1968 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1968 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mayıs 2023 Pazartesi

The Moody Blues / In Search of the Lost Chord (1968)

Blogda öyle bir yere geldik ki artık The Moody Blues bile üçüncü dördüncü kategoride filan değerlendirilebilecek bir hale geldi. 60'ların ortalarından başlayan kariyerleri boyunca oldukça popüler bir yaklaşım sergileyip bunun meyvelerini de yiyen grubu eklemeseydik de olmazdı. Gerçi çok daha önceleri Days Of Future Passed'ı eklemiştik diye hatırlıyorum. Ama diğer albümlerini eklemeye başlamaktan zarar gelmez. Malum buradaki asıl amacımız, bu konuda bir arşiv çalışması oluşturabilmek. Popüler ya da değiller, çok önemli olmadan, The Moody Blues burada olmayı hak ediyor.

Başarısız sayılabilecek ilk albümün ardından çıkardıkları ve Londra Festival Orkestrası ile birlikte kaydettikleri efsanevi Days Of Future Passed'ın ardından gelen popülarite ile birlikte yaptıkları ilk albüm In Search of the Lost Chord. Daha en başından The Beatles ile karışık bir Symphonic Prog havası sezinliyorsunuz. Özellikle ikinci parça Ride My See-Saw tam anlamıyla bir The Beatles parçası kıvamında. Gerçi albümün pek çok yerinde bu havayı yakalıyorsunuz ama bire bir benzerlik var demekte doğru değil. Zira kendilerine has bir yapı geliştirdikleri de ortada.

Arada, Symphonic Prog dedik ama bu tam anlamıyla bir Symphonic Prog da değil. The Moody Blues'u tam tanımlayan janr, Crossover Prog aslında. Daha popüler kaygılarla oluşturulmuş, yine Progressive etkiler taşıyan ama tam oraya doğru kaymayan bir yapı. Daha kolay, daha yumuşak, daha hafif. Yine de içerisinde birçok değişik ses ve melodi barından bir tarz. Blogu takip eden pek çok dinleyiciye hafif gelecektir elbette The Moody Blues. Ama onlar olmadan da bir Rock Arşiv Çalışması yapmanın doğru olmayacağı ortada.

Diğer yandan bakıldığında The Beatles gibi "acayip popüler" bir gruba karşılık daha klasik müzikten beslenen bir müzikal anlayışa sahipler. Ki bunun en büyük, en farklı örneği bir önceki albüm Days Of Future Passed. Orada tam olarak The Beatles ile aralarındaki farkı ortaya koyuyorlar. Elbette Nights In White Satin gibi popülerlik kaygısı güden ve ekmeğini sonuna kadar yedikleri bir parça da bulunuyor albümde.

Neyse, neticede The Moody Blues önemli bir grup ve bu işin en bilinenlerinden biri.

THE MOODY BLUES

Justin Hayward / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar (6- & 12-string), Sitar, Bass, Piyano, Mellotron, Harpsichord, tablas, bass, percussion, Lead Vokal (2,7,9,10)
Michael Pinder / Piyano, Mellotron, Harpsichord, Akustik Gitar, Bass, Autoharp, Çello, Lead Vokal (2,8,12), Konuşma Sesi (11)
Ray Thomas / Flüt, Soprano Saksafon, Lead Vokal (2,3,5,12)
John Lodge / Bass, Akustik Gitar, Çello, Tambourine, Snare Drum, Lead Vokal (2,4,6)
Graeme Edge / Davul, Timpani, Tambourine, Tabla, Piyano, Konuşma Sesi (1)

IN SEARCH OF THE LOST CHORD

01. Departure (0:44)
02. Ride My See-Saw (3:38)
03. Dr. Livingstone, I Presume? (2:58)
04. House of Four Doors (4:12)
05. Legend of a Mind (6:36)
06. House of Four Doors, Pt. 2 (1:47)
07. Voices in the Sky (3:25)
08. The Best Way to Travel (3:14)
09. Visions of Paradise (4:15)
10. The Actor (4:39)
11. The Word (0:48)
12. Om (5:44)

29 Nisan 2023 Cumartesi

Deep Purple / Shades Of Deep Purple (1968)

Tamam, kabul. Deep Purple'ın In Rock, Machine Head vs gibi albümleri bu albümden daha iyi denilebilir ama bu albümün iyi olmadığını da göstermez. Efsanevi bir Hard Rock grubunun gelişimindeki en önemli albümdür bence Shades of Deep Purple. Daha ilk parçadan durum anlaşılır. Devasa boyutlara ulaşacak bir güç geliyordur müziğin içinden.

Alışkın olduğumuz Ian Gillan vokali ve Roger Glover bu albümde yok elbette. Lakin kabul etmek gerekir ki grubun orijinal kadrosu da Rod Evans ve Nick Simper'lı kadrodur. Evans vokalini Gillan'dan daha fazla seven var mıdır bilemiyorum ama bu albümde de olması gereken ses buymuş gibi geliyor insana. Belki de yıllardır bu şekilde dinlediğimiz içindir, o da ayrı konu.

Az önce dedik ya, albümün daha ilk parçasında başlıyor hikaye. Neyin gelmekte olduğunu az çok belli ederken, belki de yıllar süren bir anlaşmazlığın da başlangıcı oluyor. Blackmore tarafından Hard Rock kıvamında tutulmaya çalışılan parçalar Jon Lord'un çabalarıyla Progressive etkiler gösterir. İkisinin bütün güçleriyle dövüştüğü bir savaş alanı gibi bu albüm. Bir yandan Lord bastırırken diğer yandan Blackmore hakimiyetini kaybetmeme çabasıyla daha fazla efor harcıyor izlenimi yaratıyor. Elbette, kazananın Blackmore olduğu sonraki albümlerle birlikte anlaşılıyor. Lord da başka projeler ya da solo projelerinde istediği müzik tarzına doğru gidip geliyor. Bu ilk albümde savaşın galibi Lord olsaydı daha Progressive Rock etkileri içeren bir Deep Purple dinleyeceğimiz garantiydi. Blackmore'un kazanmış olması da hiçbir türde kayıp oluşturmadı tabi.

Bu durumdan kaynaklı olarak Shades of Deep Purple albümü Proto-Prog içerisinde değerlendiriliyor. Jon Lord'dan gelen etkilerin bu sonuca yol açtığı düşünülse de aslında albüm tam anlamıyla Hard Rock. Blues etkileri, sert tonlar, uygun bir vokal ile bütün bileşkeyi tamamlıyor.

