8 Ekim 2022 Cumartesi

Madura / Madura (1971)

Madura 1971
1968
yılında Shadows of Knight ve H.P.Lovecraft'tan ayrılan elemanlarca kurulan Bangor Flying Circus, Progressive öğeleri fazlasıyla içeren ve tek albüm kaydedip dağılan bir grup olmaktan öteye geçememişti. Grubun 1969 yılında dağılmasıyla birlikte Shadows of Knight'tan gelme 2 eleman, David "Hawk" Wolinski ve Alan "Addison Al" DeCarlo başka bir grup formasyonuna gittiler. Grubun adını da Hindistan'ın Tamil Nadu eyaletindeki Madurai şehrinin tapınağından (Meenakshi Tapınağı) etkilenerek Madura yaptılar.

Chicago, Illinois'de kurulan grup öncülü olan Chicago'nun (Chicago Transit Authority) açtığı yolda ilerlemeye başlar. Hatta 1971 ve 1972 yıllarında Chicago ile pek çok turneye katılırlar. Chicago'nun yapısal olarak yumuşak diye tanımlanabilecek tavrının çok ötesinde, daha agresif bir müzikal anlayışa sahiptirler. Madura'da onların popülariteye oynayan melodik düzenlemeleri ya da her yerden fırlayan enstrümanlar yoktur. Daha sade ama yapısal olarak daha güçlü bir müzikal anlayışa sahiptir.

Pek çok başarılı grupta olduğu gibi özelliksiz bir vokale ama özellikli yorumlamalara dayanır temeli. Amerikalı hemen grupta olduğu gibi Madura'da Psychedelic etkileri çok fazla görülmez. Jazz'dan beslenen ileriye dönük bir tarzı benimserler. Ama bu tarz az önce de dediğimiz gibi Chicago gibi ucuza kaçan bir tarz da değildir. Tempolu, karmaşaya açık kapı bırakan, geride bıraktıklarını toparlama endişe taşımadan ileriye doğru dağılarak giden ama yolundan hiç sapmayan bir yaklaşımları vardır. Enfes gitarları ile Rock'n Roll'a gülümseyen bir saygı duruşunda bulunurlar. 50'lerden gelip fazlasıyla gelişmiş bir Rock ile devam ederken Jazz'ın varyasyonlara yönelik bakış açısıyla birleştirirler. Sıkıcı olmanın çok ötesine geçerek merak uyandıran, daha ne olacak acaba dedirten bir yere doğru evrilirler.

Ara ara farklı şeyler deneyerek "bu da ne şimdi" diyeceğiniz bir kıvama da gelirler bu albümde. Özellikle Stimulation'da bu çok fazla anlaşılır bir hal alır. Öncesi ve sonrasını çok iyi bağlamakla birlikte, parçayı fena halde sorgulama ihtiyacı duyarsınız. 3 kişilik grubun, birkaç enstrümanla böyle nefis bir iş çıkarmasına hafifçe gülümser ve saygı duyarsınız en sonunda. Bu arada albümün iki (double) olarak çıktığını belirtelim. Riskli bir iş ama çıkan sonuç gerçekten de defalarca dinlemeye değer.

MADURA

David "Hawk" Wolinski / Bass, Klavye,Vokal
Alan De Carlo / Gitar, Vokal
Ross Salomone / Davul, Vurmalılar

MADURA

01 - Hawk Piano 1:23
02 - Drinking No Wine 4:18
03 - Dreams 4:24
04 - Plain as Day 5:35
05 - My Love Is Free 7:09
06 - Free From the Devil
        a. Free From the Devil2:10
        b. My My What a World 1:01
        c. Stimulation 3:56
        d. Don't Be Afraid 2:01
        e. Damnation 3:49
        f. See for Yourself 5:59
07 - I Think I'm Dreaming 4:23
08 - It's a Good Time for Loving 4:55
09 - Trapped 7:45
10 - Johnny B. Goode 6:02
11 - Reflections
        a. Realization 3:17
        b. Man's Rebirth Through Childbirth, Part 1 2:52
        c. Man's Rebirth Through Childbirth, Part 2 1:12
        d. Joy in Old Age by Way of Self Observation 4:03
        e. Talking to Myself 4:53

7 Ekim 2022 Cuma

Gypsy / Gypsy (1970)

Gypsy
'i bilenler genelde ilk 2 albümle değil de sonraki 2 albümle bilirler. Bunun en büyük sebepleri son 2 albümün RCA etiketiyle çıkması ve dönemin Pop içerikli radyolarında sürekli olarak çalınmasıdır. Yani son iki albüm bizi hiç ilgilendirmiyor. Zira kalite açısından da müzikal bakış açısından da son derece kötü bir yerde duruyorlar. Ama ilk iki, özellikle de ilk albüm gerçekten de yeni ve yaratıcı fikirler barındırıyor.

