19 Aralık 2008 Cuma

Barclay James Harvest - Gone to Earth (1977)

Hmm.. bu blogda sıklıkla kişisel yorumlar yapıyoruz ya arada da şaane hatta akademik sayılabilecek denli kaliteli yorumlar da yapılıyor. Ben o kadar dirayetli olamıyorum bu konuda. Kişisel beğeniler yorumlara etki ediyor ve fark ediliyor bu açıkça benim metinlerde. İşte gene öyle bi albüme geldik; Gone To Earth... Bu Barclay James Harvest'ın en iyi, en muhteşem ya da en şaane albümü değil şüphesiz ama bıraktığı derin izlerle, tabi ki benim açımdan, burada diğer albümlerinden en önce yer almayı hak ediyor. Ha bi ek yapmak da lazım. Her ne kadar hiç dinletememiş olsam da sevgili eşim ki ona IceWitch demeyi tercih ediyorum (kocaman yüreğine karşın uyuzluk konusunda sınır tanımaz) bu albümü çok sevecektir. :) Bi dolu anlamlı anlamsız hayat oyunlarının arasında yanımda olduğu için çok mutluyum. İyi ki varsın.

Symphonic Progressive Rock'tır albümün ve BJH'in geneli, lakin ne hikmetse Crossover Prog olarak geçer. Benim için fark etmez, öyle de böyle de şaaneler. Les Holroyd ve John Lees ön plana çıksa da grubun asıl ağır topu Woolly'dir. Efsanedir bu adamlar da. Albümün açılış parçası Hymn kişisel açıdan yeni bi başlangıcın habercisidir. Hayatımın dönüm noktalarından birinde "vadilerin derin ve dağların çok yüksek" olduğu bi dönemde "orada durup kafamı kaldırdığımda bulutlara değdiğimi" görmüş ve yeni başlangıçların aslında yine ama taptaze olduğunu anlamıştım. Hayat buymuş yani; sürekli yinelenen ama her seferinde taptaze kalan. Gerçi parçanın sözlerine baktığınızda benim kişisel durumumla hiç de alakası olmuyor ama hayat işte..(Freud'a sevgiler...)

Peşi sıra gelen Love is Like a Violin ise bi anda beni durgunluğa atan hani o hayatın anlamını bulduğunu zanneden kazma düşünceden kurtaran ve depresif hale sokan bi parçadır. 3.parçaya ısınamamışımdır hiç. Poor Man's Moody Blues ise... hmm... tanımlayacak kelimeleri bulmak zor aslında.. zavallı adamın hüzünlü blues'u işte...Ve melodisiyle albümün en kendine bağlayıcı parçası; Hard Hearted Woman. Enteresandır, basittir diğer parçalara oranla (ama bkz. Lady in Black, Uriah Heep, 2 akorla çalınır ama sevmeyen yoktur.), kısacık bi aşk öyküsü gibi gelir insana.. yine de bazı anlarda insanın beyninde o parça çalmaya başlar. Ardından gelen parça Sea of Tranquality hem bu parçaya bağlıdır hem de Woolly'nin ne şaane bi klavyeci, bi müzisyen olduğunun göstergesidir. İlk 6 parçadan sonra afallayan kişinin beyni bundan sonraki 3 parça ile toparlanır ve modern dünyaya adapte edilir. Ben bunlara da pek ısınamamışımdır ama yeri geldiğinde kilise çanları misali beynimin içinde dan dan vururlar. Bunca zamandır blog'a BJH'i eklememiş olmamamızın ayıbını kapatır, dünyanın bütün palyaçoları, ağlamadan dinleyin! (Oblomov'a selamlar, Marx'la dalga geçme düttürüsü No: 37852) temenimizle hoşçakalın deriz.

BARCLAY JAMES HARVEST

Les Holroyd / Vokal, Bass, Gitar
John Lees / Vokal, Gitar
Mel Pritchard / Davul, Vurmalılar
Stuart 'Woolly' Wolstenholme / Klavye, Mellotron, Vokal

GONE TO EARTH 

01 - Hymn (5:06)
02 - Love is Like a Violin (4:03)
03 - Friend of Mine (3:30)
04 - Poor Man's Moody Blues (6:55)
05 - Hard Hearted Woman (4:27)
06 - Sea of Tranquility (4:03)
07 - Spirit on The Water (4:49)
08 - Leper's Song (3:34)
09 - Taking Me Higher (3:07)

17 Aralık 2008 Çarşamba

Thunder and Roses - King of the Black Sunrise (1969)

