23 Eylül 2022 Cuma

Nosferatu / Nosferatu (1970)

Tek albümlü gruplar geleneğinden bir albüm daha. Alman Progressive Rock müziğinin ya da daha doğru tanımla Krautrock'ın en iyilerinden biri sayılabilecek olan bu albüm de hak ettiği yer pek fazla bulamamış olanlardan biridir. Grup hakkında da çok fazla bilgimiz yok bu arada. Haklarında pek çok yazı bulunmakla birlikte tarihsel bilgiye ulaşmak neredeyse imkansız.

1968 yılında kurulduğu tahmin edilen grubun ilk elemanlarından biri olan Michael Wynn (Michael Winzkowski) albüm aşamasına gelmeden gruptan ayrılıp, şimdilerde daha çok bildiğimiz Epsilon'a dahil oluyor. Kalan elemanlar devam ederek albümü kaydediyorlar ama grubun ömrü çok fazla uzun olmuyor.

Bunun en önemli nedeni, albümü dinlediğinizde çok iyi anlayacağınız üzere, oldukça ağır ve daha olgunlaşmamış bir Progressive Rock etkisi yaratmasından kaynaklı. Döneminde beğenilse de hem pek fazla ticari başarı hem de dinleyici kitlesi edinememiş olmasını normal karşılamak gerekiyor. Daha önce Ardo Dombec'te bahsettiğimize benzer bir durumda aslında Nosferatu. Ya seversiniz ya da nefret edersiniz. Kimileri muhteşem bulurken, kimileri ise gereksiz diye düşünebilir. Normal bir durum, zira albümün değerini anlamak için uzun dinlemeler yapmak gerekli. 

Jazz, Folk ve Psychedelic'ten beslenen tarzı, özellikle saksafon ve flütün yoğun kullanıldığı parçalarda etkisini azaltırken Heavy Progressive Rock'a doğru evriliyor. Bu noktada akla 2066 & Then gibi gruplar gelse de Nosferatu'nun müzikal anlayışı, müzikteki ağır ve sert havayı biraz daha öteye taşıyor. 

Flütün sadeliğinin yanında yırtıcı şekilde ön plana çıkan vokal albümün genel yapısına hakim. Klavye çok fazla ön plana çıkmamakla birlikte albümün geneline etkisi oldukça büyük. Parçaların hayatta kalmasının, daha ileriye gitmesinin en önemli sebebi bile denilebilir klavyeler için. Diğer taraftan bakıldığında albümdeki bir başka etkinin doğaçlamaya varan yapısı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tahmin edilebilir olmanın çok ötesinde, ani değişiklikler ve farklı yöne doğru iniş çıkışlarla değişik bir hava yaratıyor. Sert geçişlerin orta yerinde bir anda kendinizi durgun bir suyun üstünde uzanmış şekilde bulabilirsiniz gibi bir durum bu. Ama ardından Space Rock'a atıfta bulunurcasına değişen, farklılaşan melodiler.

NOSFERATU

Michael Thierfelder / Vokal
Christian Felke / Saksafon, Flüt
Reinhard "Tammy" Grohè  / Klavyeler
Michael Meixner / Lead Gitar
Byally Braumann / Davul
Michael Kessler / Bass

NOSFERATU

01 - Highway 4:15
02 - Willie the Fox 10:49
03 - Found My Home 8:49
04 - No. 4 8:55
05 - Work Day 6:59
06 - Vanity Fair 6:45


22 Eylül 2022 Perşembe

Arcadium / Breathe Awhile (1969)

Amerika
'dan çıkan Progressive Rock gruplarına şaşırdığımız kadar İngiliz Psychedelic Rock gruplarına şaşırmıyoruz. Sayabileceğimiz, bir liste oluştursak ona ekleyebileceğimiz çok fazla Psychedelic grubu mevcut İngiltere'de. Basıları gerçekten iyi işler çıkarıp iyi yerlere gelirken bazılarıysa maalesef tarihin tozlu raflarında kayboluyor. Arcadium da kendisi ile alakalı olmayan bir şekilde kaybolan gruplardan. Hak ettiği ilgiyi ancak 2003 yılında CD formatında yeniden basılan Breathe Awhile ile görebilmiştir.

1969 yılında Londra'da kurulan Arcadium, temelde Miguel Sergides isimli vokal yapıp ve 12 Telli Gitar çalan yetenekli bir adamın projesidir. Albümdeki bütün parçalar Sergides tarafından yazılmıştır. Grubun diğer elemanları da tamamlanınca albümü kaydetmeye karar veriyorlar. Küçük çaplı kulüplerde çalıp ortamda tutunmaya çalışırken dönemin yeni yayıncı firmalarından Middle Earth ile anlaşıyorlar. Yaptıkları tek ve en büyük hata da bu oluyor. Zira, toplamda sadece 5 albüm yayınlayabilen Middle Earth'ün en büyük sorunu kayıtlardaki ses kalitesinin düşük olması. Öyle canlı bir dönemde bu kabul edilebilir bir durum değil elbette. Middle Earth'ün kapanması bir şey değil, yanlarında Arcadium'u da götürmüş olmaları kötü.

Neyse ki bahsettiğimiz, 2003'te remastered edilerek yeniden yayınlanan CD ile ses kalitesi iyi bir noktaya gelmiş de grup hak ettiği ilgiyi 30 küsur yıl sonra da olsa görebilmiş. Albümün kaydedilip yayınlandığı yıl bu o kadar büyük bir sorun yaratmış ki Arcadium, albümün gösterdiği inanılmaz kötü ticari başarısızlık ile dağılma kararı almış.

