Space Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Space Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2022 Perşembe

Arcadium / Breathe Awhile (1969)

Amerika
'dan çıkan Progressive Rock gruplarına şaşırdığımız kadar İngiliz Psychedelic Rock gruplarına şaşırmıyoruz. Sayabileceğimiz, bir liste oluştursak ona ekleyebileceğimiz çok fazla Psychedelic grubu mevcut İngiltere'de. Basıları gerçekten iyi işler çıkarıp iyi yerlere gelirken bazılarıysa maalesef tarihin tozlu raflarında kayboluyor. Arcadium da kendisi ile alakalı olmayan bir şekilde kaybolan gruplardan. Hak ettiği ilgiyi ancak 2003 yılında CD formatında yeniden basılan Breathe Awhile ile görebilmiştir.

1969 yılında Londra'da kurulan Arcadium, temelde Miguel Sergides isimli vokal yapıp ve 12 Telli Gitar çalan yetenekli bir adamın projesidir. Albümdeki bütün parçalar Sergides tarafından yazılmıştır. Grubun diğer elemanları da tamamlanınca albümü kaydetmeye karar veriyorlar. Küçük çaplı kulüplerde çalıp ortamda tutunmaya çalışırken dönemin yeni yayıncı firmalarından Middle Earth ile anlaşıyorlar. Yaptıkları tek ve en büyük hata da bu oluyor. Zira, toplamda sadece 5 albüm yayınlayabilen Middle Earth'ün en büyük sorunu kayıtlardaki ses kalitesinin düşük olması. Öyle canlı bir dönemde bu kabul edilebilir bir durum değil elbette. Middle Earth'ün kapanması bir şey değil, yanlarında Arcadium'u da götürmüş olmaları kötü.

Neyse ki bahsettiğimiz, 2003'te remastered edilerek yeniden yayınlanan CD ile ses kalitesi iyi bir noktaya gelmiş de grup hak ettiği ilgiyi 30 küsur yıl sonra da olsa görebilmiş. Albümün kaydedilip yayınlandığı yıl bu o kadar büyük bir sorun yaratmış ki Arcadium, albümün gösterdiği inanılmaz kötü ticari başarısızlık ile dağılma kararı almış.

The Doors, Iron Butterfly, Vanilla Fudge gibi grupların bulunduğu ekole dahil olan Arcadium'da kilise orgunu andıran klavyeler, insanın içini dışına çıkaracak kadar acılı, ıstırap dolu vokaller ve acid gitarlar fazlasıyla öne çıkıyor. Bu yönleriyle belki de dinleyebileceğiniz en iyi Psychedelic Rock albümlerinden biri Breathe Awhile. Parçalarda yaratılan imgesel ortamlar sizi Space Rock ile buluştururken, gerçekten de saf, aslına uygun ve olması gerektiği gibi bir Psychedelic albümle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Sergides vokalinin bu konuya çok fazla etkisi var. Ama az önce de bahsettiğimiz gibi gitarlar da azımsanmayacak denli iyi. Bütün olarak düşünüldüğünde eksiksiz diye tanımlayabiliriz albümü. Grubun ticari başarısızlığı, yanlış yayıncı firma seçişi bu noktada çok sinir bozucu geliyor. Çünkü daha fazla Arcadium dinleme şansımız elimizden alınmış gibi hissediyoruz.

ARCADIUM

John Albert Parker / Davul
Miguel Sergides / Lead Vokal, 12-Telli Gitar
Graham Best / Vokal, Bass
Robert Ellwood / Vokal, Lead Gitar
Allan Ellwood / Vokal, Org

BREATHE AWHILE

01 - I'm on My Way 11:50
02 - Poor Lady 3:58
03 - Walk on the Bad Side 7:33
04 - Woman of a Thousand Years 3:37
05 - Change Me 4:48
06 - It Takes a Woman 3:53
07 - Birth, Life and Death 10:18

23 Ağustos 2022 Salı

Agitation Free / 2nd (1973)

İlk albümlerini Malesch’i kaydedene dek orijinal kadrosundan iki elemanı Guru Guru ve Tangerine Dream’e kaptırmış bir garip grup Agitation Free. 2nd ile gitarist değişikliğine giderek, perküsyonlar ile yarattıkları oryantal etkileri ve kaotik gitar sound'unu terk ederek daha geniş kitleye hitap etmek istemişler fakat yine de yaratıcılıklarına engel olamamışlar.

Laila serisi (ki albümün en zayıf parçaları bana göre) ile denk geldiğim ikinci albümleri 2nd, gitar hariç tüm elemanların sabit kaldığı kadrosu ile Malesch’teki çiğ ve yırtıcı tarzı; her enstrümanı rahatlıkla seçebildiğiniz daha parlak prodüksiyonlu, kolay sindirilebilir blues / jazz tandanslı gitar sololarla (ilk albümde yer alan Khan el Khalili’e benzeyen) ağır aksak emprovize gelişen bir tarza evrilmiş. (Pulse gibi deli işi besteleri aratıyor olsa da) Açılış parçası First Communication ile beraber albümün geneline yayılan Michael Hoenig’in synth bazlı uzay temaları, yarattığı atmosferle ayaklarınızı yerden keserek, nereden geldik nereye gidiyoruz düşünceleri ile dünyaya yukardan bakmanızı sağlamış.

Yeni gitarist Stefan Diez’in blues-jazz arası gidip gelen bağımsız tarzı (biraz John McLaughlin'i andırsa da) grubun altyapısı üzerinde müthiş tınılarken, altyapıda en az sololar kadar birbirinden bağımsız davul ve bass gitarın bu derece uyumlu olması da takdire şayan. Albümü bütün olarak ele alırsak, arızalı olduğunu düşüneceğimiz enstrümantel yapıyı tek bozan parça Haunted Island gibi duruyor. Ki onun sıkıntısı da sözleri değil vokalleri Burghard Rausch’un yapıyor oluşu yoksa yine taş gibi bir parça (sorun; biraz neden olmasıncılık, biraz da Amon Düül II gibi duruyor)

Anlattıklarımdan “Altta davul tıngırdasın, üzerine bass gitarın gamlarını takiben sololar olsun, boşlukları da synthlerle doldururuz, atmosfer işini hallederiz” demişler gibi algılanmasın sakın, ilmek ilmek işlenmiş soloları, altta her notasıyla akıl almaz bass gitarları, durdurak bilmeyen davulları ve tüm enstrümanların birbirine bağlayan
synth/pianoları ile müptelası olacağınız bir albüm.