Thunder and Roses Tarifi (3 kişilik): Önce Cream'den Jack Bruce'un bas rifflerini ve vokallerini alın. Daha sonra buna zamanının en sert gruplarından Blue Cheer'in sert davullarını ekleyin. En son olarak da Hendrix'in gitarıyla bütünleştirin her şeyi. Üzerine de biraz asit serpiştirin. Olacak şey “Thunder and Roses” olacaktır. ABD Philadelphia'da kurulan grup, tek albüm yayınlayabilmiş. Zamanının ötesindeki tarzıyla pek dinleyici edinemediyse de grup, psychedelic müziği blues temelinde, yapılabilecek en sert şekliyle yapmış. Albümün giriş şarkısı ''White Lace And Strange''le zaten kulaklar hemen bayram ediyor ve 'ohannes' ya da 'vay' gibi tepkilerle şarkının sonu nasıl gelmiş anlamıyorsunuz bile. Bu şarkı daha çok Cream'in biraz sert ve daha akışkan hali gibi. Daha sonra albümün temposu “I Love A Woman” ile biraz düşüyor. Hemen ardından da southern rock temelli bir şarkı geliyor ''Country Life''. Albümde bir de blues şarkısı ''Red House'' un Experience tarzındaki bir yorumu var. Bu şarkıda gitaristin Hendrix'ten çok etkilendiği hemen fark ediliyor. “Moon Child” ise grubun yine o Cream tarzı 'akışkan' şarkılarından biri. Yer yer incelen vokalleriyle Skip Spence'i anımsatıyor. Ama tabi ki o 60’ların sonundaki öncü hard rock havasından ödün vermeden. “Dear Dream Maker” yine diğer şarkılardan geri kalmayacak kadar iyi. Albümle aynı adlı “King of the Black Sunrise” davulların sakinleştiği, tekrar eden bir bas riffi üzerine elektro gitarın ön plana çıktığı, ara ara psychedelic efektlerle dolu albümün enstrümantal tek şarkısı. Son olarak kapanış şarkısı ''Open Up Your Ears''la grup ilk şarkıdaki o sert psychedelic/blues tarzına geri dönüyor. Albümü dinlerken baştan sona power trio ruhunu en uç noktada yaşıyorsunuz. Hendrix severlerin kesinlikle baştan sona dinlemesi gereken bir albüm. THUNDER AND ROSES Christopher Bond / Gitar, Vokal George Emme / Davul Tom Schaffer / Bass, Vokal KING OF THE BLACK SUNRISE 1 - White Lace and Strange (3:15) 2 - I Loved a Woman (4:37) 3 - Country Life (2:43) 4 - Red House (5:37) 5 - Moon Child (4:10) 6 - Dear Dream Maker (3:28) 7 - King of the Black Sunrise (3:47) 8 - Open Up Your Eyes (7:18)

Kravetz - Kravetz (1972)

Kravetz demiş biri... Ahan da Jean-Jacques Kravetz. Frumpy'nin vazgeçilmezi, Randy Pie'ın has adamı, Eric Burdon's Fire Dept. de bile tıngırdamış yetmemiş Atlantis'i bile kurmuş efsanevi klavyeci kişilik. Jamais'in bayram lafı ve de Yonçin'in şaane gazı ile ahan da bulunmayan bi albüm. (hayret.. ben her yerde var sanıyodum :)) Şimdi yukarıdaki laflardan sonra kalkıp albüm şöyle, böyle demenin bi manası yok herhalde. Dünyanın bütün rockerları... indirin! (Oblomov'a selamlar, Marx'la dalga geçme düttürüsü No: 37851) Albüm 1972 tarihlidir, progressive rock'ın tavanı ile dibi arasında gidip gelmektedir. Her iki yönün de şaane olduğunu düşünürsek albüme kötü bi laf etmemiş oluruz. Unutmadan... Albüm 8 Days in April - The Hamburg Scene olarak da bilinir ve de yayınlanmıştır. Onun da kapağını koyduk işte. Bu kapağın üstünde yazanlara inanamıyor tabi insan. Neyse yahu.. Dinleyin işte... KRAVETZ (8 Days in April) Udo Lindenberg / Vokal, Davul, Vurmalılar Jean-Jacques Kravetz / Org, Piyano, Synthesizer, Vurmalılar Steffi Stephan / Bass Thomas Kretzschmer / Gitar Inga Rumpf / Vokal Roger Hook / 12 Telli Gitar KRAVETZ (The Hamburg Scene) 1 - I'd Like To Be A Child Again (9:35) 2 - Ann Toomuch (7:55) 3 - Routes (7:27) 4 - When The Dream Is Over (3:14) 5 - Master of Time (9:40)

16 Aralık 2008 Salı

Kvartetten Som Sprängde – Kattvalls (1973)

