1973 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1973 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2023 Salı

Think / Variety (1973)

1971 yılında Almanya'da kurulan Think, kısa ömürlü ama kalitesi yüksek seviyede olan gruplardan. Grubun kuruluşu, albümü ve dağılışı oldukça ilginç hikayeler içeriyor. 1971 yılında Macar Filarmoni Orkestrası ile Almanya turnesine çıkan, dönemden kaynaklı olarak Batı'nın imkanlarını daha çok tercih eden (malumunuz üzere Soğuk Savaş'ın en egzantrik döneminde Macaristan'da yaşan tipler bunlar), orkestranın 3 elemanı Almanya'da kalmaya karar veriyor ve grubun iskeletini oluşturuyorlar.

Anlaştıkları yapımcı firmanın da desteğiyle grubun kadrosunun kalan kısmı da oluşturuluyor ve albüm kaydı aşamasına geliniyor. Think, sadece bu albüm kaydı sırasında ortalıkta bulunuyor. Albümün yayınlanmasının hemen ardından ise kayıplara karışıyorlar. Grup elemanları hakkında, daha sonra ne yaptıklarına dair neredeyse hiçbir bilgi bulunmuyor. Ama kaydettikleri, değişik etkilere sahip albümle hala hatırlarda yer alıyorlar.

Grubun 3 ana elemanı olan Macar Rodrigo Ramor, Ricky Ramor ve Kajo Sandrik, Almanlardan oluşan üçlü (Gerd Pohl, Frank Voigt ve Fried Wordehoff) ile birleşince ortaya gerçekten de nefis bir albüm çıkmış. Albümden anlaşıldığı üzere Macarlar gelirken yanlarında Çingene Halk Müziği etkilerini getirmişler. Zaten Klasik Müzik Orkestrasından gelen bir anlayışları da var. Üstüne Almanların Rock odaklı tercihleri de gelince Variety içerisinde birbirinden değişik ve zenginliğe sahip parçalar ortaya çıkıyor.

Ortaçağ Klasik Müziği, Boogie Blues, Jazz Rock ve türlü türlü etkileşim ve birleşim albümün her yerine dağılmış durumda. Melodik vokal bölümleriyle çoğalttıkları etkiyi Keman, Viyola ve Flüt gibi klasik aletlerle de daha fazla yükseltiyorlar. Bu noktada albümdeki vokal bölümlerinin ara ara dinleyici biraz düşürdüğünü belirtelim. Melodik ve aslında pek çok başka grupta kullanılabilecek bir vokal anlayışına sahipler ama bu albümde olmasa da olurmuş gibi bir izlenim yaratıyor arada sırada da olsa. Her ne kadar vokaldeki Psychedelic tarz çekici gelse de Think'ten farklıymış gibi algılayabiliyorsunuz.

Bu kişisel bir görüş elbette. Dinleyenler tam tersini de düşünebilir. Vokalin bu durumun bile albümdeki güzelliği bozamadığını, aksine içerisinde eriyip gittiğini söylemekte fayda var. Grubun, tek albüm kaydetmiş olmalarına rağmen, Omega, Epsilon ve Nektar gibi gruplarla karşılaştırmaya sokuldukları da ortada.

THINK

Rodrigo Ramor / Vokal, Vurmalılar
Gerd Pohl / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Kajo Sandrik / Piyano, Org, Keman, Viyola, Vurmalılar, Efektler
Frank Voigt / Flüt, Efektler
Ricky Ramor / Bass
Frank Wördehoff / Davul, Vurmalılar

VARIETY

01. Variety (7:37)
02. Watercorps (5:07)
03. Drops (8:19)
04. Draw Conclusions From ... (13:59)
05. Last Door (3:15)

27 Şubat 2023 Pazartesi

Wara / El Inca (1973)

La Paz, Bolivya'dan gelen Wara'nın tarihçesi 60'lı yılların ortalarına dek uzanıyor. O dönemlerde Rock'n Roll odaklı bir parti grubu olarak kuruluyorlar ve isimlerini Conga olarak seçiyorlar. Gençlerin partilerinde ve bazı düğünlerde edindikleri deneyimlerle yaptıkları müziği biraz daha özgün ve geliştirilmiş hale getirme sevdasına kapılıp daha lokal bir isim olan Tabu'ya geçiyorlar. Zamanla bu da yetmiyor ve dünyanın her yanından gelen müzikal etkiler ile bir üst aşamaya geçip Wara adını alıyorlar. 

Grup, yerel kültürden fazlasıyla beslenen bir Progressive Rock yapıyor. Hatta bunu kaydettikleri ilk albümün kapağına da kazımışlar; Musica Progresiva Boliviana olarak.  Wara adıyla ilk duyulmaları 1972 yılına tarihleniyor. Buradan hemen sonra da albüm kayıtlarına başlıyorlar. 1973 yılında konumuz olan ilk albüm yayınlanıyor. Albümün getirdiği ticari başarı grubun yerini sağlamlaştırıyor ve Wara birbiri ardına albümler kaydedebilecek bir durumda buluyor kendini. Geçen yıllar içerisinde grup elemanları -2 kişi hariç- değişse de 2000'li yıllarda bile aktif olduklarını görüyoruz.

El Inca, bahsettiğimiz gibi fazlasıyla Bolivya folklorik öğelerini içeriyor. Lakin bunu dönemin revaçta olan neredeyse bütün türleriyle birleştirmeyi başarabilmişler. Grubun temelindeki sertlik Hard Rock'ı fazlasıyla içselleştirmiş olmalarından geliyor. Bunun yanında bazı bölümlerde Psychedelic Rock, Blues'a kayan yaklaşımlar, senfonikleşecekmiş gibi duran pasajlara rastlayabilirsiniz. Fakat albümün karmakarışık bir yapıda olduğu da düşünülmesin! Alakası bile yok çünkü. 

Albümde enstrüman kullanımları da oldukça iyi. Özellikle gitar, keman, flüt ve klavyeler ön plana çıkıyor. 13 kişilik bir kadroyla gerçekten de büyük bir işe imza attıklarını söylemek yanlış olmaz. Güney Amerika kültüründen gelen tonları modernleşmiş müzik, elektrikli ve akustik aletler ile birleştirmeyi eksik bir şekilde gerçekleştirmişler. Bazı noktalarda vokal fazlasıyla özelliksiz ve basit gibi geliyor kulağa. Lakin parçaların gidişatına göre ve çoğunlukla da doğaçlama olarak bu şekilde kullanıldığı söyleniyor. 

Hard Rock, Psychedelic Rock, Heavy Progressive Rock, doğal olarak Folk, neredeyse Amerikan tipine yaklaşan Blues albümde rastlayacağınız türler. Hepsinin de hakkını fazlasıyla vererek yerine getirmişler. Albümde bulabileceğiniz eksiklikler en fazla teknik sebeplerden kaynaklı olanlarıdır diye düşünüyorum. Onun dışında albüm son derece coşkulu, alışılmamış melodik bölümlere sahip, benzersiz diye nitelendirilebilecek albümlerden biri.

WARA

Nataniel Gonzales / Lead Vokal
Pedro Sanjimes / Org, Piyano, Vokal
Omar León / Bass
George Cronembold / Davul, Vurmalılar
Carlos Daza / Gitar
Pablo Vezin / Flüt
Jaime Gallardo / Çello
Freddy Céspedes / Keman
Vicenta Claramount / Keman
Stefan Rinderknecht / Çello
Gustavo Oroza / Obua
Zelma Guerra / Vokal
Walter Alvarez / Bassoon

EL INCA

01. El Inca (El Señor De La Tierra) (7:04)
02. Realidad (5:06)
03. Cancion Para Una Niña Triste (5:24)
04. Wara (Estrella) (8:26)
05. Kenko (Tierra De Piedra) (6:18)

26 Şubat 2023 Pazar

Living Music / To Allen Ginsberg (1973)

Living Music
genellikle yanlış kategorilendirilen ve neredeyse hiç ya da çok az bilinen İtalyan gruplarından biri. Genel olarak Progressive Rock içerisine dahil edilseler de Progressive'in alt dallarının, Jazz, Folk ve Acid ile birleşmiş hali demek daha doğru bir açıklama olabilir. Bu noktada da Progressive Rock diye özetlemek yerine Acid Folk, Jazz ve Psychedelic Rock etkileşimli bir Progressive yaptıklarını söylemek gerekir diye düşünüyorum.

Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmamakla birlikte 1972 yılında kurulduklarını, 1973 yılın tek albümlerini kaydedip aynı yılın sonlarında da dağıldıklarını biliyoruz. Bunun dışında da bıraktıkları tek ve enfes albüm var tabi. Albüm adından da anlaşılacağı üzere Beat Kuşağı'nın en önemli isimlerinden, hatta abartarak söylersek 3 kurucusundan biri olan Allen Ginsberg'e adanmış. Parçalar da Ginsberg'den etkileşimler ve sözler ile devam eden bir gidişata sahip.

Akdeniz ve Hint ezgileri albümde sıkça görülüyor. Bunu da Ginsberg'ün bir dönem bulunduğu Marakeş ve Tanca ile Peter Orlovsky ile yaptığı Hindistan gezisine bağlayabiliriz. Bu yanıyla albüm, tam olarak olmasa da, konsept bir albüm olarak incelenebilir ya da sınıflandırılabilir. Allen Ginsberg'ün izlerini takip eden, ona karşı yapılan bir güzelleme olduğu açıkça görülüyor.

