10 Kasım 2008 Pazartesi

Minotaurus - Fly Away (1978)

70’lerin son bölümleri senfonik prog adına altın senelerdi kuşkusuz. Bu dönemde birçok önemli albümlere imza atan Almanların bu kategoride de ne kadar başarılı olduklarını biliyoruz. Fakat nedense bu albümü diğerlerinden ayrı tutmuşumdur hep. Bir nevi Eloy, Novalis ve Jane harmanı olan bu albümdeki atmosfer kuşkusuz ilk parçadan itibaren kendisini belli ediyor.

Dikkat çeken başka bir öğe ise elinde asa benzeri bir araç, yere bağdaş kurmuş, boğa kafasına sahip çıplak bir insan vücudu temalı albüm kapağı. İsimden yola çıkacak olursak Minotaurus, yunan mitolojisinde insan-boğa karışımı hayali bir yaratık olarak bilinmektedir ki iyi huylu bir karakter değildir kendisi. Ayrıca hikayesi de oldukça kasvetlidir fakat bu hikaye albüm konseptine ne kadar yansımıştır orası tartışılır.

Oberhausen’li grubun temelleri 1972 yılı civarlarında atılmıştır. Yetmişlerin ortalarında ise artık grup stüdyoda sürekli çalışma halindedir. Grubun ilk olarak adını duyurması Stanley Kubrick’in 7117 adlı filminin müziklerini yapmış olmalarına dayanır. Yine bu aralar stüdyoya kapanırlar ve “Fly Away” şaheserini yaratırlar. Konserlerinde albümün sadece 1000 kopyası basılmış ve satılmıştır.

"Fly Away" içeriğindeki mellotron, bol chorus, delay ve reverb efektleriyle dinleyiciyi senfoni cennetine uçurabilecek yakıt deposuna sahip bir atmosfer ve heavy elementlerin müthiş sentezini bulabileceğiniz ender albümlerden.

Abüm, senfonik progresifin karanlık yüzünü sevenler için iyi bir deneyim olacaktır.

MINOTAURUS

Michael Helsberg / Gitar
Ludger "Lucky" Hofstetter / Gitar
Ulli Poetschulat / Davul
Bernd Maciej / Bas Gitar
Peter Scheu / Vokal
Dietmar Barzen / Klavye

FLY AWAY

1 - 7117 (6:47)
2 - Your Dream (5:40)
3 - Lonely Seas (4:42)
4 - Highway (3:20)
5 - Fly Away (13:20)
6 - The Day The Earth Will Die (4:40)
7 - Sunflowers (3:59)


8 Kasım 2008 Cumartesi

Dom - Edge of Time (1970)

Empyrium gibi bir grubu çok yaratıcı bularak; “vay anasını, klasik gitarlar ve yan flüt… nasıl da güzel yav” deyivermiştim fakat nereden bilebilirdim ki nereden baksan 30 sene önce uygulanmış (ve muhtemelen anlaşılmamış) bir müzikal formül olduğunu… İşte Dom böyle bir grup, zamanın oldukça ötesinde müziklerle haşır neşir olmuş, bu albümü de iki günlük bir acid tribi sonucunda kaydedivermişler. Pek çok açıdan iyi etmişler gibi duruyor da neslimizin vazgeçilmezi “electronica” nın yaradılışına ön ayak olarak müzik dünyasının içtenlikten ve alçak gönüllülükten uzaklaşmasına sebebiyet vermişler… Nereden bilebilirlerdi ki? Can, Faust gibi ritm bazlı bir müzikleri olmamasına rağmen (ki ben davulun olmadığı bir sound’a, hala alışabilmiş değilim) oldukça dinlenebilir ve etkileyici müzikleri. Kozmik gürültülerin arka planı inlettiği akustik bir dinleti gibi nitelendirilebilir yaptıkları müzik. Tek söz içeren parça “Edge of Time” ve sözleri oldukça psyche (kafalar güzel tabi) Dream orijinal albümün son parçası ve albümün doruk noktası. ’72 senesinde kaydedilmiş Flötenmenschen adlı seri (piyasaya sürülememiş potansiyel albüm kayıtları olmalı) en az albüm kadar etkili fakat perküsyonların dahil olması, albümün büyüsünü bozmakta. Son parça ’98 senesinde cd sürümü için özel olarak kaydedilmiş, ortada giren saçma dıram makinasını saymazsak, gayet hoş bir sample aranjmanı. Pek her bünyeye gidecek türde değil bu albüm, bunu da belirtmek isterim. DOM Laszlo Baksay / Bass Gitar, Sözler, Vokaller Gabor Baksay / Perküsyon, Flüt, Vokaller Reiner Puzalowski / Gitar, Flüt, Vokaller Hans Georg Stopka / Org, Gitar, Vokaller EDGE OF TIME 1 - Intruitus (8:55) 2 - Silence (8:53) 3 - Edge of Time (9:05) 4 - Dream (9:37) Bonus Parçalar: 5 - Flotenmenschen 1 (6:31) 6 - Flotenmenschen 2 (1:15) 7 - Flotenmenschen 3 (1:17) 8 - Flotenmenschen 4 (1:11) 9 - Let Me Explain (6:37)