1964 yılında Minneapolis'de, The Underbeats adıyla kurulan grup başlangıçta sade ve basit bir Pop yapıyor. Bir çok yerel konserin ardından Los Angeles'a taşındıklarında müziğin farklı yönleriyle de tanışıp kendilerine bir yol çiziyorlar. Tarzları bir anda Psychedelic, Folk, Jazz, Blues gibi türlerden beslenen ilerici bir yapıya bürünüyor. Tam olarak Progressive Rock diyemesek de Eclectic Progressive Gypsy'nin müzikal anlayışını tam olarak karşılayabilir. 

Başta, yani ilk dinlenildiğinde The Beatles'ı andırsa hatta benzese de aslında onlardan daha ileride olduklarını söylemek yanlış olmaz. Zira Gypsy'nin yaptıklarında ses ve yapı daha fazla ve doğru olarak şekillenmiş görünüyor. Melodik hiçbir benzerlik olmasa da en azından yapısal benzerlikler bize bunu gösteriyor. İşin daha ötesi, Kansas, Styx gibi grupların yaklaşık 5-10 yıl sonra yapabildiği müziği Gypsy 60'ların sonlarında yapmaya başlıyor. Az önce bahsettiğimiz pek çok türü tam da olması gerektiği gibi birleştirmeyi başarmış olmalarından kaynaklı bir durum bu. Diğerleri belirli bir türe odaklanırken Gypsy farklı türleri tek potada eritip daha ileri götürmeyi hedef olarak belirlemiş izlenimi yaratıyor.

İlk albümün ikili (double) plaktan oluşması da ancak böyle anlatılabilir sanırım. Çünkü zaten pek bilinmeyen bir gruba herhangi bir yapımcının 2 plak bağlayacak kadar lüksü yok. O riski ancak devasa yapımcılar alabiliyor. Gypsy için alınan bu risk yatırımı boşa çıkarmayan cinsten. Tabi bu noktada belirtmek gerekir ki karşımızdaki albüm, dönemin Avrupa Rock müziğinden çok farklı. Psychedelic etkileri ağır basan, dönemin West Coast ruhunu yansıtıp onu daha ileriye taşıyan albümlerden. İngiliz tipi Progressive Rock ya da Almanların Krautrock'ından farklı bir yerde.

GYPSY

James C. Johnson / Lead Gitar, Vokal
Enrico Rosenbaum / Gitar, Vokal, Vurmalılar
Jim "Owl" Walsh / Klavye, Vokal, Vurmalılar
Doni Larson / Bass
Jay Epstein / Davul

GYPSY

01 - Gypsy Queen - Part One 4:21
02 - Gypsy Queen - Part Two 2:33
03 - Man of Reason 2:59
04 - Dream if You Can 2:48
05 - Late December 4:12
06 - The Third Eye 4:55
07 - Decisions 8:16
08 - I Was So Young 4:00
09 - Here in My Loneliness 3:10
10 - More Time 5:35
11 - The Vision 7:30
12 - Dead and Gone 11:07
13 - Tomorrow is the Last to Be Heard 5:48

6 Ekim 2022 Perşembe

High Tide / Sea Shanties (1969)

İngiltere
'den çıkmış belki en iyi Heavy Progressive Rock gruplarından biri olan High Tide için başarılı bir grafik çizdiklerini söylemek son derece yanlış olur. 1969 yılı başlarında Londra'da kurulan grup kısa süre içerisinde albüm anlaşmasını yapıyor ve gerçekten de nitelikleri çok yüksek bir albüme imza atıyor. Hemen ardından gelen 2. albüm, ilki kadar iyi olmasa da ona çok yakın bir yerde duruyor. Fakat sonra iş fena halde kopuyor. 18 yıl boyunca grup dağılmıyor, bir sürü parça kaydediyorlar ama tek bir albüm yayınlayamıyorlar. Tuhaf gruplarla uğraşmaktan da gına geldi, belirtmeden geçmeyeyim.

Türün oldukça sert örneklerinden olan Sea Shanties, herhangi bir zorlamaya gerek bile kalmadan Progressive Metal'in ilk ve en iyi örneklerinden biri olarak sayılabilir. Fazlasıyla yaratıcı düzenlemelerin, kulağın içine girip beyninize doğru tırmanışa geçen melodilerin bu konudaki başarısı yadsınamaz. Grup elemanlarını da yabana atmamak gerekiyor. Muhteşem bir vokal tekniğine sahip gitarist, arada klavyenin başına geçip ortalığı tozu dumana katan kemancı, nereden çıkıp suratınıza yapıştıracağı belli olmayan bass gitarist ve ritimleriyle size dağları aştıran bir davulcudan filan bahsediyoruz yani. Albümün kalitesi ve zorluğu bu birkaç cümlede bile rahatlıkla anlaşılabilir.