Albümün belirgin bir yerde duran bir yapısı da yok! Az önce sınıflandırmaya çalıştığımız ama başaramadığımız ortada yani. Pek çok kaynaktan beslenen bir yapıya sahip. Bir parçada Hindistan'da gibi hissederken diğerinde kendinizi Jazz içerisinde buluyorsunuz, oradan Amerikan Folk'una bulanıp Acid ve Psychedelic semalarına hızla yükselebiliyorsunuz. Bir bakıma tam anlamıyla bir Allen Ginsberg tarzı ve hayatından kesitler bütünü bu albüm.

Böylesi farklı kişilikteki bir insanı, müziğe dökebilmeyi başarmış olmaları belki de Living Music'in en büyük başarısıdır. Geldiğimiz noktada grubun adıyla örtüşen bir müzikal anlayışa sahip olduklarını söyleyebiliriz. Geliştirdikleri bu anlayışı RPI içerisine dahil edip etmemek de sizin keyfinize kalmış. Kişisel olarak ben dahil etmemeyi tercih ediyorum. Çünkü benzer özellikler gösterseler de Living Music çok farklı bir yerde duruyor. 

Albümün açılış parçasının Ginserberg'ün efsanevi şiiri Howl'dan alıntılandığını ve gerçekten de değişik bir hal aldığını belirteyim. Vokaldeki kadın sesinin de Brainticket'ta Jane Free olarak tanıdığımız Gianfranca Montedoro'ya ait olduğunu söyleyeyim.

LIVING MUSIC

Gianfranca Montedoro / Vokal
Umberto Santucci / Klavye
Cicci Santucci / Saksafon, Flüt
Andrea Carpi / Gitar
Costantino Albi / Gitar
Mandrake / Davul, Vurmalılar

TO ALLEN GINSBERG

01 - Howl (7:20)
02 - Off - On (3:13)
03 - Song (4:10)
04 - Om - Shri - Maitreia (1:43)
05 - Haiku (3:53)
06 - Lisergic Acid (4:42)
07 - Mandala (2:50)
08 - 1968 (2:53)
09 - Mantra (3:41)

22 Şubat 2023 Çarşamba

Horslips / The Táin (1973)

İrlanda için "ilk" tanımlamasının bir kısmını toplayan grup olan Horslips, 1970 yılında Dublin'de kurulmuş. Progressive Folk yapıyorlar. Lakin bahsettiğimiz ilkler ile birlikte grubun müzikal anlayışı daha fazla ortaya çıkıyor. Öncelikle, Kelt kültüründen beslenen ve bazı kaynaklarda Celtic Rock bazılarında Irish Rock olarak tanımlanan türün ilk temsilcisi oldukları genel kabul gören bir gerçeklik. Hiçbiri yokken onlar vardı yani. Doğal olarak da İrlanda içerisinde en çok bilinen grupların da başında geliyorlar. Hatta döneminde, Rory Gallagher, The Boomtown Rats, Thin Lizzy gibi gruplardan daha büyük bir kitleye sahipmişler İrlanda'da. Uluslararası arenaya çok fazla açılamamışlar ama kaydettikleri enfes albümlerle biz artık haklarını onlara geri veriyoruz diye düşünüyor / umuyorum.

Horslips'in en önemli özelliklerinden biri genelde her grupta olan bir öncü ya da lidere sahip olmamaları. Kolektif şekilde müzik yapıyorlar ve ya hep birlikte öne çıkıyorlar ya da hiç çıkmıyorlar. Kelt folkloru, mistisizmi ve kültürünü Hard Rock ile birleştirip, bazı noktalarda melodik bir yapıya dönüşen, kulaklarınızdan silinmesini istemeyeceğiniz bir müzik yapıyorlar.

1972 yılında çıkan ilk albümün ardından İrlanda'da popülerleşmeye başlıyorlar. Albümün müzikal kalitesinin çok iyi olması ticari başarıyı da beraberinde getiriyor yerelde. Onlar da ikinci albüm The Táin'de daha fazlasını vermek için uğraşıyorlar ve ortaya çıkan sonuç grubu da dinleyicileri de yapımcı firmayı da memnun ediyor.

Bazı kaynaklarda Fairport Convention, Steeleye Span gibi gruplarla anılsalar da bunun sadece Folk anlayışı üzerinden olduğunu, aslında birbirlerine hiç benzemediklerini söyleyelim. Bahsi geçen iki grubun benzer yönleri olmakla birlikte her ikisinin de Horslips ile benzeşen -Folk dışında- bir yanı yok.

Konsept bir albüm olan The Táin, tam adı Táin Bó Cúailnge olan Cooley Sığırlarının Sürülmesi adlı İrlanda destanına dayanır. MÖ 500 yılına tarihlenen hikayenin ana hatları albümün her yerine sözlerle dağılmış durumdadır. Müzikal alt yapı ise Ulster ve Connaught bölgelerinin folklorik öğelerine dayanır. Adı geçen bölgelerdeki enstrüman kullanımı albümde kendini daha genişlemiş haliyle gösterir. Yöreye ait müzik aletleri yanında mandolin, gitar, akordeon gibi modern aletlerle birlikte çeşitlilik bir hayli artar.

HORSLIPS

Charles O'Connor / Fiddle, Mandolin, Concertina, Vokal
- John Fean / Gitar, Banjo, Vokal
- Jim Lockhart / Klavye, Konser Flütü, Düdük, Uileann Pipes, Vokal
- Barry Devlin / Bass, Vokal
- Eamon Carr / Davul, Vurmalılar, Bodhrán

THE TÁIN

01. Setanta (1:55)
02. Maeve's Court (1:41)
03. Charolais (4:03)
04. The March (1:34)
05. You Can't Fool The Beast (3:43)
06. Dearg Doom (3:07)
07. Ferdia's Song (2:44)
08. Gae Bolga (1:15)
09. Cu Chulainn's Lament (3:07)
10. Faster Than The Hound (5:39)
11. Silver Spear (2:06)
12. More Than You Can Chew (3:18)
13. The Morrigan's Dream (3:25)
14. Time To Kill! (5:02)

21 Şubat 2023 Salı

Madder Lake / Still Point (1973)

Rock müzik tarihinin en şanssız gruplarından biri Madder Lake. Hem konser performanslarında hem de stüdyo kayıtlarında böylesine muhteşem olan bir grubun uluslararası başarı kazanamamış olması gibi sorunu var. Sorunun kaynağı kendileri de değil. O dönem anlaşma imzaladıkları yapımcı firmanın beceriksizliğinden kaynaklanıyor tamamen. Döneminde kaydettiği albümleri o kadar başarılı ki İngiltere ve Avrupa'da ciddi adetlerde satılıyor ama bir türlü konser ayarlanamıyor. Bunun getirisi olarak da grup hak ettiği yeri bir türlü elde edemiyor.

1968 yılında Swinburne Institute of Technology'de okuyan 5 öğrenci tarafından kuruluyor Madder Lake. Pek çok tarz ve tür ile etkileşimli denemeler yapıyorlar. Ama asıl çıkışlarını 70'lerin başında Avustralyalı grupların yeni dalgası sırasında yapıyorlar. Zira müzik anlayışı Blues, Beat ve Psychedelic gibi türlerden ayrışarak daha farklı bir yörüngeye oturuyor. Madder Lake de yaptığı müzik ile bu yörüngedeki en önemli taşlardan biri oluyor. 

Grubu kurmaya karar verdiklerinden sonraki 5 yıl yaptıkları çalışmalar, çıktıkları ufak tefek konserler ile oldukça büyük bir deneyim elde eden grup elemanları kendilerine has bir müzikal anlayış geliştirmeyi de ihmal etmiyorlar. Daha önce blog'da bahsettiğimiz diğer Avustralya kökenli gruplarla benzeşen özellikleri olmasına rağmen -ki bu da aynı dönemde var olmalarından kaynaklı- Madder Lake kendi tarzını öne çıkarabilen bir yaklaşıma sahip. 

İlk albüm olan Still Point'i dinlediğinizde Traffic, King Crimson ya da Family gibi grupları size hatırlatsa da bu yüzeysel bir benzerlik olmaktan öteye geçmiyor. Diğer yandan grubun vokali Mick Fettes'in ses rengi ve vokal tekniği ile ilgili olarak sürekli şekilde Joe Cocker ile karşılaştırıldığını da belirtelim. Ama bu durumun aslında aslı astarı da yok. Cocker'ın vokali nasıl kendine has bir yapıysa Fettes'in vokali de aynı şekilde özgün. Benzerliklerin olduğu kabul edilebilir ama bu taklit etmekten öte, tesadüfi benzeşme denilebilecek denli farklı bir ayrım.

Still Point konsept bir albüm olmasa da o tarz bir akışa sahip. Parçalar birbirini tamamlayıp, bütünlüyor. Birbirinden kopuk ya da uzaklaşan yapılara rastlamıyorsunuz. Bir de albümü Alman ya da İngiliz tarzı Progresive Rock ile karşılaştırma hatasına düşmeyin. Madder Lake, Avustralya folklorundan beslenen bir Progressive Rock yapıyor.