The Doors, Iron Butterfly, Vanilla Fudge gibi grupların bulunduğu ekole dahil olan Arcadium'da kilise orgunu andıran klavyeler, insanın içini dışına çıkaracak kadar acılı, ıstırap dolu vokaller ve acid gitarlar fazlasıyla öne çıkıyor. Bu yönleriyle belki de dinleyebileceğiniz en iyi Psychedelic Rock albümlerinden biri Breathe Awhile. Parçalarda yaratılan imgesel ortamlar sizi Space Rock ile buluştururken, gerçekten de saf, aslına uygun ve olması gerektiği gibi bir Psychedelic albümle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Sergides vokalinin bu konuya çok fazla etkisi var. Ama az önce de bahsettiğimiz gibi gitarlar da azımsanmayacak denli iyi. Bütün olarak düşünüldüğünde eksiksiz diye tanımlayabiliriz albümü. Grubun ticari başarısızlığı, yanlış yayıncı firma seçişi bu noktada çok sinir bozucu geliyor. Çünkü daha fazla Arcadium dinleme şansımız elimizden alınmış gibi hissediyoruz.

ARCADIUM

John Albert Parker / Davul
Miguel Sergides / Lead Vokal, 12-Telli Gitar
Graham Best / Vokal, Bass
Robert Ellwood / Vokal, Lead Gitar
Allan Ellwood / Vokal, Org

BREATHE AWHILE

01 - I'm on My Way 11:50
02 - Poor Lady 3:58
03 - Walk on the Bad Side 7:33
04 - Woman of a Thousand Years 3:37
05 - Change Me 4:48
06 - It Takes a Woman 3:53
07 - Birth, Life and Death 10:18

21 Eylül 2022 Çarşamba

Whalefeathers / Declare (1969)

1969
yılında Cincinati, Ohio'da kurulan WhalefeathersBlues ve Psychedelic'ten beslenen sağlam bir Hard Rock grubu. Etkin oldukları 3 - 4 yıllık süre içerisinde 2 albüm kaydedebilmiş olan grup, Progressive Rock'ın da içine dahil edilmesi gerekenlerden. Grup hakkında biyografik bilgiye sahip değiliz çok fazla. Ortamda pek kalmamış ama kalamadıkları o süreyi iyi şekilde değerlendirip 2 tane Proto-Prog albüm kaydetmeyi başarmışlardır.

Her iki albümün de devasa boyutlarda etkileri yok belki yine de Amerika, Psychedelic ve Blues egemenliği altındayken hem her iki türden de beslenip hem de işi birkaç adım daha ileriye götürebilen enteresan grupların başında geliyor Whalefeathers

Klavyenin fazlasıyla ön plana çıktığı parçalarda, gitar da azımsanmayacak bir yere ve etkiye sahip. Bazı parçalarda her iki enstrümanın birlikteliği gerçekten de göz dolduruyor. Sıkıcı olmaktan bir hayli uzak olan parçalarda gitarın soloya başladığı her yerde kendinizi müziğin karanlık dehlizlerinde kaybeder duruma geliyorsunuz.

Çok başarılı ve farklı özelliklere sahip olmayan vokal anlayışı ve tekniği ile vokalin müzik içerisinde kaybolmasını rahatlıkla sağlamışlar. Böylelikle parçalar içinde kopukluklar yaşamıyor, beklentilerinizden çok farklı tınılar duyuyorsunuz. Ama bu demek değil ki vokal çok kötü! Hayır, değil elbette. Sade ama parçalara uyan bir vokalden bahsediyoruz.

Bazı parçalarda zaman zaman Jefferson Airplane etkileri hissedilse de bunun ötesine geçip farklı bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. Psychedelic Rock'ın Blues ve Folk'la birleşip ilerlemeci bir mantığı benimsediği şarkılar dinlemek istiyorsanız, Whalefeathers bu konuda yetkin albümlere sahip. Grup 1973 yılında dağıldıktan sonra, elemanların pek çok müzisyenin arkasında çalığı, başka gruplar da kurduğu düşünülünce enstrüman kullanımının da yeterli düzeyde iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Belirtmekte fayda var ki, kimi parçalar arasında keskin geçişler bulunurken kimilerinde ise hangisinin bitip hangisinin başladığını bile ayırt etmekte güçlük çekiyorsunuz. Birbirini tamamlayan ya da kopması gerektiği yerde hiç beklemeden başka yere giden parçalar bunlar. Yaratıcı ve değişik özelliklere sahip grup ya da albümler konusunda Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerle pek aynı seviyede değil. Ama Whalefeathers bu konudaki çıtayı az da olsa yukarı taşımayı başarıyor.

WHALEFEATHERS

Stephe Bacon / Vurmalılar, Vokal, Timpani
Ed Blackmon / Klavye, Vokal
Michael Jones / Gitar, Vokal
Roger Sauer / Bass, Vokal
Leonard LeBlanc / Bass, Vokal
Mike Wheeler / Gitar, Bass

DECLARE

01 - Declare - Prelude 3:55
02 - Lost Dimension 7:12
03 - Know Thyself 2:51
04 - Imagine 3:02
05 - Omaha 5:35
06 - Please Me for a While 5:15
07 - Invention Sequence 3:38
08 - Love Can't Be Wrong 3:42

20 Eylül 2022 Salı

Steely Dan / Pretzel Logic (1974)

Bazı albümler muhteşem, inanılmaz, enfes gibi tanımlamaların hiçbirine uymaz ama diğer taraftan bakıldığında vazgeçemediklerinizden biri olmayı da başarmışlardır. Pretzel Logic o tarz albümlerden biri. Albüm kötü değil elbette ama pek çok yönden zayıf kalıyor. Yine de dinlemesi o kadar keyif veriyor ki insana tekrar tekrar dinlemekten kendinizi alamıyorsunuz. İşin ilginci Steely Dan'in en iyi sayılabilecek albümü de değil. Ama albümün sıcaklığı, samimi görünümü, dinleyiciyi 70'lerin başına götüren tarzı sizi hemen yakalıyor.