Hawkwind - Quark Strangeness and Charm (1977)

Çok uzun zamandır koymayı planlıyordum fakat hangi albüm olacağına karar veremediydim. Lemmy Kilmister ile takıldıkları zamanlardan bir albüm “belki” daha etkileyici durabilirdi ama bu albüm benim favorilerimden biri ve ben ne dersem o olacak arkadaşım, a aaa!! Tamam açılış parçasıyla biraz itici bir giriş yapıyor Dave Brock abimiz ama kabul edin adamcağız androide kasmış, S.O.S. sinyalleriyle bezenmiş parça girişinden sonuna kadar sizi uzay çağına hazırlıyor ve diyor ki “ naaparsın babam, bu dönemin olayı da “bu” işte, klonlar, androidler, yığınla ıvır zıvır… iyicene zıvanadan çıkıverdik!” “Damnation Alley” basit bir komposizyon formunda başlayan fakat sözler ile Kubrick’in Dr. Stranglove’ına ziyadesiyle gönderme yaptığı parça. Sonlara doğru die-hard psychedelic fanlarına göre atraksiyonlar barındırıyor. Albümün en soft eforlarından “Fable of a Failed Race” benim favorim, gerek vokaller gerek sonundaki enfes solo ile tiril tiril bir parçaya imza atmış abiler. Tüm parçaları açıklamak istemem, gazı kaçmasın da Tangerine Dream tribi gibi duran “The Forge of Vulcan” kesinlikle krautrock fanlarına hitap ediyor. Ha bu arada pek çoğu degavdan gibi gelse de kulağa, o zamanın tüm bilimsel araştırmalarıyla harmanlanmış sözler içermekte parçalar, zaten albümün ismi de atom altı parçacıklara takılmış isimlerden gelmekte, yaa yaa… Ve bir “olmaz ise olmaz” grubu daha eklemenin verdiği huş’u ile yazımı burada noktalıyorum ve size iyi eğlenceler diliyorum. HAWKWIND Dave Brock / Vokaller, Synthesizer, Gitar, Ses efektleri Robert Calvert / Vokaller, Perküsyon Simon House / Klavye, Keman, Örs, Geri Vokaller Simon King / Davul, Perküsyon Adrian Shaw / Bass Gitar, Geri Vokaller QUARK STRANGNESS AND CHARM 1 - Spirit of the Age (7:19) 2 - Damnation Alley (9:08) 3 - Fable of a Failed Race (3:18) 4 - Quark Strangeness and Charm (3:41) 5 - Hassan I Sahba (5:22) 6 - The Forge of Vulcan (3:05) 7 - Days of the Underground (3:10) 8 - Iron Dream (1:49)

31 Ekim 2008 Cuma

Aqua - Aqua (1972)