1968 yılı olması sebebiyle olsa gerek, albüm bir miktar ham, olmamış bir şekilde duruyor. Deep Purple'ın sonraki albümlerinde bulunan oturmuşluk hissini burada pek yaşayamıyorsunuz. Ama bunu da göz ardı etmenizi sağlayacak Hush, Mandrake Root, And The Address ile birlikte Help ve Hey Joe coverlarını içeriyor. Hepsi de çok sağlam parçalar. Deep Purple'a giriş albümü olarak baktığınızda elinizde bundan çok daha fazlasının olduğunun farkına varıyorsunuz.

DEEP PURPLE

Rod Evans / Lead Vokal
Ritchie Blackmore / Gitar
Jon Lord / Hammond Org, Vokal
Nick Simper / Bass, Vokal
Ian Paice / Davul

SHADES OF DEEP PURPLE

01. And the Address (4:38)
02. Hush (4:24)
03. One More Rainy Day (3:40)
04. Prelude: Happiness / I'm So Glad (7:19)
05. Mandrake Root (6:09)
06. Help (6:01)
07. Love Help Me (3:49)
08. Hey Joe (7:33)

20 Nisan 2023 Perşembe

Aphrodite's Child / End Of The World (1968)

Arada daha önce tanıtımını yaptığımız grupların diğer albümlerini de eklemek gerek diye düşünüyorum. Aphrodite's Child ile ilgili daha önce bilgi vermiştik. İsteyenler buradan yazıya ulaşabilir. Kvartetten ile hemfikir olduğumuz konulardan biri de Yunan Rock müziğinin çekici ve albenisi olduğu yönünde malum. Aphrodite's Child, 666 albümünü saymazsak bunun içine pek giremeyebilir belki. Ama kişisel zevkler üzerinden düşünüldüğünde ben bu albümü de seviyorum.

Albümün çok büyük özellikleri, Progressive Rock ya da Psychedelic Rock'a pek bir şey katmışlığı yok gibi görünebilir. Ama sadece Yunan kültüründen gelen o tuhaf ve eğlenceli ritimli müziği entegre etmeyi başarmış olmaları bile büyük bir iş bence.

End Of The World temelde (bana göre elbette), para kazanma amacı güdülmüş ama çok iyi işlenmiş pop albümlerinden biri. Diğer yandan kattıkları pek çok şeyi düşünürsek oldukça da başarılı bir albüm. Psychedelic Rock kökeninden beslenerek, işin içine Yunan ezgilerini ve anlayışını kayıyorlar bu da oldukça keyif veren bir albüme dönüştürüyor.

Vangelis'in müzikal kalitesi tartışalacak gibi olmasa da tarz ya da türler arasında keskin gidiş gelişleri olması tartışmaya açık diyebiliriz. Aphrodite's Child ile yaptıklarından sonra geçtiği, en çok film müzikleri ile hissettiğimiz New Age hissiyatı ile arada dağlar kadar fark var. Ama adam her iki kulvarda da hakkını vererek yapıyor işini.

Diğer tarafta, grubun vokali Demis Roussos'un daha sonraki solo albümlerde de anlaşılacağı üzere hırıltılı ve buğulu bir sesi olması dışında çok önemli bir yeri yok. Lakin adam sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor ve böylesi oturmuş bir Psychedelic Pop albümünde olabilecek en iyi performansı sergiliyor.

Albümdeki parçaların bir kısmı daha sonra Roussos tarafından solo kariyeri boyunca da defalarca seslendirilmiş. Bunların başında da Rain & Tears geliyor hiç kuşkusuz. Popüler bir yarı ballad olan Rain & Tears bu albümde de öne çıkan parça. Objektif bakıldığında End of the World, The Grass is No Green, Day of the Fool bahsi geçen popüler parçadan daha iyi bir düzenleme ve akışa sahip. Ama her albümde öne çıkıp para kazandırması gereken bir parça olmalı işte.

Yaz havasına alışmaya çalışırken bu albüm fazlasıyla hizaya sokuyor insanı. Benim bu albümde en sevdiğim parça ise The Shepherd And The Moon. Ritimleri ile alıp götürüyor insanı.

APHRODITE'S CHILD

Demis Roussos / Vokal, Elektrikli Gitar, Bass
Vangelis / Org, Klavye
Lucas Sideras / Davul, Vurmalılar, Ziller

Konuk Müzisyen:
Claude Chauvet / Vokal

END OF THE WORLD

01 - End of the World 3:13
02 - Don't Try to Catch a River 3:38
03 - Mister Thomas 2:45
04 - Rain & Tears 3:10
05 - The Grass Is No Green 6:05
06 - Valley of Sadness 3:13
07 - You Always Stand in My Way 3:55
08 - The Shepherd and the Moon 3:02
09 - Day of the Fool 5:26

2 Ekim 2022 Pazar

Family / Music in a Doll's House (1968)

Hikaye 1962 yılında John Charlie Whitney tarafından kurulan The Farinas ile başlıyor. Jim King, Harry Ovenall ve Tim Kirchin'in de dahil olduğu grup Rhythm & Blues yaparak ilerlemeye başlıyor. Ufak tefek yerlerde çıktıkları konserlerin ve kaydettikleri tek 45'lik dışında çok büyük bir başarıya imza atamıyorlar. Ama işler 1965 yılında Kirchin'in yerine Ric Grech'in gelmesiyle değişmeye başlıyor. Bir yıl sonra da gruba vokal olarak Roger Chapman dahil olunca kadro tamamlanmış oluyor.

The Farinas olan isimlerini önce Roaring Sixties, biraz başarı kazandıktan sonra da albümün öncesinde Family olarak değiştirdiler. O sırada kadroda da küçük bir değişiklik yaşandı ve Ovenall'un yerine Rob Townsend gruba dahil oldu. Kaydettikleri single epeyce başarılıydı ve yapımcılığını Traffic'ten tanıdığımız Dave Mason'un yapacağı bir albüm anlaşmasına imza attılar. Chapman'ın gruba katıldığı zamandan itibaren grubun müzikal anlayışı da değişip gelişmeye başlamıştı. Özel ve değişik bir gırtlağa sahip olan Chapman vokal tekniği ile de Family'e çok fazla şey katmaya daha en başından başlamıştı.