MADDER LAKE

Mick Fettes / Vokal
John McKinnon / Piyano, Org
Brendon Mason / Gitar
Kerry McKenna / Bass, Synthesizer, Vokal
Jack Kreemers / Davul, Conga, Gong

STILL POINT

01 - Salmon Song 8:23
02 - On My Way to Heaven 4:53
03 - Helper 5:12
04 - Listen to the Morning Sunshine 5:03
05 - Goodbye Lollipop 3:37
06 - Song for Too Little Ernest 4:29
07 - 12lb. Toothbrush 6:02

12 Şubat 2023 Pazar

Patch / The Star Suite (1973)

Patch
, Avustralya'dan çıkma bir proje grubudur temelde. Dönemin ünlü müzik yapımcısı Peter Dawkins tarafından bir araya getirilmiş, Rock, Jazz, Folk gibi alanlarda çalışmış müzisyenlerden oluşur. Tek albümle kalmış bir projedir ama kaydettikleri albüm ortalamanın çok üzerinde Progressive Rock, Crossover Prog ve Symphonic Prog etkileri içermektedir.

Grubun kendi elemanları olmasının yanında bir de albümde çalan konuk müzisyenler var ki onların adını görünce de nasıl bir albümle karşı karşıya kalacağınızın az çok farkına varıyorsunuz. Spectrum ve Ariel'den tanıdığımız Mike Rudd grup elemanlarının içerisinde yer alırken, Tim Gaze (Tamam Shud, Ariel, Kahvas Jute), Bill Putt (Ariel, Spectrum), Jazz grubu The Bennolong Trio ise konuk müzisyenler olarak görünüyor. Oldukça kapsamlı düşünülmüş bir proje yani.

The Star Suite albümü, Zodyak'ın 4 temel elementi olan Hava, Ateş, Su ve Ateş ile Zodyak burçlarının ve astrolojik temaların bu elementlerle girdikleri etkileşim üzerine bir yorumdur. Albümde 2'si A yüzünde, 2'si B yüzünde olmak üzere toplam 4 parça bulunur ve parçaların isimleri Air, Fire, Water ve Earth'tür. Albüm için bir stüdyo grubu oluşturulmuş ve yetenekli başka müzisyenlerle desteklenmiş olsa da müzikal açıdan bakıldığında sanki 20 yıldır birlikte çalan elemanlardan oluşuyor izlenimi yaratıyor. Eksik ya da fazla gelen hiçbir şeye rastlamadığınız gibi gereksiz olarak düşünülebilecek tek bir notaya bile rastlamıyorsunuz.

70'li yılların ortalarına doğru Avustralya'dan çıkmış en iyi konsept albümlerden biri demek de gerekiyor albüm için. Yukarıda isimlerini saydığımız ve gerçekten de kendi gruplarıyla Progressive Rock alanında öne çıkmış müzisyenlerin bir arada durduğu, farklı türler ve kaynaklardan beslenerek bir bütünlük oluşturuyor albüm. Psychedelic Rock, Space Rock, Symphonic Rock, Folk gibi türlerin izlerine rastlarken bazı bölümlerde de Blues etkileri açık açık kendini hissettiriyor.

Vokalin kullanılmadığı The Star Suite için bazı Proggerlar ve eleştirmenler hafifletilmiş, yumuşak gibi tanımlamalar yapsa da bu kadar acımasız olmamak gerekir diye düşünüyoruz. Amacı belli olan bir stüdyo grubu ile elde edilebilecek / kaydedilebilecek en iyi materyalleri ortaya çıkardıkları bir gerçek.

PATCH

Mike Rudd / Elektrikli Gitar
Mike McClellan / Akustik Gitar
Doug Gallacher / Davul
Tony Esterman / Klavye
Rod Coe / Bass

Konuk Müzisyenler:
Bill Putt / Bass (4)
Tony Ansell / Org (2,3)
Nathan Waks / Elektrikli Çello (1,4)
Tim Gaze / Elektrikli Gitar (1,2,4)
Ian Bloxham / Vurmalılar (3,4)
The Bennelong Trio, Peter Draper / Gitar (4, opening)
The Bennelong Trio, Brian Strong / Çello (4, opening)
The Bennelong Trio, Nick Negerovich / Flüt (4, opening)
Mike Perjanik / ARP Synthesizer (1-3)
Doug Fosket / Saksafon (4)

THE STAR SUITE

01. Air (9:15)
02. Fire (10:41)
03. Water (10:57)
04. Earth (11.14)

9 Şubat 2023 Perşembe

Sindelfingen / 'Odgipig (1973)

Adı sanı duyulmamış gruplardan biri olan Sindelfingen İngiltere çıkışlı bir Progressive Folk grubu. Kendilerine has bir müzikal yapı oluşturma konusunda gerçekten de çok iyiler. Başka hiçbir yerde duymadığınız, dinlemediğiniz bir tarzları var. Tek albümlü efsaneler listemize açık arayla giren gruplardan aynı zamanda. Tabi bu ve bunlar gibi gruplar için hep dediğimiz üzere, keşke daha fazla albüm kaydetme şansları olsaymış.

Grubun bilinmezliğinin en büyük sebebi albümün çıkış adedinden kaynaklıdır. Zira 1973 yılında basılan albüm sadece 99 kopya ile satışa sunulmuş. Doğal olarak elde edebildikleri bir ticari başarı da yok. (Basılmış albümlerin tamamının satılmış olması ticari bir başarı sayılmaz bu durumda). Doğal olarak da çok uzun ömürlü olamamışlar. Ama daha sonra yayınlanan başka kayıtları da var. Triangle adıyla yayınlanan bu albüm iyi bir niyetle ilk albümleri gibi gösterilse de bazı kaynaklarda aslında öyle değil. 1973 yılı ve sonrasındaki birkaç ayda yapılan kayıtlardan oluşuyor. Belirtmeden geçmeyelim, bu kaydın bazı parçalarında, albümden sonra gruptan ayrılan davulcu Roger Thorne'un yerine bass gitarist Mark Letley'nin kardeşi, 12 yaşındaki Matt Letley çalıyor.

Klasik Müzik, Avant-Garde, Folk yapılarını nefis bir şekilde birleştirip belirgin bir Rock formuna sokmayı başarabilmiş Sindelfingen. 'Odgipig albümü fazlasıyla dinamik bir albüm. Uzun temalar üzerinde çok çalışılmış ve ardı arkası kesilmeyecekmişçesine ilerliyor tüm parçalar.

Enstrümantal çeşitlilik de bir hayli fazla albümde. Hem türler arası geçişleri çok iyi sağlıyor hem de bir anda farklı tarzda bir yapıya büründürebiliyor parçaları. Değişik yeteneklere sahip bir grup insandan kurulu, ilgi çekici bir grup yani Sindelfingen. Kaydettikleri albüm ile attıkları imza da tarihin tozlu rafları arasında kolayca kaybolabilecek cinsten değil. Daha fazla insanın duymasıyla öne çıkacağı düşünülse de daha rafine dinleyicilerle beklenenin de üstünde bir potansiyele sahip olduğu ortada.

Arşivde olmazsa olmaz diye tabir ettiğimiz albümlerden de biri 'Odgipig. Ne kadar çok dinlerseniz, o kadar çok içinde kaybolursunuz. Alacağınız müzikal keyfin haddi hesabı yok! Vazgeçmeyi asla düşünmeyeceğiniz, böyle bir düşünce aklınıza geldiğinde üzüleceğiniz tarzda albümlerden.

SINDELFINGEN

Richard Manktelow / Vokal, Gitar
Mark Letley / Bass, Gitar
Roger Thorn / Davul, Vurmalılar
Roger Woods / Glockenspiel, Oscillators

'ODGIPIG

01. Song For Dawn (0:56)
02. Three Ladies (8:33)
03. Today & Tomorrow (9:42)
04. Mark's Bach (1:10)
05. Perpetual Motion (12:44)
06. Odgipig (3:14)

8 Şubat 2023 Çarşamba

Duello Madre / Duello Madre (1973)

Daha önce konuk ettiğimiz Cincinnato gibi Duello Madre de Cenova çıkışlı bir Progressive Rock / Jazz Rock grubu. Tek albümle kalmış olmasına üzüldüğümüz, enfes gruplardan aynı zamanda. Dönemin Italian Progressive'i düşünüldüğünde kendilerine yer edinmek konusunda çok çabalamış oldukları bir albümle karşı karşıyayız. Değişik çok fazla tona, sese ve melodiye sahip albümle ilgili söylenecekler yazmakla bitecek gibi de durmuyor.

Daha önce Gleemen, Nuova Idea ve Osage Tribe gibi gruplarda çalmış olan Marco Zoccheddu'nun başı çektiği grupta yine Osagi Tribe'den Bob Callero, Circus 2000'den Dede Loprevite olarak da bilinen Franco Lo Previte ve Treviso'da pek çok gruba eşlik etmiş yetenekli saksafonist Pippo Trentin bulunuyor. 

Albüm, büyük bir cesaret örneği gösterilerek tek bir vokal parçasına sahip şekilde kaydedilmiş. İlk parça Aquile Blu dışındaki tüm parçalar enstrümantal. Aquile Blu da özellikle vokalleri ile fena halde Gentle Giant'i çağrıştırıyor. Hatta bazı noktalarda bire bir aynı bile denilebilir. Albümde vokal görevini kimin üstlendiği yazmamakla birlikte Zoccheddu'nun vokal geçmişinin olmasından kaynaklı olarak görevi üstüne aldığını düşünüyoruz. Teknik olarak söylenecek, çok büyük etkiler yaratan bir vokal süresi olmadığı için yorum yapmak da doğru değil ama olduğu kadarıyla da parçaya gayet iyi oturmuş olduğunu söyleyebiliriz.