New York'ta tanışıp ardı ardına birkaç grup kuran Donald Fagen ve Walter Becker, Steely Dan'in çekirdek kadrosunu oluşturuyor. Daha en başından beri ikisinin de amacı modernleşmiş ama özünü kaybetmemiş ve kendine has bir müzikal anlayış üzerine kurulu. Tanıştıkları andan itibaren de bunun üzerine yoğunlaşarak ilerliyorlar. Jazz'ı temel alan tarzlarıyla pek çok isimden sonra Leather Canary'e dönüşen grup (ki davulda sonraları komedi filmleri yıldızı olarak tanınan Chevy Chase var) ile cover parçalar çalıyorlardı. Sonraları çok başarılı bulunan ama bir türlü yayınlamayan kayıtlara imza attılar. Bu kayıtlardan biri Linda Hoover'ın I Mean To Shine albümüydü ve 5 adet Becker & Fagen şarkısı içeriyordu ama söz yazarlığı lisansı sorunu yüzünden albüm kaydedilişinden 52 yıl sonra, bu yıl yayınlanabildi.

İkili, film müzikleri de dahil olmak üzere pek çok "iş" için parçalar üretmişlerdi. Bu dönemde aralarına Jeff "Skunk" Baxter da katılmıştı. Bağlı bulundukları yapım şirketi, ürettikleri şarkıları diğer şarkıcıları için fazla karmaşık bulunca ikiliye kendi gruplarını kurma teklifinde bulundu ve 1971 yılı sonlarına doğru Steely Dan kuruldu.

Grubun adı, bu isim bulma işinin kutsal kitabı sayılabilecek olan William S. Burroughs'un Naked Lunch kitabından geliyordu. Kitapta geçen ve buharlı sistemle çalışan bir dildonun adıydı Steely Dan. 1972 yılında Can't Buy A Thrill, 1973 yılında ise Countdown to Ecstasy albümleri yayınlandı. Her ikisi de çok iyi albümlerdi. Konumuz olan üçüncü albüme gelindiğinde grup içerisinde çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Zira Becker & Fagen ikilisi konserlere çıkmayı istemiyordu. Onun yerine stüdyoda kalıp daha iyi kayıtlar yapmak niyetindeydiler. Rock'ın revaçta olduğu bir dönemde pek doğru bir karar değildi elbette. Gitarist Baxter bu durumdan hiç hoşlanmıyordu ve sonunda gruptan ayrıldı.

İkili buradan sonra gerçekten de çok az sayıda konsere çıktılar, hatta neredeyse hiç konsere çıkmadılar bile denilebilir. Yine de başta aldıkları kararın arkasında durup gerçekten de iyi albümler ürettiler. 1975'ten sonra stüdyo müzisyenleri ile çalışarak kendi müziklerini kaydettiler.

Pretzel Logic grup mantığıyla yapılmış son Steely Dan albümüdür ama içinde bir çok stüdyo müzisyeni de bulundurduğu için de tam bir geçiş albümüdür. Bununla birlikte albüm, Rikki Don't Loose Thar Number gibi başarılı bir single (listelerde 4 numaraya kadar yükselmiş) yanında Night by Night, With A Gun gibi dinlemesi keyif veren parçalar içermekte.

STEELY DAN

Donald Fagen / Vokal, Klavye
Walter Becker / Bass, Gitar
Jeff "Skunk" Baxter / Gitar
Denny Dias / Gitar
Ben Benay / Gitar
Dean Parks / Gitar
Victor Feldman / Klavye, Marimba, Vurmalılar
Michael Omartian / Klavye
David Paich / Klavye
Timothy B. Schmit / Bass, Marimba, Vokal
Wilton Felder / Bass
Chuck Rainey / Bass
Ernie Watts / Bass
Jim Hodder / Davul
Jim Gordon / Davul
Jeff Porcaro / Davul
Lew McCreary / Trombon
Ollie Mitchell / Trompet
Plas Johnson / Saksofon
Jerome Richardson / Saksofon

PRETZEL LOGIC

01 - Rikki Don't Lose That Number 4:30
02 - Night by Night 3:36
03 - Any Major Dude Will Tell You 3:05
04 - Barrytown 3:17
05 - East St. Louis Toodle-Oo 2:45
06 - Parker's Band 2:36
07 - Through With Buzz 1:30
08 - Pretzel Logic 4:28
09 - With a Gun 2:15
10 - Charlie Freak 2:41
11 - Monkey in Your Soul 2:31


19 Eylül 2022 Pazartesi

Barış Manço & Kurtalan Ekspres / Yeni Bir Gün (1979)

Avrupa’da aldığı eğitimi ile beraber 1962 yılında başlayan müzik hayatını, 1967 yılında sonlandırarak Türkiye’ye dönen Barış Manço önce Fransa’da tanıştığı Les Mistigris adlı Belçikalı grupla sonra Mazhar Alanson ve Fuat Güner’in (MFÖ’ün M ve F’si) de içlerinde bulunduğu Kaygısızlar ile başarılı çalışmalar yapar. Bizim Gibi, Trip Fairground ve Flower of Love gibi psychedelianın ağır bastığın bestelerden oluşan ilk döneminin ardından Moğollar ile birleşerek ManchoMongol adını verdiği grupla, Türk folk müziğine ağırlık vererek Avrupa’ya açılmayı hedefler. Fransa’da dört ay boyunca verdikleri konserlerden sonra ülkeye dönen grup, 1971 senesinde dağılır.

