11 Temmuz 2009 Cumartesi

Sweet Smoke - Just A Poke (1970)

Bir hafta önce Sweet Smoke'a ait olan yerli basım "Silly Sally" kırk-beşliğini görence kafamda bir şimşek çaktı...

Yaklaşık bir sene önce Chase'in "Chase" albümüne bir yorum gelmiş (ben o sıra izleyiciydim); fakat bahsi geçen Sweet Smoke benim tarafımdan ortada görülmemişti.

"HAYIR............................................. Sweet Smoke (yani tatlı sigara) ne yeni bir sigara markasıdır, nede haşhaş veya eroin içmeye bir davettir. Sweet Smoke, kişinin önce kulaklarına dolan, oradan beynine giden güçlü bir topluluktur.......................... Önce çıldırtıcı bir müzik düzeni taşıyan parça sizi azgın bir dalga gibi alıp oradan oraya vuracak sonrada sakinleşen bir denizle kumsalı okşıyacaksınız. ........Parçayı dinlerken enstrümanların kullanış düzenindeki maharete hayran kalacaksınız..................... Sweet Smoke (yani tatlı sigara) daki müzik tam günün müziği. Gençliğin bunalımlarını dağıtan... dinledikçe gergin vücutları yumuşatan... beyinlerdeki karamsarlığı yıkayan bir yeni akım rüzgarı bu... Gök gibi gürleyen ve sonra fısıldayan.................. .....Hayır, Sweet Smoke (yani tatlı sigara) ne yeni bir sigara markasıdır, nede haşhaş veya eroin içmeye bir davettir. .....Ne olduğunu mu merak ettiniz............ ÖYLEYSE DİNLEYİN............................"

Yazı hatalarına bile dokunmadan naklettiğim bu metin Renin Batıgün'ün kaleminden çıkma ve bahsi geçen Türkiye baskılı kırk-beşliğin arka kapağında yazıyor; lakin sizlerle bir an önce paylaşmanın heyecanı içerisinde olduğum uzunçaların arka kapağından esinlenildiği açık!

Albüme gerekli yorumun (müzikal yönden) yapıldığını düşündüğüm için yorumu yorumlamak istedim. Prodüktörler için bir avuç hippi ile uğraşmak zor olsa gerek ki; "Just A Poke"un "ot çeken kimse ve onun tribi" konulu plak kapağının gençler üzerindeki negatif etkisi arka kapaktaki yazıyla dengelenmeye çalışılmış. Bu sebepten ötürü ben plağın sadece bir yüzünü sevebildim!

Bu uzunçaları kırk-beşlik mantığıyla (her yüze bir şarkı gelecek şekilde) çıkardıkları için kendilerine saygı duyduğumu belirterek yine de yorumumu yapmış olayım.

SWEET SMOKE

Andrew Dershin / Bas
Jay Dorfman / Davul, Perküsyon
Andrew Dershin / Gitar, Vokal
Michael Paris / Tenor Sax, Alto Recorder, Vokal, Perküsyon
Steve Rosenstein / Gitar, Vokal

JUST A POKE

1 - Baby night (16:24)
2 - Silly Sally (16:22)

Il Balletto di Bronzo - Ys (1972)

İtalyanların progressive tarihi o kadar şöhretli olmasına karşın, progressive dinleyen kitleler her zaman bir sınırla yaklaşmışlardır. Çünkü İtalyanlar yaptığı işlerden, delilik sınırlarını zorlayarak dehaya ulaşmaya çalışırlar. İtalyanlar progressive tarihine çok önemli gruplar bırakmıştır. Le Orme, Premiata Forneria Marconi, Area , Banco del Mutuo Soccorso en ünlenmiş gruplarıdır.Bu grupların albümleri sanki kendinizi bir müzikal şölende hissettirir.Girişinden itibaren kendinizi bambaşka bir havaya sokarlar. Bu grupların albümlerinden seçmeler de verilecektir. Biraz daha bekleyin hepsi olacak.