AGITATION FREE

Lutz Ulbrich / Gitar, 12 Telli Gitar, Buzuki
Michael Günther / Bass
Michael Hoenig / Synthesizer, Klavye
Burghard Rausch / Davul, Vurmalılar, Sesler, Mellotron
Stephan Diez / Gitar

2ND

01 - First Communication 8:18
02 - Dialogue and Random 2:00
03 - Laila, Part I 1:32
04 - Laila, Part II 6:45
05 - In the Silence of the Morning Sunrise 6:29
06 - A Quiet Walk9:15
        a. Listening
        b. Two - Not of the Same Kind
07 - Haunted Island 7:10



ICG

11 Eylül 2016 Pazar

Hawkwind - In Search of Space (1971)

Space rock deyince haliyle Hawkwind'i anmamak olmaz.Liriksel anlamın dışında,müziksel konseptin içine şahane bir biçimde uzay öğelerini yedirerek,türünün öncüsü diyebileceğimiz albümlere imza atmışlardır.In Search of Space albümü ise bu türün başlangıcı olarak kabul etmek mümkün
.
Daha öncesinde Pink Floyd'un her ne kadar girişim denemeleri olsa da,space rock'ın vücut bulduğu albüm diyebiliriz.Liriklerin olabildiğince az,müziğin daha fazla öne çıktığı bu albümde klasik progresif öğelerin yanında,psychedelic hava yaratan space öğeleri albüm kompozisyonunun tamamlayıcı noktaları arasında.Türden haz etmeyenler olsa bile,60's-70's lerin bilim kurgu dizi ve filmlerinin atmosferini az da olsa hissetme ve anma şerefine nail olabilirler.

Saksafon öğelerinin de bolca bulunduğu albüm,kanımca kült değerdedir.Grubun bu albümden sonraki albümleri keza daha farklı ve dolu konseptler barındırmakta lakin herşeyden önce pioneer dediğimiz türlerin oluşumunun ilk örnekleri dinlenmeden,türün ve grupların evrimi anlaşılamayacağı için bu tip yaklaşımları aktarmayı kendimce görev bilmekteyim.Albümde yer alan Silver Machine adlı parçada Lemmy vokal ve bas çalmakta.Daha sonraki 3 Hawkwind albümünün neredeyse tüm parçalarında vokal ve bass görevini sürdürmekte.


Geçenlerde paylaştığım Sam Gopal albümünde dile getirdiğim Lemmy'nin gruptan ayrılıp,bassçı olma serüveninin başladığı yer tam olarak burası.Herşeyden önce Motörhead'in temellerinin atıldığı,müzik tarihin değişime geçeceği ilk adımlar.



İyi dinlemeler


HAWKWIND


Dave Brock - Vokal,gitar,harmonika

Nik Turner - Saksafon,vokal,flüt
Del Dettmar - Syntesizer
Dave Anderson - Bass
Terry Ollis - Davul,perküsyon
Ian Kilmister(Lemmy) - Bass,vokal(Silver Machine)

IN SEARCH OF SPACE


1 - You Shouldn't do That

2 - You Know,You're Only Dreaming
3 - Master of the Universe
4 - We Took the Wrong Step Years Ago
5 - Adjust Me
6 - Children of the Sun
7 - Seven By Seven
8 - Silver Machine
9 - Born to Go

26 Ağustos 2016 Cuma

Agamemnon- Agamemnon (1981)

Bazen bir yerlerden bir ezgi gelir kulağınıza: tanıdık, bildik bir tınısı vardır ama bir türlü çıkaramazsınız nereden bildiğinizi, nereden duyduğunuzu... Kimi gruplar için bu durum aslında çok da güzel değildir. Özgünlükten yoksun olma gibi bir algı uyandırabilir. Kimi nadir gruplar ise bu aşinalık hissi ile daha da bir yakınlaştırır sizi kendisine, Daha bir derine nüfus eder çünkü sizinle uzun zamandır varlarmış gibidirler. Sanki o melodi ile uyumuşsunuzdur gecelerce, sabah alarmı için o albümden bir parça seçmişsinizdir de bir sürü his sinmiştir ses hafızanıza.... İşte Agememnon'u ilk dinlediğimde bunu yaşadım ben. Yeni tanıştığınız birini yıllardır tanıyormuş hissi gibi...

Grubun orijini hakkında kesin bir bilgiye sahip değilim kimi sitelerde İsviçreli oldukları söyleniyor, kimilerinde ise Alman oldukları yazıyor. Bana sorarsanız adamlar İsviçreli (Alman aksanına benzetemedim ingilizcelerini), bilemedim.... Çok da önemli değil bence, aynı evrenin dünyada bilinç kazanmış tozlarıyız en nihayetinde. Hem ayrışmanın bu kadar çok olduğu bir dönemde böyle bir sınıflandırmayı yapmamış olmak bir şey de eksiltmez kimseden, Elmalığımız bakidir, baki kalacaktır. Elmalığı sizden öğrenecek değiliz!. Bırakalım bu işleri... Dinleyelim müziğimizi nefes almak için...

Albüm 1981 yılında yayınlanmış, grubun yayınlanmış tek albümü de bu zaten ( Keşke daha fazla olsaydı demeden edemiyorum). Hernekadar 80li yıllarda yayınlanmış olsa da albüm tamamen 70liyılların ruhuyla kanat çırpmakta. iki uzun parçadan oluşan albümün ilk yüzünde yer alan parçada - part 1- klavyeler özellikle çok lezzetli, kozmik semfonik devingen köşeleri ustalıkla şekillendirilmiş bir yapıya sahip. Akustik başlangıçtan sonra gelen, o iç yakan tonuyla klaveyi ne güzel de yerli yerinde işlemişler parçaya....ahhhh yazarken bir taraftan da dinliyorum. içim cızladı.....

Minotaurus, Epidaurus, Eloy, Pink Floyd...Hepsine de benziyor grup ama kendilerine has bir kokuları da yok değil hani...dinleyin derim. hatta dinledikten sonra düşüncelerinizi de yazarsanız çok sevinirim acaba bende mi oldu bu ''tanıdık'' gelme hissiyatı sadece diye merak ediyorum. 

