29 Ağustos 2022 Pazartesi

Earth & Fire / Song Of The Marching Children (1971)

Yeşilçam
’da müzik departmanı, sesçilerin masada uygun müzikleri kesip biçmelerinden ibaretken, aynı dönemin dünya sinemasına bakıldığında sadece görüntü değil müzik konusunda da ne kadar ileri oldukları aşikar. (Westworld’ün müziklerine göz atın derim) Bizim sesçiler de o dönem meşhur parça ne ise yapıştırıp geçiyor olacak ki, 1973 yapıımı Öksüzler filminde defalarca karşımıza çıkan o yüksek gerilimli parçanın (Memories) sahibi Earth & Fire’ın ta kendisi oluyor. (özellikle Erol Taş sahnelerinde)

Daha çok psych/heavy tarza yakın kendi adlarını taşıyan ilk albümleriyle yerel olarak büyük başarı yakalayan grup ikinci albümleri ile beraber senfonik rocka yönelerek daha geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemiş. Konsept bir albüm olan Song of The Marching Children, dönemin vazgeçilmezi “iki-üç kısa parça ardına uzunlamasına epik bir parça ile kapanış” tracklistine sahip.

Düşük temposu ile açılışı yapan Carnaval of Animals, albümün ortalaması gibi. Hammond ağırlıklı ilerleyen parçanın, Moog ve falsetto vokaller ile bambaşka bir atmosfer yarattığı bölümleri haricinde ilgi çekici pek bir yanı olmadığını itiraf edeyim. Zaten albümün en önemli özelliği de Jerney Kaagman’ın büyüleyici vokallerinden öte gitmediği de aşikar. (baştan bunu itiraf etmekte fayda var) Ardına gelen Ebbtide ile iyice ağırlığını koyan Jerney ablamızı, altyapıda yan flütleri ile Gerard Koerts takip ediyor. Vokal melodisi ile yaratılan flüt harmonisi çok akılda kalıcı ki albümün alamet-i farikası, herkes tarafından sindirilmesi kolay pasajlar üzerinde parlayan kadın vokalleri oluyor.

Jerney ablamızın vokallerinin zirve yaptığı Storm and Thunder, aynı matematiği takip etse de, vokallerin önde oluşu ile sizi büyük oranda ele geçiyor. Kötü miks kurbanı kreşendo/nakarat bölümünün ansızın girmesi ile grubun muazzam ses duvarı yaratma becerisini gözler önüne seriliyor. (keşke biraz daha üzerine eğilselermiş) Vokale eşlik eden gitar solosunun kulak tırmalaması ise, parçanın ayrı bir sıkıntısı. In the Mountains da Focus / Jan Akkerman (anmadan geçemezdim) tarzı bir enstrumantel ve son parça öncesinde sanki biraz beklentiyi düşürmemizi ister gibi.

Ve o dönemin albümlerinin olmazsa olmazı 15-20 dakika bandında seyreden epik parçası Songs of a Marching Children. Evet teknik olarak seleflerinin çok gerisinde kalsalar da senfonik rock yaklaşımları tam da klasik dönemlerdeki düzenlemeleri andırması açısından gayet başarılılar. Parça introsu ile güzelce hazırladığı dinleyiciyi
yine ses duvarı numarası ile (burada inceden Moody Blues - Question soslu olmuş) ayağa kaldırıp Jerney’ nin (geri vokaller ile destekli) vokalleri ile tokatladıktan sonra yine yavaşlatıp en sevdiğim ve beraber yazımı sonlandıracağım bölüme getiriyor. Zira parçanın devamında vokal melodilerinin yok olduğu (düpedüz bağırdığı desek daha doğru) ve yine marşladığımız bölümler var.

Affliction adıyla ayrılan bölümün benzersizliği Jerney’nin yalnızca ikinci satırlarda sözlere yaptığı (kasıtlı) yükselişler ki albümün bu dakikasına kadar kendine aşık edemediyse bunu duyduktan sonra kaçarınız yok.

EARTH & FIRE

Jerney Kaagman / Vokal
Chris Koerts / Lead & Akustik Gitar, Electronikler, Vokal
Gerard Koerts / Hammond, Piyano, Mellotron, Vibraphone, Virginal, Synth, Flüt, Vokal
Hans Ziech / Bass
Ton van der Kleij / Davul, Vurmalılar, Vokal

SONG OF THE MARCHING CHILDREN

01 - Carnival of the Animals (2:42)
02 - Ebbtide (3:06)
03 - Storm and Thunder (6:25)
04 - In the Mountains (3:00)
05 - Song of the Marching Children (18:20) :
        a) Theme of the Marching Children (2:20)
        b) Opening the Seal (1:10)
        c) Childhood (3:10)
        d) Affliction (1:30)
        e) Damnation (2:53)
        f) Purification (4:17)
        g) The March (3:02)


ICG

28 Ağustos 2022 Pazar

Alas / Alas (1976)

Etkileşimin bol olduğu 70'lerde şimdilerde kulağa tuhaf gelse de değişik bir çok yeni tür ortaya çıkmış. Tuhaf diyorum çünkü Arjantin'de o dönemlerde Tango Rock akımı başlamış. Bildiğimiz Tango'nun Rock ile birleşimi. Bu konuda gerçekten de çok iyi işler ortaya çıkarmışlar. Alas da bu iyi işlere ek yapabilmiş gruplardan biri.