1968 yılında yayınlanan ilk albüm Music In A Doll's House, Chapman'ın başarılı vokal tekniğinin iyi bir örneği olarak ortaya çıkmıştı. Blues ve Folk kökeninden beslenen albümde Klasik Müzik ve Jazz etkileşimleri de bir hayli fazla. Bu nedenle de Proto-Prog diye tanımlanan türün içine giriyor. Albümdeki parçalar özelliksiz görünmekle birlikte müzikal olarak epeyce etkili ve farklı. Armonika ve Saksafon ile değişik yönlere giden hatta çoğunlukla evrilen parçalarda tempolu ve melodik yapının hemen üstüne, bir anda gökten düşmüş izlenimi yaratan Roger Chapman vokali dahil olduğunda kendinizi boyutlar arası bir yerde bulabiliyorsunuz.

Kısa süreli parçalarda o güne dek pek fazla keşfedilmemiş, müzik adına radikal fikirler bir hayli fazla. Psychedelic etkileşimlere de rastladığımız albüm, ilerici bir tarza da sahip. Gerçekten de (yeni yeni ortalığa çıkmaya başlayan King Crimson gibi grupları ayrı bir yerde tutarak) Progressive Rock'ın oluşum sürecine katkı sağlayan başarılı kayıtlardan biri Music In A Doll's House. Albümde Chapman vokalinin bazı yerlerde fena halde Gentle Giant tarzı vokali, bazı yerlerde Genesis tarzı vokali andırdığını belirtmeden geçmeyelim.

FAMILY

Roger Chapman / Vokal, Armonika, Tenor Saksafon
Rick Grech / Bass, Keman, Çello, Vokal
Jim King / Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Armonika, Vokal
Rob Townsend / Davul, Vurmalılar
John Whitney / Gitar, Steel Gitar

MUSIC IN A DOLL'S HOUSE

01 - The Chase 2:13
02 - Mellowing Grey 2:47
03 - Never Like This 2:20
04 - a. Me My Friend 2:20
        b. Variation on a Theme of Hey Mr. Policeman 0:08
05 - Winter 2:25
06 - a. Old Songs New Songs 4:20
        b. Variation on a Theme of The Breeze 0:34
07 - Hey Mr. Policeman 3:10
08 - a. See Through Windows 3:45
        b. Variation on a Theme of My Friend 0:10
09 - Peace of Mind 2:20
10 - Voyage 3:36
11 - The Breeze 2:47
12 - 3 x Time 3:50

6 Eylül 2022 Salı

The Savage Rose / The Savage Rose (1968)

Psychedelic Rock
'ın Avrupa'daki en önemli temsilcilerinden biri de The Savage Rose. Danimarkalı grup Flower Power'ın patladığı günlerde, özellikle Avrupa'nın gençlik açısından çalkantılı döneminde kuruluyor. Anders ve Thomas Koppel adındaki müzikal anlamda oldukça yaratıcı 2 kardeş gruba öncülük ediyor. Müzikal türleri Psychedelic Rock olsa da Jazz Rock'tan Progressive Rock'a uzanan geniş bir yelpazede, yaptıkları albümleri besliyorlar.

Ama grubun en önemli tarafı hiç kuşkusuz vokali. Annisette, gelmiş geçmiş en iyi kadın vokaller arasında gösteriliyor, hem de Janis Joplin, Inga Rumpf gibi isimlerle birlikte. Gerçekten de etkili ve insanı derinden etkileyen bir sese ve yorum tekniğine sahip. Çoğu zaman albümleri dinlerken müzikal alt yapıyı kaçırıp Annisette'in sesine odaklanmış bulabilirsiniz kendinizi.

Thomas Koppel'in grupta Klavsen çalan Ilse Marie ile evli olduğunu, sonra boşanıp Annisette ile evlendiğini de belirtelim ki blog'un magazinel yönü olduğu da ortaya çıksın. Yine küçük bir not olarak, yıllar önce ülkemizde Grup Yorum üyelerinin yargılanmaları (bilmem kaçıncı yargılanma tabi) sırasında dayanışma amacıyla gelip, bununla yetinmeyip Grup Yorum'un 1989 tarihli Cemo (ki nasıl bir sıkıntıysa artık, 2011 yılında bile Cemo 1 kez daha yargılanmıştı) albümüne 1 şarkı ile konuk oluyorlar. Stien I Bjerget isimli parça aslında Ali Baran'a ait ve Çiyayê Bilind Warê Meye ismiyle biliniyor. 

Son bir eklemek yapmazsak da olmaz. The Savage Rose bir albümünde de Nazım Hikmet'in İbrahim'in Rüyası isimli şiirini besteleyip Danca söylüyor. Direkt olmasa da dolaylı yoldan grupla bağlantımız epeyce varmış.

Dönemin verdiği coşkudan kaynaklı olacak ki bu ilk albüm The Savage Rose gerçekten de takdir edilesi 11 parça içeriyor. Başta da bahsettiğimiz gibi pek çok tür ve tarzdan esintiler hissettiren albümle ilgili sürprizi kaçırmamak adına yorum yapmıyoruz ama "Her Story'de Annisette'in vokaline dikkat edin!" demek de boynumuzun borcu.

THE SAVAGE ROSE

Alex Riel / Davul
Jens Rugsted / Elektrikli Bass
Flemming Ostermann / Gitar
Ilse Maria Koppel / Klavsen
Anisette Hansen / Vokal
Anders Koppel / Org
Thomas Koppel / Piyano

THE SAVAGE ROSE

01 - Your Sign/My Sign 3:10
02 - Open Air Shop 5:40
03 - You Be Free 1:25
04 - Oh Baby Where Have You Gone 2:10
05 - A Girl I Knew 4:40
06 - Everybody Must Know 3:56
07 - Savage Rose 2:40
08 - Her Story 4:37
09 - White Swans Marriage Clothes 2:25
10 - Sleep 1:57
11 - You'll Be Alright 3:18

18 Ağustos 2022 Perşembe

Vanilla Fudge / Renaissance (1968)

Amerika'nın kültürel olarak Psychedelic Rock'da önde olduğu bir gerçek. Karmaşık yaşam biçiminin, demokratik olduğunu sürekli vurgulayan ama insanları baskılayan yapısıyla öne çıkan bu kültürde bizdeki tabiriyle "kafayı kırmış" insanların yaptığı müzik doğal olarak tercih edilir ve öne çıkan bir hal alıyor olmalı. 