Şöyle derinlerden bir Alman lazım dedim. Az bulunur, underground, ama güzel bir şey olmalı. Evet “Aqua” buna uygun. 1972 de Kassel’de kurulan grup aynı sene 4 tane (albümdeki ilk dört) şarkı yapmış. Bu şarkıları plak firmalarının beğenisine sunmuşlar ama nasılsa ilgi görmemişler. Grup 1978 ve 81 yıllarında 2 tane 45’lik yapmış ve bunlardan 1000’er kopya basılıp piyasaya sürülmüş. Bu unutulan grup için devreye kahramanımız “Garden of Delights” çıkmış ve bu 8 şarkıyı toplayarak bu albümü basmış. Ne de iyi yapmış. Grup, zevksiz prodüktörlerin kurbanı olmuş diyebilirim. Klavyenin ön planda olduğu müzik, güzel gitar soloları ile renkleniyor. Undergorund hissi albüm boyu devam ediyor. Adamlar maceraperest ve hisli… Burası kesin. Yaratıcılıkları yaşlarına göre oldukça gelişkin. İlk dört şarkı birbirinden güzel. Ayırt etmeden dinlenmeli. Grosskurth çok başarılı bir klavyeci. Aynı şekilde grubun tüm şarkılarında olan tek kişi Ulrich de hisli bir adam. “Bolero” albümdeki tek enstrümantal şarkı. Harika gitar ve klavye geçişleri mevcut. “Soul of my Soul” albümün uzun şarkılarından. İlk şarkı için söylediklerim bu şarkı içinde geçerli. Klavye ve gitar ön planda yine. Ek olarak Borocki’nin titrek vokali var. “Tempest “ yine aynı çizginin şarkısı. Fusion havalarında girer, adamı ağlatan bir gitar solo ile biter. Klaus Hess’in soloları gibi. Albümün en uzun şarkısı “There is a Place” bu 4’lünün son ve en “git-gel”li olanı. Albümdeki en iyi şarkı diyebilirim. Harika iş çıkarmışlar. Son 4 şarkıda eski kadroya ait bir tek Ulrich var. Değişiklik hemen belli oluyor. Yine dinlenilir ama biraz daha pop rock’a yakın havalarda şarkılar. Bir tek “No More Love” diğerlerinden sıyrılan bir şarkı. Baya güzel olmuş. Hiç değinmedik ama gitar ve klavye dışında kalan elemanlar da işinin ehli çocuklar. Dinleyince anlayacaksınız zaten. Valla gerçekten yazık. O ilk 4 şarkıyı beğenmeyen “kulaksız” prodüktörler yüzünden bu güzel gruptan mahrum kalınmış. İlk 4 kaydı çok genç yaşta yaptıkları belli oluyor. Grup dağılmamış ve devam etmiş olsaydı, olgunlaştığında kim bilir ortaya neler çıkacaktı. Neyse en iyisi dinleyin. Ne dediğimi anlayacaksınız. Çok zor bulunan baya güzel bir albüm. AQUA Martin Ulrich / Gitar (1-8) Martin Grosskurth / Klavye(1-4) Georg Röber / Bas Gitar (1-4) Bernd Billhardt / Bateri (1-4) Klaus Borucki / Vokal (2-6) Wolfgang Eckhardt / Bas Gitar, Vokal (5-6) Roy Kaleve / Bateri, Vokal (5-8) Jörg Wiesner / Klavye, Vokal (5-8) Mike Fajgel / Vokal (7-8) Jürgen Steinbrecher / Bas Gitar, Vokal (7-8) AQUA 1 - Bolero (5:25) 2 - Soul of my Soul (7:10) 3 - Tempest (5:53) 4 - There Is a Place (9:40) 5 - Going My Way (3:23) 6 - Teenage Feelings (3:47) 7 - No Use to Live On (6:17) 8 - No More Love (6:02)

29 Ekim 2008 Çarşamba

Maypole - Maypole (1970)

Açıkçası sadece kapağından etkilenerek edindiğim bir albümdü ama beğenimin sadece bununla kalmaması ve Psychedelic Rock denince aklıma ilk gelen gruplardan biri olması, albümün müzikal açıdan da doluluğunu kanıtlarcasına mahcup etmişti beni. İyiki de etmiş.