Pek çoklarınca bu albümün, Steppenwolf ya da Blue Cheer gibi öncülü olan grupların bazı albümlerine benzediği söylense de bu tamamen saçmalık. Bahsi geçen her iki grup da çok iyi olmalarına rağmen High Tide'ın müziği kaydedildiği zamanın çok ötesinde bir yapıya ve düzenlemelere sahip. Daha önce dinlediğiniz herhangi bir şeyle karşılaştırmaya kalkışamıyorsunuz bile. Bugünün teknolojik imkanlarıyla bile kaydedilmesi pek olası görünmüyor. Dinlerken çoğunlukla kendinizi kaptırıp ne kadar  süre boyunca o durumda kaldığınızı bile anlayamıyorsunuz.

Albümün daha başında devasa bir gitar riff'i karşılıyor sizi. Tam ona alışmaya başlamışken enfes ritimlerle bezeli bir yerden geçip elektrikli kemanın dahil olduğu melodik bir karmaşada buluyorsunuz kendinizi. Kaotik bir boyuta sürüklenir şekilde darmadağın oluyorsunuz. Canınızı sıkacak herhangi bir şey yok, dikkatinizi dağıtacak en ufak bir pürüz de bulunmuyor. Bu bile albüm ile ilgili beklentilerinizi yüksek tutmak konusunda yeterli olmalı.

HIGH TIDE

Tony Hill  / Gitar
Peter Pavli / Bass
Roger Hadden / Davul
Simon House / Keman

SEA SHANTIES

01 - Futilist's Lament 5:17
02 - Death Warmed Up 9:08
03 - Pushed, but Not Forgotten 4:43
04 - Walking Down Their Outlook 4:58
05 - Missing Out 9:38
06 - Nowhere 5:54

5 Ekim 2022 Çarşamba

Máquina! / Why? (1970)

60'lı ve 70'li yılların teknik yetersizlikleri, zorlayıcı koşulları altında müzik yapmak zor gibi gelebilir. 68 Öğrenci Hareketleri ile başlayan süreçte bazı konularda değişiklikler ve kazanımlar olsa da kaydedilen pek çok albüm, pek çok şeye rağmen kaydedilmiş sayılır. Amerika'daki rahatlığı bunun dışında tutuyoruz elbette. Konu Avrupa'yı kapsıyor esasen. Yukarıdaki koşullara bir de Franco Diktatörlüğü'nü ekleyin. İspanya'da 70'lerin ortalarına kadar müzik yapmanın ne kadar zor olduğu anlaşılabilir. Franco'nun 1975 yılındaki ölümü ile birlikte daha rahat bir ortama kavuşan İspanyolların içinden hem de 1969 yılında çıkmış bir grup Máquina!.

Diktatörlüğün olduğu bir ortamda Underground olmadıklarını da kimse iddia edemez. Tarihsel sürece bakıldığında yüksek ihtimalle de İspanya'nın ilk underground rock grubu olarak tanımlayabiliriz Máquina!'yı. Özetle çok zor zamanlarda, zor koşullar altında kurulup, üstüne bir de albüm kaydetmeyi başarabilmişler. Albümün adının Why? olması da olan bitenlere bir tepki. İşin daha hoş tarafı, Barcelona çıkışlı grubun Why parçasına karşılık, Madrid'de kurulan dost / kardeş grup Tapiman'dan geliyor; Don't Ask Why.

5 kişiden oluşan grup kendine özgü bir Psychedelic Rock / Progressive Rock bileşimine imza atmayı başardı. 2 Lead Gitarın sık sık öne çıktığı parçalarda dengeyi Hammond org ile sağladılar. Parçalar beklentinin çok üzerinde bir şekilde gelişip değişirken, farklı kültür ve kökenlerden besleniyor olmaları başka bir ayrıcalık yaratıyordu. Sadece bu özellikleri ile bile Progressive Rock içerisinde isimleri rahatlıkla anılabilir. Her ne kadar pek çok çevre tarafından Proto-Prog olarak adlandırılsalar da İspanya'nın ilk Progressive gruplarından biridir demek de yanlış olmaz.

Belirtmek gerekir ki grubun daha sonra canlı olarak kaydettikleri ama Live olarak anılamayacak bir albümü daha var. Bu albüm ilki ile hiç benzeşmiyor. Bundaki en büyük etkinin grubun 2 gitaristinin de ayrılmış olmasından kaynaklı olduğu aşikar. Daha Blues'a yakın ama Chicago Transit Authority tarzını da fena halde andıran bir albüm olduğu için kişisel olarak pek beğenmediğimi de belirteyim.

