck / Davul
Janne Loseth / Gitar
Roy Robinson / Vokal

TITANIC

01. Searchin 7:01
02. Love is love 4:16
03. Mary Jane* 4:32
04. Cry for a Beatle 2:10
05. Something on my mind 5:47
06. Firewater 2:39
07. Schizmatic mind 2:52
08. I see no reason 8:17

14 Ağustos 2023 Pazartesi

Rare Bird / Rare Bird (1969)

İngiliz kökenli Crossover Prog grubu Rare Bird, kendi ülkelerinden çok Avrupa ana karasında öne çıkan bir grup.  İngiltere'de de albümden çıkan Sympathy (aynı zamanda albümün ikinci adı gibi bir şeydir bu) ile liste başarısı yakalamışlar ama asıl popülariteyi ana karada kazandıkları bir gerçek. Dönemin fazlasıyla yoğun, karmaşık ve çeşitlilik içeren İngiliz müzik piyasasında bu tip bir durum yaşamış olmaları da son derece normal geliyor insana.

Diğer yandan bakıldığında ise oldukça tuhaf bir durum. Zira dönüm noktasında yer aldığı kabul edilen albümlerden biri aslında. Kaotik ve yaratıcı, dönemin hem hassasiyetlerini hem de müzikal bakış açısını en iyi anlatan ve belki de Progressive Rock janrının önemli noktalarına değinen bir albüm Rare Bird. Bu nedenle de albüm hakkında Progressive Rock'ın gelişiminde önemli bir rol oynamış olduğunu söylemek yanlış olmaz. İngilizler kıymetlerini bilememişler diye düşünebiliriz.

Başta Crossover Prog olarak tanımladık Rare Bird'ü ama bu durum kısmen doğru kısmen yanlışlarla bezeli. Evet melodik yapıları ve popülerleşme öncülü hareketleri var, yapısal olarak türün örneklerini de içeriyor belki ama tam anlamıyla Crossover Prog oldukların söylemek de büyük bir yanılgı gibi geliyor. Uriah Heep benzeri, hareketli ve sonsuza doğru uzanıyormuş gibi görünen melodik, upuzun enstrümantal bölümlerle bezeli bir albüm bu aynı zamanda. Upuzun meselesine de açıklama getirelim tabi. Öyle 10 dakikalık parçalardan bahsetmiyoruz burada. Parçalar normal bir Progressive Rock grubu albümünde yer alanlardan daha kısa. Ama enstrümantal bölümler bu kısa parçaların bile her yerini kaplarken vokal aralarda bir iki atak yapıyor gibi düşünülebilir. 

Melodiler ise birbirini takip eden ama gittikçe birbirinin içine geçip karmaşıklaşan ve dinleyiciyi zor durumlarda bırakan bir gidişata sahip. Ha bazı parçaların başında bu kadar da basit olma ki gibi bir fikre kapılsanız da devamında ne kadar yanıldığınızı suratınıza çarpıyorlar. Yani hem Crossover Prog'lar hem de değiller. Artık bundan ne anlıyorsanız.

Albümdeki enstrümantasyona diyecek laf yok. O karmaşıklığın altından rahatlıkla kalkıp üstüne bir de sanki durgun bir denizin hemen üstünde havada süzülüyormuşsunuz hissi yaratabilmekte son derece başarılılar. Az önce bahsettiğimiz var ile yok arasındaki vokal ise etkileyici bir tona ve doğru yerlerde doğru çıkışlar yapmasıyla kendini fazlasıyla gösteriyor.

RARE BIRD

Steve Gould / Lead Vokal, Gitar, Bass
Dave Kaffinetti / Elektrik Piyano
Graham Field / Hammond Org
Mike Ashton / Davul, Timpani, Vokal

RARE BIRD

01. Beautiful Scarlet (5:23)
02. Sympathy (2:30)
03. Nature's Fruit (2:32)
04. Bird on a Wing (4:13)
05. God of War (5:08)
06. Iceberg (6:46)
07. Times (3:19)
08. You Went Away (4:17)
09. Melanie (3:27)

11 Ağustos 2023 Cuma

James Gang / Rides Again (1970)

Cleveland, Ohio'da 1966 yılında kurulan James Gang'i de daha önce blogda konuk etmiştik. Oradaki tanıtımda da bir kendi halindelik, umursazlık, boş vermişlik havası hakimdi. Zamanla bu tip eksiklerin hepsini tamamlayıp daha iyi bir yöne evrilmeyi düşündüğümüzden dolayı grubun ikinci albümünü ve tarihçesi hakkında birkaç kısa bilgiyi aktaralım istedik.