70'lerin başında epeyce ünlü olan Alma y Vida grubundan ayrılan Gustavo Moretto değişik işler yapma peşindeymiş. Kafasındakini ortaya çıkarabilmek için eski Materia Gris elemanı Carlos Riganti ve gitarist Alex Zuker ile bir grup kurdu. Alas adıyla sahne aldıkları Teatro IFT'de (Buenos Aires'deki Opera binası) fazlasıyla iyi bir performans gerçekleştirmişler. Performanstaki başarı bir anda pek çok insan tarafından bilinir hale gelmiş ve albüm kaydetmeye karar vermişler. Grubun ilk stüdyo albümü olan Alas da böyle ortaya çıkmış. Belirtmeden geçmeyelim, albüm için gruba davulcu lazım olunca Daniel Binelli'yi de aralarına almışlar.

Tango'nun Progressive arenadaki fena yükselişi olarak tanımlayabileceğimiz albümde 2 parça bulunuyor sadece. Buenos Aires Solo Es Piedra, Emerson, Lake & Palmer tarzı bir girişle başlayıp farklı bir düzleme oturuyor. Klavye üzerine kurulu giriş, en iyi 10 şarkı açılışı listesine (böyle bir liste yapılırsa tabi) mutlaka girer. Tango adıyla anılan bu bölümün ardından Suéno ile ortam bir anda sakinliğe bürünüyor. Vokallerin sahneye çıktığı anda tempo oldukça düşüyor çünkü bu bölüm uyumak üzerine. Ardından Psychedelic Rock ile bezenen bölüm bir anda baştaki havasına geri dönüyor. Anlatılabilirliği pek mümkün olmayan bir parça aslında. Dinlerken anlayabiliyorsunuz kalitesini.

İkinci parça La Muerte Conto El Dinero ise müzikal açıdan çok yönlü bir parça. Gerçi ilki de öyle ama buradaki geçişler ve tür farklılıkları dikkate değer bir özellik kazandırıyor parçaya. 

Grubun albümle birlikte gelen başarısı 1977 yılında 2. albümü kaydetmelerini sağlasa da albüm 1983 yılına kadar yayınlanamamış. O arada da grup 1978 yılında dağılmış. Bir arada durabilselermiş daha fazla kaliteli işe imza atabilecekleri her hallerinden belli olan Alas bugün hala Tango Rock kökeninin temel taşlarından biri olarak görülüyor.

ALAS

Alex Zuker / Gitar, Bass
Gustavo Moretto/ Piyano, Elektrikli Piyano, Synthesizer, Moog, Hammond Org, Recorder, Trompet, Keman, Vokal
Carlos Riganti / Davul, Gong, Leguero Bass Davul, Çanlar, Marakas, Kastanyet, Triangle, Düdük, Vurmalılar
Daniel Binelli / Davul

ALAS

01 - Buenos Aires solo es piedra 15:48
        a) Tango
        b) Sueño
        c) Recuerdo
        d) Trompetango
        e) Tanguito
        d) Soldó
02 - La muerte contó el dinero 17:36
        a) Vidala
        b) Smog
        c) Galope
        d) Mal-ambo
        e) Vidala Again
        f) Amanecer / Tormenta
        g) Final

27 Ağustos 2022 Cumartesi

Chil - Rhubarby Feeling (1970)

Rhubarby Feeling, İsviçreli bir grup olan Chil’in bilinen tek albümü. Aslında “bilinen” lafı pek de doğru değil bu grup için. “Super Rare” kategorisindeler. Albüm, denene göre bir kilisede kaydedilmiş. İsmini de Yönetmen Felix Strassler’in 1970'de çektiği “Rhubarby Feeling” adlı filmden almış. Yönetmen Arkadaş, “Omelette Surprise” adlı grubun klavyecisi Walter Keller’la sountdrack yapması için anlaşır. O da bu albüm için stüdyoya pardon kiliseye girer.. :) Amatör gibi görünseler de aslında müzikal olarak fena değiller.

Bu gençlerin bazı gruplardan ve akımlardan etkilendiklerini söylemek gerekir. Bu etkilenmenin başında Pink Floyd’un ilk enkarnasyonunun geldiğini söylemem gerekir. Albümü tek bir alt kültür ile tanımlamak doğru olmayacaktır. Ama yinede arkadaşların Hippie olduğu kesin. Müzik, psychedelic öğeleri fazlası ile barındırıyor içinde.

Bazı yerlerde folk kelimesi geçse de ben buna şahsen pek katılmıyorum. Albümün önemli şarkları belli ki “You Gave Me Bread“Living It Unlimited” ve “Rhubary Feeling”… Tabi bana göre… You Gave Me Bread, depresif hali ve insanın içine işleyen kemanı ile öne çıkıyor. Living It Unlimited klavye liderliğinde ve onun efektleri ile bezenmiş, vokalin olduğu bir şarkı. Albüm içerisinde vokal çok derinden, uzaktan geliyormuş gibi… Galiba kilise etkisi… Tam bir “underground” müzik…

Chil, yine kendi gibi İsviçreli bir grup olan “After Shave” ile sanki beraber takılmışlar izlenimi uyandırıyor. Bu grup ile ilgili pek fazla bilgim yok. Araştırayım dedim pek bişeye ulaşamadım. Bu da “obscure” hatta allahı bi albüm… Grup elemanları hakkında hiçbir bilgim yok. Sadece yukarıda yazdığım klavyeci o kadar. Dinleyin işte en güzeli dinlemek değil mi?...