Tek albümle kalmış olmalarına gerçekten üzüldüğümüz gruplardan da biridir. Yine de bu tek albüm bile kendini defalarca dinleten, dinledikçe bambaşka keşifler yapmanızı sağlayan türden. Keyfini çıkarın!

MÁQUINA!

Enric Herrera / Hammond Org, Piyano
Jordi Batiste / Bass, Vokal
Lluís Cabanach / Bass, Wah-Wah, Gitar
Josep María Vilaseca / Davul
Josep Maria París / Gitar, Fuzz Gitar

WHY?

01 - I Believe 4:11
02 - Why? 11:52
03 - Why (Continuació) 12:58
04 - Let Me Be Born 3:03

4 Ekim 2022 Salı

Jungle / Jungle (1969)

Hakkında çok az bilgiye sahip oluğumuz gruplardan biri daha. 60'ların sonlarına doğru Vermont, Amerika'da bir çiftlikte kurulduğuna dair söylentiler var. Grup elemanlarının kim olduğunu da bilmiyoruz. Kaydettikleri tek parça ile önce New York oradan da California'ya geçtikleri ve burada demo bir albüm kaydettikleri söyleniyor. Konumuz olan albüm de bu demo albüm.

1969 yılında sadece 50 kopya olarak dağıtılıyor. 2011 yılında bir Reissued CD olarak basıldığını da biliyoruz. Ama o da 100 adet basılıp satışa verilmiş. Plak versiyonunun kapağı siyah beyaz iken CD versiyonu renklendirilmiş. Bazı çevrelerce grubun Almanya çıkışlı olduğu söylense de albüm kapağındaki Amerika haritasını kaplayan Jungle yazısıyla, Amerikan grubu olması daha olası. 

Dönemin verdiği etkiyle ve özellikle de Amerika'da olmalarından kaynaklı olarak grubun Psychedelic Rock yapması çok da tuhaf değil. Fakat değişik bir şekilde, daha önce de bahsettiğimiz West Coast ekolünden büyük farklılıklar gösteriyorlar. Fuzz gitar soloları, armonik vokaller, melodik yapıyı belirleyen ve öne çıkmakla çok ilgisi olmadan geri planda sesiz sedasız takılan enfes org ile kendilerine has, özgün bir hava yakaladıkları ortada.

Uzun parçalardaki durağan olmayan etki grubu Progressive Rock'a yakınlaştırıyor. Muhtemelen o niyetle yapmamışlar ama tam da kıvamında bir yakınlaşma olmuş. Psychedelic Rock'ın ağır etkilerinden uzaklaşıp çok fazla karmaşık olmayan ama durmadan ilerleyen, değişen ve gelişen parçalara dönüştürmüşler. Tek albümle kalmaları, haklarında neredeyse hiç bilgimizin olmaması bu nedenle gerçekten de üzücü. Amerikan Psychedelic'ini değişik bir rotaya sokabilme yeteneğine sahip oldukları albümün her yerinden belli oluyor.

Albümde enstrüman kullanımları, müzisyenlerin epeyce yetkin olduklarının göstergesi. Aralarında en ufak bir uyumsuzluğa yol açmadan, tam da olması gerektiği gibi ilerliyor parçalar. Kökeni Blues'a dayanan bir grup oldukları da parçalardan anlaşılıyor. Vokalin genel olarak sade ve özelliksiz olduğunu da belirtmeliyim. Ara ara çıkışları, değişik yerlere yönelen ses oyunları olsa da müziğin üstüne çıkma isteği olmadan, enstrüman gibi kullanılıyor. Bu tarz bir albüm için belki de en iyi tercih.

Son olarak, en başa dönüp hatırlarsanız, albümün bazı yerlerinde gerçekten de bir çiftlik havası seziyorsunuz. Vermont'taki çiftliğin bununla bir ilgisi olduğu kesin.

JUNGLE

Virgil "Butch" Daniels / Lead Gitar, 12 Telli Gitar, Bass, Vokal
Jay Mierly / Vokal
John Dawson / Org, Armonika, Gitar, Vokal
James Ryan Clark / Bass
Delbert G. Lang / Davul

JUNGLE THE 1969 DEMO ALBUM

01 - House of Rooms
02 - Somewhere Sweet Memories
03 - Gray Picnic
04 - Changes I'm Going Through
05 - Early Morning Rising
06 - Slave Ship

3 Ekim 2022 Pazartesi

Crying Wood / Back To The Mountains (1970)

60'ların ortalarında 3 kardeş, Henk Groote, Andre Groote ve Ben Groote, Goldstar Brothers adında bir grup kurarak başlıyorlar müziğe. Daha sonra isimlerini önce G-Brothers ve ardından da Geebros'a çeviriyorlar ama kabul edelim ki isimlerin hepsi de kulak tırmalayan, çok da hoş olmayan isimler. Gruba katılan diğer elemanlarla birlikte en azından öncekilere oranla daha iyi bir isim bulup yola devam etme kararı alıyorlar; Crying Wood.