Bazılarınca çok önemsenmese de diğer bazılarınca ise efsanelerden biri olarak kabul edilen Joe Walsh'ın çıkış öyküsü diyebiliriz James Gang harekatına. Grup 1966'da kurulduktan sonra bir Lead gitarist arayışına giriyor. Ellerinde ilk durumda 25 kadar gitarist ile denemeler yapıyorlar ama bir türlü olmuyor. Sonradan yerel bir efsane olarak adlandırılan Glenn Schwartz ile anlaşıyorlar ama o da asker kaçağı olduğu için California'ya taşınmak zorunda kalıyor. Ek bilgi olarak daha sonraları Pasific Gas & Electric adında bir grup kurduğunu da belirtmeden geçmeyelim.

Ne yapacaklarını bilemeyen grup elemanlarının imdadına kendi halinde bir genç yetişiyor. Kimsenin adını sanını duymadığı bu eleman Schwartz'ın arkadaşı olduğunu ve onun yönlendirdiğini söylüyor. Birlikte bir Jam Session yapıyorlar ve grup aradığını bulmuş oluyor. Joe Walsh da kariyerinin en önemli adımını atmış bulunuyor tabi.

1 yıl sonra kaydettikleri ve blogda da yer alan Yer' Album'ün ardından ikinci albüme girişiyorlar hızlıca. Albüm ilkinden epeyce farklı bir şekilde sertlikler gösteriyor. Genel olarak Hard Rock kalıplarını belirlediğini ve zaman zaman Heavy Rock'a yükseldiğini bile söyleyebiliriz albüm için. 

Fazlasıyla Hard Rock ve Blues Rock içeren albüm, başarılı yapısıyla Billboard 200 listesinde 13. sıraya kadar yükselmiş. Büyük bir başarı elbette bu. Albümün müzikal ve melodik kalitesi o kadar iyi ki Rolling Stone dergisi Rides Again'i 1970 yılının en iyi albümlerinden biri olarak tanımlamıştır.

James Gang'in en iyi albümü demek yanlış olmaz Rides Again için. Zira ilk albümdeki hamlık görünümü burada bir anda usta işine dönüşmüş ve eksiksiz bir hal almıştır. Joe Walsh'ın etkili gitarları albümün her yerindedir ve başarının en önemli bileşenlerinden biridir. Dinledikçe daha fazla dinlemek için vakit ayırmayı tercih edeceğiniz albümlerden Rides Again.

JAMES GANG

Joe Walsh / Lead Gitar, Klavye, Vokal
Jim Fox / Davul, Vurmalılar
Dale "Bugsley" Peters / Bass, Gitar

RIDES AGAIN

01 - Funk #49 3:54
02 - Asshtonpark 2:04
03 - Woman 4:37
04 - The Bomber 7:04
        a. Closet Queen
        b. Bolero
        c. Cast Your Fate to the Wind
05 - Tend My Garden 5:44
06 - Garden Gate 1:36
07 - There I Go Again 2:50
08 - Thanks 2:20
09 - Ashes the Rain and I 4:56

10 Ağustos 2023 Perşembe

Clover / Fourty Niner (1971)

Clover
, daha önce bloga konuk ettiğimiz gruplardan biri. Ama hem çok uzun yıllar önce hem de çok ilgisiz olduğumuz dönemlerde tanıtıldığı için neredeyse haklarında hiçbir bilgi paylaşmamışız. Ayıbımızı örtmek için çabalarımız sürüyor elbette. Arada yeni bilinmeyenlerin yanında eskiden paylaşılanları da gündemimize alıyoruz bundan sonra. Çok ciddi bir giriş oldu bu da ama neyse idare eder.

Grup, 1967 yılında kurulmuş. Öncesinde grup elemanları Tiny Hearing Aid Company adında bir Psychedelic Rock grubu kurmuşlar ama Blues ve Country üzerinden gitmeyi tercih ettikleri için grubun adını Clover'a değiştirerek müzikal bakış açılarını da güncellemişler. Daha bir Creedence Clearwater Revival havasında söylemek doğru olabilir. Benzer ya da aynı değiller tabi. Ama Lynyrd Skynyrd ya da Allman Brothers Band gibi de değiller.

3 yıllık bir uğraşının ardından daha önce paylaştığımız ilk albümleri Clover'ı 1970 yılında yayınlıyorlar. Albüm onlara ticari başarıyı ve bilinirliği aynı anda getiriyor. Buradan aldıkları güçle de ikinci albüm olan Fourty Niner'a başlıyorlar. Albüm Country Rock, Blues Rock, Rock'n Roll gibi müzikal türleri içerisinde barındırıyor. Bu nedenle de dinlemesi oldukça keyifli olan albümlerden. Aynı etki dönemin dinleyicileri tarafından da fark edilmiş olacak ki albüm Billboard 200 listesinden 150. sıraya kadar yükselmiş. 150 kulağa çok iyi gibi gelmeyebilir belki ama Amerika gibi geniş imkanlara sahip ve çeşitliliği bol olan bir yerde aslında oldukça iyi bir başarı.