CHIL

Walter Keller / Akustik Gitar, Balalayka, Bongo, Davul, Elektrik Gitar, Flüt, Org, Piyano, Triangle, Vokal, Xylophone
Heini Zwahlen / Elektrik Gitar (3, 9, 11, 12)
Stefan Genner / Keman (3)
Max Schneider / Hihat (7)
Thomas Meyer / Keman (7)
Vreni Keller / Vokal (8)

RHUBARBY FEELING

01 - Some Rhubarby Feeling (1:16)
02 - My Illusions (5:11)
03 - You Gave Me Bread (5:04)
04 - You Gave Me Water Too (0:55)
05 - Out Blues (2:21)
06 - Evening Song (0:45)
07 - Living It Unlimited (8:29)
08 - Where's Our Home (4:22)
09 - Waves/Everything Too (1:57)
10 - Too Many Faces (3:53)
11 - Avignon (2:07)
12 - Rhubarby Feeling


* Chil / Rhubarby Feeling ile ilgili bu yazı 2009 yılında Kvartetten tarafından yazılmış, yayınlanmamış yazı birkaç gün önce Gentleoctopus tarafından bulunmuş, gerekli izinler alınarak yayına hazır hale getirilmiştir.

26 Ağustos 2022 Cuma

Billy Cobham / Spectrum (1973)

Erken yaşta tanıştıkları müzik hakkında (muhtemelen genlerin de etkisi ile) hem teknik hem de bilgi anlamında biz müzikseverlerden fersah fersah ötede olan pek değerli jazz müzisyenlerinin irite edici derecede özgüvenlerini masaya yatırsam mı diye düşünüyorum da 4 yaşında davula başlamış birinin de 24 yaşında Miles Davis ile çalmış olması, bir sene sonra John McLaughlin ile Mahavishnu Orchestra’yı kuruşu ve iki sene sonra da Spectrum ile solo kariyerine adım atması bu açıdan bakılınca gayet doğal geliyor. (Bill Bruford ve Phil Collins etkiledikleri arasında gerisini siz düşünün)

İlk albümü Spectrum; adından içerisinde müziğe dair her şeyi, kapağından da henüz keşfedilmemiş evrenin sırlarını dahi bulabileceğimiz anlaşılıyor ve daha açılış parçası Quadrant 4’un double bass davulları ile neye uğradığınızı şaşırmanız kaçınılmaz. Meteor kuşağında geminizi sürercesine, kulağınızın yanından vızır vızır geçen melodilerle mest oluyorsunuz. Bu arada müzmin stüdyo bassçısı Lee Sklar parçaya sıradan bir blues gamıyla giriş yapsa da Mahavishnu’dan alışık olduğumuuz klavye ve guitar atışmaları parçayı domine ediyor. Klavyede Vishnu’dan miras Jan Hammer olduğunu da belirteyim. (Miami Vice’ın da bestecisi ile aynı adı taşıyor herhalde, isim benzerliğidir, di mi, öyle olsun lütfen) (GO Not: Malesef aynı Jan Hammer :))

Cobham’ ın “Searching for the right door” ile davula ince bir ayar verdikten sonra Spectrum'a geçmesiyle standart funk ve jazz harmanı karşımıza çıkıyor. Kesinlikle kötü değil ama yaratıcılık konusunda bekleneni vermeyen vasat bir parça. (Siz nasıl diyor? Filler? Dolgu? Bas gitsin?) Yani evet; çıktığı dönemde Billboard Jazz listesinin zirvesini görmüş, genelde de 26. olabilmiş bir albümde bile “bu da böyle olsun” denebiliyor. Ha buradaki vasat, böylesine iddialı bir albümün içerindeki duruşu ile alakalı yoksa herhangi bir grubun en baba şarkısı olabilir niteliktedir, belirteyim.

Albüme aynı formülde Anxiety ile yine bir davul ayarı yapılarak (ki bu noktada davula düşmanca davranıldığını düşünüyorum) devam ediyor fakat bu sefer Taurian Matador’da bir gitaristin teli koparmasına rağmen hunharca solo atmaya devam etmesine şahit oluyoruz. İlk dakikanını sonuna gelirken tüm enstrumanların crescendo durumuna geçişi ile nefessiz aldırmadan seyreden bir dakika sonrasında parça başa dönerek kapanıyor.

Albümünün geri kalanına fazla takılmadan (hemen hemen aynı formül) albümü özel kılan malum parça Stratus’tan bahsetmek lazım. Muazzam bir intro ile giriş yapıp size stratosferden dünyayı izletirken, bir anda üzerinize ateş açan uçak savar misali davullarla modunuzu allak bullak edip, o meşhur tekrarlayan bass ritmi üzerine herkesin hünerlerini bir bir sergilediği yapıya dönüşür. Son dakikasına girildiğinde ise neler yaşayacağınızı anlatmayayım, dinleyin. Bir de Lee Sklar’ın videosunu izleyin, adamda albümle (ve etrafında dönen her şeyle) ilgili bir dolu anı var.