Başlangıçta yaptıkları müzik bir tür Psychedelic etkileşimi. Grubun adının değişmesiyle birlikte müzikal anlayışlarına da farklı bir yön verip Heavy Progressive Rock'a çeviriyorlar. Psychedelic etkileşimleri de tam anlamıyla geride bırakmıyorlar ki bu konuda gerçekten doğru bir karar almış oldukları da ortada.

1970 yılında ilk ve tek albümlerini kaydediyorlar. Albümün ardından da birçok eleman değişikliği yaşayıp 1976 yılına kadar zorluyorlar ama hep olduğu gibi tek albümlü gruplar listesinin ötesine geçemiyorlar. Kaydettikleri albüm ise underground Heavy Progressive Rock'ın en iyilerinden biri olarak kabul edilebilir durumda. Gönül isterdi ki daha fazla albümleri olsun, yine de bununla idare etmek de fena değil tabi.

Düz ama yırtıcı bir vokal tarzı kullanılan albümde bahsettiğimiz Psychedelic etkiler bir hayli fazla. Vokalin buna etkisi de göz ardı edilemez derecede fazla. İngiltere'nin ağır Psychedelic'inden gelen de çok fazla şey var albümde. Bu arada belirtmeliyim ki albümün varlığı uzun süre tartışılır bir durumdaydı. Tarzın 70'lere ait olduğu aşikar ama albüme herhangi bir listede ya da plak versiyonuna rastlanamamıştı. Zaten kapağa baktığınızda da sanki 2000'lerin başında yapılmış izlenimi veriyor. Hollanda'da bazı arkadaşların hemen hemen bütün plak dükkanlarını gezdiğini, arşivcilerin listelerine ulaşmak için aylarca uğraştıklarını ama albüme dair en ufak bir iz bulamadıklarını hatırlıyorum. Albümün varlığından hala da emin değiliz :)

Bütün bu hikayenin yanında elektro gitarla yapılan güzellemeleri, vokalin sizi alıp götürdüğü başka dünyalar, klavyenin atmosfere olan katkılarıyla hemen her arşivde olması gereken albümlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dönemin ruhunu epeyce iyi yansıtan, kendine has bir yaklaşıma sahip, baştan çıkarıcı ve sarsıcı olarak niteleyebiliriz Back To The Mountains'i.

CRYING WOOD

Henny Backers / Org, Piyano
Ben Groote / Davul, Vokal
Cor Mestenbeld / Bass
Andre Groote / Vokal
Henk Groote / Gitar, Vokal

BACK TO THE MOUNTAINS

01 - Back To The Mountains 3:05
02 - Son Of The Meadow 4:04
03 - Someone Who Needs You 3:39
04 - Stone Desert 4:51
05 -  Blue Eyed Witch 3:25
06 -  Trip 2:48
07 - Never Is 6:36
08 - The Sun Is Filled With Love 5:48
09 - Today Away 6:06
10 - Back To The Mountains (Reprise) 2:15

2 Ekim 2022 Pazar

Family / Music in a Doll's House (1968)

Hikaye 1962 yılında John Charlie Whitney tarafından kurulan The Farinas ile başlıyor. Jim King, Harry Ovenall ve Tim Kirchin'in de dahil olduğu grup Rhythm & Blues yaparak ilerlemeye başlıyor. Ufak tefek yerlerde çıktıkları konserlerin ve kaydettikleri tek 45'lik dışında çok büyük bir başarıya imza atamıyorlar. Ama işler 1965 yılında Kirchin'in yerine Ric Grech'in gelmesiyle değişmeye başlıyor. Bir yıl sonra da gruba vokal olarak Roger Chapman dahil olunca kadro tamamlanmış oluyor.

The Farinas olan isimlerini önce Roaring Sixties, biraz başarı kazandıktan sonra da albümün öncesinde Family olarak değiştirdiler. O sırada kadroda da küçük bir değişiklik yaşandı ve Ovenall'un yerine Rob Townsend gruba dahil oldu. Kaydettikleri single epeyce başarılıydı ve yapımcılığını Traffic'ten tanıdığımız Dave Mason'un yapacağı bir albüm anlaşmasına imza attılar. Chapman'ın gruba katıldığı zamandan itibaren grubun müzikal anlayışı da değişip gelişmeye başlamıştı. Özel ve değişik bir gırtlağa sahip olan Chapman vokal tekniği ile de Family'e çok fazla şey katmaya daha en başından başlamıştı.