Agememnonun kahramanlıklarını anlatıyormuş sözler... çok da lülü diyip gözlerimi kapatıyorum...ilk parçanın ortalarında duyduğumuz kadın back vokalin ismini bulamadım -Annie Haslam'a da benziyor accık, o değildir kesin- ama grubun diğer elemanları aşağıda: 

PART I&II
1. Agamemnon's Youth - Agamemnon, King of Mykene 19:45
2. Agamemnon at Troja - Agamemnon's Death 19:39

AGAMEMNON
Urs Ritter - drums
Erich Kuster - vocals, guitars, organ
Walter Rothmund - bass, keyboards
Werner Kuster - piano, keyboards, guitars, flute

güzel dinlemeler efenim.....

14 Ağustos 2016 Pazar

Pink Floyd / Live at Hannover, 1970

Canlı kayıtlarla devam ediyoruz. Bir önceki postumuzda belirttiğimiz albümü bugün, hemen şimdi dinlemesek ayıp etmiş olurduk. Hakkında yazmak istediğim parçaları barındırdığı için de bu albümü seçtim diyebilirim.

1970 tarihli albüm Pink Floyd'un belki de en ayinsel parçası set the controls heart of the sun ile başlıyor. Ayinsel kavramı bir parçanın saykodelik ögeler barındırması ile doğru orantılıdır. Bana göre. Bazı melodiler duyma organınızla algılanmaz sadece, bu da öyle bir melodidir. Pompei kaydı en güzelidir fakat, ben bu parçaya acayip iltimas geçiyorum. Yahu adamlar 70 senesinde güneşin patlama seslerini koymuşlar kayda nasıl etkileyici olmaz bu! Ruha bu kadar işlemesinin sebebi de doğadan fırlamış gibi olmasındandır.

Albümde ikinci ve üçüncü albümlerinden parçalar vardır. Cymbaline'a dikkat çekmek istiyorum. Shakespeare'in oyunlarından bir tanesinin ismi Cymbeline'dir. Oyun romans türündedir ve bu parça Pink Floyd'un da melodik romansıdır tıpkı oyunda olduğu gibi. Bir özelliği daha ki THE FİLM MORE adlı filmin de soundtrack'idir. Grubun ilk soundtrack çalışması olması özelliğini taşıyor.



Intersteller overdrive, 1966 yılında yazılmış, Syd Barret zamanlarında yani hey gidi. Sonrasında Pink Floyd'un debut albümünde yer almış. Erken dönem space rock özelliği taşımasıyla benim için ve kim bilir daha kimler için özel bir sounda sahip bir parçadır.

The Embryo, ilginç bir gelişim süreci var parçanın. Versiyonları mevcut yani. Başlarda 5 dakikanın altında sakin, akustik bir parça iken 1971'e değin 10 dakikaya uzamış. Kimi ses efektlerinin yerini son kaydında dinleyeceğiniz üzere blues esintileri almış. En son 1971 sonlarında çalmışlar zaten. Şarkıyı büyütmüşler anlayacağınız. Yine dikkat çekmek isterim ki gelişim süreci bu kadar mı doğadaki gibi olur! 

Dinle, dinlet!

Jane at Home Live


Öncelikle bir saygı duruşu alayım. 
http://gentleoctopus.blogspot.com.tr/2009/10/jane-together-1972.html


Albümler, yıl dönümlerinde garip bir şekilde kendilerini bir yerlerden çıkarıp dinletiyorlar. Jane'in bu albümü de kendisini çıkardığı tozlu rafımdan ve neredeyse taş plak çalacak olan cd sürücümde tur atmaya başladı. Ben açıkçası fazla spiritüel bağlarla bağlıyım dinlediğim, gönül verdiğim melodilere. Onlar da sağ olsunlar küçük sürprizlerle karşıma çıkıyorlar.
13 Ağustos 1976 tarihli bu canlı kayıt albümü Niedersachsenhalle Hannover'da kaydedilmiş. Bu yeri Pink Floyd'dan bilen bilir. Hatırlatalım: 


Bir postla iki albüm vurmak diye buna derim. Zaten bir ruh birlikteliği var bunlarda. Birini dinlerken gözlerinizi kapatın bakalım nasıl titreşimler yakalayacak sizleri. Farklı deneyimler yaşatıyor bana bu iki grubun enstrümanları ile olan ilişkileri. Jane'e gelince atanamayan enstrümantel Pink Floyd'dur.
Albümde kesinlikle canlı izleme isteği uyandırıyorlar. All My Friends ile başlayıp Windows ile kapanışı yapıyorlar. 2008'de bonus track'lerin eklenmesiyle 2 cd'lik yayınlanıyor albüm.
Jane'in liriklerini merak edenler için de bir parçasının şarkı sözlerini yazmadan şunu eklemek istiyorum ki bir hep bir arayış, hep bir çözüm bulma, analiz etme halinde bu abiler de. Dağdan taştan medet umuyoruz daha güzel daha iyisi için. 
Onlar da bu dört platonik cisimden medet ummuşlar Fire, Water, Earth+Air'da ki albümün 41. dakikasında başlar. Enfestir.

Fire shine on me
show me the way to better days.
Water cool me down
so that I can see the way.
Fire, Water, Earth and Air,
come together in my soul
And when you hear me wait for my sign
And I leave for a better time.
Can you hear me, can hear me
Can you hear me, can hear me

Can you hear me, can hear me
Can you hear me, can hear me

You're the light that fills me up.
You burning me like fire
Fills my senses, fills my mind.
Your worlds can take me higher

Higher and higher
bring me to mystery love.
You are the sun
that fills the room with light
You give me the flame
that turns me insane
Burns my hand like fire
let me be a piece of you.
And I will give you my desire
And you give me some,
some sweet loving, every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.

I see them.
I hear them
They coming.
They slowing
Keep on… Keep on Rolling

Çok  beklemeyin dinlemek için, kesintisiz dinleyeceğiniz albüm listesi ahan da burada. 
1. All My Friends (4:58) / lead voice: MARTIN
2. Lady (3:38) / lead voice: PETER
3. Rest Of My Life (4:42) 
4. Expectation (5:32) /lead voice: KLAUS
5. River (3:51) 
6. Out In The Rain (6:22) /lead voice:PETER
7. Hangman (11:55) /lead voice:KLAUS
8. Fire, Water, Earth & Air (4:00) / lead voice: KLAUS
9. Another Way (5:41) lead voice: MARTIN
10. Hightime For Crusaders (5:07) 
11. Windows (19:20)/ lead voice: MARTIN

Fark edileceği üzere, grubun çekirdek kadrosundan kişlerin ayrılışıyla isimler şu şekilde olmuştur:

-Klaus Hess / lead guitar, vocals, Taurus bass pedals
- Manfred Wieczorke / keyboards, vocals
- Martin Hesse / bass, vocals 
- Peter Panka / drums, vocals 

Gidenlerin yolu açık olsundu da, Jane 1972'den 1976'ya olması gerekeni yaşamıştır. Her haliyle progressive rock/space rock/krautrock 'tur. Afiyet olsun. 