Bunun en büyük sebebi de parçaların sahip oldukları güçlü melodiler diye düşünmek yanlış olmaz. Klasikleşmiş parçalar gibi akılda kolay kalan melodilere sahip olmasalar da müzikal anlamda oldukça iyi melodiler bunlar. Albümdeki coşku performansını sağlıyorlar. Akılda kalıcı sözler de bu performansa büyük katkı sağlıyor. Fourty Niner da öne çıkan bir başka yön de enstrümantasyon. Grup elemanlarının yetkinliklerinin yanında fena halde gaza gelmiş gibi çaldıkları parçalar enerjik performanslarla dolu. Bu türdeki albümleri sevmiyorum gibisinden ciddiyet içeren laflar edenleri bile şaşırtacak denli sağlam bir albüm.

İlk albümdeki aksak yönler Fourty Niner'da bulunmuyor. Ona oranla daha iyi olmasını sağlayan da bu olsa gerek. Bu albümde grup daha fazla oturmuş hissiyatı bırakıyor dinleyicide.

CLOVER

Alex Call / Lead Vokal, Gitar, Piyano
John McFee / Lead Gitar, Pedal Steel Gitar, Piyano, Org, Vokal
John Ciambotti / Bass, Gitar, Guiro, Vokal
Mitch Howie / Davul
Ed Bogas / Fiddle, Piyano, Gitar, Marimba, Org
Bruce Campbell / Banjo

FOURTY NINER

01 - Harvest 2:19
02 - Keep on Tryin' 3:19
03 - Old Man Blues 3:36
04 - Forty-Niner 2:25
05 - Sound of Thunder 2:33
06 - Chicken Butt 2:24
07 - Mr. Moon 2:49
08 - Love Is Gone 2:31
09 - Mitch's Tune 3:12
10 - Sunny Mexico 2:06
11 - If I Had My Way 3:07

5 Ağustos 2023 Cumartesi

Pan / Pan (1970)

Pan
hem Danimarka'nın hem de Avrupa'nın en iyi Psychedelic Rock kökenli Progressive Rock gruplarından biri olarak anılır. Adları günümüzde çok hatta neredeyse hiç bilinmese de döneminde gerçekten de önemli bir çıkış yapmış oldukları ortada. Kısa süreli ömürlerine sığdırdıkları tek albümle işin hakkını vererek yapmanın ne demek olduğunu göstermişler.

Pan, 1965 yılında kurulan ve sonraları çıkardıkları 2 albümle Danimarka'nın öne çıkan gruplardan biri olan Cy, Maia & Robert'ın elemanı olan Robert Lelièvre tarafından 1970 yılında hayata geçirilmiş bir proje.  Fransız olan Leliévre, askerlikten kaçma için bütün Avrupa'yı dolaşmış ve sonunda bu konuda epeyce rahatlık sağlayan Danimarka'ya yerleşmiş. Boş durmamış. 1965 yılında Cy, Maia & Robert'ı kurmuş. Üstüne hem ses getiren hem de ticari başarı elde eden 2 albüm kaydı yapmış grupla birlikte. Ardından da gruptan ayrılmış. Cy & Maia yola devam etmişler. Leliévre ise Pan'ı kurmuş.

Albümdeki parçalar hem Leliévre'nin müzik konusundaki yeteneğini ön plana çıkarırken hem de hepsi farklı yerlerden gelen müzisyenlerin ne kadar yetenekli olduğunun da bir göstergesidir. Grubun uyumu son derece iyi bir haldeyken yaratıcılıkları ve enstrüman kullanımları da hemen hemen aynı durumdadır. Daha sonraları devam edebilselermiş hem farklı hem de daha iyi albümlerle dinleme fırsatımız olabilirmiş onları. Fakat psikolojik sorunlarla uğraşan Leliévre ile grubun diğer elemanlarının arası albüm kayıtları sırasında fena halde açılmış. Kayıtlar bittiğinde bırak ikinci bir albüm düşünmeyi grup elemanları kaçmanın türlü yollarını aramışlar.

1971 yılında da dağılmışlar ve Pan tarihin tozlu rafları arasındaki yerini almış. Leliévre de yaşadığı sorunlarla başa çıkmanın bir yolunu bulamayarak 1973 yılında hayatına son vermiş.

Albüm acayip bir şekilde coşku hissi ile dolduruyor insanı. Hem de daha ilk parçadan başlayarak. Sert ve sağlam gitarları ile mest ederken vokaldeki umursamaz tınılar dinleyeni kendinden geçiriyor. Aralara serpiştirilmiş olan piyano, vibrafon ve çello gibi enstrümanlarla iş iyice çığırından çıkmış. Yumuşak ve sakin olacağını düşündüğünüz parçalar bile en sert şekilde yırtıcı hale geliyor albümde. Bugüne kadar dinlediğiniz pek çok Psychedelic Rock albümünden çok ama çok farklı.