1968 yılında yayınlanan ilk albüm Music In A Doll's House, Chapman'ın başarılı vokal tekniğinin iyi bir örneği olarak ortaya çıkmıştı. Blues ve Folk kökeninden beslenen albümde Klasik Müzik ve Jazz etkileşimleri de bir hayli fazla. Bu nedenle de Proto-Prog diye tanımlanan türün içine giriyor. Albümdeki parçalar özelliksiz görünmekle birlikte müzikal olarak epeyce etkili ve farklı. Armonika ve Saksafon ile değişik yönlere giden hatta çoğunlukla evrilen parçalarda tempolu ve melodik yapının hemen üstüne, bir anda gökten düşmüş izlenimi yaratan Roger Chapman vokali dahil olduğunda kendinizi boyutlar arası bir yerde bulabiliyorsunuz.

Kısa süreli parçalarda o güne dek pek fazla keşfedilmemiş, müzik adına radikal fikirler bir hayli fazla. Psychedelic etkileşimlere de rastladığımız albüm, ilerici bir tarza da sahip. Gerçekten de (yeni yeni ortalığa çıkmaya başlayan King Crimson gibi grupları ayrı bir yerde tutarak) Progressive Rock'ın oluşum sürecine katkı sağlayan başarılı kayıtlardan biri Music In A Doll's House. Albümde Chapman vokalinin bazı yerlerde fena halde Gentle Giant tarzı vokali, bazı yerlerde Genesis tarzı vokali andırdığını belirtmeden geçmeyelim.

FAMILY

Roger Chapman / Vokal, Armonika, Tenor Saksafon
Rick Grech / Bass, Keman, Çello, Vokal
Jim King / Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Armonika, Vokal
Rob Townsend / Davul, Vurmalılar
John Whitney / Gitar, Steel Gitar

MUSIC IN A DOLL'S HOUSE

01 - The Chase 2:13
02 - Mellowing Grey 2:47
03 - Never Like This 2:20
04 - a. Me My Friend 2:20
        b. Variation on a Theme of Hey Mr. Policeman 0:08
05 - Winter 2:25
06 - a. Old Songs New Songs 4:20
        b. Variation on a Theme of The Breeze 0:34
07 - Hey Mr. Policeman 3:10
08 - a. See Through Windows 3:45
        b. Variation on a Theme of My Friend 0:10
09 - Peace of Mind 2:20
10 - Voyage 3:36
11 - The Breeze 2:47
12 - 3 x Time 3:50

1 Ekim 2022 Cumartesi

Pete Brown & Piblokto! / Things May Come and Things May Go, But the Art School Dance Goes on for Ever (1970)

Konuya belki de Pete Brown & His Battered Ornaments'tan girmek daha doğru olabilirdi. Ama Piblokto'yu biraz daha fazla seviyor olmamın verdiği yetkiyle buradan başlamayı tercih ediyorum. Pete Brown özünde bir performans sanatçısı, şair. Söz yazıyor ve sonra onları seslendirme hevesine kapılıyor. Ama öncesinde Cream ile birlikte bir süre çalışıyor. Ginger Baker ile başladığı ortak şarkı sözü serüveni sonra Jack Bruce ile devam ediyor. Yazılmasına ortak olduğu parçalar da yabana atılır parçalar değil. Sunshine of Your Love, SWALBR, I Feel Free ve White Room bunlardan sadece birkaçı.

Cream ile bağları kopardıktan sonra solo kariyerine yöneliyor Brown. 1968 yılında His Battered Ornaments'ı kuruyor ve 2 albüm kaydediyorlar. Grupta Dick Heckstall-Smith ve Chris Spedding gibi isimler var tabi. Sonra grup dağılıyor ve Pete Brown Piblokto adında yeni bir oluşuma gidiyor. Konumuz olan ilk albüm 1970 yılında çıkıyor piyasaya. Kendine özgü tuhaf yapısıyla, şairane vokal tekniğiyle gerçekten de arşivlik bir albüm oluyor. Atmosfer yaratma, ortamı bir anda farklı bir yere evirme konusunda bir hayli başarılı.

Psychedelic Rock etkilerinden beslenen bir Progressive Rock'a imza atıyor Piblokto. Dinlerken Brown'ın vokalinde çok büyük ses oyunları, iniş çıkışlar beklemeyin. Son derece sade ama fena halde vurgulu bir şekilde seslendiriyor parçaları. Şair olmanın verdiği avantajı sonuna kadar kullanmayı iyi bir şekilde beceriyor.