1972’de kurduğu Ohannes Kemer (gitar-yaylı tambur), Nur Moray (davul), Celal Güven (perküsyon) ve Özkan Uğur (bass, MFÖ’nün Ö’sü) ‘dan oluşan Kurtalan Ekspres (İstanbul - Güneydoğu arası sefer yapan tren hattı) ile sayısız çalışmalar yaptıktan sonra 1975 senesinde psychedelia - folk - space - funk harmanı eklektik bir tarza sahip ilk albümü 2023’ü piyasaya sürer. Bahsini edeceğim asıl albüme göre daha çiğ kalsa da keşke hayal ettiği gibi 100. yılında da böyle güçlü bir müzikal anlayışa sahip olabilsek. Az da olsa hala zamanımız var. (?)

1975 sonunda gruptan ayrılan Özkan Uğur’un (MFÖ’nün Ö’sü) yerine gruba Bunalım bas gitaristi Ahmet Güvenç katılır. Aynı sene Dadaşlar’dan Kılıç Danışman’ın klavye görevini üstlenmesi ardına yaylı ve nefeslilerden oluşan bir orkestra ve dört kadın back ile Belçika’da kaydedilen Baris Mancho ismini verdiği, Little Darlin, Old Paulin, Nick the Chopper, Blue Morning Angel, Ride on Miranda gibi yeni bestelerin yanında eski parçaların ve türkülerin yeniden düzenlenmiş ve İngilizceye çevirilmiş hallerinin yer aldığı albüm ile tekrar dünyayı açılmayı çabalar fakat sonuç yine hüsran olur. Ohannes Kemer de ayrıldıktan sonra gruba katılan Bahadır Akkuzu ile uzun süre beraber olacak kadro tamamlanır.

Barış Manço ve Kurtalan Ekspres; 1978 senesinin sonunda piyasaya sürülen ikinci albümü Yeni Bir Gün ile iki albüm daha sürecek en olgun müzikal döneminin başlangıcı yaptı. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa ve Aynalı Kemer İnce Bele gibi klasikleşmiş parçaların yanında Gesi Bağları ve Ham Meyvayı Kopardılar Dalından - ki bu parçada Kılıç Danışman’ın Fender Rhodes ile girişi muazzamdır- gibi türkü aranjmanları ve Ne Ola? Yar Ola? (maalesef bakınızı: Michel Polnareff) ve 2023’ün devamı 2024 / İkinci Yolculuk gibi yine döneminin ötesinde besteler barındıran albümün en can alıcı noktası Bahadır Akkuzu, Ahmet Güvenç, Caner Bora ve Celal Güven’in yarattığı kusursuz funky altyapının üzerine Kılıç Danışman’ın synth ve diğer bilimum tuşlularla yarattığı atmosfere Oktay Aldoğan’ın enfes nefeslilerinin eklendiği, beş bölümden oluşan Yeni Bir Gün oluyor. Manço’nun bugüne kadar en iyi vokal partilerinin de bu albümde bulunduğunu eklemek lazım. 

Manço'yu; 60’ ların sonlarına doğru yakaladığı başarıyı Yeni Bir Gün ile zirveye çıkaran müzikal serüvenine 90’lara doğru pop aranjmanları ile (Garo Mafyan) ket vurarak -çağa ayak uydurmak demeyin rica ederim- muazzam progresif dönemini en azından bizim gençlerimiz tarafından bile bilinemez hale getirmiş olsa da kültürümüze yaptığı sayısız katkılardan ötürü takdir etmemek mümkün değil.

BARIŞ MANÇO & KURTALAN EKSPRES

Barış Manço / Vokal
Kılıç Danışman / Akustik piyano, Fender Rhodes Elektro Piyano, ARP Solina String Ensemble Synthesizer, Korg 700s Synthesizer, Roland SH-3A Synthesizer, Hammond org
Ahmet Güvenç / Bass
Bahadır Akkuzu / Elektro Gitar, Akustik Gitar
Celal Güven / Vurmalılar
Caner Bora / Davul
Oktay Aldoğan / Flüt, Tenor Saksafon

YENİ BİR GÜN

01. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (4:23)
02. Gesi Bağları (4:32)
03. Çoban Yıldızı (4:20)
04. Bir Selam Sana Gönül Dağlarından (4:01)
05. Ne Ola? Yar Ola (5:29)
06. Aynalı Kemer İnce Bele (3:06)
07. 2024 / İkinci Yolculuk (6:21)
        - Uzay Üssünde Bir Sabah (Piyano Uvertürü: Kılıç Danışman) [3:16]
        - 3. Boyuttan Hareket (Bahadır Akkuzu, Celal Güven) [0:28]
        - Zaman Duvarına Doğru (Barış Manço, Caner Bora) [1:30]
        - Dördüncü Boyuta Geçiş (Ahmet Güvenç) [1:07]
08. Ham Meyvayı Kopardılar Dalından (4:08)
09. Yeni Bir Gün Doğdu Merhaba (2:05)
10. Anlıyorsun Değil mi? (2:10)
11. Ne Köy Olur Benden, Ne De Kasaba (1:36)
12. Elveda / Ölüm (3:03)
13. Bir Kelebeğin Yaşam Öyküsü (0:25)

18 Eylül 2022 Pazar

Änglagård / Buried Alive (1996)

Änglagård; Tord Lindman (gitar) ve Johan Högberg (bass) ikilisinin “King Crimson ve Yes tandanslı müzik yapacak elemanlar aranıyor” ilanlarını yanıtlayan, Thomas Johnson (tuşlular) ve Jonas Engdegård (gitar)’ın katılımıyla 1991 senesinde İsveç’te kuruluyor. Kısa süre sonra gruba Mattias Olsson (davul) ve Anna Holmgren’in eklenmesi ile bahar aylarında turlamaya başlayarak, stüdyo zamanlarında ilk albümleri Hybris’in bestelerini yapıyorlar.