İşte hem müzikal bir şölende hem de konsept bir albüm arayanlar için ise Il Balletto Di Bronzo’nun Ys albümü önerilir. Bu albüm Leone tarafından yazılmıştır. Ys adlı güzide albüm dört bölümden oluşur. Introduzione(Giriş), Primo Incontro (Birinci Karşılama), Secondo Incontro (İkinci Karşılama), Terzo Incontro (Üçüncü Karşılama) ve Epilogo (Sonuç). Atmosferik bir klavye ve vokalin girişiyle albüme başlayacaktır; bunu takip eden 38 dakika boyunca ritimler aşırı dozda yüksek, sanki bu aletleri bize verdiniz ama biz bunları parçalarız İtalyanız lan biz havasındadır.

Ys adı neden bu kadar garip demeyin. Yazarımız Leone bu isimde bir şehir tasarlayıp kafasında efsanevi bir öyküsel anlatımla sizlere bunu gösterecektir. Aslında albüm arkasında epey bir türü barındırmaktadır. Progressive rock, psychedelic rock ve avant-garde/free jazz gibi türlerden beslenmişlerdir. Bu albümün her şeyi grubun vokali ve klavyecisi Gianni Leone’nin dehasından çıkmıştır. Ama diğer grup elemanları da epey yüksek bir efor harcamış olmalılardır. Aslında albümde tam bir ahenk ve senkroniye örnek gösteremeyiz. Grup elemanları kanımca bu uyumsuzluğun yarattığı havadan ortaya çıkanları, işte yarattığımız efsanevi şehir böyle bir yer gibi göstermek istemişlerdir. Size söyleyebileceğim dipnot ise lütfen albümün sonuna dikkat edin.

IL BALLETTO DI BRONZO

Gianni Leone / Vokal, Klavye
Lino Ajello / Gitar
Vito Manzari / Bass
Giancarlo Stinga / Davul

YS

01 - Introduzione (15:11)
02 - Primo Incontro (3:27)
03 - Secondo Incontro (3:06)
04 - Terzo Incontro (4:33)
05 - Epilogo (11:30)

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Jenghiz Khan - Well Cut (1971)

Blog sakinleri yazın esrikliğine kapıldı diye düşünürken hiç beklenmedik bir şekilde karşılık gördü bu fikir. Ne hikmetse coşkuya kapıldık ve boş geçtiğimiz Haziran'ın intikamını alırmışçasına çok albüm incelemesi yapıldı. Bu güzel harekete katkı yapmasak ayıp olurdu. Ve işte Jenghiz Khan...

Blogda birçok ülkeden gruplara yer verirken atladıklarımız da oluyor şüphesiz. Bu hem gözden kaçırmayla/unutmayla alakalı hem de öncelik sıralamasıyla. Dönem içerisinde öne çıkan ülkelerden gruplar ve albümler daha çok yer buluyor. Belçika dönemin öne çıkan ülkelerinden biri değil şüphesiz. O nedenle de Jenghiz Khan'ı bu kadar zaman sonra koyuyor olmak da pek yanlış bir hareket olmasa gerek. Gerçi Belçika'dan öncelikli olarak konabilecek Aksak Maboul ve Irish Coffee gibi gruplar varken Jenghiz Khan'ı koymak da enteresan tabi.

Jenghiz Khan 4 kişiden oluşan bir Hard Rock / Heavy Progressive grubu. Bazı yönlerden farklı gruplarla benzeşseler de kendilerine özgü bir tarza sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir. Özellikle ilk parçada geri vokalleri duyduğunuzda Ken Hensley bu gruba da mı sızmış diye düşünmeden edemiyorsunuz. Hensley'in Uriah Heep'ten bildiğimiz o çığlıklı ince sesleri Pain'in altını dolduruyor ama Hensley olmadan. Ayrıca aynı parçada vokalin parçaya girişi ile gerçekten ortada bir "acı" durum olduğu sonucuna varabiliyorsunuz ki bu vokalin sesindeki çatlamalar, kırılmalar ile alakalı.