Vanilla Fudge da kafası kırık insanlardan oluşan bir grup. Psychedelic Rock'u bir üst aşamaya taşıyıp Heavy Psychedelic'e eviriyorlar. Yaratıcılık had safhada. Bu konudaki en büyük etkinin, daha sonraları adlarını sık sık duyuran Tim Bogert ve Carmine Appice sayesinde olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

1966 yılında kurulan grubun ilk adı The Pigeons yani Güvercinler. Kulağa pek hoş gelmese de bir üre bu isimle ilerliyorlar. Arada Electric Pigeons ismi de gündeme geliyor ama pek tutmuyor. En son değişikliklerle birlikte Carmine Appice gruba dahil olduğu sıralarda yaptıkları kayıtlar o kadar beğeniliyor ki Atlantic Records ile iyi bir anlaşma imzalıyorlar. Fakat Atlantic'in başındaki Ahmet Ertegün grubun adını hiç beğenmiyor, değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Grup elemanları yana yakıla ortalıkta grup ismi arayıp bulamazken, Long Island'da gittikleri bir kafede tanıştıkları garson kız Dee Dee ile yaptıkları sohbet sırasında Dee Dee onlara, büyükbabasının kendisine Vanilla Fudge (Vanilyalı Şekerleme) olarak hitap ettiğini söylüyor ve grup elemanları isim konusunda karar vermiş oluyorlar. Ertegün de ismi çok beğeniyor ve ilk albümün kayıtları başlıyor.

Yukarıdaki hikayeyi Carmine Appice'in 2016 yılında yayınlanan Stick It!: My Life of Sex, Drums, and Rock 'n' Roll kitabından ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz.

Daha önce Iron Butterfly / In-A-Gadda-Da-Vida'da belirttiğimiz yükseltilmiş psychedelic rock'ın bir sonraki evresi neredeyse Heavy Metal'in çıkışını sağlıyor. Vanilla Fudge'ı da bu konuda Iron butterfly'ın yanına koymakta sakınca yok. Her ikisinin de bu konuda hakkı epeyce fazla.

İyi bir çıkış yakaladıkları ilk albümün ardından daha deneysel bir çalışma olan ikinci albüm The Beat Goes On'la pek fazla beğenilmeseler de sıra Renaissance albümüne geldiğinde ilk iki albümün kıymeti anlaşılıyor. İlk albümdeki folk ve psychedelic kökler, kendini bulma çabası ile oradan oraya sürüklenen ikinci albümün yapısıyla birleşip Renaissance'ın doğmasını sağlıyor. Grubun tartışmasız en iyi albümü de Renaissance zaten.

Psychedelic'in en ilkel hali ile, sanki önünüzde çalıyormuşçasına kaydedilen bu albümde daha sonraları öne çıkan pek çok gruba ait özellikler bulmak mümkün. Bazı parçalarda vokal kullanımı size direkt olarak Ian Gillan'ı çağrıştırıyor. Gitar ve klavye birliktelikleri ise az sonra Uriah Heep sahneye çıkacakmış gibi düşündürüyor. Sadeliğin içinden çıkıp karmakarışık bir bütünlük oluşturan şarkılarda ise Yes'i görüyorsunuz. Pek çok grubu ve müzisyeni etkiledikleri ortada.

Bu nedenle de albümdeki parçaları tek tek ele almak hem uzun sürer hem de dinleyecek olanlara haksızlık edilir. Parçalar hakkında bilgi sahibi olunmadan dinlenilmesi gereken albümlerden biri. Keşfetmenin keyfi, şaşırmanın güzü, beğeninin üst seviyesi ancak öyle anlaşılabilir.

VANILLA FUDGE

Mark Stein / Lead Vokal, Klavye
Tim Bogert / Bass, Vokal
Vinnie Martell / Gitar, Vokal
Carmine Appice / Davul, Vokal

RENAISSANCE

01 - The Sky Cried - When I Was a Boy 7:36
02 - Thoughts 3:28
03 - Paradise 5:59
04 - That's What Makes a Man 4:28
05 - The Spell That Comes After 4:29
06 - Faceless People 5:55
07 - Season of the Witch 8:40

10 Ağustos 2022 Çarşamba

Iron Butterfly / In-A-Gadda-Da-Vida (1968)

Baştan belirteyim, Iron Butterfly kişisel açıdan pek çok şeyin başlangıcıdır. Gereksiz İşler Kulübü'nün adının geldiği yer olması dışında, müziği ile etkileyici, hayatı değiştirebilme yeteneği olan, sağlam ama kırılgan bir fikir. Projelerin atası. :)

1966 yılı ortalarında California'nin San Diego şehrinde kuruluyor Iron ButterflyDoug Ingle, Ron Bushy, Jerry Penrod, Darryl DeLoach ve Danny Weis'tan oluşan kadro kısa süre içerisinde Atco (plak firması) ile anlaşma imzalayıp ilk albümün kayıtlarına başlıyorlar. Albüm adı gibi ağır (Heavy) ve kaliteli bir iş olarak ortaya çıkıyor. Hemen ardından ise Weis ve Deloach gruptan ayrılıyorlar ve Rhinoceros grubunu kuruyorlar. Iron Butterfly'da kalan Ingle ve Bushy de gruba Lee Dorman ve Erik Braunn'u dahil ederek şu an konumuz olan muhteşem albümü kaydediyorlar.

Erik Braunn ile ilgili bir konuyu burada yinelemek gerekiyor. Adam, Iron Butterfly'a katıldığı ve bu enfes albümde çaldığı sırada 16 yaşında. Keman eğitimi filan almış ama ben gitar çalmak istiyorum hevesiyle bu enstrümana başlamış. Albümdeki tüm parçalarda duyacağınız gitarlar 16 yaşındaki Erik Braunn'a ait. Ingle ve Bushy'i bu riski aldıkları, Braunn'u da bu kadar yetenekli olduğu için tebrik etmek lazım.