1992 yılında kayıtlarını tamamlanıp, piyasaya sürdükleri Hybris; Fripp / Wetton / Bruford’lu King Crimson dönemini fevkalade simüle etse de bir o kadar orjinal ve akılda kalıcı melodilerle dolu, müzikal olarak da gayet doyurucu bir albüm. 70’ lere ait; synthler, yaylılar, nefesliler, kontrapuanlar, moog, hammond ve rickenbacker gibi anahtar kelimeler ve daha fazlasını barındırıyor. Tabi gruba sadece Crimsonesque diyip hakkını yemek de ayıp olur zira adamlar o dönemi andıran ama hiç kimseye benzemeyen bir sentez yapmayı becermişler.

Bu gazla da bir sonraki sene ilk albümün yerini aratmayan, çizgilerini hiç bozmadan aynı kadro ile kaydettikleri  Epilog’ un (bir önceki sene de çıktıkları gibi) A.B.D. turnesi sonrası dağılmaları ise -tamam albüm ismi ile sinyal çakmış olabilirler- böylesine iyi bir grup için düpedüz saçmalıktan ibaret. Hala sebebi neydi merak ederim. (Lindman?)

Buried Alive adıyla (diri diri gömmüşler grubu) 1996 senesinde piyasaya sürülen 1994 Progfest konser kayıtlarının setlisti ilk albüm Hybris parçaları ağırlıklı. Grubun son konseri olduğundan kaynaklı olsa gerek, performanslarının albüm kayıtları kadar enerjik olmasa da bestelerin kusursuzluğu (sadece Höstsejd’ in son bölümüne bakın derim), albümü hem tarihi hem de müzikal olarak önemli saymanıza yetiyor.

Bu müziği keşfetmeye başladığım dönemlerde üzerime yağmur gibi yağan senfonik gruplar sağ olsun (sebepsizce sindirilmesi en zor şeylerden başlamış olmanın bağışıklığı sanırım) dizginlenemez bir nostaljiğe dönüşerek (ya da her zaman öyleydim) her fırsatta o dönemin ruhunu arar oldum. Yine Hiçbaymaz sağ olsun, tavsiyelerinden biri olan Änglagård; tam da 70’ lerin ruhunu yansıtan bir grup olması ile, benim gibi nostaljiklerin pek ilgisini çekmiş olacak ki piyasaya çıktıkları anda büyük ilgi görmüş fakat iki albüm sonra maalesef dağılmış. (nostalji karın doyurmamış herhalde)

Neyse ki 2002 yılında Lindman (?) olmadan yeniden bir araya gelerek önce konserler vererek piyasayı yoklayıp, 10 senelik çalışmanın ardından 2012 yılında Viljans Öga adlı albümü piyasaya sürdüler. Ve grup aynı enstruman formasyonuna sahip olsa da öncekinden daha da orjinal bir müzikal yaklaşımları var. (Lindman?)

O albüme de bir göz atın derim.

ÄNGLAGÅRD

Thomas Johnson / Mellotron, Hammond Org, Grand Piyano, Klavye
Tord Lindman / Akustik Gitar, Elektrik Gitar, Mellotron, Vokal, Vurmalılar
Anna Holmgren / Flüt, Mellotron
Johan Högberg / Bass, Bass Pedad
Jonas Engdegård / Elektrik Gitar, Akustik Gitar
Mattias Olsson / Vurmalılar

BURIED ALIVE

01 - Prolog 2:20
02 - Jordrök 11:45
03 - Höstsejd 14:03
04 - Ifran Klarhet Till Klarhet 9:03
05 - Vandringar I Vilsenhet 13:07
06 - Sista Somrar 9:21
07 - Kung Bore 12:34

17 Eylül 2022 Cumartesi

Electric Sandwich / Electric Sandwich (1972)

Daha geçenlerde, blogun eski(meyen) yazarlarından Louis Cyphre (yeni adıyla Hiçbaymaz), hem de ta İsveç'ten bir şey yazdı; "Bana muazzam bir açılış şarkısı söyle 70'lerden" diye. Cevap hazırdı tabi; China. Elbette bu lafa verilebilecek onlarca farklı cevap da olabilir ama en iyilerden bir tanesi de gerçekten bu parça. Enteresan bir şekilde, daha önce Electric Sandwich yazmamışız blog'a. Eksikliği gidermek gerekir.

Grubun hakkında çok fazla bilgimiz olmamakla birlikte 1969 yılında, üniversite öğrencisi 4 genç tarafından Bonn, Almanya'da kurulduğu konusunda pek çok kaynak hemfikir. Ama 1969 ile albümün çıktığı 1972 yılları arasında ne yaptıkları, nasıl yaptıkları konusunda en ufak bir bilgiye sahip değiliz. Sanki arada bir yere ışınlanıp albüm ile ilgili çalışmışlar da işleri bittiğinde geri dönmüşler gibi bir durum yani. Asıl ilgimizi çeken de zaten grupla aynı adı taşıyan albüm.

Plak döneminde yayınlandığından mıdır nedir bilemiyorum ama, albümün A yüzü ile B yüzü arasında ciddi farklılıklar var. Hepi topu 3 parçaya sahip olan A yüzü, içerisinde pek çok müzikal anlayışı barındırsa da temelde Rock üzerine kurulu. B yüzünde ise iş biraz değişiyor ve daha Jazz ve Boogie'ye kayarak yumuşuyor. Ha bu kötü bir şey mi? Elbette değil. Albüm kendi içinde bu haliyle bile bir bütünlük oluştururken A ve B yüzünü birbirinden ayırmak da olanaksız. Her tarafında nefis partlara sahip olduğunu belirtelim.