10 Mart 2015 Salı

Grobschnitt - The History of Solar Music Vol:1 (2001)


Tazeleyelim gençler. Ne bu hâl? Grubun konser kayıtlarından oluşan ve üstteki linkte de bahsedilen albüm var madem, neden sonra yayınlanan bu derleme albümü hatırlamayalım?

2001 çıkışlı beşibiryerde serinin ilki olan albümde grubun davulcusu ve en birinci kurucusu EROC'un kendi arşivinden derlediği performans kayıtları yer almakta. Albüm de Eroc'un olan Wolkenreise etiketiyle satışa çıkmıştır. İki cd'den oluşan uzuuun soluklu bir albüm olan vol:1 neredeyse iki buçuk saat sürmekte. Eroc'un arşivinden çıkıp bizlere kadar ulaşan bu beşibiryerde serinin ilk albümü olması sebebiyle açılışı burdan yapın istedim. Eroc, bizler için arşivlemiş. Yoluna tek başına devam etmeyi düşünmeseydi haberimiz bile olmayacaktı bu güzel kayıtlardan. İyi yanından bakmak lazım.

Şimdi oturup Eroc şöyle davula vurmuş, Lupo gitarları böyle öttürmüş,Wildschwein aman da ne güzel sololar atmış demenin manası yok. Bilen bilir. Grobschnitt tarihi aslında Eroc'un sayesinde ortaya çıkmıştır. Son olarak ufak bir ayrıntıyı da ekleyeyim: bu albüm tam da Eroc'un doğum günü olan 15 Kasım'da piyasaya çıkmıştır. Bulun buluşturun, dinleyin. Takipte kalın...

Şarkı listesi şöyle.

Songs / Tracks Listing

Disc one: (60:53)
1. I Walk The Line (0:46)
2. Solar Music Warburg '78 (55:44)
3. Zugabe (4:23)

Disc two: (67:51)
1. Solar Music Münster '79 (27:01)
2. Merry Go Round (7:27)
3. Solar Music Studio '74 (33:23)

6 Temmuz 2014 Pazar

Grobschnitt - Rockpommel's Land (1977)

Yolculuğa çıkacaklar, hazır mısınız?
Yanınıza bu albümden başkasını almayın. Neresinden başlasam övgüye bilemiyorum. Grobschnitt'in sıvazlanacak sırtı kalmamış yetmişten bu yana ya, neyse. Ben hem övgü adına hem de tanıtmak adına yarım saattir dinlediğim bu albümü görücüye çıkarayım, bilmeyen bilmez sonuçta. Ama ben iyi bir progressive rock dinleyicisiyim diyenin de bilmemesi ayıbolur bu albümü.

Adamlarımız çok güzel evrenlerde yaşıyor. Ben en çok ''pseudonyms''leri olan ''Eroc", "Mist", "Wildschwein", "Lupo" ve "Popo"  adlarıyla anıyorum grubun üyelerini. O evrenlerde bu adlarla anılmaları kaçınılmaz.

Rockpommel's Land, aha işte! Yarattıkları onca evrenden sadece birisi. Albüm tek düze ilerlemiyor. Bize anlattıkları Ernie'nin yolculuğu gibi. Konsept albümlerini çok seviyorum. Bir kitap gibi oluyor. Kurgulu. Kitaptan daha da etkili üstelik bir de melodisi var! Bu albüm için müzikli kitap diyebilirim. Ya size şimdi grobschnitt'i mi anlatacağım ben, garip geliyor. Genelde anlatmayıp bir ayin gibi oturup son ses bu albümleri dinlediğimiz için...

Sözlerini yazmak istiyorum ama. Ernie'nin yolculuğunda siz hangi mağaralara girdiniz paylaşın isterim. Albümde bonus track ile birlikte beş parça var. wildschwein'ın dilinden dökülenler şunlar oluyor bu albümde:

Ernie’s Reise
You live the story
of the innocent life’s defeat of solitude’s dice
captivated by a moonbeam, chained to dispisers of your love
captivated by dispisers, lost in the canyons of your mind
Take just another lad
call him Ernie and see him returning home from school
left alone at some old window, leaving paper dreams to fly
hear the wind whispering gently calling you to dream away
So fly away in a staggering paper plane
don’t be afraid when somebody takes your game
High above the town soars a little boy in his paper plane
astonished he peers down, the houses look like toys from his paper plane
the wind takes his hand
Sparkling rivers below, watch the green meadows flow
feel your face caressed by a golden rainbow
Ernie never felt so strong
as he was gliding along, forgetting all fences he sailed till dawn
Look the sun is sinking low, little boy where do you go
time leads you to darkness of the night, shocks you with fright
don’t fear the shadow over you, it’s a bird called Maraboo
he will light his light, Ernie, he will be your guide
Confidence is a strong assistance to you
Hey little Ernie, I’d like to take you home to my nest
The sun will keep you warm and cozy all nite long
and you’ll have a pleasent rest – skip on my chest
The tree with the nest of the bird where the sun goes to bed is so high
it touches the sky
Far away a Blackshirt cleans a chain
Hey little lads, get on dreaming
fear the warming far away from home
find your hope in some desert stone
smell some dope in an ice-cream cone
announcement:
This evening a huge bird was seen carrying a little boy on his back in a height of about 3.000 feet right above sector 0/16. The bird was carrying some beer-bottles, a bag with vegetables, was lit contrary to regulations and was smoking a pipe. We instruct all planes cruising this sector to observe this incident. Over.