Amerikalı olan grubun müziğe başladığı dönemden kaynaklı olarak Psychedelic Rock üzerine yoğunlaşması hiç de tuhaf değil. Dönemin en özgün, yaratıcı ve kaliteli Amerikan gruplarının çoğu bu tarzın içine dahil. Ama Iron Butterfly işi biraz daha öteye taşıyor. Müzikal atmosferde yarattıkları yırtıcılık ve hırçınlık ile Hard Rock'a evrilirken, gelecek dönemlerin Heavy Metal'ine de kapı aralamış oluyorlar. Temelde müziklerini sadece Psychedelic olarak adlandıramayız. Onun üzerine eklemeler yaparak Hard Rock, Heavy Psych ve Acid Rock'a dönüştürdükleri yayınladıkları albümlerde fena halde belli oluyor.

Albümün genelinde Flower Power'dan gelen bir hissiyat olduğu gerçeği yadsınamaz. Grup elemanlarının da kafasının o yönde çalıştığı ortada. Doğal olarak da albüm bütün sertliğine rağmen naif düşünceler içeriyor. Sözleri son derece basit ve özensiz gibi görünse de Most Anything You Want harika bir giriş parçası. Doug Ingle'ın benzersiz vokali ile de fena halde ön plana çıkıyor.

Flowers and Beads ise az önce bahsettiğimiz Flower Power üzerinden giden samimi bir parça. Gitar ve davullar bir yana Ingle'ın hem vokali hem de klavyesi ile şenleniyor. İnsanı gerçekten de o yıllara kadar götürebilme yeteneğine sahip. Dinlerken bir anda bu yüzyıldan diğerine, coşkunun daha içten ve fazla olduğu döneme doğru aktığınızı hissediyorsunuz.

Üçüncü parça My Mirage genel olarak insanı baştan çıkarma becerisini elinde tutup çok da iyi kullanıyor. Ritmik ara bölümleri ile psychedelic ile acid rock arasında gidip gelirken sizi de oradan oraya savuruyor.

Termination kısa ve kısa olduğu kadar da etkili. Bazı bölümlerinde Uriah Heep tarzı Heavy Progressive Rock'ı bile duyabilirsiniz. Bir anda herşeyi sonlandıran enfes bir sona da sahip. Hemen ardından gelen Are You Happy, sorduğu sorudan çok verilebilecek cevaplara odaklanmış gibi görünüyor insana. Doug Ingle'ın vokali bu parçada bambaşka bir yapıya bürünüyor. Davul atakları ve bass gitarında buna katkısı çok büyük. Kişisel olarak hayatımın pek çok döneminde, özellikle de boktan zamanları yaşadığım anlarda, kafamın içinde Ingle'ı duymuşluğum vardır. O anın bütün hezimetini zafere dönüştürecek şekilde gülümeyerek bağırır; Are You Happy?

Albümün son parçasını ise mutlaka bir yerlerde duymuşsunuzdur. Bir filmin kovalama sahnesinde, dandik bir reklamda, gezdiğiniz bir sergide vs. Duymadıysanız da yazıklar olsun size! :) Rock müzik tarihinin en iyi, en etkili parçalarından biridir. 17 dakikayı aşan ama sıkıcı ya da sıradan olma belasına bulaşmayan yapısı, Ron Bushy'nin efsanevi davul solosu, Braunn'un sürükleyici gitarı ile öne çıkar. Şarkının adının In The Garden Of Eden'dan geldiği söylense de bir röportajda Ingle "alakası bile yok" cevabını vermiştir. Konunun aslı hala muammadır. Neyse işte.. Böyle parçalar hakkında çok konuşmaya da gerek yok, play tuşuna basmak yeterli.

IRON BUTTERFLY

Doug Ingle / Vokal, Klavye
Ron Bushy / Davul
Lee Dorman / Bass, Vokal
Erik Brann / Gitar, Vokal

IN-A-GADDA-DA-VIDA

01- Most Anything You Want 3:41
02 - Flowers and Beads 3:05
03 - My Mirage 4:51
04 - Termination 2:50
05 - Are You Happy 4:28
06 - In-A-Gadda-Da-Vida 17:05

4 Eylül 2016 Pazar

Traffic / Traffic (1968)

Aralardan sonra DMC-12 ön koltuğundan 68'e doğru adımlarsak artık albümlere göre anlatım yapılacakmış. Deneyelim.

Genele bakarsak enerjisi oldukça yüksek bir albüm. Sözleri demek istemiyorum çünkü daha da güzeli hikaye tadındaki şarkılarla dinleyicinin hayal gücünü harekete geçiriyor. 2000 ve 2001 yıllarında yeniden paketlenirken içerisine eklenen bonus parçalar da ayrıca keyifli. Bu albümün ışıltısı hep Feelin' Alright? ve 40,000 Headmen üzerinde kalmıştır. Şahsen Feelin' Alright? sevdiğim bir Traffic şarkısı değil. Ön sıralardan Pearly Queen değişiktir ve artık kapanışa yakın bütüne oynamayarak albümün en güzeli bana göre No Time to Live olmuştur. Hem de sözler bu sefer genelin aksine sadeleşmişken.

Her şarkıda enstrüman konusunda ciddi bir zenginlik varolduğu için vokalin tatlı uyumu zaman zaman geri planda bile kalabiliyor.

Tekrarlı dinledikçe daha fazla ayrıntı yakalatan erken dönem ustalık eserlerinden bir albüm, meraklısına.

TRAFFIC

Steve Winwood / Vokal (2,4,7,9,10), Org (2,3,7,8), Piyano (5,6,9), Harpsichord (8), Gitar (1-4,7), Bass (1,2,5,6,9)
Dave Mason / Lead Gitar (3), Akustik Gitar (1,5,6), Armonika (2,3), Bass (8), Org (9), Vokal (1,3,5,6,8)
Chris Wood / Flüt (2,6,7), Tenor Saksafon (1,5), Soprano Saksafon (3,8,9), Ziller (7), Davul, Vurmalılar (10)
Jim Capaldi / Davul, Vurmalılar (4), Klavye, Vokal, Alto Klarnet (6)

TRAFFIC

01 - You Can All Join In 3:40
02 - Pearly Queen 4:21
03 - Don't Be Sad 3:25
04 - Who Knows What Tomorrow May Bring 3:15
05 - Feelin' Alright? 4:20
06 - Vagabond Virgin 5:22
07 - Forty Thousand Headmen 3:14
08 - Cryin' to Be Heard 5:12
09 - No Time to Live 5:20
10 - Means to an End 2:35

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Creedence Clearwater Revival - Creedence Clearwater Revival (1968)