BILLY COBHAM

Billy Cobham  / Vurmalılar
Jan Hammer / Elektrikli Piyano, Moog Synthesizer, Piyano
Tommy Bolin / Gitar (1, 3b, 4, 6b)
Lee Sklar / Elektrik Bass (1, 3b, 4, 6b)
Joe Farrell / Soprano ve Alto Saksofon, Flüt (2b, 5b)
Jimmy Owens / Flugelhorn, Trompet (2b, 5b)
John Tropea / Gitar (5b)
Ron Carter / Akustik Bass (2b, 5b)
Ray Barretto / Conga (2b, 5b)

SPECTRUM

01 - Quadrant 4:30
02 - a. Searching for the Right Door / b. Spectrum6:33
03 - a. Anxiety / b. Taurian Matador 4:45
04 - Stratus9:50
05 - a. To the Women in My Life / b. Le lis 4:00
06 - a. Snoopy's Search / b. Red Baron 7:39



ICG

25 Ağustos 2022 Perşembe

The Electric Prunes / Release Of An Oath (1968)

Normalde yola Psychedelic Rock ve Garage Rock olarak çıkan The Electric Prunes, yenilikler peşinde koşarken, yaptıkları 1968 albümüyle tarihin ilk Symphonic Rock kayıtlarından birine imza atacaklarını kestirebilmişler miydi bilemiyorum. Ama yaptıkları en iyi işlerden biri bu olabilir.

1965 yılında Los Angeles, California'da kurulan grup başlangıçta Psychedelic Rock üzerinden gidiyordu. Başarılı çıkışlarının ardından 3. albüm kayıtlarının öncesinde tanıştıkları müzisyen David Axelrod grubun tarzını fena halde etkiliyor. Hatta o kadar etkiliyor ki grubun bu dönemi Axelrod Period olarak anılıyor. Psychedelic ve Baroque Pop'u Gregorian Müzik ile birleştirmek istedikleri sırada tanıştıkları Axelrod, çıtayı daha da ileri taşıyarak grubun müziğinin Symphonic Rock'a kadar uzanmasını sağlıyor. 3. Albüm Mass in F Minor tıpkı Os Mundi'nin albümünde olduğu gibi fena halde senfonik öğeler içeriyor.

Release Of An Oath ise 3. albümün yapısını temel alarak devam eden ama daha fazla oturmuş ve daha kaliteli bir albüm olarak çıkıyor karşımıza. Albümdeki parçalarda Gregorian müziği fazlasıyla hissetseniz de asıl tür Psychedelic ve Baroque Pop'tan beslenen bir Symphonic Rock'a dönüşmüş durumda. 60'ların sonundaki havayı size fazlasıyla hissettiren, kendi içinde geliştikçe gelişen, değiştikçe değişen bir albüm. Belki bu yapısıyla Progressive Rock'a bile selam verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Albüm ile ilgili en önemli nokta aslında orijinal The Electric Prunes kadrosu ile kaydedilmemiş olmasıdır. Axelrod bir önceki albümle birlikte grubu neredeyse ele geçirmişti ve kendine ait beste ve sözleri yorumlatabileceği bir gruba çevirmişti. Orijinal kadrodan sadece Dick Whetstone vardı ve o da sadece vokal yapıyordu. Grubun diğer üyeleri ise Climax isimli Coloradolu bir grubun üyeleriydi.

Fuzz gitarlar ile ön plana çıkan parçalarda kendine has ve daha önce pek de duymadığınız yapılara rastlamak mümkün. Psychedelic'ten beslenmelerine rağmen hiç de Grateful Dead ya da Jefferson Airplane gibi değiller. İlk parça Kol Nidre enfes bir senfonik giriş ve klavye ile açılıyor. Eşlik eden gitarlar ve peşi sıra sizi dinginliğe sürükleyen kilise vokali ile yolunu fena halde değiştiriyor. Bu arada belirtelim, Kol Nidre bir Yahudi ezgisi (ya da duası)

Benzer bir yapıya sahip ama albümün tartışmasız en iyi parçası Holy Are You, tanrı göndermelerinin sık geçtiği, sadeliği ile sizi sürükleyen bir parça. Özellikle de klavyenin girdiği (ki bundan onca yılın ardından hala da emin değilim onlar klavye değil keman olabilir) bölümlerde farklı evrenlere geçiş yapıyorsunuz.

General Confessional, size kilisedeymişsiniz havası verirken bir anda karşınızda senfoni orkestrasıyla karşı karşıya kalmışsınız gibi hissettiriyor. Parçadaki davul bölümü hem fazlasıyla dikkat çekici hem de kilise havasını bir anda dağıtan bir yapıya sahip.

Rock'n Roll bir parça gibi başlayan Individual Confessional, kişisel açıdan, albümün en zayıf parçası. Kendinden önceki ve sonraki parçalar arasında bir köprü oluşturuyor ama o parçalara da fazlasıyla benzer bir durumda.

Klavye ve bass'ın ön sevişmesi kıvamında sürüklenen Our Father, Our King aynı etkiyle devam etmiyor. Parçada özellikle Whetstone'un vokali çok fazla öne çıkıyor. 