Gelelim yukarıda da bahsettiğimiz açılış parçasına. China, belki de dinleyebileceğiniz en iyi açılış parçalarından biri. Standart sayılabilecek, kendini sürekli tekrarlayan bir davul ritmine, sisli, buğulu ya da bulanık diye tabir edebileceğimiz bir wah wah gitara sahip. Parça insana çok farklı şeyi aynı anda yaşatıyor. "Ben bu parçayı daha önce dinledim galiba" diye düşünürken bir anda "Yok artık, ilk defa duyuyorum böyle bir parçayı" dedirtiyor. Dinlemeden önce beklentilerinizi yüksek tutun, çok fazla yanılmayacaksınız.

Diğer parçalara geçtiğimizde vokalin çok gereksiz olduğunu görüyoruz. Daha önce pek çok albümde özelliksiz ama etkili kullanılan pek çok ses ve vokal gördük ama bunlar bu albüm için geçerli değil. Bir noktaya geldiğinizde "neyse ki albümün geneli enstrümantal" diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bunun dışında elektronik olarak süslenmiş saksafon kullanımı albümün genelinde etkili. Gitarlar da aynı şekilde bütün albümü kaplıyor.

Genelde anlaşılabilir olması adına albümleri başka albüm ya da grupların tarzına benzetiyoruz ama Electric Sandwich için bu geçerli değil. Keşfettikçe daha fazlasını isteyeceğiniz bir ilk dinlemelik.

ELECTRIC SANDWICH

Klaus Lormann / Bass
Wolfgang Fabian / Davul
Jörg Ohlert / Gitar, Org, Mellotron
Jochen Carthaus / Vokal, Saksafon, Armonika

ELECTRIC SANDWICH

01 - China 8:03
02 - Devil's Dream 6:15
03 - Nervous Creek 5:00
04 - It's No Use to Run 4:00
05 - I Want You 5:24
06 - Archie's Blues 4:40
07 - Material Darkness 5:02

16 Eylül 2022 Cuma

Murphy Blend / First Loss (1971)

Tek albümle kalmalarına gerçekten üzüldüğümüz gruplardan biridir Murphy Blend. (Aynı kaderi paylaşan Electric Sandwich'i de ek olarak belirtelim). 70'lerin başında birbirinden değişik pek çok türün ortalıkta dolandığı dönemde Almanya'da Progressive Rock yapan bir gruptur. 4 kişilik kadrosuyla ellerinden gelenin çok daha fazlasını yaptıkları da ortadadır.

Berlin'de kurulan grup kısa bir süre sonra Münih'te, 1970 yılın Ekim - Aralık ayları arasında albüm kaydına başlıyor. Grubun adının ilk kısmı, Samuel Beckett'in romanı Murphy'den gelirken diğer kısmı da grubun mantığının "ortaya karışık" anlayışının bir ürünüydü. Grubun has adamı Wolf-Rüdiger Uhlig, Berlin'de 3 yıl boyunca Klasik Müzik eğitimi almıştı ve bu eğitim ile kazandığı klasik tema anlayışını, klavyelerin yoğunlukla kullanıldığı bir Heavy Progressive Rock karışımına çevirmek niyetindeydi. Parçaların çoğunu da kendisi yazmıştı. Sonuç çok da şaşırtıcı olmadı.

Gerçekten de albümün her yerinde Klasik Müzik anlayışının hakimiyetini açık şekilde görüyorsunuz. Ama bu parçaların içine o kadar iyi yedirilmiş ki ortaya bambaşka bir "karışım" çıkmış. Hammond orgun girdiği yerlerde Uriah Heep, Deep Purple ya da Vanilla Fudge gibi grupların tarzına yakınken, Präludium / Use Your Feet'de ise Steve Winwood vokali ile bezenmiş bir Traffic imgesi yaratılıyor. Past Has Gone'da ise bir yerlerde Ken Hensley'nin parmağı kesinlikle var hissi yakanızı bırakmıyor. Çeşitliliğin ve farklı yaklaşımların bir hayli olduğu albümü dinlerken hep bir şeyleri başka bir şeylere benzetirken, diğer yandan da bambaşka şeyler olduğunu görüyorsunuz.

Blues Rock'tan Klasik Müzik'e, Psychedelic Rock'tan Rock'n Roll semalarına sık sık yükseliyorsunuz First Loss'u dinlerken. Yeri gelmişken, First Loss, Alman Klasik Müzik bestesici Robert Schumann'ın ünlü Erster Verlust'unun İngilizcesi. Yani hem klasik anlayıştan, hem modern ya da çağcıl müzikten beslenip hem de hiç durmadan ileriye doğru yönelen bir grup ve albümle karşı karşıyayız. Baştaki tek albüm serzenişi gerçekten de öylesine söylenmiş bir laf değil. Dinledikçe daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz. Bitmemesi gerektiğine inanıp devamının gelmesini umutsuzca bekliyorsunuz. Albümün son parçası Happiness'deki muziplik ise "daha fazlasını beklemeyin, burada bitirip dükkanı kapatıyoruz" dercesine bir iz bırakıyor sizde.

MURPHY BLEND

Wolf-Rüdiger Uhlig / Org, Klavsen, Piyano, Vokal
Wolfgang Rumler / Gitar, Vokal
Andreas Scholz / Bass
Achim Schmidt / Davul, Vokal

FIRST LOSS

01 - At First 4:32
02 - Speed Is Coming Back 5:58
03 - Past Has Gone 7:30
04 - Präludium / Use Your Feet 5:32
05 - First Loss 7:44
06 - Funny Guys 3:38
07 - Happiness 0:03

15 Eylül 2022 Perşembe

Quatermass / Quatermass (1970)

3 kişilik kadrosuyla Progressive Rock alanında hem de tek albümle tutunmuş gruplardan biridir Quatermass. Minimal yapısı, armonik zenginliği, ortalığı darmadağın eden Hammond orgu ve insanı delip geçen özelliksiz ama etkili vokaliyle öne çıkar. İngiltere kökenli grubun temeli Episode Six grubuna dayanır.