Hard Working Man'deki davul ataklı giriş ile Mad Lover'daki klasik gitar girişi peşisıra gelen vokalle bütünleşip defalarca dinleyerek tadını çıkaracağınız parçaları ortaya koyuyor. Her iki parça da tekdüze sayılabilecek bir havada devam etse de Jenghiz Khan'ın tarzını ve kalitesini ortaya koyuyor. Grubun hem bass gitaristi hem de lead vokali olan Pierre Rapsat'ı kutlamak gerek. Son parça Trip to Paradise ise gerçekten bir yolculuğa çıkarıyor insanı. Folk'tan Jazz'a doğru uzanan bir arenada gidiş gelişler, iniş çıkışlar ile dolu bir yol izliyor. Hensleyvari geri vokaller burada da karşımıza dikiliyor ve Rapsat'ın vokaliyle farkında olunamayan bir düet havasına sokuyor parçayı. Parçanın ikinci yarısından sonraki bölümü enstrümanların birbiriyle oynaşması olarak adlandırılabilecek bir güzellikle devam ediyor.

JENGHIZ KHAN

Tim Brean / Klavye, Vokal
Big Frisma / Gitar, Vokal
Chris Tick / Davul, Vokal
Pierre Rapsat / Bass, Lead Vokal

WELL CUT

1 - Pain (7:46)
2 - Campus A (1:18)
3 - The Moderate (4:12)
4 - Campus B (1:32)
5 - The Lighter (5:15)
6 - Hard Working Man (4:41)
7 - Mad Lover (3:10)
8 - Trip To Paradise (10:12)

7 Temmuz 2009 Salı

Ramses - La Leyla (1976)

Öncelikle bu muhteşem blog'a ilk defa albüm eklemenin heyecanını yaşarken, "hangi albümü koymalıyım?" sorusu ile uzun süre bocaladığımı itiraf etmek istiyorum. Sonuç olarak Hannover'in güllerinden Ramses'in ilk albümü olan La Leyla’da karar kıldım.

Efendim Hannover'in ücra köşesinde doğan Langhorst biraderler bu leziz grubun beyni olup, çocuklukları boyunca mahallenin büyük abileri Eloy ve Jane dinleyerek büyüdüklerini tahmin ediyorum. Bu dinlemeler boyunca çağrışan beyinleri ilk albümün omuriliğini oluşturmuş ve evlerinin bir odasında şarkıların tamamına yakınını bestelemişler sonra diğer elemanları bulup progressive rock tarihinin en verimli yıllarından olan sevgili 1976 yılında La Leyla isimli albümü piyasaya çıkarmışlar.

Albüme kabaca bir bakacak olursak biraderlerin dümenindeki keyboard ve gitar tamamen domine ediyor albümü; davulun müziği idare edecek kadar çalması kabul edilebilir belki ancak vokal'in yetersizliği malesef bas bas bağırıyor.

Açılış parçası "Devil Inside" grubun karakterini en güzel anlatan parça sanırım; gitar ve keyboard şarkıyı alıp götürüyor hatta sonlara doğru synthesizer sazı tamamen eline alıp gitara yeter kes diyor.

La Leyla'ya gelince şarkıya olan saygımdan yeni bir paragraf açmalı dedim. Hammond var, bass var, davul var ama öyle bir gitar var ki tekme tokat giriyor şarkıya bir anda darma duman ediyor dinleyenleri. Tek gitarlı grupların yaşadığı sahne problemlerinden biri stüdyo kayıtlarında çift gitar kullanmalarıdır, bu şarkının girişinde çift gitar ile solo atılmış çok da iyi olmuş ancak bir konser versiyonlarını dinledim tam bir hayal kırıklığı...