Severity Town

Look at the morning’s golden sun
her warmth had melt away your fantasy dreams
of Mr. GLEE prisoned in ROCKPOMMEL’s LAND
because he’d laughed and danced holding children’s hand
Look Ernie where you are, forget about Mr. GLEE
you’re just awoken on Maraboo’s tree.
Look at the morning’s golden sun
boiling the water kettle right on her head
old Maraboo is warming morning due for you
ain’t it enough at least for this dream to be true
But Ernie said goodbye, to find Mr. GLEE
and Maraboo gave him a feather on his way downtree
on his way, his long long way downtree
You, have you got any aim you could hang on a name
when you’re chasing around, climbing trees up and down
See this sinister confusion around, little boy watch out
you’re in ROCKPOMMEL’s SEVERITY TOWN
this cursed place works so graceless and so loud
The Blackshirts have imprisoned Mr. GLEE ‘cos he wants to be the children’s friend
run little Ernie, you’re so young and so free
let your faith and your feather lead you to ROCKPOMMEL‘s LAND
Ernie chased around and found the town gate
where two Blackshirts were on guard
their stoney heads looked so amazing and he laughed
that’s why they tried to seize him
he skipped and struggled hard to get off
t’was a real mess around
and undisigned the Blackshirts touched his feather
wich froze in their frozen town
announcements:
Little Ernie didn’t believe his eyes when suddenly he was alone. Maraboo gave him a magic feather, wich turned each Blackshirt into a stone.
Totally exhausted Ernie went off this severe place and followed a way leading to the mountains. Half an hour later he rested in the shade of a HOWARD JOHNSON’s where he began to consider whether he should turn around the record or have another hot dog ...

Anywhere

Anywhere on a desert stone, anywhere so far from home
where’s no friend to hold your hand
to dry your tears changed into sand
Anywhere there’s a lonely friend waiting for tears formed to sand
call him bird or tree or flower
he never won’t prevent you
from living all your dreams
from giving all your streams
from changing your ways of dealing into human feeling
Anywhere behind a desert stone, anywhere so far from home
you’ll find a grown blind flower
she never is alone, far from home
she feels wind around her
she feels a warming sun
she feels some raindrops wet her leaves
since that time she lost her griefs
Anywhere, my friend, you’ll find a human land
behind all mountain’s sand
be born or died – it’s not your end
announcement:
Here we come, here we are all around
taking forth our stoney sound
stoney arms, stoney legs, stoney brain
one – two – three and again

Rockpommel’s Land

Ernie found a hiding place, the only way to stay
a gang of stoney men was scuffing down the way
stoney noses, stoney heads armed with poisonious eyes
orches in their bushlike hands, smoking their stoney size
run away from this dangerous smoke wich wraps those cursed guys
it turns the air to dusty slime an little boys into flies
Ernie, the stoney men have left this place
that is your chance to win the race
Ernie walked for hours with the midday sun
was it the right or something-gone-wrong-way, that carried him on
right thru stoney desert and sand, all around no one was near
was it the way to ROCKPOMMEL’s LAND – little Ernie began to fear
Ernie thought of old Maraboo
he just was so fair
sadly he touched his magic feather
suddenly a rush moved the air
Don’t fear the shadow over you
it’s your old friend Maraboo
when you touched your feather he preceived your pain
and came to help you again
Full moon was shining at their journey’s end
Maraboo and Ernie reached ROCKPOMMEL’s LAND
The Valley Of The Caves, The Peak Of Liberty
The Great Gritty Grotto
wherein they saw Mr. GLEE
Suddenly little Ernie heard a thousand children singing
and whe he looked up, he saw their shadows filing
towards the Gritty Grotto shade, where a lattice bared the gate to Mr. GLEE
the good man touched the children’s hands
thru a space in the iron fence, and felt so free
The lattice burst down like the ice on the water
Ernie had touched it with his feather
and from drawers at the walls of the cave
hundreds of goblins tumbled down and danced and sang
Now we’re free in ROCKPOMMEL’s LAND, one – two – three
We love thee and ROCKPOMMEL’s LAND, Mr. GLEE
Now we’re free in ROCKPOMMEL’s LAND, one – two – three
We love thee and ROCKPOMMEL’s LAND, Mr. GLEE
The mornig awoke, blurning sun warmed the children
they walked hand in hand with each other
together with Ernie they escorted Mr. GLEE
home to their town wich now was free
Free from hate is ROCKPOMMEL’s LAND, it ain’t too late
to open your gate to ROCKPOMMEL’s LAND, don’t be afraid

ROCKPOMMEL'S LAND

1. Ernie's Reise (10:56)
2. Severity town (10:05)
3. Anywhere (4:13)
4. Rockpommel's Land (20:55)
Bonus track on cd release:
5. Tontillon (6:15)


Anywhere bir başka. Melodik kısmı fazlaca ruhumu okşuyor. Sizin yolculuğunuzun sonunda da dolunay yeterince parlak olacak mı?

17 Temmuz 2009 Cuma

Igra Staklenih Perli-Igra Staklenih Perli (1979)

Igra Staklenih Perli, Tito dönemi Yugoslavya’sında 1976 yılında Belgrad'da kurulmuş. Grup Belgrad klüplerinde bir süre çaldıktan sonra 1979 tarihinde isimleriyle aynı adı taşıyan bu ilk albümlerini çıkarmışlar… İsimlerini Herman Hesse'ın Nobel ödüllü kitabı boncuk oyunundan alıyorlar. Hesse'i o kadar seviyor olmalılar ki ikinci albümlerinin ismini de yine Hesse'in bir öyküsü, “Işık Bahçesi”nden veriyorlar.

Herhalde grubun kökeni bilinmiyor olsaydı bir krautrock albümü olduğunu düşünebilirdik Igra Staklenih Perli'nin. Evet o kadar Alman kokuyor ve bir o kadar psychedelic-space ki benzerlikleri tartışılmaz Pink Floyd ve Hawkwind da koyarsak yanına tam olur. İlginç oldu değil mi, Alman kokuyor ama tarz İngiliz, grup da Yugoslav. :)) Özellikle klavye ve gitar efektleri adamların Pink Floyd hayranlığını bariz ortaya koyuyor. Hepsi birbirinden güzel beş parçanın tadı kulaklarınızda kalacak çünkü tarza göre oldukça kısa. Belki de albümün tek kötü tarafı ses kalitesini de saymazsak bu. CD kalitesindeki kayıt için ise 2007 de yayınlanan "Igra Svetlosti" ilk iki albümlerini içeriyor, fakat blog piyasasında ya da bir paylaşım sitesinde bulmanız çok güç.

Albümün geneli karanlık depresif bir tarzda ilerliyor. Bir iki parçanın girişlerinde Arap tınılarını bile yakalamak mümkün desem bilmiyorum doğru olur mu? En azından ben öyle algıladım. Yer yer doğaçlamalara da giren elemanların, neden Hawkwind benzerliğini vurguladığımı hem müzik hem de vokal tarzlarını duyduklarında daha iyi anlayacaklarını sanıyorum.