Albümün geneline hakim olan Jazz havası Fusion'dan farklı olarak bir hayli fazla Progressive Rock öğeleri içeriyor. Bu nedenle de albümü sınıflandırmak gerektiğinde Fusion yerine, Jazz Rock ya da Progressive Rock terimleri kullanılıyor. Dello Madre albümünün farklı olarak öne çıkan özelliklerinden biri de kayıtlarda klavyenin yoğun olarak kullanılmamış olmasından geliyor. Gitar, Bass, Davul, Saksafon ve Flüt ile etkili bir albüm kaydetmiş oldukları ortada. 

Diğer grup elemanlarının önceki başarıları ortadayken, adı çok bilinmeyen ve albümde Saksafon ile Flüt çalan Pippo Trentin'in fazlasıyla başarılı olduğunu, yaratıcı ve kontrol edilemez şekilde müzikal bir anlayış geliştirdiğini belirtmeden geçmeyelim. Duello Madre'nin müzikal gidişatını belirleyen en önemli bileşenlerden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ek olarak, grubun ritim bölümünün de işini çok iyi yaptığı açık şekilde görülüyor.

DUELLO MADRE

Pippo Trentin / Saksafon, Flüt
Marco Zoccheddu / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar
Bob Callero / Bass
Dede Lo Previte / Davul

Konuk Müzisyenler:
Mario Lamberti / Vurmalılar
Gian Piero Reverberi / Klavye

DUELLO MADRE

01. Aquile Blu (6:59)
02. Momento (5:30)
03. Otto (6:00)
04. Madre (10:30)
05. Duello (7:59)

24 Ocak 2023 Salı

Matuskela / Matuskela (1973)

Günümüzde çok fazla bilinmeyen ama kaydettikleri tek albümle listemize girmeyi başaran gruplardan biri de Brezilya çıkışlı olan Matuskela. 1966 yılında kurulan grup hakkında tarihsel bilgimiz çok fazla yok. Lakin Progressive Rock / Progressive Folk semalarında gezinen albümleri tarihsel bilgiyi de önemsiz kılıyor.

1966 yılında bir grup genç tarafından kurulup uzunca bir süre çalıştıklarını, bazı konser ve dinletilerde yer aldıklarını, kurulduktan 7 yıl sonra albüm kaydına girip sonraki 7 yıl boyunca da ufak tefek konserlere çıktıklarını ve 1980 yılı ortalarında dağıldıklarını biliyoruz.

Muhtemelen kuruldukları yıldan başlayan müzikal anlayışları karmaşık bir yapı içeriyor. Pek çok türü dinleyip beğendikleri albümün her yerinde etkisini hissettiriyor. Hippi müziği, Psychedelic Rock, Folk, Heavy Rock gibi türler grubun alt yapısında bulunanlar. Tuhaf bir şekilde The Beatles'tan Iron Butterfly'a uzanan, arada America'ya uğrayıp Santana'ya selam veren bir tarzları var Matuskela'nın. Akustik ve Elektrikli gitarlar, bongolar, ilkel bir anlayışla yaratılmış Synthesizer riffleri, kimi zaman acıtan kimi zamansa gülümseten incelikli vokali ile insanın içine işleyen albümlerden biri demek yanlış da olmaz.

Albümün genelinde henüz tam olmamışlık hissiyatı bulunsa da Proto Prog olarak adlandırılabilecek bir müzikal anlayışları yok. Belli ki çok uğraşmışlar, istekle şevkle parçaları yazıp çalmışlar. Bunu yaparken de az önce bahsettiğimiz tarzların hepsini de içine aktarmışlar. Birbirinden bağımsız bu türleri bu kadar iyi şekilde birbirine yedirebilmek kolay bir şey olmasa gerek.

Matuskela'yı uluslararası başarılara sahip büyük gruplarla karıştırmamak da gerekiyor. Onlar, verdikleri o yerel havayla bölgesel özellikler taşıyan ve kısıtlı bir alana hitap eden bir müzik yapıyorlar. Latin ezgilerinden, sade ama etkileyici şeylerden hoşlananlar için bire bir yani. İşin ilginç yanı Brezilya'dan çok diğer ülkelerde biliniyorlar. Bunun en büyük sebebinin müzikal anlayışlarındaki diğer türler olsa gerek. Eklektik bir yapıya sahip olan Matuskela'nın Folk Progressive Space Acid Rock gibi saçma bir şekilde tanımlayabileceğimiz bir tarzı var. Brezilyalılar için bu o dönemde çok fazla gelmiş olsa gerek.

Dinlemeden geçmeyin, zira sizi şaşırtabilecek çok fazla ilginçlik barındırıyor içinde. Ama beklentilerinizi de yüksek tutun. Böylesi değişik bir anlayışa sahip gruptan daha azını beklemek de doğru değil.

MATUSKELA

João Carvalho / Bass
Lino / Guitar
Matuskela / Vokal
Didi Moreno / Davul
Demétrio / Flüt

MATUSKELA

01 - Idade do Louco 4:02
02 - Canto 3:22
03 - Uma Sopa de Saudade 4:25
04 - A Morte da Morte 3:10
05 - Viver Mama 5:05
06 - Maria Pureza 3:43
07 - Atrás da Cortina 3:02
08 - Uma Maneira de Viver 3:23
09 - Trapo Humano 3:44
10 - Raízes 3:03
11 - Cavalgada 2:50
12 - A Gente Tem que Ter 2:26
13 - Suza Suzana 2:17

23 Ocak 2023 Pazartesi

Peggy's Leg / Grinilla (1973)

1972 yılı sonlarına doğru Dublin'de kurulan Peggy's Leg, 4 kişiden oluşan enfes bir Progressive Rock / Progressive Folk grubudur. Gitarist Jimi Slevin tarafından kurulan grup çok kısa ömürlü olup kaydettiği tek albümle önemli de bir iş başarmışlardır. Özellikle albümün yayınlandığı dönemde uluslararası bir başarı elde edemeseler de İrlanda ve İngiltere'de oldukça bilinir hale gelmişler. O kadar ki Yılın En İyi Yeni Grubu, Yılın En İyi Gitaristi ve Yılın En İyi Davulcusu ödüllerini almışlar.

Albümün yayınlanmasından kısa bir süre sonra önce bassist Vincet Duffy ardından da Slevin gruptan ayrılmış, kalan elemanlar yeni müzisyenlerle devam etmeye çalışsalar da ömürleri ancak 1975 yılına kadar sürebilmiş. Özellikle İrlanda'da klasik müzik parçalarının uyarlamaları ile bilinir hale geldiklerinde epeyce yol kat edeceklerini düşünmüş olsalar da maalesef bu fikir çok geçerli olmamış.

23 saat gibi kısa bir sürede kaydedilen Grinilla'da beklentilerinizin çok üstünde şeylerle karşılaşmanız mümkün. Klasik müzikten gelen bir bakış açıları olsa da oldukça güçlü hatta heavy gitarlar mevcut. İrlanda folklorunun temel noktalarından izleri de sıklıkla parçalar içerisinde duyabiliyorsunuz. Parçalar o kadar zenginleştirilmiş ki Psychedelic Rock, Folk, Symphonic Rock, Fusion gibi türleri birbiri ardına sıralanmış şekilde buluyorsunuz.

Pek çok kaynakta Eclectic Prog olarak kataloglanmalarının en büyük nedeni de parçalardaki ya da bütüne baktığımızda albümdeki müzikal çeşitlilikten kaynaklanıyor. Türler arasındaki geçişleri o kadar iyi sağlamlaştırmışlar ki neyin nerede başlayıp bittiğine emin olamıyorsunuz. Bazı kaynaklarda Yes, Genesis, ELP gibi gruplarla benzeştikleri ve onları dinleyenlerin Peggy's Leg'i de seveceklerine dair cümleler bulunuyor. İkinci kısım doğru olmakla birlikte ilk kısım için aynı şeyi söyleyemeyiz. Zira bahsi geçen grupların kendilerine has ve diğerleri ile benzeşmeyen müzikal yapılara sahip oldukları gerçeği Peggy's Leg için de geçerli. Belki bu grupları toplayıp aynı yere koyabilirsiniz ama hiçbiri birbirinin benzeri, öncülü ya da ardılı değil. Benzeştiklerini ya da aynı kuşakta yer aldıklarını söylemek de saçma olur.

Albümün son parçası, Aram Khachaturian tarafından bestelenmiş olan Sabre Dance'in oldukça sert bir versiyonu. Dinlemeye doyamadığınız, dinledikçe daha fazla bağlandığınız tarzda parçalardan. Albümün CD versiyonunda en sona bir de Son of Grinilla adında, Vincent Duffy'nin ayrılmasından hemen sonra kaydedilmiş olan bonus parça eklenmiş ki o da albüme yakışır nitelikte bir parça olmuş.

PEGGY'S LEG

Jimmy Slevin / Lead Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Jimmy Gibson / Lead Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Vincent Duffy / Bass (1 - 6)
Don Harris / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyen:
John Brady / Bass

GRINILLA

01. History Tells (5:45)
02. Thnk For Yourself (4:46)
03. Variations For Huxley (9:59)
04. Into The Nightmare (7:34)
05. Just Another Journey (9:43)
06. Sabre Dance (3:30)
07. Son Of Grinilla (10:56)

22 Ocak 2023 Pazar

Home / The Alchemist (1973)

1970
yılında İngiltere kurulan Home 4 yıllık, müzikal anlamda başarılı bir kariyerin ardından dağıldığında arkalarında oldukça başarılı 3 albüm bırakmışlardı. Özellikle Laurie Wisefield'ın gitarla yaptıkları ve grubun aynı zamanda söz yazarı da olan Mick Stubbs'ın naif vokali sayesinde öne çıkıyorlardı. Ticari anlamda büyük başarılar elde edemeseler de müzikal çeşitlilikleri ve kaliteleri onları başarılı bir noktaya sürüklemişti.