Yumuşak bir soundu olan bu güzide grubun dinlenimi kolay bu albümünün diğer parçaları da oldukça melodik ve dinleyiciyi kasmayan yapıya sahip. "Someone Like You" isimli parçanın ortalarındaki bir melodinin buram buram Moody Blues tattığını tüm dinleyenlerin fark edeceğini düşünüyorum.

Özellikle Alman Prog. Rock'ını sevenlere bu albümü tavsiye ediyorum. Sadece La Leyla'nın yüzü gözü sebebiyle dinlenilmesi gerekir. Keyifli dinlemeler.

RAMSES

Norbert Langhorst / Gitar
Winfried Langhorst / Klavye, Vokal
Hans D. Klinkhammer / Bass
Herbert Natho / Vokal
Reinhard Schröter / Davul

LA LEYLA

01 - Devil Inside (4:45)
02 - La Leyla (7:25)
03 - Garden (5:03)
04 - War (6:25)
05 - Someone Like You (8:13)
06 - American Dream (5:00)

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Wolfgang Dauner - Et Cetera Live (1973)

Almanların en önemli müzisyenlerinden biridir Wolfgang Dauner. Usta bir fusion klavyecisi/piyanistidir. Sadece klavye ile kalmamış elektronik müziği de Fusion’ın içerisine usulca yerleştirmiş bir dehadır.

Birçok başarılı çalışması olan Dauner’in burada yayınlayacağım albümü kendisinin kurduğu “Et Cetera” grubu ile yaptığı 1973 Silmingen konseridir.

Grubu 1970 yılında kurmuş ve aynı yıl grup ile aynı adı taşıyan “Et Cetera” albümünü çıkarmışlar. Onu da kesinlikle dinlemenizi özellikle “Raga”yı şiddetle tavsiye ederim. 1975 yılında onu daha büyük üne kavuşturan “The United Jazz + Rock Orchestra (UJRE)”yı kurdu ve Stuttgart TV’de çocuklar için çalmaya başladı. Sonra bu grup ile turnelere çıktı. Denilene göre Coltrane, Debussy ve Ravel hayranıymış.

Elektronik müziğe olan ilgisini de düşünürseniz bu adamın çok yönlü bir üstad olduğunu kolayca anlayabilirsiniz.

Albüme gelince, Fusion ağırlıklı ilerleyen bir “Et Cetera” canlı performansı. Çok başarılı doğaçlamalar var, özellikle Dauner’in... Tabii geri kalan grup elemanlarının da hakkını vermek lazım... Kullanıldığı vakit keman, flüt ve gitar güzel işler çıkarmış. Jürgen Schmit’e dikkat… :) Biribirinden ayrılmayacak şarkılardan oluşan albümde deneyselliğe de yer vermişler. Hem de deneyselliğin dersini verir nitelikte. Yine de insan aradan birini seçer; benim favorim de “Twelve & Nine”... Gerçekten muhteşem...

Bu müziği seven, Wolfgang Dauner’in diğer çalışmalarını mutlaka dinlemelidir. Tabi başlangıç noktası olarak 1970 Et Cetera olabilir. Fazla söze gerek yok, bu muhteşem albümü mutlaka dinleyin derim. Okul niteliğinde... :)

Not: Aynı adı taşıyan bir Kanada’lı bir de Danimarka’lı “Et Cetera” grubu var, bunu onlarla karıştırmayın.