Enstrümanların yarattığı atmosferde yanınızdaki bir anlatıcı olarak düşünün Brown'ı. Size ortama uygun hikayeler anlatıyor sürekli. Sesi inceltip yumuşatıyor, ardından daha agresif konularda sertleştirerek katı bir tondan söylüyor. Enstrümanların da ona büyük bir şevkle, istekle eşlik ettiğine inanmamanız için hiçbir sebep yok! Her yanıyla oturmuş, daha farklı bir yere gitmesi gerekmeyen albümlerden biri bu upuzun isimli albüm.

Keyif almak, büyüsüne kapılmak, içinde kendinizi kaybetmek için defalarca, ardı ardına dinlemeyi düşünebileceğiniz türde, sıkıcı olmaktan çok uzak, kendi kendini oluşturan bir yapıya sahip albüm, belki de Pete Brown'ın en iyi işlerinden biri. Her dinlediğinizde yeni ve farklı bir şeyler buluyorsunuz.

PETE BROWN & PIBLOKTO!

Pete Brown / Vokal
Rob Tait / Davul
Jim Mullen / Gitar
Roger Bunn / Bass
Dave Thompson / Org

THINGS MAY COME AND THINGS MAY GO, BUT THE ART SCHOOL DANCE GOES ON FOR EVER

01 - Things May Come and Things May Go, But the Art School Dance Goes On Forever
02 - High Flying Electric Bird
03 - Someone Like You
04 - Walk for Charity, Run for Money
05 - Then I Must Go and Can I Keep
06 - My Love's Gone Far Away
07 - Golden Country Kingdom
08 - Firesong
09 - Country Morning

30 Eylül 2022 Cuma

Room / Pre-Flight (1970)

1968
yılında İngiltere'de kurulan Room'a daha ince Darkness, Lightness & Twilight toplamasında yer vermiştik. Ama o günden bugüne de blog'a eklemek aklımıza gelmemiş. Eksikliği giderirken grubun sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine dahil olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Kurulduktan 1 yıl sonra Melody Maker'ın düzenlediği yetenek yarışmasında ikinci olan Room, Decca ile albüm anlaşmasını kapıyor. Canla başla çalışıp albümü tamamlamak için uğraşıyorlar ve Pre-Flight 1970 yılında yayınlanıyor ama bu durum grup için çok da iyi bir sonuç doğurmuyor. Albümün tüm başarısına rağmen grup içindeki anlaşmazlıklardan ötürü Room dağılıyor.

Blues'u en başa alıp, Jazz Rock ve Folk Rock'ın izlerini takip ederek kaydettikleri albümde, kendilerinden kattıkları pek çok şey  ile birlikte Heavy Progressive Rock parçalara ağırlık veriyorlar. Atmosfer yaratma konusunda oldukça başarılılar. Tempolu parçalarda bir düşüp bir kalkıyorsunuz izlenimi yaratabiliyorlar. Benzetme alışkanlığımız çok olmamakla birlikte daha anlaşılır olabilmesi açısından grubun Affinity ile benzeşen bir müziği ve Babe Ruth ile benzeşen bir vokali var. Şüphesiz Juanita Hahn'ın (Babe Ruth) vokali fazlasıyla etkileyici ve kendine has bir yapıya sahip. Ama Jane Kevern'ün de ondan aşağı kalır hiçbir yanı yok. Alto sesiyle o kadar iyi yerlerde geziniyor ki inanmakta zorlanıyorsunuz.

Affinity ile benzeşiyorlar dedik ama bu aynı onlar gibiler anlamına da gelmiyor. Temel ayrımlardan biri Room'da klavye yok hiç. Bunun yanında Flugelhorn, Keman, Trombon, Trompet, Viyola, Çello gibi klasik müzik aletleri bir hayli fazla. Üstüne bir de twin gitar ekleyin, enfese yakın bir albümün ortaya çıkmış olması çok da şaşırtıcı değil. Gitarların fena halde iyi olduğunu da söylemek lazım. Özellikle Where Did I Go Wrong'dakiler dikkat çekici.

Bu albümü Progressive Rock janrı içine koyma konusunda iki farklı görüş olduğunu da belirtelim. Bir kısım albümü tamamen Progressive olarak nitelerken diğer taraf Progressive öğeler içerdiğini ama temelde Blues tabanlı bir Rock albümü olduğu konusunda ısrarcı. Albümün ikinci yüzündeki 3 destansı Progressive Rock parçası bence ikinci fikri boşa çıkarıyor. Karar sizin.