Bu albüm hakkında sağda solda pek bir bilgi yok. Seslerini duyuramamış önemli yer altı gruplarından biri olduğunu söyleyebileceğimiz gibi psych müziğin eksiksiz bir şekilde ifa edildiğini de belirtebiliriz. Kaldı ki pek fazla psych tutkunu olmasamda saygımdan oturur paşa paşa dinlerim bu elemanları. Mükemmel gitar vokal-gitar performansları, parçaların bütünlüğü ve albümün prodüksiyonu hayran bırakacak derecede iyi, kaliteli.

Albüm, ilk üçü birbirinin devamı niteliğindeki parçalar olmak üzere on parçadan oluşmakta. Şarkılarda bol jam sessionlara rastlanılsa da fazla uzun tutulmamıştır. Albümdeki favorim olan “Henry Started” ta melodilere, vokallere ve özellikle her çalgı aletine titizlikle kulak verilmelidir. Grup, yer yer Led Zeppelin, Cream gibi grupları andırsa da daha çok 68-71 dönemi Pink Floyd’u anımsatır bana.

Psychedelic hayranlarının kesinlikle göz ardı etmemeleri gereken bir albüm.

MAYPOLE

Dennis Tobell / Gitar, Vokal
Steve Mace / Gitar, Vokal
John Nickel / Bas Gitar
Kenny Ross / Perküsyon
Paul Welsh / Davul

MAYPOLE

1 - Glance At The Past
2 - Show Me The Way
3 - Henry Started
4 - Change Places
5 - Under A Wave
6 - Johnny
7 - Come Back
8 - You Were
9 - In The Beginning
10 - Dozy World

22 Ekim 2008 Çarşamba

Museo Rosenbach - Zarathustra (1973)

Efendim, düşündüm de Museo Rosenbach’ sız İtalyan senfonik etiketi olmaz, ekleyeyim dedim hazır bu aralar yazmaya vakit ayırabiliyorken. Sene 2005, günlerden Cumartesi ya da Pazar. Albüm daha yeni elime geçmiş, gece adamakıllı dinlememişim sabaha bırakmışım. Gözlerimi açtığımda müthiş bir bas armonisi ve bununla birlikte tüyler ürpertici mellotron ezgileri duyumsadığımı hatırlıyorum. Çıkmadım yatağımdan. Üzerim örtülü, gözlerim kapalı dinledim sonuna kadar. Unutamayacağım uyanışlardan biriydi kesinlikle. Ama benden önce davranıp bu nadide eseri dinlemeye koyulan kişi babamdı. Salonda her zamanki yerinde, elinde gazetesi ve yanında sabah kahvesiyle. Buradan saygılarımı sunuyorum kendisine. Evet. Kafa ütülediğimin farkındayım. Hemen bırakıyorum ve konuya dönüyorum. İtalyan senfonik akımının başyapıtlarından biri olan bu albümün kayıtları 1972 yılına dayanır. Grup daha önceleri Deep Purple, Uriah Heep gibi grupların parçalarını yorumlarken zamanla kendi çizgilerini bulmuş ve daha deneysel öğelere yer vermeye başlamışlardır. Senfonik müziğin yanında dark ve heavy prog. elementleri albümün konseptine yaraşır bir biçimde harmanlanmıştır. Bahsi geçen konsept, Friedrich Nietzsche’nin Zerdüşt adlı eserindeki “üstün insan” kavramına dayanmaktadır. 20:54 lük “Zarathustra” progresif tarihindeki en güçlü giriş parçalarından biridir. Yer yer karanlık atmosferi, tumturaklı vokali ve caz geçişleriyle müzik adına yirmi dakikalık bir gezintiye çıkarır dinleyiciyi. Bir o kadar yorucudur da. Sıkmaz insanı. Ama yorar. “Degli Uomini” ağabeylerin diğer bir senfonik caz çalışması. Neşelidir. Melodileri kendine eşlik ettirir. “Della Natura” albümün en kompleks parçasıdır. Atakları ve geçişleri boldur. Anlatılmaz dinlenir denecek cinsten. Adeta bir progresif dersidir. “Dell' Eterno Ritorno” albümün kapanış parçası. Sert riffleri, yüksek temposu ve aksak davuluyla giderayak dinleyiciyi dumurdan dumura uğratır. Ehemmiyetle dinlenilmelidir. MUSEO ROSENBACH Giancarlo Golzi / Davul, Vokal Alberto Moreno / Bas Gitar, Piyano Enzo Merogno / Gitar, Vokal Pit Corradi / Mellotron, Hammond Stefano Lupo Galifi / Vokal ZARATHUSTRA 1 - Zarathustra a) L'Ultimo uomo (3:57) b) Il re di ieri (3:12) c) Al di la del bene e del male (4:09) d) Superuomo (1:22) e) Il tempio delle clessidre (8:02) 2 - Degli Uomini (4:01) 3 - Della Natura (8:24) 4 - Dell'Eterno Ritorno (6:15)