Kişisel olarak Rock tarihinin en sevdiğim isimlerinden birine sahip olan bir grubun en sevdiklerimden biri olması da ayrıca takdire şayan bir durum. İki birader John ve Tom Fogerty ile ikisinin aynı okuldan arkadaşları Stu Cook ve Doug Clifford'la kurdukları grup ilk dönem The Blue Velvets ikinci dönem The Golliwogs adıyla bilinir. 1967 yılı sonlarındaysa Creedence Clearwater Revival adını alır. İsim Tom'un arkadaşı olan Credence Newball (ikinci bir e harfi eklenir), Olympia Bira'nın TV reklamlarında çıkan sloganı "Clear Water" ve Delta Blues hayranı grup elemanlarının müziği ve gruplarını yenileme fikrinden ortaya çıkar. Anlatılana göre Stu Cook bu isme epeyce güler ve isim hakkında "Bu isim Buffalo Springfield ve Jefferson Airplane'den bile daha tuhaf" der ve isim kabul görür. Ama uzun bir isim olduğu için de sıklıkla Creedence ya da CCR olarak bilinirler.

1961-67 yılları arasında The Blue Velvets ve The Golliwogs isimleriyle 11 tane 45'lik yayınlayan grup 1967 yılı sonlarında ilk albümlerini kaydetmeye başlar. 68 Şubat'ında kayıtları biten albüm 5 Temmuz 1968'de yayınlanır. 8 parçadan oluşan albümde 3 parça hariç hepsi John Fogerty'e aittir. Albümün son parçası da Tom ve John tarafından yazılmıştır.

Blues rock'dan Southern rock'a, Acid'den Psychedelic'e geniş bir alanda akan albüm daha sonra sıklıkla söz edileceği üzere Swamp Rock türüne girmektedir. 

Açılış parçası blues'un çirkin devi Screamin' Jay Hawkins'in 1956'da yayınladığı I Put A Spell On You'dur. Grup bu parçada büyülü bir ortam yaratır. Her şey yerli yerindedir ve hikaye baştan sona kendi kendine akar. John'un içe işleyen vokali ve büyülü sözler misali ortalıkta dolanan gitarı, Tom'un ritimleri, Cook'un bass gitarı ve Clifford'un sürekli güçlenen davulu, hepsi ön plandadır. Hawkins ve Nina Simone versiyonlarıyla karşılaştırıldığında onlardan aşağı kalmayan ve kendi adıma ikisinden de daha iyi olan bir yorumdur bu. 

İkinci sıradaki parça The Working Man kendinden önceki ve sonraki parça gibi olamasa da ikisi arasında geçişi sağlayabilmektedir. Sözleri itibariyle de blues'a daha yakın durur. 

Dale Hawkins tarafından yazılmış ve söylenmişse de (hatta The Rolling Stones tarafından cover'lanmış olsa da) CCR'ın üzerine yapışan ve yakışan Susie Q gelir üçüncü sırada. Listelerde anında 11 numaraya yükselir. Albümün en uzun parçası, yayınlandığı dönemin de en uzun parçalarından biridir. 2-3 dakikalık şarkılara alışkın olan herkesi şaşırtır ve büyüler. John'un Susie Q diye bağırışları / yakarışları insanın içini delip geçer.

Steve Cropper ve Wilson Pickett tarafından yazılan ve albümdeki son cover parça Ninty-nine and a half (Won't Do) plağın B yüzünün ilk parçasıdır. Sonlara kadar sakin ve sabit bir yapıda giden parça sonlarda zıvanadan çıkar ama küt diye de biter.

Klasik blues gitarıyla başlayan Get Down Woman aynı şekilde devam eder. Gitar sololarıyla öne çıkar. Blues standartlarını korur.

6.parça Porterville grubun daha önce The Golliwogs adıyla son kez yayınladıkları bir parçadır. Parçanın düzeyi diğerlerine olarak düşüktür ama kötü ve sırıtan bir parça da değildir.

Ardından gelen parça Gloomy çok insan tarafından göz ardı edilmektedir ama blues rock'ın en etkili örneklerinden biridir. Blues'un rock müziğe evrimi ya da içine girişi olarak bile tanımlayabiliriz parçayı.

Albümün son parçası Walk On The Water grubun yine The Golliwogs adıyla 1966'da kaydettikleri parça Walking On The Water'ın yeniden ele alınmış versiyonudur. Gitar ve davul yükselişleriyle, bass ve davul karşılaşmalarıyla ve tabi John Fogerty vokaliyle öne çıkar.

Arşivde mutlak surette bulunması gereken klasiklerden biridir 1968 tarihli bu albüm. Siz de bulundurun mutlaka elinizin altında...

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

John Fogerty / Lead Vokal, Lead Gitar
Tom Fogerty / Ritim Gitar / Back Vokal
Stu Cook / Bass, Vokal
Doug Clifford / Davul, Vokal

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

1 - I Put a Spell on You (4:33)
2 - The Working Man (3:04)
3 - Susie Q (8:37)
4 - Ninety-Nine and a Half (Won't Do) (3:39)
5 - Get Down Woman (3:09)
6 - Porterville (2:24)
7 - Gloomy (3:51)
8 - Walk on the Water (4:40)

19 Ekim 2009 Pazartesi

Spice - Spice (1968-1969)

Uriah Heep'in temellerinin atıldığı grup 1967 yılında Heep'in de çekirdek kadrosunu oluşturan iki kuzen David Byron ve Mick Box tarafından kuruldu. Box o aralar R&B ve Soul coverları üzerine takılıyordu. Byron ise ara ara gruplarla söylüyor ama belirli bir ivme yakalayamıyordu. Spice her ikisi için de bir anlamda dönüm noktası oldu.

Zaten arkadaşları olan Napier ve Newton ile Spice'a başladıklarında efsaneleşeceklerinin farkında mıydılar bilemiyoruz ama iyi başlamışlar demeden de geçemiyoruz. Unutmadan gruba bir aralar Barry Green (bass) ve Nigel Pegrum (davul) dahil olmuşlardır ama kadro yukarıdaki 4 isimden oluşmaktadır. Bu kadroya Ken Hensley'in eklenmesiyle de Spice adını değiştirerek Uriah Heep'e çevirmiştir.