Deep Purple'dan tanıdığımız Roger Glover ve Ian Gillan'ın 1965 yılında kurdukları Episode Six, döneminde kaydedilmiş ve yayınlanmış bir albüme sahip olmamakla birlikte grup elemanları adı bilinen pek çok grupta çalmış olmalarıyla bilinirler. Bir tür ekol bile denilebilir Episode Six için. Mick Underwood bu grubun elemanı olarak başlıyor. Kaydettikleri parçalar ve verdikleri konserler fazla olmakla birlikte grubun popülaritesini arttıramıyor. Büyük hedeflere sahip Gillan ve Glover Episode Six'ten ayrılınca yerlerine John Gustafson ve J. Peter Robinson dahil oluyor. Fakat grup macerası daha fazla sürmüyor. Episode Six'ten ayrılan Underwood, Gustafson ve Robinson yeni bir grup için kolları sıvıyorlar.

Grup adını BBC'nin 50'li yıllarda 3 seri halinde yayınladığı bilim kurgu seriallerinin baş karakteri Profesör Bernard Quatermass isimli bilim insanından alıyor. Kısa ömürlü olmasına rağmen kaliteli bir işe imza atan ve hala akıllarda yer eden Quatermass, karmaşık düzenlemeleri yanında güçlü vokalleri ve yaylılarla zenginleştirilmiş uzun ve ayrıntılı klavye pasajlarıyla biliniyor. Özellikle Laughin' Tackle bu konuda oldukça iyi. Parçada 16 keman, 6 viyola, 6 çello ve 3 kontrbass bulunuyor. Enfes davul solosu da Mick Underwood'a ait. Belirtmeden geçmeyelim, Quatermass'in bu kadar keyfili ve bir bakıma lezzetli olmasının sebebi Robinson'ın hem klavye kullanımı hem de parça düzenleme konusundaki yeteneklerinden ileri geliyor. 

Karmakarışık bir halden derli toplu bir düzene geçen ama vokalin desteğiyle tempoyu yükselterek klavye ile sürükleyici bir hikayenin ortasına atan yapıya sahip Quatermass müziği. Elbette etkilendikleri, dikkate aldıkları çok müzisyen vardır ama albümde dışarıdan herhangi bir etki görmeniz çok olası değil. Parçayı dinlerken bu Deep Purple'a benziyor diyemezsiniz yani. Onun yerine bir sürü yeni keşif yapmış gibi hissediyorsunuz kendinizi. O noktada da grubun kısa ömürlü olması ve tek albümle kalması insanın içini burkuyor biraz. Daha fazlası kesinlikle gelebilirmiş ama tadında bırakmışlar.

QUATERMASS

John Gustafson / Bass, Vokal
J. Peter Robinson / Klavyeler
Mick Underwood / Davul

QUATERMASS

01 - Entropy 1:10
02 - Black Sheep of the Family 3:40
03 - Post War, Saturday Echo 9:42
04 - Good Lord Knows 2:54
05 - Up on the Ground 7:11
06 - Gemini 5:53
07 - Make Up Your Mind 8:43
08 - Laughin' Tackle 10:35
09 - Entropy (Reprise) 0:42

14 Eylül 2022 Çarşamba

Paul Kossoff

İnsanları öldükten sonra hatırlamak kadar kötü bir şey varsa o da öldüğü gün anmaktır diye düşünüyorum. Bunun yerine doğduğu günü temel almak daha doğru bir davranış olur sanırım. Paul Kossoff, bugün yani 14 Eylül'de doğanlardan biri. Black Cat Bones ile başlayıp Free ile devam eden, Back Street Crawler ile noktayı koyan İngiliz gitarist. Heyecanları, hayal kırıklıkları, yeteneği ve kaliteli işleri ile öne çıkan Kossoff kısa süren ömrüne pek çok başarılı albüm sığdırmış.

14 Eylül 1950'de Hampstead, İngiltere'de doğuyor. Kendini bulmaya çalıştığı yıllarda, 9 yaşındayken radyoda The Shadows dinliyor ve müziğe olan ilgisini keşfediyor. Ailesi de durumun farkına varınca ona Blanche Monroe'dan klasik gitar dersleri aldırıyor. 6 yıl süren bu eğitimin ardından gitardan uzaklaşıyor. Ama tam da o sıralarda başka bir şey oluyor; "Yeniden çalmaya başlamam için gerekli olan ilk gerçek ilhamı Eric Clapton ve John Mayall’ı küçük bir klüpte çalarken gördüğümde aldım. Clapton’ın kim olduğunu ya da neler dönüp bittiğini bilmiyordum. Ama kulüpteki insanlar ona “Tanrı, Tanrı” diye bağırıyorlardı. Gerçekten dikkatimi çekti ve gitar çalmaya devam etmek istedim. Klasik gitar eğitimimin el becerisi kazanmam dışında bu müzikle hiçbir ilgisi olmadığını gördüm. Clapton’dan sonra ilgim daha da arttı. Ondan Peter Green, B.B. King ve Freddie King’e  geçtim ve sonra işin özüne, ruhuna indim; Otis Redding, Ray Charles. Green ve Clapton hem çok yetenekli hem de güçlü çalıyordu. Clapton, olmak istediğim her şeydi.  Long John Baldry’i de severdim, Rod Stewart da o günlerde iyiydi. Jeff Back’in grubuyla görmüştüm Stewart’ı ve çok etkilenmiştim. O sıralarda Black Cat Bones adında bir Blues grubu kurdum. Ama grup dağıldı çünkü Simon Kirke ile başka bir grup kurmak istemiştim.."¹