Kimin kime ne kadar benzerliği hiç değinilmemeliydi belki de. Kanımca önemli olanın, adamların kendilerinden ne kadar bir şeyler katabildiği ve tarzlarına verdikleri ruh. Hem bu konu algıya göre görecelik de oluşturduğundan, ister kabul edin etmeyin benim kapıma çıkıyorsunuz. :)) Saçmalamaya başlıyorum galiba neyse, ben de sıramı savdım. Jamais, kedi albümleriniz hazırdır umarım, ellerinizden öperler yeni tanıtım. :))

O değil de bu yeni "sıra oyunu" beni acayip gerdi. Baskı oluşturdu bünyede valla ya. Ben free takılıyom abi, bozar zorunluluğa giden yollar beni. :(

IGRA STAKLENIH PERLI

Joshua N'Goma (Vojkan Rakic) / Gitar
Pedja Vukovic / Davul, Perküsyon
Drakula (Drasko Nikodijevic) / Bass, Vokal
Svaba the Kraut (Zoran Lakic) / Klavye, Vokal

IGRA STAKLENIH PERLI

01 - Gusterov trg (4:26)
02 - Solarni modus (4:09)
03 - Putovanje u plavo (6:52)
04 - Pecurka (7:05)
05 - Majestetski kraj (5:18)

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Sweet Smoke - Just A Poke (1970)

Bir hafta önce Sweet Smoke'a ait olan yerli basım "Silly Sally" kırk-beşliğini görence kafamda bir şimşek çaktı...

Yaklaşık bir sene önce Chase'in "Chase" albümüne bir yorum gelmiş (ben o sıra izleyiciydim); fakat bahsi geçen Sweet Smoke benim tarafımdan ortada görülmemişti.

"HAYIR............................................. Sweet Smoke (yani tatlı sigara) ne yeni bir sigara markasıdır, nede haşhaş veya eroin içmeye bir davettir. Sweet Smoke, kişinin önce kulaklarına dolan, oradan beynine giden güçlü bir topluluktur.......................... Önce çıldırtıcı bir müzik düzeni taşıyan parça sizi azgın bir dalga gibi alıp oradan oraya vuracak sonrada sakinleşen bir denizle kumsalı okşıyacaksınız. ........Parçayı dinlerken enstrümanların kullanış düzenindeki maharete hayran kalacaksınız..................... Sweet Smoke (yani tatlı sigara) daki müzik tam günün müziği. Gençliğin bunalımlarını dağıtan... dinledikçe gergin vücutları yumuşatan... beyinlerdeki karamsarlığı yıkayan bir yeni akım rüzgarı bu... Gök gibi gürleyen ve sonra fısıldayan.................. .....Hayır, Sweet Smoke (yani tatlı sigara) ne yeni bir sigara markasıdır, nede haşhaş veya eroin içmeye bir davettir. .....Ne olduğunu mu merak ettiniz............ ÖYLEYSE DİNLEYİN............................"

Yazı hatalarına bile dokunmadan naklettiğim bu metin Renin Batıgün'ün kaleminden çıkma ve bahsi geçen Türkiye baskılı kırk-beşliğin arka kapağında yazıyor; lakin sizlerle bir an önce paylaşmanın heyecanı içerisinde olduğum uzunçaların arka kapağından esinlenildiği açık!

Albüme gerekli yorumun (müzikal yönden) yapıldığını düşündüğüm için yorumu yorumlamak istedim. Prodüktörler için bir avuç hippi ile uğraşmak zor olsa gerek ki; "Just A Poke"un "ot çeken kimse ve onun tribi" konulu plak kapağının gençler üzerindeki negatif etkisi arka kapaktaki yazıyla dengelenmeye çalışılmış. Bu sebepten ötürü ben plağın sadece bir yüzünü sevebildim!

Bu uzunçaları kırk-beşlik mantığıyla (her yüze bir şarkı gelecek şekilde) çıkardıkları için kendilerine saygı duyduğumu belirterek yine de yorumumu yapmış olayım.

SWEET SMOKE

Andrew Dershin / Bas
Jay Dorfman / Davul, Perküsyon
Andrew Dershin / Gitar, Vokal
Michael Paris / Tenor Sax, Alto Recorder, Vokal, Perküsyon
Steve Rosenstein / Gitar, Vokal

JUST A POKE

1 - Baby night (16:24)
2 - Silly Sally (16:22)

5 Temmuz 2009 Pazar

Pussy - Pussy Plays (1969)

Heyecanlandım şimdi bak yazarken; uzun zaman oldu yazmayalı. Malum; bir final dönemi, bir mezunolamiyet töreni, bir taşınma, bir yerleşme dönemi atlattım. Bir de yaz aylarındaki rahavet benim de üzerime çöreklenmiş durumda bu aralar.Yonçin'in ardından ben de kıçımı kaldırayım dedim ve bu albümü paylaşmayı daha fazla ertelememem gerektiğine kanaat getirekten... Ayy ne diyorum ben yahu...

Bu grubu dinlemeden önce merak ediyordum kedilerle ilgili Psychedelic bir şeyler bulabilir miyim diye, sonra günün birinde bir yerlerde bir şekilde karşıma çıktı bu kırmızı kedicikli albüm. :) Eee ben de durur muyum hemen buldum indirdim. Çok da iyi etmişim çünkü 1969 yılında kaydedilen bu albümün ilk parçasının açılışını bir kedi yapıyor o şirin miyavlamasıyla (Söz konusu kediler olunca tarafsız olamıyor ve hemen şirin tatlı minnoş toparlacık v.b sıfatları bol keseden kullanıyorum izniniz haricinde).

Albümü dinlemeye başladığımda hiç bir bilgim yoktu müzisyenler hakkında ama ilk göze çarpan özellikleri sanırım ingiliz oluşları (Çok belli ediyolar). Hala grup elemanları hakkında bilgim yok. Araştırdığım bir kaç sitede grup elemanlarının kimliklerini açıklamadıkları yazıyordu; enteresan doğrusu...

Açıkçası kedi seslerinde takıldım kaldım ben; düşünsenize 1969 yılında yapılmış albüm ve orjinal kedi miyavlamasını kaydetmişler. Yani bundan 30 sene önce yaşamış olan bir kedi!!! Şimdi ne yapıyordur acaba o kedi? Sanırım ölmüştür :( Ya da düşünsenize belki o kedinin yavruları hala yaşıyordur grand grand children'ı olmuştur bizim kedinin (Kedi hemen ''bizim'' oldu; sahiplenme ihtiyacından değil de tüm kedileri kendime yakın gördüğümden sanırım bu bizim kedi lafı). Neyse...