Frumpy - Frumpy 2 (1971)

Herkese selam, hatta bonjour ! Blog'a Fransa'dan iştirak ediyorum. (Sanırım tahsilimden dolayı da uzunca bir süre öyle olacak) Bu blog'u görünce "Dünyanın Bütün İşçileri Birleşin!" sözünü anımsadım, hatta "kambersiz düğün kalmamalı" dedim kendi kendime ve hemen işe koyuldum. Tanışma faslı hepimizi sıkmadan konuya döneyim.

Grubumuz Alman ve zamanında en iyi Alman grubu da seçilmiş. Tarzları bana "Deep Purple" adlı grubu hatırlatıyor; fakat bir farkla, bu amcalar biraz kraut ! Grup 1969'dan 1972'deki dağılışına kadar geçen kısacık süreye 3 uzunçalar (longplay), bir de canlı albüm sığdırmış ve iyi de etmiş doğrusu. Daha sonra 1990 yılında eski günleri özleyip yeniden bir araya gelmişler, sanırım hala çalıyorlar bir yerlerde. Paylaşacağım albüm 1971 tarihli "Frumpy 2" uzunçaları. Özellikle "How The Gypsy Was Born" adlı esere dikkat derim. 

FRUMPY

Inga Rumpf / Vokal
Jean-Jacques Kravetz / Klavye
Karl-Heinz Schott / Bass
Carsten Bohn / Bateri
Rainer Baumann / Gitar

FRUMPY 2

1 - Good Winds (10:11)
2 - How The Gypsy Was Born (8:53)
3 - Take Care Of Illusion (7:38)
4 - Duty (12:14)

20 Ekim 2008 Pazartesi

Los Jaivas - Canción Del Sur (1977)

Son vakitlerde paso Avrupa grupları takılmışız. Dedim ki biraz Amerika civarlarına hatta güneylerine inelim. Los JaivasŞili’nin en tanınmış ve önde gelen grubu. Onların Moğollar’ı desem kötü bi benzetme yapmış olmam. Giyinişleri, esinlendikleri ve yaptıkları müzik, kullandıkları farklı enstrümanlar bana hep Moğalları anımsatıyor. Müzik tarzı olarak birçok yerde Folk olarak geçseler de bence bi o kadar da Senfonik öğe barındırıyorlar. Adamlar belli ki kendi yerel müziklerinden oldukça etkilenmiş, bizde ki “Anadolu Rock” misali onlarda kendilerine has bir müzik geliştirmişler (Inca Rock)… :))

1963 yılında Parra biraderlerle Gato Alquinta ve Mario MutisHigh Bass” adlı grubu kurmuşlar. Ardından 1969 da Eduardo Parra müzikal tarzda değişikliğe yönelmiş ve grubun adını Los Jaivas olarak değiştirmişler. Etnik tutruka, charanjo, tarka, tumbadore, bongo and maracas gibi bazılarının adlarını dahi duymadığım farklı enstrümanları kullanmış, az biraz İngiliz gruplarından etkilenerek bir sentez oluşturmuşlar. Bu albüm adamların beşinci albümü. (Tabi 1969 ve 70 yıllarında 5 cd’lik “La Voragine”i ve 1974 de “Manduka & Los Jaivas” adı altında çıkardıkları albümleri saymazsak). En güzel albümlerinden biri olarak kabul edilir.