ET CETERA

Wolfgang Dauner / Klavye, Elektronik
Jürgen Schmit-Oehm / Keman, Flüt
Matthias Thurow / Bass
Lala Kovacev / Davul
Fred Graceful / Vurmalı

ET CETERA LIVE

01 - Twtelve and Nine (12:05)
02 - Introduction (10:34)
03 - Es Soll Ein Stück Von Willi Sein (9:45)
04 - Plumcake (10:05)
05 - G x 3 and Blues (22:00)
06 - The Love That cannot Speaks Its Name (16:40)
07 - Nemo's Dream (4:24)

5 Temmuz 2009 Pazar

Bubu - Anabelas (1978)

Bu blogtaki ilk yazımı yazmaktan çok mutluyum. Epey güzel albümleri sizlerle paylaşacağıma inanarak yazıma başlamak istiyorum. Şu sıcak yaz havasında güzel bir Güney Amerika esintisinin, bütün bu güzel müzik türüne gönül vermiş olanlara iyi geleceğini düşündüm. Gündüz epey yorulmuş bir şekilde sızlanırken, dolaptan çıkarılan Arjantin şarabı gibi sizi kendinize getirecek güzel bir albüm ile karşı karşıyasınız.

Bubu’nun "Anabelas" albümü ana hatlarıyla epey karmaşık gözükür. Fakat 1970’lerde çıkan Arjantin furyasındaki kardeşleriyle epey bir benzerlik göstermektedir. Anabelas konsept bir albüm havasındadır, bunun sebebi parçalarının adlarının destanlardan almasıdır. Yaptıkları müzik ile bu albüm King Crimson’ın ilk dönemleri, Anglagard ve Magma ile paralellik göstermektedir.

Bubu grubu epey geniş bir korodan oluşmaktadır. Dinlediğinizde sizlerin de fark edeceği gibi nereden hangi enstrümanın, hangi ritmin çıkacağı kestirilmemektedir. Geleneksel grup kurulumundan farklı olarak bünyelerinde keman, flüt, saksofon ve piyano bulunmaktadır. Bütün bunlara karşın beklenmedik bir şekilde ahenk ve kompozisyon kulaklarınızdan kaçmayacaktır.

Albüm kapağından da fark edileceği gibi bu kadar renk cümbüşünü bir arada tutmak epey zor olmalıdır. Bubu gerçek manası ile nasıl bu kadar güzel bir uyum sağladığını gösterecektir. Albümün gidişatından biraz bahsedecek olursak genellikle progressive albümlerde gözlenenden farklı bir gidişat bulunmaktadır. Çok canlı ve enstrümantal bir parça ile girişi yapmaktadır. Epey güzel bir ritm akışının beyninize doğru hücum ettiğinizi anladığınızda daha parçanın giriş kısmını yeni yemişsinizdir. Kendi uluslarından esintiler sağlamaya çalışan folk/progressive grupların tam aksine bambaşka destansal bir hava yaratmıştır. Anabelas sizi sıkmayacak ve hoş bir tını bırakarak arkasından bitecektir. Şimdiden iyi dinlemeler.

BUBU

Sergio Polizzi / Keman
Cecilia Tenconi / Flüt, Bas flüt
Win Fortsman / Saksafon
Petty Guelache / Vokal, Geri Vokal
Eduardo Rogatti / Gitar
Eduardo "Fleke" Folino / Bass
Eduardo "Polo" Corbella / Davul
Daniel Andreoli / Piyano

ANABELAS

01 - El Cortejo de un Día Amarillo (19:25)
02 - El Viaje de Anabelas (11:12)
03 - Sueños de Maniquí (9:16)

Asia Minor - Crossing The Line (1979)

Evet. Gentleoctopus haklı bence de. Albüm ekleme zamanımız çoktan geldi de geçiyor. Bu kadar yaymak olmaz dedim, Asia Minor’u eklemeye niyetlendim. Grubumuz Asia Minor 2 Türk 2 Fransız üyeden oluşuyor. 70lerin sonlarında 2 albüm yayınlamışlar. Grubun Türk üyelerinden Setrak Bakırel daha sonra Yılmaz Güney’in “Duvar” filminin müziklerini yapmış.