Ben bu albümü bütünü itibariyle çok sevdim. İlk parça olan “Come Back June” parçanın isminden midir nedir bilinmez, bi kilitlenme hissi uyandırıyor bende. “Tragedy in F Minor” ise yine adından anlaşılacağı üzere biraz tribe sokuyor. Aslında şu parça böyle, şu şöyle diye yazmayı beceremiyorum hem de yüreğim dayanmıyor yazmaya bu sıcakta.

Son bir şey daha: Bu albüm bütün kelebeklere ithaf olunmuştur:) Hepinizi gerçekten de çok seviyorum Ya... Valla...

PUSSY

Dek Boyce - Vokal
Jez Turner - Bass
Peter Whiteman - Klavye, Mellotron
Steve Townsend - Davul
Barry Clark - Gitar
Gary Peters - Gitar

PUSSY PLAYS

1 - Come Back June (3:59)
2 - All Of My Life (4:08)
3 - We Built The Sun (5:00)
4 - Comets (4:16)
5 - Tragedy In F Minor (5:02)
6 - The Open Ground (3:35)
7 - Everybody's Song (4:20)
8 - G.E.A.B. (5:28)

3 Temmuz 2009 Cuma

Grobschnitt / Solar Music - Live (1978)

Bu blog’da bir şeyin eksikliğini hep duymama rağmen bu eksikliğin ne olduğu kafama anca bu gün dank etti. Solar Music-Live lan işte bu. Eminim blog'a yolu düşen düşmeyen herkesin zulasında bu Live’ın bir veya birden çok versiyonu (The History of Solar Music) mevcuttur. “Eee mevcutsa neden ekliyosun be adam?” diyen olursa, cevabım; “Bilmiyorum”.

Kim bilir belki de bu Live'ı ıskalayan bir kaç progsever varsa düşüncesidir ha. Evet evet öyle olsun, bu muhteşem Live kazara es geçen progseverlere gelsin.

Müzik eleştirmenlerine göre (ve eminim biz dinleyiciler olarak da) tüm zamanların en iyi perfonmanslarından biri olarak gösterilen “Solar Music-Live” Grobschnitt'in 1974 çıkışlı Ballermann albümünün ikinci yarısında bulunan stüdyo kaydının canlı performans hali.

1978 çıkışlı bu konser kaydı toplamda 53 dakikayı buluyor. Üzerinde önceden çalışılmış olsa da sahne içinde yaratılan müthiş doğaçlamalar ve melodisel yapı dinleyiciye kafayı sıyırtacak cinsten. Bu Live ile yaratıcılığın doruk noktasında duran Grobschnitt, “Solar Music-Live” ile o kadar anıldı ki, isimlerinin dünya çapında anılması bu albüme borçlu belki de.

Konser boyunca solo atmaya programlı bir gitarcı düşünün, dinleyiciyi transa sokmaya kararlı, vuruşları-zamanlaması mükemmel bir de baterist (üstelik grubun kurucusu ve lideri) sık sık birbirleriyle şahane düetlere giren gitarlar, arka planda kalsa da konser genelinde synth-klavye dokunuşları, çığlıklar, nefis ses efektleri, ruhunuzu sarsacak ani patlamalar daha ne diyeyim. Güneş müziği, mükemmeli yakalamış yıllarca dinlenebilinecek ender bir örnek.

Ayrıca şu, bu favori parçadır diye de birşey söz konusu değildir bu albümde. Bütününü atarsınız Winamp'a, varsa bi kaç bira birlikteliğinde koltuğunuza oturur, sesi kökler, uçuşa geçersiniz. Her ne kadar Symphonic Prog olarak geçse de Grobschnitt, bu Live Space Rock’tır çünkü.

DVD’sine değinmiyorum bile. Pink Floyd'un Pompeii’sine Almanlardan bir cevap olarak gösterildiği düşünülürse (kıyas olmasa da) sahne performanslarını, tiyatral şovlarını bi düşünün artık.

Ha bir de grubun lideri Eroc vardır ki, 75-79 çalışmaları kesinlikle es geçilmemelidir. Zaten 80'lerde Eroc gruptan ayrıldıktan sonra bikaç farklı çalışmaları daha olmuş ama eski başarılarını yakalayamamışlardır.(Zaten 80'lerde kim yakalamış ki, o da ayrı bi konu)

1998’de tekrardan basılan Live’da iki tane de bonus parça bulunmakta. Eksik albüm eklemişsin deyip kafamı ütülemeyin. :)) Son söz olarak da ne yapın edin bu canlı performansın DVD’sini bir yerlerden ele geçirin derim. Kendinize iyi bakın.

GROBSCHNITT

Stefan Danielak / Gitar, Vokal
Joachim H. Ehrig (Eroc) / Synthesizer, Davul, Vokal
Wolfgang Jäger / Bass
Volker Kahrs / Klavye, Vokal
Gerd Kühn / Gitar, Vokal

SOLAR MUSIC - LIVE

01 - Solar Music I (4:38)
02 - Food Sicore (3:52)
03 - Solar Music II (6:03)
04 - Mühlheim Special (10:43)
05 - Otto Pankrock (6:26)
06 - Golden Mist (10:56)
07 - Solar Music III (12:26)

20 Mart 2009 Cuma

Arthur Brown's Kingdom Come - Journey (1973)

Merhaba herkese....

Ne güzel bi resim değil mi yanda duran? Uzayda otostop yapan bi amca gibi sanki. Ama ben bu albümü kapak resmi güzel diye eklemiyorum tabii ki... Bir türlü giremedim konuya yahu!

Journey albümü, bu ad ile çıkarılan üçüncü albüm. Bundan önceki grup ismi ise “The Crazy World of Arthur Brown”mış. Adından da belli oluyor sanırım albümün nasıl olduğu. Aslında önceki isimlere ya da albümlere bakarak şimdi için bi tahmin ya da genelleme yapmak da pek tarzım değil ama samimiyetle söylüyorum; bu albüm dinlenmeyi oldukça hak eden bir albüm!!!