The Adoration ise Progressive Rock'u fazlasıyla size hissettiren bir parça. İniş çıkışlarıyla havanızı anında değiştirip sizi kendisini dinlemeye zorluyor. Albümün en iyi ikinci parçası olabilir.

Closing Hymn adından da anlaşılacağı üzere kapanışa uygun bir ilahi kıvamında. Ama öyle vokallerle bezenmiş bir şey de beklemeyin. Gitarın fazlasıyla öne çıktığı değişik ve etkili bir tarzı var.

THE ELECTRIC PRUNES

Richard Whetstone / Davul, Vokal
Howard Roberts / Gitar
Louis Morell / Gitar
Don Randi / Klavye
Carol Kaye / Bass
Earl Palmer / Davul
Gary Coleman / Vurmalılar

RELEASE OF AN OATH

01 - Kol Nidre 4:14
02 - Holy Are You 4:05
03 - General Confessional 4:15
04 - Individual Confessional 2:10
05 - Our Father, Our King 3:10
06 - The Adoration 3:48
07 - Closing Hymn 2:53


24 Ağustos 2022 Çarşamba

Asterix / Asterix (1970)

Normal olmayan bir takım insanlardan bahsediyoruz şimdi. 1962 yılında kurulan German Bonds isimli Beat Rock grubuna dayanıyor her şey. Grubun albüm olarak yayınlanmış bir yapıtı olmamakla birlikte çok fazla 45'lik yayınlamışlar o dönemde. Epeyce de popüler olmuşlar. Daha sonraları gelişen ve farklılaşan müzik anlayışının çekiciliğine kapılıp German Bonds'u dağıtmışlar. Ama grubun içindeki bazı elemanlar, ki az önce bahsettiğimiz normal olmayanlar bunlar, yeni gruplar kurmaya ve albüm çıkarmaya başlamışlar.

Kurulan ilk grup, çıkardıkları tek albümle, Psychedelic Rock alanında oldukça kaliteli bir işe imza atan Bokaj Retsiem. Kaydedilen albümün hemen ardından dağılıp yeniden toplanıyorlar ve grubun adını Asterix koyuyorlar. Asterix de Hard Rock türü içerisinde tek albümlük bir grup oluyor. Dağılıp birleşiyorlar ve Lucifer's Friend isimli Hard Rock, Krautrock grubunu kuruyorlar. O arada bu bize yetmez gibisinden bir mantıkla Electric Food ve The Pink Mice'ı da kurup her 3 grupla da enfes albümlere imza atıyorlar.

Konumuz olan kısmı ise Asterix. Bu grup ve Lucifer's Friend'de orijinal kadro German Bonds'tan gelenler dışında vokal olarak John Lawton bulunuyor ki Lawton da en büyük bilinirliğini Lucifer's Friend ve David Byron sonrası Uriah Heep ile sağlıyor. 

1970 yılında yayınlanan albüm bildiğimiz Hard Rock. Hiç öyle Progressive, Krautrock, Symphonic Rock filan değil yani. Düz, en sert haliyle Hard Rock. Oldukça da iyi bir albüm.

Orijinal kayıtta bulunmayan 2 parça daha sonradan 1 ve 2. parça olarak eklendiği için onları da albümden kabul ederek anlatmak doğru olur diye düşünüyorum. İlk parça Everybody yayınlanan ilk 45'liklerinin A yüzünde yer alıyor. Tempolu, Lawton vokali ile öne çıkan parçada bütün enstrümanlar en sert halleriyle yer alıyor.

İkinci sıradaki If I Could Fly de bahsettiğimiz 45'liğin B yüzü parçası. Psychedelic öğeler içermesinin yanında klavyenin rahatlatıcı ve bildik tonuna eşlik eden sert gitarla etkili bir parçaya dönüşüyor.

Look Out ise orijinal sıralamanın ilk parçası. Tempolu melodisi, sakinleştiren gitar solosu ve değişken yapısıyla kaliteli bir parça. Ardından gelen Gone From My Life ise Uriah Heep müziği ile çok fazla benzerlik içeriyor. Albümdeki favori parçaların başında gelir.

Temelini Blues'dan alan Broken Home, Progressive'e gülümseyen Time Again, sert yapısıyla Jump Into My Action'ın ardından gitar soloları, anlamlı sözleri ve melodik yapısyla Open Up Your Mind geliyor. Hard Rock'ın hakkını fazlasıyla veren Corner Street Girl, uzun süreli gitar kullanımları ile öne çıkan Change in You ve albümün en uzun parçası, Heavy Rock'a doğru yönelen Morning At My Dawn ile Asterix macerası sona eriyor. Fakat bu durumun çok kısa olduğunu belirtelim. Hemen ardından grup Lucifer's Friend'e evrilirken, ekstra olarak da Electric Food ve The Pink Mice dinleme şansı elde ediyoruz. Bu son iki grupta vokalde John Lawton'ın olmadığını belirtmeden geçmeyelim.