Led Zeppelin ve Wishbone Ash gibi grupların ön grubu olarak sahne almaları oldukça büyük başarıydı. Hatta Wishbone Ash'tekiler grubu ve özellikle gitarist Wisefield'ı o kadar beğenmişlerdi ki Ted Turner gruptan ayrılınca yerine hemen onu almışlardı. Wisefield'ın da kariyeri Wishbone Ash ile birlikte şekillenmiş oldu.

Ama bunun hemen öncesinde başarılı ilk iki albümün ardından konumuz olan ve hala İngiliz tipi Progressive Rock'ın en iyi konsept albümlerinden biri kabul edilen The Alchemist'i kaydetmişlerdi. Albümün hem satış grafiği hem de kendisi oldukça başarılıydı. Fakat yukarıda bahsettiğimiz gibi pek çok gruba destek grubu olarak katılıp sahne alıktan sonra Al Stewart'tan gelen teklifi Stubbs hariç herkesin kabul etmesi, Stubbs'ın gruptan ayrılmasına sebep oldu. Wisefield'ın aldığı Wishbone Ash teklifi ile birlikte de Home'un devam etmesi için hiçbir sebep kalmamıştı. Wisefield, Wishbone Ash ile yoluna devam ederken Cliff Williams önce Bandit'e ardından da kariyerinin dönüm noktası (ticari başarı olarak elbette) olan AC / DC'ye katıldı.

The Alchemist'teki sözler Mick Stubbs'ın okuduğu, simyanın ruhani yönlerini anlatan bir kitap üzerine kurgulanmış. Stubbs ile birlikte sözlerin yazımına David Skillen yardım etmiş. İkisinin yazdığı hikayeye göre Cornwall şehrinde yaşayan yaşlı bir Simyacı ile arkadaş olan genç adam, Simyacının ölümünden sonra adamın doğaüstü güçlerini miras alıyor ve şehri doğal afetten kurtarıyor. Fakat bu kurtarma sürecei o kadar zorlu bir süreç ki genç adam bir anda yaşlanıyor ve güçten, kuvvetten düşüyor. Aynı felaket bir kez daha yaşandığında da şehri kurtaramıyor. Şehirde hayatta kalan ve Simyacının şehri kurtaramadığını bilen bir grup insan adamı linç ederek öldürüyorlar. Albümdeki 12 parçanın tamamı bu hikaye üzerine odaklanmış durumda. Bu nedenle de hikayenin çeşitli bölümlerinde felaketin gelişi sırasındaki endişeyi anlatan notalar, genç Simyacının şehri kurtarırken gösterdiği çabalar, kutlamalar için alkış seslerini hem içinizde hem de kulaklarınızda duyumsuyorsunuz.

Progressive Rock'ın en önemli ve kaliteli ama bir o kadar da bilinmeyen, unutulmuş albümlerinden biri The Alchemist. Hakkını geri vermenin zamanıdır!

HOME

Mick Stubbs / Lead Vokal, Gitar, Piyano
Laurie Wisefield / Lead Gitar, Steel Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Cliff Williams / Bass Gitar, Vokal
Mick Cook / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyen:
Jimmy Anderson / Piyano, Org, Mellotron, Synthesizer , Vokal

THE ALCHEMIST

01. Schooldays (2:57)
02. The Old Man Dying (3:47)
03. Time Passes By (2:05)
04. The Old Man Calling (Save The People) (3:15)
05. The Disaster (2:36)
06. The Sun's Revenge (4:00)
07. A Secret To Keep (1:18)
08. The Brass Band Played (1:25)
09. Rejoicing (2:49)
10. The Disaster Returns (Devastation) (8:03)
11. The Death Of The Alchemist (4:35)
12. The Alchemist (3:48)

18 Ocak 2023 Çarşamba

Riff Raff / Riff Raff (1973)

Acayip özelliklere, müzikal anlayışa ve grup elemanlarına sahip ama zaman içerisinde unutulmuş ve sadece meraklısı tarafından hatırlanan / bilinen gruplardan biri de Riff Raff. 1972 yılında İngiltere'de kurula grubun ömrü çok kısa olmuş ama o 2 yıllık kısa süreye de 3 albüm sığdırmayı başarabilmişler. Öncelikle albümlerden birinin 1999 yılında yayınlandığını fakat bu albümün ilk kaydedilen Riff Raff albümü olduğunu belirtelim. Kayıtları yaptıktan sonra çeşitli sebeplerden dolayı rafa kaldırıyorlar ve orada kalıyor. Ardından konumuz olan resmi olarak ilk albüm, gayri resmi ikinci albümü Riff Raff piyasaya çıkıyor.

Grup elemanları sıklıkla değişse de çekirdek kadro, Ainsley Dunbar'ın Blue Whale albümünde ve The Ainsley Dunbar Retaliation'da, Juicy Lucy ve Nucleus gibi gruplarda birlikte çalmış olan Tommy Eyre ve Roger Sutton'dan oluşuyor. Gruba sonradan eklenen elemanların Alan Price, Griffin, Nucleus ve Ginger Baker's Airforce'tan geldiği düşünülürse grubun da albümlerin de ne kadar iyi olduğu açık şekilde anlaşılır.

Rafa kaldırdıkları kayıtların ardından tekrar stüdyoya giren Riff Raff kısa sürede albüm kaydını tamamlıyor ve albüm piyasaya çıkıyor. Ciddi bir ticari başarı elde edemese de etkileyici bir kitleye sahip oluyorlar. Ertesi yıl kaydettikleri Original Man albümü ise ilk albümden daha kaliteli bir yapım olarak (Bu albümü daha sonraya sakladık) karşımıza çıkıyor. Fakat albümün müzikal kalitesinin üst seviyede olması grubun dağılmasını engelleyemiyor ve hemen ardından Riff Raff da müzik tarihinin tozlu raflarına yerleşiyor.

Genelde Jazz Fusion olarak tanımlanan Riff Raff tarzı aslında karmaşık bir yapıya sahip. Bu nedenle de grubu Fusion olarak nitelendirmek doğru olmayabiliyor. Temele Jazz ve Rock'ı alarak, iki tarzı başka pek çok grubun ya da müzisyenin yaptığı gibi birleştiriyorlar. Lakin buradaki önemli nokta Riff Raff'ın bu birleşimi yaparken diğerlerinden çok farklı şekilde yapıyor olmaları. Progressive yapıya büründürüyorlar elbette albümleri ama bunu yaparken o kadar yaratıcı ve kendilerine has bir şekilde yapıyorlar ki grubu şu gruba benziyor, bu grupla aynı tarza yakın gibi tanımlamalarda eksik kalıyorsunuz.

RIFF RAFF

Peter Kirtley / Gitar, Vokal
Tommy Eyre / Org, Fender Rhodes, 6 Telli Gitar, 12 Telli Gitar, Konser & Bass Flütleri, Vokl
Roger Sutton / Perdesiz Bass, Double Bass, 6 Telli Gitar, 12 Telli Gitar, Vokal
Aureo De Souza / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyen:
Bud Beadle / Saksafon

RIFF RAFF

01. Your World (7:39)
02. For Every Dog (3:46)
03. Little Miss Drag (3:12)
04. Dreaming (4:32)
05. Times Lost (4:15)
06. You Must Be Joking (7:29)
07. La Même Chose (12:12)

24 Aralık 2022 Cumartesi

Space Opera / Space Opera (1973)

Sinto
'da bahsettiğimiz biraz daha hafif bir şeyler mantığını malum pek tutturamamıştık. Ama bu kez tamamdır. Space Opera tam da öyle bir grup ve albüm. İçerisinde Progressive öğeler içerse de bir Country Rock grubu ve albümü ile karşı karşıyayız. Son derece hafif, son derece melodik ama cılkını çıkarmadan kaydetmişler albümü. Eagles'in ilk dönem parçalarını andıran bir yapısı da var.

60'ların sonlarında tek atımlık bir stüdyo albümü / grubu olan  Whistler, Chaucer, Detroit & Greenhill'in dağılmasının ardından grup elemanları aralarına Brett Wilson'ı da alarak Space Opera'yı kuruyorlar. Uzunca bir süre konserlerde boy gösteren grup konserlerdeki coşkulu performanslarıyla tanınıyorlar. Amerika ve Kanada'nın pek çok yerinde konserlere çıkıyorlar. Ama tarzları, dönemin kaliteli grupları arasında biraz hafif kaçtığı için uzunca bir süre albüm kaydına giremiyorlar.

1972 yılında yapım şirketi anlaşmasını kapınca kayıtlara başlıyorlar ve albüm 1973 yılında piyasaya çıkıyor. Müzikal anlamda başarılı bulunsa da ticari anlamda tam bir fiyasko ile sonuçlanıyor Space Opera albümü. Zaten ondan sonra da 2001 yılına kadar bir daha albüm kaydı da yapmıyorlar. Fakat ilk albümün başarısızlığı da onları pek etkilemiyor. Canlı performanslara devam ediyorlar. Amerika'nın pek çok yerinde boy gösterdikleri gibi Kanada'da da çok bilinen bir konser grubu haline geliyorlar.