Mellotron and ARP 2600 synthesizer (bireştirici diye çevirdi sözlük synthesizer kelimesini; bireştirici de neyse artık...) heh işte bu aletin buradaki kullanımı özellikle takdire değer bulunuyor. Bir de bu albüm çıkmadan önce davul ve klavyedeki elemanlar ayrılmış. Sanırım bu ayrılıktan sonra karar verilmiş biraz değişiklik yapılmasına. Bu isim altında çıkan diğer iki albümden farklı olarak “The Journey”, grubun daha önceki çalışmalarında izlerini görebileceğimiz İngiliz gruplara has özelliklerin tarih olduğu ve daha bi spacey daha bi progressive özellikleriyle kulaklarımızın pasının daha bi derinlemesine silindiği bir albüm bence. Çıktığı yıllarda çok da fazla ilgi görememiş abimizin çalışmaları. Hatta Arthur Brown daha sonra Texas’ta marangozluk yaparken görülmüş. Ben ellerin yalancısıyım valla öyle diyorlar...

Gelelim albümde dikkat edilmesi gereken parçalara… Öncelikle ilk sırada yer alan “Time Captives” ile üçüncü parça “Gypsy” benim favorilerim... Dinleyin siz yine de tamamını! Hepsi ayrı bir güzel, ayrı bir eğlenceli… Eminim dinledikten sonra çok şey bulacaksınız söyleyecek...


ARTHUR BROWN'S KINGDOM COME

Arthur Brown / Vokal
Phil Curtis / Bass
Andy Dalby / Gitar
Victor Peraino / Klavye
Tony Uter / Perküsyon

JOURNEY

01 - Time Captives (8:17)
02 - Triangles (3:17)
03 - Gypsy (9:09)
04 - Superficial Roadblocks (6:56)
05 - Conception (2:07)
06 - Spirit of Joy (3:17)
07 - Come Alive (8:45)

1 Ocak 2009 Perşembe

Agamemnon - Agamemnon Part 1 & 2 (1981)

Agamemnon, senfonik prog - space müzik yapan İsviçreli bir grup. Artık kanıksadığımız üzere tek ve yegane albümleri Agamemnon'u 1981 yılında yayınlamalarından sonra, bir çok kraut müzik yapan grupların başına gelen onların da başına gelmiş ve uzaylılar tarafından kaçırılmışlar.(Tek albümlük bu gibi yüzlerce grup, tam bir tez konusudur aslında. Müthiş işler çıkarırlar ve birden ortadan kayboluverirler. Olayı çözebilen varsa beri gelsin lütfen) Grup dört kişiden, albüm de Youth - King of Mykene - At Troja ve Death olmak üzere dört bölümden oluşmakta.

Kvartetten'ın dediği gibi 80'lerde icra edilmesine rağmen, buram buram 70'ler kokan bir albüm Agamemnon. Enstrümanların yaklaşık kırk dakikalık soluksuz bir dansı sanki. Homeros'un İlyada'sında anlatılan Agamemnon hikayesini resmen yaşatıyor elemanlar bize.

Enstrüman hakimiyetleri, geçişler o kadar iyi kotarılmış ki albümde, vokalist Erich Kuster'ın nefis, etkileyici vokaliyle harmanlanınca Agamemnon, kulaklara şenlik ettirecek harika bir sanat eserine dönüşmüş.

Albüm, inişleriyle çıkışlarıyla, atmosferiyle öyle bir sarar ki insanı, nasıl başlayıp nasıl bitiverdiğini anlayamadan tekrar baştan dinlemek istersiniz. Ah ahh nasıl bir klavye solosudur o birinci bölümde atılan öyle. İnanın yoğunlaşıp dinlerseniz o soloyu bin parçaya bölünüp partiküllere ayrılmamanız içten bile değil. Gözleriniz dalıp gider albüm boyunca… Duyma ve algılama yeteneklerini verdiği için önce Allah’a, sonra da bu albümü bizlere sunan Agamemnon elemanlarına şükredersiniz.

Bu kadar övgüden sonra gelelim Agamemnon'a. Aslında Google'dan bakabilirsiniz Agamemnon'un hikayesine de Gentleoctopus camiası (ben dahil) biraz tembel :) olduğundan kısaca yazı vereyim de tam olsun.

Agamemnon, Yunan efsanesinde ve İlyada'da Yunanista'nın en güçlü krallarından biri olarak anlatılır. Agamennon ve kardeşi Menelaos, Sparta kralının kızları Klytaimestra ve güzeller güzeli Helen ile evliymişler. Truva kralının oğlu bir gün bir salaklık yapıp Helen’i kaçırmış, Agamemnon da öç almak için bütün prensliklere haber salarak Truva’ya savaş açmış. Bütün yetki kendisine verilmiş, gemiler denize açılmaya hazırlanırken bir gün ava çıkan Agamemnon, avcılık tanrıçası Artemis'e adanmış bir geyiği öldürünce, çok kızan Artemis deniz rüzgarlarını kesivermiş. Haliyle Agamemnon denize açılamamış. Sonrasında Agamemnon, Artemis’e iyi dileklerini sunmak için kızı Iphigenia’yı kurban vermeye karar vermiş. Fakat Artemis, Agamemnon'un içtenliğini görünce, Iphigenia yerine bir hayvan bırakarak kurban ettirmemiş ama alıp beraberinde götürmüş.

Neyse fazla uzatmayalım. Agamemnon on yıl kenti kuşattıktan sonra büyük kahramanlıkların ardından Truva’yı almış ve Yunanistan’a doğru yelken açmış. Ama karısı Klytaimestra, Iphigenia'nın kaybından ötürü Agamemnon'a çok kızgınmış. Klytaimestra, sevgilisi Aigisthos'la birlikte Agamemnon'u öldürmek için korkunç planlar yapıyormuş. Sonrasında iki sevgili Agamemnon'u öldürmeyi başarmışlar. Agamemnon'un oğlu Orestes de babasının öldürülmesini hazmedemeyip annesini ve sevgilisini öldürmüş. Hikaye kısaca böyle bir şey de, yazıyı yazarken unutup sobayı da söndürdük iyi mi? :) Neyse keyifle dinleyin…

AGAMEMNON

Urs Ritter / Davul
Erich Kuster / Vokal, Gitar, Org
Walter Rothmund / Bass, Klavye
Werner Kuster / Piyano, Klavye, Gitar, Flüt

AGAMEMNON - PART I & II

01 - Agamemnon Youth
02 - Agamemnon, King of Mykene
03 - Agamemnon at Troja
04 - Agamemnon Death