ASTERIX

Peter Hesslein / Gitar, Vokal
Peter Hecht / Org, Piyano, Klavye
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar
John Lawton / Vokal
Tony Cavanna / Vokal

ASTERIX

01 - Look Out 3:07
02 - Gone From My Life 3:28
03 - Broken Home 4:24
04 - Time Again 3:06
05 - Jump Into My Action 3:30
06 - Open Up Your Mind 3:14
07 - Corner Street Girl 4:04
08 - Chance in You 4:06
09 - Morning at My Dawn 6:53
* Everybody (45'lik A yüz)
* If I Could Fly (45'lik B yüz)


23 Ağustos 2022 Salı

Agitation Free / 2nd (1973)

İlk albümlerini Malesch’i kaydedene dek orijinal kadrosundan iki elemanı Guru Guru ve Tangerine Dream’e kaptırmış bir garip grup Agitation Free. 2nd ile gitarist değişikliğine giderek, perküsyonlar ile yarattıkları oryantal etkileri ve kaotik gitar sound'unu terk ederek daha geniş kitleye hitap etmek istemişler fakat yine de yaratıcılıklarına engel olamamışlar.

Laila serisi (ki albümün en zayıf parçaları bana göre) ile denk geldiğim ikinci albümleri 2nd, gitar hariç tüm elemanların sabit kaldığı kadrosu ile Malesch’teki çiğ ve yırtıcı tarzı; her enstrümanı rahatlıkla seçebildiğiniz daha parlak prodüksiyonlu, kolay sindirilebilir blues / jazz tandanslı gitar sololarla (ilk albümde yer alan Khan el Khalili’e benzeyen) ağır aksak emprovize gelişen bir tarza evrilmiş. (Pulse gibi deli işi besteleri aratıyor olsa da) Açılış parçası First Communication ile beraber albümün geneline yayılan Michael Hoenig’in synth bazlı uzay temaları, yarattığı atmosferle ayaklarınızı yerden keserek, nereden geldik nereye gidiyoruz düşünceleri ile dünyaya yukardan bakmanızı sağlamış.

Yeni gitarist Stefan Diez’in blues-jazz arası gidip gelen bağımsız tarzı (biraz John McLaughlin'i andırsa da) grubun altyapısı üzerinde müthiş tınılarken, altyapıda en az sololar kadar birbirinden bağımsız davul ve bass gitarın bu derece uyumlu olması da takdire şayan. Albümü bütün olarak ele alırsak, arızalı olduğunu düşüneceğimiz enstrümantel yapıyı tek bozan parça Haunted Island gibi duruyor. Ki onun sıkıntısı da sözleri değil vokalleri Burghard Rausch’un yapıyor oluşu yoksa yine taş gibi bir parça (sorun; biraz neden olmasıncılık, biraz da Amon Düül II gibi duruyor)

Anlattıklarımdan “Altta davul tıngırdasın, üzerine bass gitarın gamlarını takiben sololar olsun, boşlukları da synthlerle doldururuz, atmosfer işini hallederiz” demişler gibi algılanmasın sakın, ilmek ilmek işlenmiş soloları, altta her notasıyla akıl almaz bass gitarları, durdurak bilmeyen davulları ve tüm enstrümanların birbirine bağlayan
synth/pianoları ile müptelası olacağınız bir albüm.

AGITATION FREE

Lutz Ulbrich / Gitar, 12 Telli Gitar, Buzuki
Michael Günther / Bass
Michael Hoenig / Synthesizer, Klavye
Burghard Rausch / Davul, Vurmalılar, Sesler, Mellotron
Stephan Diez / Gitar

2ND

01 - First Communication 8:18
02 - Dialogue and Random 2:00
03 - Laila, Part I 1:32
04 - Laila, Part II 6:45
05 - In the Silence of the Morning Sunrise 6:29
06 - A Quiet Walk9:15
        a. Listening
        b. Two - Not of the Same Kind
07 - Haunted Island 7:10



ICG

22 Ağustos 2022 Pazartesi

Mogul Thrash / Mogul Thrash (1971)

Dünkü Colosseum albümünde dikkat çeken isimlerden biri de Mogul Thrash'ti. Oradan devam edelim dedik. Colosseum'a güzel bir ek ve yanlış olmayan bir tercih diye düşünebiliriz. 

1968 - 1969 yılları arasında Colosseum'da takılan James Litherland gruptan ayrılıp kendi grubunu kurma kararı alıyor. Başlangıçta James Litherland's Brotherhood adıyla kurulan grup küçük bir evrim geçirerek Mogul Thrash adını alıyor. Grupta kimler yok ki! Daha sonraları King Crimson, Family, Uriah Heep gibi gruplarda adını sıkça duyacağımız John Wetton, buradan çıkıp Average White Band'e giden Roger Ball ve Malcolm Duncan, Eclection'dan gelme Mike Rosen ve The Glass Menagerie'den Bill Harrison. Supergroup kıvamında olmasa da oldukça yeterli, yetenekli müzisyenler.

Yaptıkları müzik ile gerçekten öne çıkabilecek bir grup oldukları halde her ne hikmetse tek albümle kalmışlar. Progressive Rock ve Jazz Rock türleri içine giren albüm, eşi benzeri olmayan tek albümler listesinde, ilk 10'da yerini mutlaka alır. Bazı metinlerde çok iyi olmadıkları, gruptaki 2 saksofonisti toplasan bir Dick Heckstall-Smith etmedikleri filan yazsa da siz bu tip laflara çok fazla itibar etmeyin.