Sözünü ettiğimiz “Crossing the Line” ise grubun ilk albümü. 1979 tarihli albüm 1993 yılında tekrar yayınlanmış. Albümün oldukça atmosferik bir havada seyrettiği söylenebilir. İnsanı melankolik bir havaya sokuyor, az vokal çok enstrüman mantığı güdülmüş… Ki bence iyi de olmuş. Yalnız düşüncem o ki vokal pek güçlü değil. Sanki “normalde şarkı söylemem ama iş başa düştü n’aapalım” havası hissediliyor. Buna rağmen sıkılmadan dinlenebilecek sağlam bir albüm olduğunu söyleyebilirim.

Bu grubu tanımak benim için ilginç bir deneyim oldu. Daha önce duymadıysanız bir göz atın derim. Neyse ben sıramı savdım galiba şimdilik. Yüklenecek albümleri bekliyorum, tamam. 

ASIA MINOR

Eril Tekeli / Flüt, Gitar, Bass
Setrak Bakirel / Vokal, Gitar, Bass
Lionel Beltrami / Davul, Perküsyon
Nick Vicente / Klavye

CROSSING THE LINE

1 - Preface (4:18)
2 - Mahzun Gözler (8:13)
3 - Mystic Dance (1:45)
4 - Misfortune (4:30)
5 - Landscape (3:50)
6 - Vision (5:35)
7 - Without Stir (1:50)
8 - Hayal Dolu Günler İçin (4:38)
9 - Postface (2:00)

Pussy - Pussy Plays (1969)

Heyecanlandım şimdi bak yazarken; uzun zaman oldu yazmayalı. Malum; bir final dönemi, bir mezunolamiyet töreni, bir taşınma, bir yerleşme dönemi atlattım. Bir de yaz aylarındaki rahavet benim de üzerime çöreklenmiş durumda bu aralar.Yonçin'in ardından ben de kıçımı kaldırayım dedim ve bu albümü paylaşmayı daha fazla ertelememem gerektiğine kanaat getirekten... Ayy ne diyorum ben yahu...

Bu grubu dinlemeden önce merak ediyordum kedilerle ilgili Psychedelic bir şeyler bulabilir miyim diye, sonra günün birinde bir yerlerde bir şekilde karşıma çıktı bu kırmızı kedicikli albüm. :) Eee ben de durur muyum hemen buldum indirdim. Çok da iyi etmişim çünkü 1969 yılında kaydedilen bu albümün ilk parçasının açılışını bir kedi yapıyor o şirin miyavlamasıyla (Söz konusu kediler olunca tarafsız olamıyor ve hemen şirin tatlı minnoş toparlacık v.b sıfatları bol keseden kullanıyorum izniniz haricinde).

Albümü dinlemeye başladığımda hiç bir bilgim yoktu müzisyenler hakkında ama ilk göze çarpan özellikleri sanırım ingiliz oluşları (Çok belli ediyolar). Hala grup elemanları hakkında bilgim yok. Araştırdığım bir kaç sitede grup elemanlarının kimliklerini açıklamadıkları yazıyordu; enteresan doğrusu...

Açıkçası kedi seslerinde takıldım kaldım ben; düşünsenize 1969 yılında yapılmış albüm ve orjinal kedi miyavlamasını kaydetmişler. Yani bundan 30 sene önce yaşamış olan bir kedi!!! Şimdi ne yapıyordur acaba o kedi? Sanırım ölmüştür :( Ya da düşünsenize belki o kedinin yavruları hala yaşıyordur grand grand children'ı olmuştur bizim kedinin (Kedi hemen ''bizim'' oldu; sahiplenme ihtiyacından değil de tüm kedileri kendime yakın gördüğümden sanırım bu bizim kedi lafı). Neyse...

Ben bu albümü bütünü itibariyle çok sevdim. İlk parça olan “Come Back June” parçanın isminden midir nedir bilinmez, bi kilitlenme hissi uyandırıyor bende. “Tragedy in F Minor” ise yine adından anlaşılacağı üzere biraz tribe sokuyor. Aslında şu parça böyle, şu şöyle diye yazmayı beceremiyorum hem de yüreğim dayanmıyor yazmaya bu sıcakta.