Spice'ın resmi olarak yayınlanmış bir albümü mevcut değil. 45'lik diye tabir edilen 2 parçalık single'lar çıkarmışlar hepsi o. Konumuz olan albüm de bootleg bir single toplaması. O dönemde çıkardıkları 45'liklerden oluşuyor. Bu 45'liklerin bazıları Heep albümlerinde Bonus Track olarak büyük bir kısmı da Lansdowne Tapes adıyla official toplama olarak yayınlandı. Bu arada bu toplama bir ara bende vardı ama bilgisayarı yedeklemeyi unutan her salağın başına gelen şeyle birlikte bu albüm de uçup gitmişti. Arayıp da bulamamıştım önce... Sonra da aklımdan çıkmıştı. Ta ki blog sakinlerinden Lolipop albümü getirene kadar. Bu noktada Lolipop'a tekrar teşekkür ediyoruz.

Spice'ın albüm çıkarmamış olmasına aldanıp pek de başarılı işler yapamadıkları düşüncesine kapılmamak gerekir. Büyük çoğunluğu Londra'daki Marquee Club olmak üzere birçok yerde konserlere çıkmışlar. Hem de Spooky Tooth, Blossom Toes, Octopus, Andromeda, Van Der Graaf Generator, East of Eden, Keef Hartley Band ve Bonzo Dog Band gibi gruplar ile. E doğal olarak bu belirli bir deneyim kazandırmıştır kendilerine. Blues'dan Rock'n Roll'a geçerken haddinden fazla sertleşen ve Heavy Rock olarak tabir edilebilecek bir müzikal anlayışa sahiptir Spice. Box'ın gitar kullanımı ile Byron'ın vokal tekniği birleşince de ortaya dinlenmesi ve arşivlenmesi gereken bir müzik ortaya çıkar. Born In a Trunk, Magic Lantern, Schoolgirl albümün etkileyici parçaları. Parçalar üzerine tek tek yorum yapmak pek de doğru olmaz diye düşünüyorum zira albüm mantığıyla kaydedilmediği için bir bütünlükten bahsedilemeyecektir. Bu da yorumları birleştirmeyi güçleştirecektir.

SPICE

David Byron / Vokal
Mick Box / Gitar
Paul Newton / Bass
Alex Napier / Davul

SPICE (Bootleg)

01 - What About The Music
02 - In Love
03 - Born In A Trunk
04 - Magic Lantern
05 - Astranaza
06 - I Want You Babe
07 - Celebrate
08 - Schoolgirl

14 Nisan 2009 Salı

The Soft Machine - Soft Machine (1968)

Evet... Baharın gelişiyle birlikte artık kıçımı kaldırıp bir şeyler yapma vaktinin geldiğini anladım ve bir albüm tanıtımı yapmaya karar verdim. Aklım karışık, ilk yazının verdiği ne yapacağını bilememe durumu beni esir almış durumda, üstelik size Soft Machine gibi önemli bir gruptan bahsetmeliyim.

Grup, adını Beat Kuşağının en baba yazarlarından olan William Burroughs'un Soft Machine adlı romanından almış. Canterbury Scene akımı denince akla gelen ilk gruplardan biridir Soft Machine. Kişisel kanaatim akla zarar denebilecek bir müzik icra ediyolar. Albüm hakkında konuşacak olursak genel anlamda jazz etkilerinin (doğal olarak) çokça hissedilmesinin yanı sıra albümün psikedelik tarafının da çok kuvvetli olduğunu belirtmeliyim. Benim gibi üşengeç bir insanda bile durup dururken bir enerji patlaması yaratabiliyor. Özellikle “So Boot If At All” şarkısı bende kendini duvardan duvara vurma hissi uyandırıyor(ama bence bu iyi bir şey tabii). Bunun yanı sıra “A Certain Kind” gibi insanı asude yerlere sürükleyen, darmadağın eden bir şaheser de barındırıyor bu albüm. Dikkat çekilebilecek başka bir nokta ise grubun davulcusu Robert Wyatt'ın alışılmadık bir şekilde albümdeki vokalleri bizzat yapmış olması. Grubun kurucu üyelerinden olan Wyatt, başarılı bir solo kariyere sahip olmakla birlikte envai tarakta bezi olan da bir şahsiyet aynı zamanda.

Deneysel materyallerden hoşlanıyorsanız mutlaka dinlemelisiniz. Bence başından sonuna kadar sıkılmadan dinlenebilecek, "aman canım bu şarkıyı da geçiim direk şunu dinleyim" gibi cümleler kurmaya fırsat bırakmayacak bir albüm. Siz Soft Machine'i dinleyedurun benim artık bir sigara içmem gerekiyor...


THE SOFT MACHINE

Kevin Ayers / Bass, Vokal
Brian Hopper / Saksofon
Hugh Hopper / Bass
Mike Ratledge / Piyano, Org
Tom Wilson / Vurmalılar
Robert Wyatt / Davul, Vokal

SOFT MACHINE

01 - Hope For Happiness (4:22)
02 - Joy Of A Toy (2:26)
03 - Hope For Happiness (Reprise) (1:31)
04 - Why Am I So Short? (2:33)
05 - So Boot If At All (2:33)
06 - A Certain Kind (4:06)
07 - Save Yourself (2:26)
08 - Priscilla (1:05)
09 - Lullabye Letter (4:26)
10 - We Did It Again (3:40)
11 - Plus Belle Qu'une Poubelle (1:05)
12 - Why Are We Sleeping? (5:26)
13 - Box 25/4 Lid (0:48)

26 Mart 2009 Perşembe

Daily Flash - I Flash Daily (1966-1968)

Bi dolu proje var, o var bu var derken baktım ki blogu sallamışız. Kendi adıma sallamışım demek daha doğru… Kvartetten, Lolipop Yonçin ve Kozmik Kedi boş durmamış, iyi de olmuş. Gelelim Daily Flash'e... Enteresan bi gruptur. Öyle ahım şahım bişey beklemek doğru değildir belki ama albüm yapmadan tarihe geçenlerdendir bu elemanlar da. 1965 yılında kurulmuşlar ve özelllikle 1966-1968 yılları arasında kayıtlar yapmışlar. Bu albüm o kayıtların 1985 yılında ancak yayınlanabilmiş toplamasıdır. Psychedelic Folk Rock tarzlarını en iyi anlatan kelime dizimidir. Grupta başı çeken eleman Douglas Hastings adındaki gitarist abimizdir. Hastings aynı zamanda çok iyi bildiğimiz Buffalo Springfield ve Rhinoceros gruplarında da yer alarak kariyerine önemli noktalar eklemiştir.