Albüm enfes bir girişe sahip Something Sad ile başlıyor. Tempolu, sert gitar rifflerine sahip ve sade vokaliyle öne çıkıyor parça. Dinleyiciye sahnede hem bir Jazz orkestrası hem de bir Rock grubu varmış izlenimi yaratıyor.

Ardından gelen parça bir Litherland bestesi ki aynı beste daha önce Colosseum tarafından yorumlanmış olan Elegy. Diğerinden farklı olarak oldukça farklı bir yapıya sahip. Ama her iki versiyon da o kadar iyi ki, hangisi daha iyi sorusuna cevap vermek pek mümkün değil.

Dreams of Glass and Sand ise Jazz'ı temel alan bir parça. Vokallerin sadeliği, temponun hemen üzerinde yerini alırken parça çabuk değişebilen yapısıyla dinleyeni farklı yerlere götürüyor.

Going North, Going West özelliksiz başlayan girişiyle pek bir şey vaat etmiyor gibi görünürken bir anda rota değişikliği yapıp 50'lerin Jazz Big Band'lerinden Progressive'e, Psychedelic etkilerden Heavy Rock'a doğru uzanıyor. 

İddiasız parça St. Peter zaman zaman ikinci dönem yani John Lawton vokalinin olduğu Uriah Heep'i hatırlatıyor. 

Girişinde hiçbir şey duyamıyormuşsunuz gibi hissettiren What's This I Hear yükselen saksofonun ardından orta tempolu bir yapıya dönüşüyor. Parçanın bazı bölümlerinde bass öne çıkarken bazı bölümlerinde davul dışında bir şeyi duyamıyorsunuz. Bölük pörçük bir hale getirseniz yaklaşık 4 tane parça çıkarabilirsiniz yani What's This I Hear'dan.

Albümün yapımcılığını Brian Auger'ın yaptığını, St. Peter'da da piyano çaldığını belirtmeden kapatmayalım konuyu.

MOGUL THRASH

James Litherland / Gitar, Vokal
Roger Ball / Alto Saksofon, Bariton Saksofon, Soprana Saksofon
John Wetton / Bass, Gitar, Vokal
Bill Harrison / Davul
Malcolm Duncan / Tenor Saksofon
Michael Rosen / Trompet, Mellophone, Gitar

MOGUL THRASH

01 - Something Sad
02 - Elegy
03 - Dreams of Glass and Sand
04 - Going North, Going West
05 - St. Peter
06 - What's This I Hear

21 Ağustos 2022 Pazar

Colosseum / Valentyne Suite (1969)

Fatboy Slim - Ya Mama sample olarak The Kettle’ın giriş riffini kullanmamış olsa bu albümle ne ilgim olurdu, Jon Hiseman insan mıydı ve en önemlisi böylesine muazzam müzisyenlerden oluşan bu grup hak ettiği ilgiyi göremedi mi, dilim döndüğünce cevaplayayım. 

Zamanında elde ettiği başarısına rağmen bugünden bakıldığında pek de numarası olmayan (yine de döneminin çok üstünde) blues ağırlıklı ilk albümleri Those Who Are About to Die Salute You ardına aynı yıl kaydedilen Valentyne Suite, malum parça The Kettle ile açılışı yapıyor. Her zamanki müzik piyasası pazarlama stratejisi olsa gerek, sözlerini pek takmazsanız gümbür gümbür bir riff ve hayvan gibi davulları (Hiseman’ a da sıra gelecek) ile kulak pasını alıyor almasına da ardına gelen parçalarla albümün en tırt parçası olduğunu farketmeniz kısa sürmüyor. Pek orjinal ve etkileyici bir ses rengi olmasa da James Litherland’ın The Kettle'da boğulan güçlü vokalleri Elegy’de beste ile mükemmel bir uyum içersinde ve sözleri ciğerinize işliyor. Devamındaki Butty’s blues’un yoğun jazz prodüksiyonu nedeniyle ezilmek üzere olan Litherland’ ın vokalleri kapanışa doğru daha seçilebilir hale geliyor. (kendi çabası gibi de duruyor) Ve bugün albümün hala konuşuluyor olmasının en büyük sebebi kapanış parçası olan 17 dakikalık enstrumantal Valentyne Suite, jazz ile progressive harmanın kuşkusuz en baba örneklerinden biri. Üç tematik bölüme ayrılan parçayı bir bütün olarak dinlerseniz her enstrümanın ne kadar incelikle bestelendiğine şahit olacaksınız. Özellikle de davulda Hiseman albümdeki tüm parçaların devamlılığına ve sürükleyiciliğine olan etkisini bu parça ile iyice göze sokuyor.

Jon Hiseman, açılışı yapan The Kettle’da nefes aldırmamasından tutun da en duygusal anlarda bile bir yolunu bulup düşük tuşelerine rağmen kendini farkettiren, inanılmaz bir davulcu. (Vakti zamanında The Graham Bond Organization’da Ginger Baker’ın da yerini doldurduğunu ekleyelim) Colosseum dağıldıktan sonra da devam ettiği Colosseum II ile müziğe olan tutkusuna ve bitmeyen enerjisine hayran olmamak ne mümkün.