81 yılında çıkan “Alturas de Macchu Picchu” ve 76 yılında çıkan “Los Jaivas” da baya güzel albümler. Bazı albümlerde ufak çaplı da olsa değişik arayışlara girmişler ama kalitelerini pek bozmadıkları için genelde tüm albümleri dinlenebilir durumda. Nedense inişli çıkışlı şarkıların olduğu albümler çok hoşuma gider. Gerçi progressive müziğin temel ilkelerinden biridir bu. Yine de bazı şarkılarda bu daha keskindir. “Frumpy” nin “Take Care of Illusion”ı, Corte Dei Miracoli’nin “Eterna Ricerca”sı gibi. Bu albümde de inişli-çıkışlı durumlar mevcut. Bunu özellikle Eduardo Parra’nın klavyesine borçluyuz.

Şarkılara gelince: Albümün öncü parçaları kesinlikle “Canción Del Sur” ve “Danzas”. Cancion del Sur, vokal ve klavye ile başlar. Ağır tonlarda gider ancak sonra piyano şarkıyı tırmandırarak son noktayı koyar. Bence albümün en sağlam şarkısı. Aslında Danzas’ın da aşağı kalır bir yanı yok. Senfonik öğelerle başlayan, flütün olduğu, klavye ve gitar soloları ile devam eden çok sıkı ve sürükleyici bir şarkı. “Dum Dum Tambora” yerel bir Paraguay şarkısıymış. "Canción Para Los Pàjaros" ve "Frescura Antigua", diğerlerine göre nispeten vasat şarkılar. Bu grup, diğer birçok grubun aksine hak ettiği ilgiyi görmüştür.

2003 yılında Gato Alquinta’nın cenazesine 250.000 kişi katılmış ve 3 gün sürmüş. Ara ara sıksa da çok fazla taraftarı olmadığım folk türünü içinde barındıran bir albüme göre gayet başarılı bir çalışma. Keyifle... 

LOS JAIVAS

Gato Alquinta / Vokal, Gitar, Bas Gitar
Mario Mutis / Vokal, Gitar, Bas Gitar
Claudio Parra / Piyano, Moog Synth.
Eduardo Parra / Piyano, Moog Synth.
Gabriel Parra / Bateri, Vurmalı Çalgılar, Vokal

CANCION DEL SUR

01 - La Vida Màgica, Ay Sí (3:21)
02 - Canción Del Sur (7:39)
03 - Canción Para Los Pàjaros (3:14)
04 - En La Cumbre De Un Cerro (5:06)
05 - Danzas (8:44)
06 - Dum Dum Tambora (7:50)
07 - Frescura Antigua (3:18)
08 - En Tus Horas (3:43) Bonus
09 - Mambo De Machaguay(4:12) - Bonus

18 Ekim 2008 Cumartesi

Råg I Ryggen - Råg I Ryggen (1975)

