Grubun tarihçesi hakkında çok fazla bilgi yok. Hamburg'da kuruldukları ve bazı barlarda çaldıkları sırada bir albüm kaydettikleri dışında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bu bilgi eksikliği hafif bir boşluk oluştursa da çok önemli de değil.
Karşılaştırma ya da benzetme yapmak çok doğru değil ama Ardo Dombec'i, öncülü olan Soft Machine ile aynı kefede düşünebiliriz. Soft Machine'deki kendine has ve zor müzikal yapı Ardo Dombec'te de mevcut. Uzun ve karmakarışık jazz partisyonlarını çok seviyorlar. Genele bakıldığında da jazz ile rock'ı bu kadar iyi buluşturabilen ender gruplardan biri. O zamanda da şimdide de hakları fazlaca yenmiş ve yenmeye devam ediyor.
Saksofon, flüt ve gitarın enfes uyumunu sağlayabilmiş olmaları gerçekten takdire şayan. Ki bunu yaparken herhangi bir tarzın içine dahil olmadan, kendi hallerinde yapmış olmaları da ayrıca alkışlanması gereken bir durum. Sözlerin de epeyce ilginç şeyler içerdiğini söylemeliyim. Konu için en iyi örnek de Clean Up Sunday parçası. Şarkının sözleri ilahi kurtuluşun her pazar yapılan ayinden sonra sadaka kutusuna (bizdeki tanımıyla anlatmak daha doğru geldi) bozuk para atmayla olacağına inanan bir rahibe hakkında. İronik ve eğlenceli.
Açılış parçası Spectaculum tempolu ve epeyce hareketli. Saksofonla birlikte ilerleyen özelliksiz vokal etkileyici bir hava katıyor. Saksofonla yapılan ara oyunlar da parçayı öne doğru taşıyor. Hiç de öyle berbat, sıkıcı ya da kötü değil yani. :)
Supper Time'ın ise nefis bir girişi var. Vokalin ortaya çıkışıyla birlikte değişik bir havaya bürünüyor ve ardından giren gitar ile pek çok açıdan dinleyiciyi doyuruyor.
A Bit Near the Knuckle diğerlerine oranla biraz geride kalmakla birlikte belki de albümün en iyi parçalarından biri olarak çıkıyor karşımıza. Aralara karıştırılmış big band jazz anlayışı güzel bir ayrıntı. Temposu alçalıp yükseldikçe de sizi değişik diyarlara sürüklüyor.
Daha sade bir parça olarak başlayan Clean Up Sunday başta progressive özellikler içerse de bir anda tarzı değiştiriyor. Parçanın temposu sözlerdeki ironi ile eş zamanlı olarak değişiyor. Değişik, tuhaf ve etkili bir parça yani.
1940'lı yıllardan bir big band havasıyla başlayan Downtown Paradise Lost hafiften Blues'a da göz kırpıyor. Anladığım kadarıyla parçada hem John Milton'ın Yitik Cennet'ine (Paradise Lost) hem de Hamburg merkezindeki kırmızı ışıklara göndermeler var. Çözebilen varsa yorum kısmından hepimizi bilgilendirsin.
Oh Sorry ile ilgili sürprizi bozmak istemem ama saksofonla çıkardıkları iş gerçekten çok iyi. :)
Sade ve özelliksiz bir flüt girişiyle başlayan 108 albümdeki en kararsız parçalardan biri. Arada gidip geliyor sürekli. Doğal olarak da dinleyicinin de karar vermesi zorlaşıyor. Kötü değil kesinlikle. Ama değişik. Gitar ve flütün yan yana yürümesi gibi bir şey!
Uchangable Things adına tezat şekilde sürekli değişen bir yapıya sahip. Nereye gideceğini bilemiyorsunuz parçanın. Jazz'dan Blues'a oradan Progressive Rock'a, hafiften klasik müziğe kadar uzanıyor. Hakkını vererek dinlemeniz gereken parçalardan biri.
ARDO DOMBEC
Helmut Hachmann / Saksofon, FlütHarald Gleu / Gitar, Vokal
Wolfgang Spillner / Davul, Vokal
Michael Ufer / Bass