Son bir şey daha: Bu albüm bütün kelebeklere ithaf olunmuştur:) Hepinizi gerçekten de çok seviyorum Ya... Valla...

PUSSY

Dek Boyce - Vokal
Jez Turner - Bass
Peter Whiteman - Klavye, Mellotron
Steve Townsend - Davul
Barry Clark - Gitar
Gary Peters - Gitar

PUSSY PLAYS

1 - Come Back June (3:59)
2 - All Of My Life (4:08)
3 - We Built The Sun (5:00)
4 - Comets (4:16)
5 - Tragedy In F Minor (5:02)
6 - The Open Ground (3:35)
7 - Everybody's Song (4:20)
8 - G.E.A.B. (5:28)

3 Temmuz 2009 Cuma

Grobschnitt / Solar Music - Live (1978)

Bu blog’da bir şeyin eksikliğini hep duymama rağmen bu eksikliğin ne olduğu kafama anca bu gün dank etti. Solar Music-Live lan işte bu. Eminim blog'a yolu düşen düşmeyen herkesin zulasında bu Live’ın bir veya birden çok versiyonu (The History of Solar Music) mevcuttur. “Eee mevcutsa neden ekliyosun be adam?” diyen olursa, cevabım; “Bilmiyorum”.

Kim bilir belki de bu Live'ı ıskalayan bir kaç progsever varsa düşüncesidir ha. Evet evet öyle olsun, bu muhteşem Live kazara es geçen progseverlere gelsin.

Müzik eleştirmenlerine göre (ve eminim biz dinleyiciler olarak da) tüm zamanların en iyi perfonmanslarından biri olarak gösterilen “Solar Music-Live” Grobschnitt'in 1974 çıkışlı Ballermann albümünün ikinci yarısında bulunan stüdyo kaydının canlı performans hali.

1978 çıkışlı bu konser kaydı toplamda 53 dakikayı buluyor. Üzerinde önceden çalışılmış olsa da sahne içinde yaratılan müthiş doğaçlamalar ve melodisel yapı dinleyiciye kafayı sıyırtacak cinsten. Bu Live ile yaratıcılığın doruk noktasında duran Grobschnitt, “Solar Music-Live” ile o kadar anıldı ki, isimlerinin dünya çapında anılması bu albüme borçlu belki de.

Konser boyunca solo atmaya programlı bir gitarcı düşünün, dinleyiciyi transa sokmaya kararlı, vuruşları-zamanlaması mükemmel bir de baterist (üstelik grubun kurucusu ve lideri) sık sık birbirleriyle şahane düetlere giren gitarlar, arka planda kalsa da konser genelinde synth-klavye dokunuşları, çığlıklar, nefis ses efektleri, ruhunuzu sarsacak ani patlamalar daha ne diyeyim. Güneş müziği, mükemmeli yakalamış yıllarca dinlenebilinecek ender bir örnek.

Ayrıca şu, bu favori parçadır diye de birşey söz konusu değildir bu albümde. Bütününü atarsınız Winamp'a, varsa bi kaç bira birlikteliğinde koltuğunuza oturur, sesi kökler, uçuşa geçersiniz. Her ne kadar Symphonic Prog olarak geçse de Grobschnitt, bu Live Space Rock’tır çünkü.

DVD’sine değinmiyorum bile. Pink Floyd'un Pompeii’sine Almanlardan bir cevap olarak gösterildiği düşünülürse (kıyas olmasa da) sahne performanslarını, tiyatral şovlarını bi düşünün artık.