Ben bugün yazma konusunda nedense tutuk olduğumu hissediyorum. Havadan mıdır sudan mıdır bilmiyorum. İşin kötüsü fena halde albüm tanıtımı ekleyesim var. Hatta kafamda Motiffe, Drum Circus, Grapefruit, Hook, Lucifer's Friend ile ilgili tanıtımlar dolaşıyor. Ama bu dil ve anlatı becerisinden yoksun halle yazmanın da pek bi manası olmasa gerek.

Albümde benim favorilerim Canteloupe Island, When I Was a Cowboy ve sırf isminden dolayı The French Girl. :) Ha unutmadan... Şu aralar OctoRadio'da en sık çalınan gruplardan biridir.


DAILY FLASH

Douglas Hastings / Gitar
Steve Lalor / Gitar, Vokal
Don MacAllister / Bass, Mandolin, Vokal
Craig Tarwater / Gitar
Tony Dey / Davul
Rick Dey / Gitar, Vokal
Barry Curtis / Vokal, Gitar
Don Wilhelm / Bass, Vokal
Steve Peterson / Vurmalılar, Mandolin
Jon Keliehor / Davul

I DAILY FLASH

01 - Queen Jane Approximately
02 - Violets of Dawn
03 - Green Rocky Road
04 - Barbara Flowers
05 - The Girl From North Alberta
06 - The French Girl
07 - Grizzly Bear
08 - When I Was A Cowboy
09 - Canteloupe Island
10 - Jack of Diamonds
11 - Queen Jane Approximately (Live Version)

20 Aralık 2008 Cumartesi

Great Society - Conspicuous Only In Its Absence (1968) - How It Was (1971)

Şimdi benden bi açıklama, bi tanıtım yazısı bekliyorsunuz biliyorum. Üzgünüm bir şey yazamayacağım. Tek istediğim şey ikinci parça olan ''Didn't Think So''yu dinlemeniz. Alıp götürüyor sizi bu şarkı albümün tamamıyla birlikte.. Ne diyebilirim ki başka... Melankolik ve depresif eğilimlerimin promilime paralel olarak arttığı şu zamanlarda sanırım affedersiniz bu doğaçlama tarzımı... Grace Slick.... Hayatımın kadını!!! Sanırım bir başka hemcinsimi bu kadar sevemem... Bu arada The Great Society, Jefferson Airplane adlı grubun ilk halidir grup daha sonra Jefferson Starship adını alacaktır. Bu arada Grace ablamızın çizdiği resimler de güzeldir; bi White Rabbits resmi çizmiştir ki görülmeye değerdir... Sally Go 'Round Roses ile kıpraşır içinizde bir şeyler… Didn't Think So ile dibe vurursunuz.... Albüm inişleri çıkışları ile sizi duvardan duvara vurur, tabii ki bunda Grace ablamızın sesinin de etkisi büyüktür... Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da White Rabbit parçasıdır... Alışkın olduğumuz White Rabbit’ten biraz farklıdır bu albümdeki... Nature Boy ise bizi anlatır sanki... Sözün kısası herkes kendinden bir şeyler bulacaktır bu albümde... Beğeneceğinizi umuyorum... Bu arada albümde kimler çalmış, şarkılar nasıl olmuş, ne yapılmış bilmiyorum bilgi veremediğim için affınıza sığınıyorum... GREAT SOCIETY David Miner / Gitar, Ritm Gitar Darby Slick / Gitar Grace Slick / Vokal Jerry Slick / Davul Peter Van Der Gelder / Bass CONSPİCUOUS ONLY IN ITS ABSENCE – HOW IT WAS 1 - Sally Go 'Round The Roses (6:32) 2 - Didn't Think So (3:24) 3 - Grimly Forming (3:55) 4 - Somebody to Love (4:24) 5 - Father Bruce (3:31) 6 - Outlaw Blues (2:27) 7 - Often as I May (3:44) 8 - Arbitration (4:00) 9 - White Rabbit (6:10) 10 - That's How It Is (2:31) 11 - Darkly Smiling (3:07) 12 - Nature Boy (3:10) 13 - You Can't Cry (2:58) 14 - Daydream Nightmare (4:35) 15 - Everybody Knows (2:36) 16 - Born to be Burned (3:12) 17 - Father (6:40)

14 Şubat 2008 Perşembe

Jimi Hendrix & B.B. King / The Kings' Jam (1968)

Hazır kafalar güzelken bi tane de Jimi patlatalım bari. Bizim de kafa güzel onun da kafa güzel, herkes güzel, dünya güzel. Yalan tabi... En iyisi mi biz, güzellikle dünyanın bağdaştırılması konusuna girmeden, asıl olayımıza dönelim.

Kalkıp da Electric Ladyland vermek de olmaz şimdi, dinlemeyen kalmamıştır. Onun yerine; uzun uzadıya konuşup tartıştıktan sonra bu kırık adamın, başka bi kırık adamla yaptığı Jam Session’ını vermenin blog adına yapılacak en hayırlı hareket olduğu konusunda karar kıldık. (Yalana gel)

Ara sıra böyle beslemeler yapmak lazım ki kozmik müzikle oluşturduğunuz rüyalarınızdan çıkıp daha farklı mavi alemlere akmanız için seyahat biletiniz olalım.

Bi de rica ediyorum, eğer ki bu yazıyı anlayan biri varsa; bana da anlatsın!

JIMI HENDRIX & B.B. KING

B.B. King / Gitar & Vokal
Jimi Hendrix / Gitar & Vokal
Elvin Bishop / Gitar
Buzzy Feiten / Bass
Paul Butterfield / Mızıka
Al Kooper / Org
Philip Wilson / Davul
Stuart ? / Piyano
Don Martin / Gitar

THE KINGS’ JAM

01 - Like A Rolling Stone (7:59)
02 - Blues Jam #1 Part 1 (18:56)
03 - Blues Jam #1 Part 2 (6:10)
04 - Band Introduction By B.B. King (1:01)
05 - Blues Jam #2 Part 1 (4:44)
06 - Blues Jam #2 Part 2 (13:25)
07 - Blues Jam #3 (3:29)
08 - It's My Own Fault (8:36)


LOUIS CYPHRE