Clapton'dan fazlasıyla etkilendikten sonra hayatı müzik oluyor Kossoff'un. Kendisinin de bahsettiği üzere Black Cat Bones grubunu kuruyor. Grupla çok fazla kayıt yapıyorlar ama bu kayıtlar uzunca bir süre yayınlanmıyor. Zaten Simon Kirke ile tanışmasından sonra müzikal anlayışı grubunkiyle farklılaşıyor. Kirke ile birlikte bir grup kurma fikri ona daha cazip geliyor. O sıralarda bir gitar dükkanında çalışırken başına gelen bir olay Kossoff'un hayatında büyük iz bırakıyor. Steven Rosen'ın 1976 yılında Guitar Player dergisi için yaptığı röportajda bu olayı şöyle anlatıyor; . "On beş ya da on altı yaşımdayken, Hendrix İngiltere'ye ilk kez Chas Chandler [Hendrix'in menajeri] ile geldi. Bir keresinde müzik dükkanlarını dolaşıyordu ve ben onlardan birinde çalışıyordum. O dükkanda, bir şey alan siyahi biri varsa, satış sayfasının üstüne “C” koyarlardı. Bir gün Chas ile Jimi geldi. Dürüst olmak gerekirse Hendrix acayip görünüyordu ve gerçekten kötü kokuyordu. İçeri ilk girdiğinde, herkes “Aman Tanrım!” demeye başlamıştı. Dükkanda Sola gerilmiş gitar yoktu, bu yüzden sağ el için kullanılan Strat'ı aldı ve çevirdi, böylece Mi teli en altta kaldı. "Little Wing"deki gibi bazı akorları çalmaya başladı ve hepimiz ona bakarak duyduğumuza inanamadık. Bu bir daha başımıza gelebilecek bir şey değildi bu nedenle herkes onun etrafında takılıyor, kokuya ve her şeye katlanıyordu. Hiçbir şey satın almadı ama onu görmek bile beni gerçekten heyecanlandırmıştı; Onu ölümüne sevdim. O benim kahramanımdı ve hala benim kahramanım olmaya devam ediyor."²


Ardı ardına yaşadığı bu heyecan verici durumlardan sonra daha da netleşiyor kafasındaki grup fikri. Simon Kirke'nin tanıdığı bir grubu dinlemeye gidiyorlar ve grubun vokali olan Paul Rodgers ile tanışıyorlar. Rodgers'ın sesine hayran kalıyor Kossoff. Enstrümanı ve çalma stilini ilkel buluyordu kendince ama Rodgers'ın sesiyle fena halde uyum sağlamış olmasına seviniyordu.³ Ekipte tek eksik kalmıştı, o da bass gitaristti. Ama aramalarına gerek bile kalmadan Andy Fraser gruba dahil oldu. Fraser, 15 yaşındaydı ve John Mayall'ın grubundan yeni ayrılmıştı. Her açıdan uyumu yakalamışlardı, bu ileride yapacakları albümlerde büyük avantaj sağlayacaktı. Londra'da 1968 yılıydı ve grubun adı da konulmuştu artık; Free.

İlk albümü kaydettiklerinde Fraser 15, Kossoff 17, Rodgers ve Kirke ise 18 yaşındaydılar. Free bir anda başarılı bir ivme yakalamıştı. Birbiri ardına kaydedilen albümler ve çıkılan konserler, grubun pek çok insan tarafından tanınmasını da sağlamıştı. İlk iki albüm ticari başarı elde edemese de üçüncü albüm Fire And Water ile birlikte işler değişmişti Free için. Çünkü albümün ve belki de Free'nin en iyi hiti All Right Now ortaya çıkmıştı. Sadece bu şarkı yüzünden 1970 yılı Isle of Wight Festivali'nde 600.000 kişinin önünde konser vermişlerdi. Ama tek başarısı da bu değildi All Right Now'ın. Radyolarda 2.000.000'dan fazla kez çalınmış, 45'liği 1.000.000 satan 45'likler listesine girmişti.

Ama dördüncü albüm Highway ile Free'de sarsıntılar çıkmaya başlamıştı. Fraser ve Rodgers arasındaki sorunlar ön plana çıkmış, Kossoff ve Kirke bundan fazlasıyla etkilenmişti. Kaydedilen konser albümünün ardından Free dağıldı. Kossoff ve Kirk, Tetsu Yamauchi ve John "Rabbit" Bundrick ile birlikte Kossoff, Kirke, Tetsu & Rabbit albümünü kaydettiler. Sonra son bir hareket yaptılar ve aynı ekip Free'nin son albümü Heartbreaker'ı kaydetti. Ama bu grup için yeterli olmadı ve dağıldılar.

Kossoff yerinde durmadı ve Back Street Crawler adında bir solo albüm yaptı. Albüm başarılıydı. Bundan destek alarak Back Street Crawler grubunu kurdu ve iki albüm kaydetti. Tüm bunlar olurken Paul Kossoff uyuşturucu ile fazlasıyla haşır neşirdi ve sağlık sorunları baş göstermişti. 15 yaşından beri kullandığı uyuşturucular bedenini etkiliyordu artık. Zaten Free'nin dağılmasından beri bir türlü mutlu olamıyordu. Sahneye çıkmış, albümler kaydetmiş, yeni bir grup bile kurmuştu. Ama Free onun için başka anlamlar ifade ediyordu.

Kossoff bunlara çok fazla dayanamadı ve 19 Mart 1976 yılında damar tıkanıklığına bağlı kalp krizi sonucunda öldü. Ölümü bile normal bir yerde olmamıştı, Los Angeles'tan New York'a giden uçakta hayata gözlerini kapadı. Bedeni İngiltere'ye getirilip krematoryumda yakıldı. Mezarında adının, doğum ve ölüm yıllarının yanında sadece şu yazıyor: All Right Now.


¹ Steven Rosen, Guitar Player, Temmuz 1976
² Steven Rosen, Guitar Player, Temmuz 1976
³ Steven Rosen, Guitar Player, Temmuz 1976