Tek albümlü efsaneler listemize girebilecek niteliklere sahip olmasa da bu listeye ek bir liste oluşturulsa kontenjandan dahil olması mümkün. Konser grubu olmalarından gelen alışkanlıkla albümün pek çok yerinde sağlam jam session'lar bulunuyor. Country temelli olan tarzları içerisinde Folk, Psychedelic, Pop ve hatta Jazz'ın izlerine de rastlayabiliyorsunuz. Bazı eleştirmenler Space Opera albümünü ilk dönem Flying Burrito Brothers, The Byrds ve The Grateful Dead albümleri ile aynı yaratıcılıkta buluyor. O kadar ileri gider miyim bilemiyorum ama onlara yakın bir tada sahip olmadıklarını da söyleyemem.

Özellikle klavye ve gitarın baş başa kaldığı anlarda coşkulu bir hal alan parçalar vokal ve akustik gitarın girdiği yerlerde fazlasıyla tempoyu düşürüyor. Bu da bize iniş çıkışları çok iyi ayarlanmış bir albüm olarak geri dönüyor. Country sevmezlerin bile bir şans vermesi gereken albümlerden hem de.

SPACE OPERA

David Bullock / Gitar, Flüt, Armonika, Vokal
Scott Fraser / Gitar, Klavye, Vokal
Philip White / Bass, Klavye, Vokal
Brett Wilson / Davul, Vurmalılar

SPACE OPERA

01 - Country Max 3:20
02 - Holy River 5:26
03 - Outlines 4:10
04 - Guitar Suite 7:36
05 - My Telephone Artist (Has Come and Gone) 3:46
06 - Riddle 3:05
07 - Prelude No. 4 3:52
08 - Lookout 2:46
09 - Blue Ridge Mountains 2:11
10 - Over and Over 5:56

2 Aralık 2022 Cuma

Lard Free / Gilbert Artman's Lard Free (1973)

1970
yılında Paris, Fransa'da kurulan Lard Free (adı da fena halde komik bu arada - domuz yağı içermez!) temelde Gilbert Artman'ın bireysel projesi olarak görülebilir. Konumuz olan ilk albümden sonra daha bir grup müziğine dönmüş olsa da grup 1978 yılın dağılmıştır. Ama geride bıraktıkları 3 albümle de enfes bir arşivlik grup oluşturmuşlardır.

Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmamakla birlikte albümleri dinledikten sonra bilgi sahibi olmaak da olur gibi bir hava oluşuyor insanda. Fazlasıyla değişik, kendine özgü ve bambaşka bir grup Lard Free. Müzikal tarzının sınıflandırılması da epeyce karışık. Bulabileceğiniz pek çok kaynakta Lard Free'nin yaptığı müzik farklı türler altında listelenmiş durumda. Bunların içinde başta Krautrock bulunurken, Progressive Electronic, Avant-Prog, Jazz Rock, Space Rock da diğer bahsi geçen türler. Gerçekten de grubu sınıflandırmak ya da konumlandırmak son derece güç bir iş. Fakat Krautrock etiketi de hiç doğru değil. Üçüncü albümde Krautrock etkileri fazlasıyla olmakla birlikte grubun tarzını bu türe sokmak için yeterli de değil.

Albümde elektronik etkiler de son derece fazla ama albüme ya da daha genelde gruba Progressive Electronic de diyemeyiz. Space Rock da tüm albümlerde bulunmakla birlikte tam olarak değil. Geriye kalan iki tür de, birbirinden ayırmayı düşünmeden, grubun müzikal anlayışını tanımlıyor aslında. Avant-Prog'un tanımlaması içine giren bileşenlerin neredeyse tamamı albümde bulunuyor. Jazz Rock ise albümün neredeyse içinde geçiyor. O kadar fazla etkili. Sonuç olarak Avant-Prog, Jazz Rock diye etiketleyebiliriz Lard Free'yi.

Parçaların tamamında nefis ve yırtıcı gitarlar mevcut. Zaman zaman kulağınıza Psychedelic gibi gelebilecek kadar da geniş bir yelpazeden çalıyor gitar. Davul ve Bass'tan oluşan ritim bölümü ise her koşulda takdir edilesi bir iş çıkarmış. Parçalardaki kaotik yapıyı bir arada tutmayı başaran tek şey belki de ritim bölümü. Saksafonun ise Gilbert Artman's Lard Free'deki etkisi, çabası ve başarısı tartışılmaz. Neredeyse atonal bir Jazz'a doğru giderken, belirli sınırlar içerisinde kalıp müziği Rock formunda tutuyor. Çoğunlukla yırtıcı sesler çıkarırken bir anda toparlayıp ritim bölümünün işini kolaylaştırıyor ve ciddi bir destek sağlıyor.

Dinlenebilecek en değişik ve tuhaf Fransız gruplarından biri olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz. Arşivde olmazsa olmazlardan biri Lard Free.

LARD FREE

François Mativet / Gitar
- Philippe Bolliet / Saksafon
- Hervé Eyhani / Bass, ARP Synth
- Gilbert Artman / Davul, Vibes, Grand Piyano

GILBERT ARTMAN'S LARD FREE

01. Warinobaril (3:46)
02 - 12 Ou 13 Juillet Que Je Sais D'Elle (8:48) :
        Part One (5:13)
        Part Two (3:35)
03. Honfleur Écarlate (4:48)
04. Acide Framboise (6:45)
05. Livarot Respiration (7:50)
06. Culturez-Vous Vous Même (4:40)

16 Kasım 2022 Çarşamba

Brimstone / Paper Winged Dreams (1973)

Daha önceleri de belirttiğimiz gibi Amerika'dan çok fazla Progressive Rock grubu çıkmıyor. Çıkanların da bir kısmı dikkate değer işler çıkaramadıkları için gözden düşüyor. Cleveland, Ohio'da kurulan Brimstone ise diğer gruba dahil olanlardan. Tek albüm çıkarmış ama oldukça da başarılı bir işe imza atmışlar. Şüphesiz beklentileri Avrupa (ya da daha özelde İngiliz) Progressive Rock'ından farklı tutmak da gerekiyor. Çünkü onlar Amerikalı ve Psychedelic Rock ile bir türlü kopamayan bağları var.

70'lerin başında Christopher Wintrip tarafından kuruluyor Brimstone. 1980'deki dağılmalarına değin birçok kadro değişikliği yaşıyor ama yaptıkları müzikte en ufak bir düşüş görülmüyor. Bazı kaynaklarda grubun sahnede inanılmaz derecede iyi olduğuna dair bilgiler var. Bunun ne kadarı doğru bilemiyoruz, zira grubun kaydedilmiş herhangi bir konseri ya da canlı performansı bulunmuyor.

Albümün geneli sade bir tonda ilerliyor. Arada inişler çıkışlar olmakla birlikte göze batacak denli rahatsızlık veren herhangi bir şey yok. Klavye ve gitarın hakim olduğu bölümlerde farklı tarzlara göz kırpan değişikliklere rastlanıyor. Özelliksiz vokalin albüme katkısı büyük. Gitar ve klavye arasında gidip gelen parçaları belirli bir çizgiye oturtmak gibi bir yeteneği var. Tonu çok yumuşak ve sıcak geliyor insana dinlerken. Plak olarak yayınlandığı dönem üzerinden konuşacak olursak albümün ilk yarısı melodik ve fazlasıyla keyif verici parçalardan oluşuyor. Klasik gitar, Klarinet ve Piyano özellikle plağın ilk yüzünde kendini fazlasıyla gösteriyor. Parçaların sözlerinde çok büyük metaforlar, ilginç yaklaşımlar, insanı yakalayan şeyler beklememek gerekiyor. Oldukça düz sözlere sahip.

İkinci yüzde ise enfes bir tek parça bulunuyor. Suite In Five Movements adlı bu parçada adından da anlaşılacağı üzere 5 bölüm bulunuyor. Psychedelic Rock'tan Symphonic Rock'a, oradan hafif Jazz ve Blues esintileri hissettiren belirsiz bir yere doğru götürüyor sizi bu parça. Çoğunlukla enstrümantal olan parçanın bazı bölümlerinde öne çıkan vokal, yapıyı hiç bozmadan küçük hikayeler anlatıyor size. 

Bass ve vurmalılardan oluşan ritim bölümünün albümün bu son parçasına katkısı oldukça fazla. Müziğin gideceği yönü temelde ritim bölümü belirliyor. Gitarın ya da klavyenin öne çıkıp kontrolü ele almasına izin vermeden, olması gereken budur mantığıyla hareket ederek hem melodik hem de kontrollü bir tarz yaratıyorlar. Bu da doğal olarak, klavye ve gitara daha fazla hareket alanı sağlıyor. Arada girip attıkları sololarda nereden başladıklarını ve nerede bitirmeleri gerektiğini bilerek dağıldıkça dağılıyorlar.