ROOM

Jane Kevern / Vokal, Tamburin
Steve Edge / Lead & Ritim Gitar
Chris Williams / Lead Gitar
Roy Putt / Bass
Bob Jenkins / Davul, Konga, Vurmalılar

Orkestra:
Moe Miller / Flugelhorn
John McLevy / Trompet
Nigel Carter / Trompet
Ray Hudson / Trompet
Peter Hodge / Trombon
Brian Smith / Keman
Denis East / Keman
Eric Eden / Keman
Raymond Moseley / Keman
Max Burwood / Viyola
Tom Lister / Viyola
Dennis Nesbitt / Çello
Norman Jones / Çello
Michael J. Hart / Bass

PRE-FLIGHT

01 - Preflight (8:56)
02 - Where Did I Go Wrong (5:27)
03 - No Warmth In My Life (4:34)
04 - Big John Blues (2:33)
05 - Andromeda (5:07)
06 - War (4:33)
07 - Cemetery Junction (8:32)

29 Eylül 2022 Perşembe

Wigwam - Hard n' Horny (1969)

Blues Section
’ın dağılması ardına 1968 yılında kurulan Wigwam, ilk albümleri Hard n’ Horny’de yakaladıkları Jazz - Blues - Psychedelic harmanı ve aynı albümün ikinci yarısında anlattıkları konsept hikaye ile Finlandiya’nın ilk Progressive Rock gruplarından biri olarak kabul görülür olmuşlar.

1970’den itibaren Symphonic Prog’a kayan tarzlarının öncülü tınıları içeren albümün ikinci yarısından (arka yüz) önce saz taksimi kıvamında Jazz - Blues ve yer yer Psychedelia'nın tırmandığı ilk yarı (ön yüz) Jukka Gustavson’un bestelerinden oluşuyor. Fince sözlerin ağırlıkta olduğu parçalar aynı prodüktörün elinde çıkmasına rağmen, bambaşka mikslenerek -sözlerini anlamasanız da- birazdan geleceğimiz ikinci bölümden daha dikkat çekici hale gelmiş. Özellikle vokallerin Gustavson’ un Hammond’ı ile uyumlu ve unison korolar halinde ilerleyişi, bu yüzdeki bestelerin en can alıcı noktası.

İkinci bölüm, geçtiğimiz sene aramızdan ayrılan, grubun vokal ve bestelerinden sorumlu lideri Jim Pembroke’un konsept çalışması orta yaşlı Henry’ nin hikayesi ile devam ediyor. Psychedelic Rock’ın hakkını veren sözlerinin altyapısında, daha tek düze ve vokallerin enerjisini artırma görevi gören bass/davul partisyonları yer alıyor. Grup yine vokallerle paralel ilerleyen Hammond ve piyanoların yanı sıra bestelere bestelere ekledikleri yaylı düzenlemeleri ile başta bahsettiğim Symphonic Prog etiketini sonuna kadar hakediyor. Bestelerin çeşitliliği ile tam bir rock operaya dönen ikinci bölüm, çılgınca sözlerle başlayıp, zaman algınızı yitirmenize neden olarak “aklınızı başına almanızı” öğütleyerek bir anda bitiveriyor.

Hem Wigwam hem de Progresssive Rock tarihi açısından parlak olmasa da başlangıç için ortalamanın çok üstünde ve ardıllarına ışık tutması açısından önemli bir albüm. Müzikalitelerinin tavan yaptığı Fairyport öncesinde grubu tanımak isterseniz, tavsiyemdir. 

Bu arada Kvartteten’in dönüşünden midir bilemedim “İskandinavlar buluşuyor” (Yenikapı miting alanı) tadında ilerliyor gibiyiz. Hadi hayırlısı.

WIGWAM

Jim Pembroke / Lead Vokal, Piyano
Jukka Gustavson / Vokal, Org, Piyano
Nikke Nikamo / Gitar
Mats Huldén / Bass
Ronnie Österberg / Davul

HARD N' HORNY

01. 633 Jesu Fåglar (0:07)
02. Pidän Sinusta (5:38)
03. En Aio Paeta (3:01),
04. Neron Muistolle; Hyvää Yötä (3:08)
05. Guardian Angel
06. The Future (4:56)
07. No Pens, El Karsinoita (4:51)
08. Henry's...Mountain Range Or Thereabouts (3:11)
09. Geographical And Astronomical Mistakes (2:02),
10. Highway Code (2:53)
11. ...Ghastly And Diabolical Mistakes (1:17)
12. ...Cancelled Holiday Planes (1:39)
13. ...Concentration Camp Brochure (2:58)
14. ...Ears, Eyes, Girlfriends And Feet (1:34)
15. ...Hard And Horny All-Niter (1:12)
16. ...Milk Round In The Morning (2:29)