PAN

Robert Lelièvre / Vokal, Gitar
Thomas Puggaard-Müller / Lead Gitar
Henning Verner / Piyano, Org, Vibraphone
Arne Würgler / Bass, Çello
Michael Puggaard-Müller / Davul

PAN

01 - My Time (0:36)
02 - If (4:00)
03 - Song to France (2:09)
04 - They Make Money With the Stars (5:52)
05 - Il n'y a pas si longtemps de ca (5:18)
06 - Many Songs Have Been Lost (1:43)
07 - Tristesse (5:00)
08 - To Get Along Alone (5:44)
09 - We Must Do Something Before the End of the Day (3:22)
10 - Lady of the Sand (6:41)

>

4 Ağustos 2023 Cuma

Bead Game / Welcome (1970)

Boston, Amerika'da kurulan Bead Game çok fazla bilinen bir grup olmasa da Amerika'nın en iyilerinden biri demek yanlış bir tanımlama olmaz. Dönemin pek çok Amerikalı grubu gibi onlar da sırtlarını Psychedelic Rock'a dayamışlar. Ama orada bırakmayıp değişik, karmaşık ve dinamik bir yapıya büründürerek Progressive Rock semalarında gezinmeye başlamışlar.

Grubun başarılı bir albüm kaydetmesi çok bir işe yaramamış ama. Kısa bir süre sonra ikinci albüm olan Baptism'in kayıtları bittikten hemen sonra dağılmışlar. Albüm ancak 44 yıl sonra CD formatında yayınlanabilmiş. En az ilki kadar başarılı bir çalışma olduğunu söyleyelim.

Adı Hermann Hesse'nin aynı adlı romanından geliyor grubun. Doğal olarak hem grubun hem de albümün fikirleri içerisinde Doğu maneviyatı ağır basıyor. Türleri birbirine karıştırırken bu maneviyatın da etkili olduğu açık şekilde görülüyor. Psychedelic Rock'ı ilerleterek biraz popüler daha fazla karmaşık hale getirirken bunu bir de fena halde coşkulu şekilde yapıyorlar. Ortaya da Crossover Prog diyebileceğimiz bir yapı çıkıyor.

Belirtmeden geçmeyelim, Grubun davulcusu Jim Hodder, Bead Game'in dağılmasının hemen ardından Jeff "Skunk" Baxter'in daveti ile yeni kurulmakta olan Steely Dan'e katılıyor ve grubun ilk üç albümünde yer alıyor. İyi müzisyenler kendilerine çabucak yer buluyor yani. Ha bir de Bead Game'deki ritimlerin Steely Dan'dekilerle benzeşmesinin sebeplerinden biri de Jim Hodder doğal olarak.

Başta da bahsettiğimiz gibi sınırlarını zorlamış olan gruplardan biri Bead Game. Ellerindeki ile yetinmeyip daha fazlası için uğraşmışlar. Ortaya çıkan sonuç da Welcome albümü olmuş. Albüm pek çok farklı tür ve tarzdan etki içerirken kendine has bir yapıya da sahip. Sağlam gitar riffleri duyduğunuzda gaza geldiğiniz gibi kısa süre sonra değişen rüzgarla birlikte bir anda ayaklarınız yere basmaya başlıyor. Grubun ritim bölümü gerçekten de sağlam. Neyi ne zaman değiştiğini anlamakta güçlük çekeceğiniz şekilde anlık ritim değişiklikleri yapabiliyorlar. Fazlasıyla yaratıcı ve sıkıcı olmaktan çok uzaklar.

Bazı kaynaklarda bir tür Funk Rock yaptıkları söylense de pek aldırış etmemek gerekiyor buna. Zira hiç alakaları yok. Evet, farklı tarzlardan etki içerdiklerini söyledik ama bu sadece müzikal tarzları üzerindeki ufak soslardan ibaret. Temelde yaptıkları müzik Funk Rock olarak adlandırılamaz.

Yazın sıcak günlerinde sizi serinletmese de en azından aklınızı bir miktar başınızdan alacak kadar iyi bir grup ve albüm. Dinlemekte fayda var.

BEAD GAME

K. Westland Haag / Gitar, Vokal
Jim Hodder / Vokal, Davul
Robert Gass / Klavye
Lassie Sachs / Bass
John Sheldon / Gitar

WELCOME

01. Punchin Judy (5:12)
02. Lady (4:22)
03. Wax Circus (4:29)
04. Mora (4:20)
05. Natural Song (3:55)
06. Country Girls (2:36)
07. Amos n' Andy (4:47)
08. Slipping (8:23)