BRIMSTONE

Gregg Andrews / Vokal
Christopher Wintrip / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Klasik Gitar, Vokal
Bernie Nau / Hammond, Piyano, ARP Synth, Klarinet, Vokal
Ken Miller / Bass, Vokal
Jimmy Papatoukakis / Vurmalılar, Vokal

PAPER WINGED DREAMS

01. Dead Sleep At Night (3:12)
02. End Of The Road (3:55)
03. Etude / Fields Of Clay (6:17)
04. Illusion / Paper Winged Dreams (4:51)
05. Suite In Five Movements (18:52) :
        - I Prelude In C Minor
        - II Song Of Fifths (Thanks To Our Friend)
        - III Interlude To You
        - IV Ode To Fear And Loneliness
        - V Epilogue: Forever

15 Kasım 2022 Salı

Amos Key / First Key (1973)

1970
yılında Almanya'da kurulan Symphonic Progressive Rock grubu Amos Key, 1976 yılına kadar süren müzik hayatı boyunca sadece tek albüm yayınlayabildi. Ama bu tek albüm, Rock müzik tarihine geçebilecek denli iyiydi. Gerçi 1975 yılında ikinci albüm için stüdyoya girip kayıtlara başlamışlar ama birkaç demo parça dışında bir şey kaydetmeye fırsat kalmadan da ayrılmışlar. Adı sık sık geçen tek albümlü efsaneler listesine ek yapabileceğimiz gruplardan biri daha yani.

Kurulmalarından sonraki 3 yıl boyunca kat ettikleri yol albüme nefis bir şekilde yansımış. Klasik Müzik etkilerinin bir hayli fazla olduğu albümde grup elemanlarının enstrümanlara olan hakimiyeti hemen göze çarpıyor. Klasik demişken belirtmeden de geçmeyelim, Amos Key albümü Bach, Beethoven, Schumann gibi ustalara ithaf etmiş. Her ne kadar modern öğeler içerse de geneline bakıldığında adı geçen klasik müzik bestecileri gibi pek çoğundan etkilendikleri ortada.

Bulabileceğiniz pek çok kaynakta grup Ekseption ve ELP ile karşılaştırılıyor ya da aynı kefeye konmaya çalışıyor. Bu tarz yaklaşımları zaten doğru bulmuyoruz ama Amos Key için bu tip bir yaklaşım son derece yanlış. Bahsi geçen iki gruptan daha iyi olduklarını kast etmiyoruz elbette. Ama arlarında çok büyük farklılıklar olduğu gün gibi aşikar. Ekseption klasik müziğe derinden bağlıyken, Emerson, Lake & Palmer klasik müziği temel alarak daha eklektik bir yaklaşım sergiliyor. Amos Key ise her ikisinden de farklı olarak, farklı türlerin bazı yönlerini daha melodik bir yapı içinde kullanıp klasik müzik alt yapısı üzerine oturtuyor. Özetle üçü de birbirinden tamamen farklı anlayışlara sahip gruplar.

Ayrıca Amos Key diğer Progressive Rock ya da Symphonic Prog gruplarına oranla daha kısa süreli parçalara sahipler. First Key'de en uzunu 6 dakikaya yaklaşan 9 parça bulunuyor. Ama bu müzikal kalitelerini kötü yönde etkileyen bir durum olmaktan çok nasıl rafine çalıştıklarının bir göstergesi. Klavyelerin çok fazla ön planda olduğu albümde parçalar bazı noktalarda karmaşık düzenlemelere sahip. Şaşırtıcı şekilde etkileyici hale bürünen bass ve davul bölümleri albümdeki melodik yapının öne çıkmasını sağlıyor. 

AMOS KEY

Andreas Gross / Gitar, Bass, Vokal
Thomas Molin / Klavye, Vokal
Lutz Ludwig / Davul

FIRST KEY

01. Shoebread (4:05)
02. Ensterknickstimmstamm (3:28)
03. Knecht Ruprecht (4:50)
04. Sometimes... (1:55)
05. Got The Feelin (3:10)
06. Escape (4:00)
07. Important Matter (5:55)
08. Dragon's Walk (5:25)
09. First Key (2:56)

14 Kasım 2022 Pazartesi

Lava / Tears Are Goin' Home (1973)

Müzikal çeşitliliği bir hayli iyi kullanan nadir gruplardan biri de Lava'dır. Tears Are Goin' Home'u istediğiniz listenin ilk 10 sırasında bir yerlere rahatlıkla yerleştirebilirsiniz. Adından sıkça söz ettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine de ilk 10'dan rahatlıkla girebileceklerini belirtmeden geçmeyelim.

O dönemden nadiren de olsa karşılaştığımız, haklarında az bilgiye sahip olduğumuz ve fena halde merak ettiğimiz grupların da başında gelir. 1971 yılında Berlin'de kuruldukları ve tek albüm kaydettikleri bilgisi dışında bir de komün halinde yaşadıklarına dair söylentiler var. Bunun dışında tarihsel bir bilgi edinme şansımız yok. Grup elemanlarının isimlerin takip ederek yaptığınız taramalar bile herhangi bir sonuç vermiyor. 1974 yılında grup elemanlarından Thomas Karrenbach'ın uyuşturucuya bağlı ölümünden sonra dağıldıklarını da söyleyelim.

Krautrock'ın en önemli örnekleri ile ön planda olduğu yıllarda dipten ve derinden gelerek hem de tek albümle büyük bir başarı elde etmiş Lava. Büyük ticari başarı yakalayamamış elbette. Ama albümün kalitesi pek çok dinleyici ve eleştirmen tarafından takdir edilmiş. Uzun yıllar albümün plak versiyonunun ortalıkta dolandığı ve pek tercih edilmediği söylenir, özellikle 80'lerde. Ama ardından yeniden keşfedilen grup bir anda kıymete biner ve albüm koleksiyon parçası olarak aranır hale gelir.

Az önce de bahsettiğimiz gibi pek çok türü ve tarzı içinde barındırıyor Tears Are Goin' Home. Space Rock, Blues, West Coast tarzı Psychedelic Rock, Folk Rock başı çeken, albümün her yerinde duyabildiğiniz türler. Yarı yarıya Progressive bileşenler içerdiğini söyleyebiliriz ama tam anlamıyla bir Progressive Rock albümü değil Tears Are Goin' Home. Kendilerine has geliştirdikleri müzikal anlayışla Krautrock'ın tam da orta yerinde durduklarını söyleyebiliriz. Grup elemanlardan üçünün multi enstrümantalist olması albüme büyük katkı sağlıyor. Özellikle Karrenbach'ın kusursuz İngilizce vokali ve klavye oyunları gerçekten de takdire şayan bir durum oluşturuyor. Zaman zaman melodik bir yapıyla giden bazense bir anda darmadağınık hale gelmiş Jam Session'lar albümün en çekici yanlarından. Daha önce birkaç kez bahsettiğimiz bir anda nereye gideceğini tahmin edemediğiniz bir hal alan parçalar sizi gerçekten de tatmin ediyor.

Arşivde olmazsa olmazlardan diye de özellikle belirtelim. Dinledikçe daha fazla keyif aldığınız nadir albümlerden.

LAVA

Thomas Karrenbach / Piyano, Org, Vokal
Stefan Ostertag / Gitar, Vokal
Jurgen Kraaz / Gitar, Org ve Flüt
Christian Ostertag / Gitar
Archer Weaver / Davul, Armonika, Arp, Vokal
Peter Moses / Vurmalılar

TEARS ARE GOIN' HOME

01. Tears Are Goin' Home (4:22)
02. Crimes Of Love (6:45)
03. Would Be Better You Run (5:19)
04. All My Love To You (4:20)
05. Mad Dog (6:01)
06. Holy Fool (5:17)
07. Piece Of Piece (10:07)

11 Kasım 2022 Cuma

Alquin / The Mountain Queen (1973)

1969
yılında Threshold Fear adıyla Hollanda'da kurulan grup başlangıçta Rhythm & Blues ile başlıyor müziğe. 2 yıllık boşa giden çabanın ardından, edindikleri deneyim ile başka ve daha güçlü seslere sahip bir grup olabilmek adına isimlerini Alquin'e çevirerek devam etme kararı alıyorlar. Kısa sürede yakaladıkları başarı, gruba albüm anlaşmasını kazandırıyor. Kaydettikleri ilk albüm Marks, çok yönlü bazen karmaşık, fazlasıyla Jazz odaklı oluyor. Enstrümantal olan albümün sirk müziğinden Calypso'ya, Jazz'dan Country'e uzanan değişik bir yapısı var.

Albümün kazandığı başarı sayesinde kendileri için daha doyurucu olan ikinci albüm The Mountain Queen'i kaydediyorlar. 1975 ve 76'da da birer albüm kaydettikten sonra grup ilk dağılma sürecini yaşıyor. 1977 yılında elemanların bir kısmı Punk yapmak için The Meteors adında bir grup kurarken diğerleri solo çalışmalara yöneldiler. Kolaylıkla anlaşılacağı üzere Alquin'in ayrılma süreci tamamen müzikal anlayış farkından kaynaklanıyor. Yıllar sonra, 1995'te grup tekrar bir araya gelip konserlere çıkmaya başlıyorlar. 2005 yılında ise son bir albüm aha kaydedip 2012 yılında da tamamen dağılıyorlar.

İlk albümleri Marks fazlasıyla çekici ve estetik olmakla birlikte, The Mountain Queen'in daha Progressive özellikler göstermesinden kaynaklı olacak, ikinci albüm daha çok beğenilir. Çok büyük yanlışlık da yoktur bu durumda. Zira ilk albümün her yerinde bir oturmamışlık hissiyle karşılaşırsınız. Ama bu ikinci albüm için hiç de öyle değildir. The Mountain Queen'de her şey yerli yerine, olması gerektiği gibi ve olması gerektiği zamanda olur.