Ha bir de grubun lideri Eroc vardır ki, 75-79 çalışmaları kesinlikle es geçilmemelidir. Zaten 80'lerde Eroc gruptan ayrıldıktan sonra bikaç farklı çalışmaları daha olmuş ama eski başarılarını yakalayamamışlardır.(Zaten 80'lerde kim yakalamış ki, o da ayrı bi konu)

1998’de tekrardan basılan Live’da iki tane de bonus parça bulunmakta. Eksik albüm eklemişsin deyip kafamı ütülemeyin. :)) Son söz olarak da ne yapın edin bu canlı performansın DVD’sini bir yerlerden ele geçirin derim. Kendinize iyi bakın.

GROBSCHNITT

Stefan Danielak / Gitar, Vokal
Joachim H. Ehrig (Eroc) / Synthesizer, Davul, Vokal
Wolfgang Jäger / Bass
Volker Kahrs / Klavye, Vokal
Gerd Kühn / Gitar, Vokal

SOLAR MUSIC - LIVE

01 - Solar Music I (4:38)
02 - Food Sicore (3:52)
03 - Solar Music II (6:03)
04 - Mühlheim Special (10:43)
05 - Otto Pankrock (6:26)
06 - Golden Mist (10:56)
07 - Solar Music III (12:26)

29 Mayıs 2009 Cuma

Granada - España, año 75 (1976)

Şu konuya girme işi ne zor birşey ya, bir girilebilse arkası gelecek muhtemelen ama... Makedonların medar-ı iftahar'ı Leb i Sol'u görünce, ben de uzun süredir eklemek isteyip de ekleyemediğim (hatta unuttuğum) İspanyolların medar-ı iftahar'ı Granada'yı ekleyeyim bari dedim. Hem blog hareketlenmiş olsun biraz.

“España, año75” Granada’nın 1976 tarihli ikinci albümü. Toplam üç albüm, bir single olmasına rağmen ikinci albümde karar kılmamın sebebi sanırım, dört bölümden oluşan "El Color que Pasamos este Verano" adlı parçanın giriş kısmındaki melodinin bana çok tanıdık gelip ama bir türlü çıkartamayıp kendime sinir olmam. Bir filmden mi duydum yoksa bizden bir türk grubun bir çalışması mı? Hatırlayan olursa yorum kısmına yazsın lütfen. :))

Albümün tamamı enstrümantal. Synth, mellotron'ın ve diğer klavyelileri yoğun olarak kullanan gurup(Carlos Carcamo) bu albümde konuk müzisyen Jorge Pardo'nun soprano saksafonuyla ayrı bir fusion tat katmış albüme. Parça arası geçişler deyim yerindeyse su gibi akıyor diyebiliriz. Civa gibi bir yerde durmayan sürekli devinim hissi veren neşeli, tahrik edici ilerlerken bir anda karanlık bir atmosfer hemen ardından duygusal notaların akıvermesi enstrümanlardan... Tarif etmesi zor. Ne kadar sıradışı bir grup olduğunu ancak dinleyince anlayacaksınız Granada’nın. Ülkelerine has flamenko ezgilerini de unutmamak gerekir ayrıca. Zaman zaman başka sanatçılardan etkilenme hissi yaratsa da, kesinlikle bir tarzları olan kompozisyon ve entrüman hâkimiyetleriyle bünyenizi tarumar edecek bir grup Granada. Diğer iki albümü de es geçmemeli ayrıca. Konsept olarak az farklılık gösterse de año 75’den aşağı kalır yanları yoktur.

Sabahı da yaptık gene iyi mi?.. Gidip sıcak bi kıymalı börek almalı. :))

GRANADA

Juan Bona / Davul
Carlos Carcamo / Klavye, Synth, Mellotron, Keman, Mandolin
Antonio Garcia / Bass
Javier Monforte / Gitar
Jorge Pardo / Soprano saksafon

ESPAÑA, AÑO 75

01 - Elcalor que Pasamos este Verano
        a)Pordonde Andamos
        b)Todo Hubiera sido tan Bueno
        c)La Autentica Cancion del Verano
        d)No me Digas Bueno, vale
02 - Setiembre
03 - Noviembre Florido
04 - Ahora Vamos a ver que pasa