Her ne kadar bir bir bahsetmesem de her biri kendi enstrumanında virtüöz ayarındaki (mesela Dick Heckstall-Smith aynı anda iki saksafon çalıyordu) orjinal kadrosu ile Colosseum’u doğal bir süper grup olarak anmak en doğrusu. Daha sonra yayınlandıkları Grass is Greener (daha çok Amerika için toplama gibi) ve Daughter of Time (ayrıca üzerine yazı yazmalı) albümlerinin ardından dağılsalar da Jon Hiseman, Alan Holdsworth ile Tempest, David Greenslade, Tony Reeves ile - Greenslade ve James Litherland, John Wetton ile - Mogul Thrash gibi gruplar kurarak müzik hayatlarına devam etti. Elbette aktif olduğu dönem İngiliz müzik listelerinde ilk 25 arasında her zaman yer etmiş bir grubun tamamı virtüöz ayarındaki elemanlarını ömürleri boyunca tek bir grup ile takılacak sanmak da büyük saflık olurdu.

COLOSSEUM

Dave Greenslade / Hammond Org, Vibraphone, Piyano, Vokal
Dick Heckstall-Smith / Saksofon, Flüt
Jon Hiseman / Davul
James Litherland / Gitar, Lead Vokal
Tony Reeves / Bass

VALENTYNE SUITE

01 - The Kettle
02 - Elegy
03 - Butty's Blues
04 - The Machine Demands a Sacrifice
05 - The Valentyne Suite
    i. January's Search
    ii. February's Valentyne
    iii. The Grass Is Always Greener...


ICG

20 Ağustos 2022 Cumartesi

The Grateful Dead / Workingman's Dead (1970)

Psychedelic Rock
'ın, Jefferson Airplane ve Quicksilver Messenger Service ile birlikte en önde gelen gruplarından, yılmaz neferlerinden, kafayı kırmış insanlarından oluşan The Grateful Dead 1963 yılında, Noel arifesinde kurulmaya başlamış. Bob Weir, bir müzik dükkanının vitrinine bakarken içeriden gelen banjo sesini duyup giriyor. Oturmuş, elindeki banjoyu deneyen adam da Jerry Garcia. İlk görüşte aşk misali birbirlerini buluyorlar yani. Ardından kısa süre içerisinde Ron "Pigpen" McKernan ile birlikte Mother McCree's Uptown Jug Champions adlı grubu kuruyorlar.

Kabul edelim, grubun adı gerçekten uzun ve manasız. Onlar da pek sevmemiş olacaklar ki 1964 yılında Bill Kreutzmann ve Dana Morgan, Jr.'ı da gruba dahil edip isimlerini The Warlocks olarak değiştiriyorlar. Bir süre bu isimle çalıp 1965 yılında Dana'nın yerine Phil Lesh'i alıp grubun adını da The Grateful Dead olarak değiştiriyorlar.

San Fransisco'nun pek çok mekanında sahne alıp öne çıkmaya başlıyorlar. Kaliteli müzikleri pek çokları tarafından başarılı ve yenilikçi bulunurken bu durum Warner Bros.'un da gözünden kaçmıyor ve 1967 yılında ilk albüm anlaşmasını yapıyorlar. Çeşitli sebeplerden ötürü, oldukça iyi olan albüm ticari başarıyı elde edemiyor. 1 yıl sonra çıkan ve daha da iyi olan Anthem of the Sun da aynı kaderi paylaşıyor.

Grubun, belirli bir kitlenin grubu olmaktan çıkıp şimdilerde hiç sevmediğimiz bir tanımlama olan "ana akım"a yakın performans göstermesi ise 1970 yılında çıkardıkları 2 albümle oluyor. İlki Workingman's Dead, ikincisi ise American Beauty. Bu arada belirtmek gerekir ki ana akım meselesini sadece popülariteyi tanımlamak için kullandım. Dead, o zamanlarda da daha en başında olduğu gibi ayrık otu konumunda. 70 yılı albümlerinin de muhteşem albümler olduklarını söyleyeyim.

Blues ve folk'tan beslenen, Garcia'nın telli çalgılarıyla şenlenen, yenilikleriyle öne çıkan albümler her ikisi de. Konumuz olan Workingman's Dead ise her zaman az farkla öne çıkıyor. Genelde albümler ve gruplar hakkında verdiğimiz bilgilere, parçalara ait kişisel yorumları da katmaya çalışıyoruz ama bu albüm o albümlerden biri değil. Her bir parça sayfalar dolusu yazıyı hak edecek cinsten olduğu için uzatmanın çok bir faydasını göremiyorum. Dinleyin! :)

THE GRATEFUL DEAD

Jerry Garcia / Lead Gitar, Pedal Steel Gitar, Vokal
Bob Weir / Gitar, Vokal
Phil Lesh / Bass, Vokal
Ron "Pigpen" McKernan / Klavye, Vokal
Bill Kreutzmann / Davul
Mickey Hart / Davul

WORKINGMAN'S DEAD

01 - Uncle John's Band 4:42
02 - High Time 5:13
03 - Dire Wolf 3:13
04 - New Speedway Boogie 4:05
05 - Cumberland Blues 3:15
06 - Black Peter 5:42
07 - Easy Wind 4:59
08 - Casey Jones 4:24