Belirgin şekilde öne çıkan gitarlar ile sürekli gitarın etrafında dönen Hammond org fazlasıyla etkileyicidir. Bunun yanında Canterbury Scene tarzına yakın koro sesleri ile hemen her parçada birbirinin karşısına çıkan iki saksafon albümü fena halde çekici hale getirir. İlk albümün aksine ikinci albümde daha uzun pasajlarla bezeli, melodik çeşitliliğe sahip, uzun parçalar tercih etmeleri, enstrümanların büyüsünü daha fazla öne çıkarıyor.

Alquin'i, Progressive Rock janrında Hollanda'nın en önemli gruplarından biri olarak anmak yanlış olmaz. Eclectic Prog ile Jazz Rock arasında gidip gelen parçalarla bu unvanı fazlasıyla hak ediyorlar.

ALQUIN

Job Tarenskeen / Vokal, Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Vurmalılar
Ferdinand Bakker / Gitar, Piyano, Elektrikli Keman, Vokal
Dick Franssen / Org, Piyano, Elektrikli Piyano
Ronald Ottenhoff / Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Flüt
Hein Mars / Bass
Paul Weststrate / Davul

THE MOUNTAIN QUEEN

01. The Dance (13:04)
02. Soft-Eyed Woman (2:39)
03. Convicts of the Air (3:53)
04. Mountain Queen (14:49)
05. Don and Dewey (1:28)
06. Mr. Barnum Junior's Magnificent and Fabulous City (Part One) (8:16)

26 Ağustos 2022 Cuma

Billy Cobham / Spectrum (1973)

Erken yaşta tanıştıkları müzik hakkında (muhtemelen genlerin de etkisi ile) hem teknik hem de bilgi anlamında biz müzikseverlerden fersah fersah ötede olan pek değerli jazz müzisyenlerinin irite edici derecede özgüvenlerini masaya yatırsam mı diye düşünüyorum da 4 yaşında davula başlamış birinin de 24 yaşında Miles Davis ile çalmış olması, bir sene sonra John McLaughlin ile Mahavishnu Orchestra’yı kuruşu ve iki sene sonra da Spectrum ile solo kariyerine adım atması bu açıdan bakılınca gayet doğal geliyor. (Bill Bruford ve Phil Collins etkiledikleri arasında gerisini siz düşünün)

İlk albümü Spectrum; adından içerisinde müziğe dair her şeyi, kapağından da henüz keşfedilmemiş evrenin sırlarını dahi bulabileceğimiz anlaşılıyor ve daha açılış parçası Quadrant 4’un double bass davulları ile neye uğradığınızı şaşırmanız kaçınılmaz. Meteor kuşağında geminizi sürercesine, kulağınızın yanından vızır vızır geçen melodilerle mest oluyorsunuz. Bu arada müzmin stüdyo bassçısı Lee Sklar parçaya sıradan bir blues gamıyla giriş yapsa da Mahavishnu’dan alışık olduğumuuz klavye ve guitar atışmaları parçayı domine ediyor. Klavyede Vishnu’dan miras Jan Hammer olduğunu da belirteyim. (Miami Vice’ın da bestecisi ile aynı adı taşıyor herhalde, isim benzerliğidir, di mi, öyle olsun lütfen) (GO Not: Malesef aynı Jan Hammer :))

Cobham’ ın “Searching for the right door” ile davula ince bir ayar verdikten sonra Spectrum'a geçmesiyle standart funk ve jazz harmanı karşımıza çıkıyor. Kesinlikle kötü değil ama yaratıcılık konusunda bekleneni vermeyen vasat bir parça. (Siz nasıl diyor? Filler? Dolgu? Bas gitsin?) Yani evet; çıktığı dönemde Billboard Jazz listesinin zirvesini görmüş, genelde de 26. olabilmiş bir albümde bile “bu da böyle olsun” denebiliyor. Ha buradaki vasat, böylesine iddialı bir albümün içerindeki duruşu ile alakalı yoksa herhangi bir grubun en baba şarkısı olabilir niteliktedir, belirteyim.

Albüme aynı formülde Anxiety ile yine bir davul ayarı yapılarak (ki bu noktada davula düşmanca davranıldığını düşünüyorum) devam ediyor fakat bu sefer Taurian Matador’da bir gitaristin teli koparmasına rağmen hunharca solo atmaya devam etmesine şahit oluyoruz. İlk dakikanını sonuna gelirken tüm enstrumanların crescendo durumuna geçişi ile nefessiz aldırmadan seyreden bir dakika sonrasında parça başa dönerek kapanıyor.

Albümünün geri kalanına fazla takılmadan (hemen hemen aynı formül) albümü özel kılan malum parça Stratus’tan bahsetmek lazım. Muazzam bir intro ile giriş yapıp size stratosferden dünyayı izletirken, bir anda üzerinize ateş açan uçak savar misali davullarla modunuzu allak bullak edip, o meşhur tekrarlayan bass ritmi üzerine herkesin hünerlerini bir bir sergilediği yapıya dönüşür. Son dakikasına girildiğinde ise neler yaşayacağınızı anlatmayayım, dinleyin. Bir de Lee Sklar’ın videosunu izleyin, adamda albümle (ve etrafında dönen her şeyle) ilgili bir dolu anı var.

BILLY COBHAM

Billy Cobham  / Vurmalılar
Jan Hammer / Elektrikli Piyano, Moog Synthesizer, Piyano
Tommy Bolin / Gitar (1, 3b, 4, 6b)
Lee Sklar / Elektrik Bass (1, 3b, 4, 6b)
Joe Farrell / Soprano ve Alto Saksofon, Flüt (2b, 5b)
Jimmy Owens / Flugelhorn, Trompet (2b, 5b)
John Tropea / Gitar (5b)
Ron Carter / Akustik Bass (2b, 5b)
Ray Barretto / Conga (2b, 5b)

SPECTRUM

01 - Quadrant 4:30
02 - a. Searching for the Right Door / b. Spectrum6:33
03 - a. Anxiety / b. Taurian Matador 4:45
04 - Stratus9:50
05 - a. To the Women in My Life / b. Le lis 4:00
06 - a. Snoopy's Search / b. Red Baron 7:39



ICG

23 Ağustos 2022 Salı

Agitation Free / 2nd (1973)

İlk albümlerini Malesch’i kaydedene dek orijinal kadrosundan iki elemanı Guru Guru ve Tangerine Dream’e kaptırmış bir garip grup Agitation Free. 2nd ile gitarist değişikliğine giderek, perküsyonlar ile yarattıkları oryantal etkileri ve kaotik gitar sound'unu terk ederek daha geniş kitleye hitap etmek istemişler fakat yine de yaratıcılıklarına engel olamamışlar.

Laila serisi (ki albümün en zayıf parçaları bana göre) ile denk geldiğim ikinci albümleri 2nd, gitar hariç tüm elemanların sabit kaldığı kadrosu ile Malesch’teki çiğ ve yırtıcı tarzı; her enstrümanı rahatlıkla seçebildiğiniz daha parlak prodüksiyonlu, kolay sindirilebilir blues / jazz tandanslı gitar sololarla (ilk albümde yer alan Khan el Khalili’e benzeyen) ağır aksak emprovize gelişen bir tarza evrilmiş. (Pulse gibi deli işi besteleri aratıyor olsa da) Açılış parçası First Communication ile beraber albümün geneline yayılan Michael Hoenig’in synth bazlı uzay temaları, yarattığı atmosferle ayaklarınızı yerden keserek, nereden geldik nereye gidiyoruz düşünceleri ile dünyaya yukardan bakmanızı sağlamış.

Yeni gitarist Stefan Diez’in blues-jazz arası gidip gelen bağımsız tarzı (biraz John McLaughlin'i andırsa da) grubun altyapısı üzerinde müthiş tınılarken, altyapıda en az sololar kadar birbirinden bağımsız davul ve bass gitarın bu derece uyumlu olması da takdire şayan. Albümü bütün olarak ele alırsak, arızalı olduğunu düşüneceğimiz enstrümantel yapıyı tek bozan parça Haunted Island gibi duruyor. Ki onun sıkıntısı da sözleri değil vokalleri Burghard Rausch’un yapıyor oluşu yoksa yine taş gibi bir parça (sorun; biraz neden olmasıncılık, biraz da Amon Düül II gibi duruyor)

Anlattıklarımdan “Altta davul tıngırdasın, üzerine bass gitarın gamlarını takiben sololar olsun, boşlukları da synthlerle doldururuz, atmosfer işini hallederiz” demişler gibi algılanmasın sakın, ilmek ilmek işlenmiş soloları, altta her notasıyla akıl almaz bass gitarları, durdurak bilmeyen davulları ve tüm enstrümanların birbirine bağlayan
synth/pianoları ile müptelası olacağınız bir albüm.

AGITATION FREE

Lutz Ulbrich / Gitar, 12 Telli Gitar, Buzuki
Michael Günther / Bass
Michael Hoenig / Synthesizer, Klavye
Burghard Rausch / Davul, Vurmalılar, Sesler, Mellotron
Stephan Diez / Gitar

2ND

01 - First Communication 8:18
02 - Dialogue and Random 2:00
03 - Laila, Part I 1:32
04 - Laila, Part II 6:45
05 - In the Silence of the Morning Sunrise 6:29
06 - A Quiet Walk9:15
        a. Listening
        b. Two - Not of the Same Kind
07 - Haunted Island 7:10



ICG