Albümün yorumuna geçmeden önce kvartetten adlı arkadaşımın İskandinav müziği hakkında yazdıklarını desteklediğimi duyurmak isterim kendisine. Gerçekten olsa ya “Scandinavian Prog” ? İtalyan senfonik gibi kendine has bir tarzları yok mu bu heriflerin? Var. Aslında biliyor musun pek de önemli değil. Anlayan anlıyor zaten… Neyse... 70’lerin ortalarında piyasaya çıkan ve grubun kendi adını taşıyan ilk albümleri, oldukça başarılı turnelerle pekiştirilince beklenilen ilgiyi fazlasıyla gördü. Hatta yıllar sonra bile orijinal LP’leri yok pahasına satılmaktaydı hala. Nedendir müthiş bir üne kavuşmuşlar zamanında. (Neden olduğu albüm dinlendiğinde anlaşılacaktır...) Neyse ki birkaç yıl önce piyasaya sürülen yeni baskıları sayesinde koleksiyoncular fazla para vermekten kurtuldu. Altı genç İsveçliden oluşan bu güzelim grupta yoğun bir Deep Purple, Wishbone Ash ve Uriah Heep etkisi kolaylıkla fark edilecektir. Bunların yanında arkadaşların senfoniğe olan tutkuları da göze çarpan ve belki de onları kendileri yapan diğer önemli bir nokta. Yaşlarının getirmiş olduğu toylukları görmezden gelecek olursak oldukça başarılı, bol geçişlere sahip, cevval bir albüm ortaya çıkartmışlar. Andrew Latimer’i anımsatan yan flüt soloları, Detlev Schmidtchen’e taş çıkartacak klavye partisyonları ve tabiri caizse müziklerine “cuk” diye oturan vokaliyle sıkılmadan, hatta severek dinleyebilmek mümkündür sanırım. Bir de Latimer dedim diye Camel gibi oturaklı bir grup beklemeyin, bir çeşit “denedim-buldum” müziğidir denilebilir ama iyi olmuş. Cidden… RAG I RYGGEN Jonas Warnerbring / Vokal, Flüt Christer Sjöborg / Klavye Bjorn Aggemyr / Bas Gitar Björn Nyström / Gitar Jan Aggemyr / Gitar Peter Sandberg / Davul RAG I RYGGEN 1 - Det Kan Väl Inte Vara Farligt (5:37) 2 - You Know It Ain't Easy (7:17) 3 - Spångaforsens Brus (5:52) 4 - Jan Banan (5:10) 5 - Naked Man (6:12) 6 - Queen of Darkness (4:31) 7 - Sanningsserum (6:30) 8 - Sanningsserum (live) (7:26) 9 - Jan Banan (live) (5:26) 10 - Land Over the Rainbow (live) (5:15)

17 Ekim 2008 Cuma

Glass Harp - Live at Carnegie Hall (1971)

60’lar sonunda ortaya çıkan en baba gruplardan birini gururla takdim ederim. Neden “Glass Harp” ve “Synergy” albümleri değil de live albümünü ele aldım derseniz; her ne kadar kaliteli bir kadroya sahip olsalar da (bkz. gitarda Phil Keaggy, davulda John Sferra) ilk iki albümlerinde zamanının blues tabanlı hard rock öğesinin dışında farklı bir şeyler göze çarpmıyor. Gelelim söz konusu albüme. Öncelikle belirtmem gerekir ki ilk başta kulağınıza gelen müziğe karşı yabancılık duyabilmeniz söz konusu olabilir. Bilmiyorum bende öyle olmuştu. Ama dinledikçe dinleyesi geliyor insanın bir süre sonra da. Stüdyo albümlerindeki parçaların burada bir nevi farklı ve daha ele gelir bir performansta icra edildikleri kesin. Vokaller bana göre pek başarılı olmasa da bu adamlara müzik yapamıyor diyemeyiz kesinlikle. Kayıt tarihi 1971 olan konserde inanılmaz bir performans sergileyen Phil Keaggy’e tapmayacak gitarcı yoktur. Üstelik de, otoritelerce zamanında çığır açmış Allan Holdsworth, Uli Jon Roth vs. yaratıkların isimleri arasında kendine yer bulmuşsa. Yaratıcılık ve yüksek armoni konusunda ihtisas yapmış kardeşimizin o tarihte henüz 20 yaşında olması daha bir takdir ettiriyor insana kendisini. Saçını başını yolan insanlar da olmuştur tabi ama biz yapmayız öyle şeyler. Yiğidi öldür hakkını yeme der, geçeriz (: Bu gruba hakkını vermek gerekiyor, bu güne kadar hak ettiklerini alamamış olsalar da. Ne de olsa bir kapıyı kapatmadan, ilerisi adına farklı bir kapı açabilmiş gruplardan birisi olduklarını düşünmek pek de mantıksız gelmiyor onları tanıdıktan sonra. GLASS HARP Phil Keaggy / Gitar John Sferra / Davul Daniel Pecchio / Bas Gitar Mary Smith / Vokal LIVE AT CARNEGIE HALL 1 - Look In The Sky (10:42) 2 - Never Is A Long Time (3:26) 3 - Do Lord (4:29) 4 - Changes (6:21) 5 - Can You See Me (29:10)