Bu albümü eklemek bana düşer sanırım. :) Adını “Birger Sjöberg” adlı bir yazarın 1924 yılında yazmış olduğu kitaptan alan bu İsveçli grup, 3 kişiden oluşmasına rağmen aslında 4 kişi olarak kuruldu. Grubun ismi Kvartetten Som Sprangde (The Quantet that Blew Up), yani "Patlayan Dörtlü" anlamına gelmektedir. :) Ancak Margareta Söderberg (Vokal), yani grubun dördüncü elemanı, müzik anlayışının grup ile örtüşmediğini düşündüğünden gruptan ayrılmış. Grup da isim değiştirmemiş ve vokalist olmadan enstrümantal olarak devam etmişler. Bence çok da isabetli olmuş. Vokal bu müziğe ne derece yakışırdı bilemiyorum. Tarz olarak Fusion’a (Jazz-Rock) yakın dururlar. Tabi az biraz psychedelic ve folk’a teğet geçerler. Santana’yı andıran bir havaları olduğu kabul edilir, ki ben de aynı fikirdeyim. Grupta ilk dikkati çeken bir basistlerinin olmaması. Hellman, bas işini klavye ile halletmiş. Diğer bir husus da yine aynı adamın kullandığı Hammond B3…Harika bir atmosfer yaratmış. Sjöberg’in gitar kullanımı -ki bazı bölümlerde çift gitar kullanmıştır- Santana’yı andırır. Ek bilgi olarak 1978 yılında çıkardığı “finn” adında birde albümü bulunmaktadır. O da ayrıca tavsiye olunur. ABBA ile yaptığı çalışma belki sizi ilgilendirebilir ama ben ilgilenmiyorum. Albüme gelince; baştan sonaa aynı kalite ve güzellikte devam eden şarkılardan oluşur. Gitarın ve Hammond’ın sürüklediği bir atmosferde yüzen şarkılardan oluşan albümde neredeyse tüm parçalar birbirinden güzeldir. Subjektif olarak “Gånglåt Från Valhallavägen” birkaç milim daha ileride sanki. Scandinavian Prog (:)) tarzının önemli gruplarından biridir. Ne yazık ki sadece bir albümleri var. 3 kişi ile daha ne yapılabilir bilmiyorum. Harika bir albüm. Keyfini çıkarın. KVARTETTEN SOM SPRÄNGDE Rune Carlsson / Davul Fred Hellman / Klavye, Hammond Finn Sjöberg / Gitar, Flüt KATTVALLS 1 - Andesamba (5:11) 2 - På En Sten (4:30) 3 - Gånglåt Från Valhallavägen (8:49) 4 - Kattvalls (4:49) 5 - The Sudden Grace (4:53) 6 - Vågspel/Ölandsshuffle (7:18)

8 Aralık 2008 Pazartesi

Eloy - Ocean (1977)

Çok sevdiğim gruplardan biri olan Eloy hakkında kısacık da olsa bilgi vermek isterim. 1970'lerin ünlü Alman gruplarından biri olan Eloy zaman içinde değişmeyen tek elemanı Frank Bornemann ile farklı aşamalar kaydetmiştir. İsimlerini H.G. Wells'in Time Machine kitabında bahsedilen, gelecekteki bir insan ırkı olan ''Eloi''den alan grup, vokalist Erich Schriever'ın gruptan ayrılmasıyla politik çizgilerinden uzaklaşarak progressive özellikleriyle ön plana çıkmıştır.1973'te piyasaya sürülen ''Inside'' albümü ile Frank Bornemann grubun yeni vokalistidir.Bana sorarsanız Frank bu işi oldukça iyi yapmaktadır. Her neyse zaman içinde grupta birçok kez eleman değişikliği yaşandı diyelim olsun bitsin... Grubun konsept albümlerinden biri olan ''Ocean'' 1977 yılında piyasaya sürülmüş ve 200.000 kopya satarak Alman marketlerinde Queen ve Genesis'i geride bırakmıştır. Albümün konusu Atlantis'tir. Dinlemekte yarar olduğunu düşünüyorum. ''Atlantis kaybolmadı benim içimde yaşıyor kardeşim'' nidaları attırabilecek kıvamda Yani bana böyle oluyor, sizi bilemem yorumlarınızı bekliyorum. OCEAN Frank Bornemann / Vokal, Bütün Elektrik, Akustik ve Efekt Gitarlar Klaus-Peter Matziol / Vokal, Bass Gitarlar Detlev Schmidtchen / Org, Klavye Jürgen Rosenthal / Vurmalılar, Flüt OCEAN 1 - Poseidon's Creation (11:38) 2 - Incarnation of the Logos (8:25) 3 - Decay of the Logos (8:15) 4 - Atlantis' Agony at June 5th 8498, 13 P.M. Gregorian Earthtime (15:35)

29 Kasım 2008 Cumartesi

Dillinger - Dillinger (1974)

Octopedia için çalışmalar süredursun -diğer arkadaşlar adına konuşuyorum, ben daha yeni başlayabildim- hazır kollar sıvanmışken bloga da bir albüm eklemeden duramadım.

Dillinger, temeli Robert ve Jacques Harrison kardeşler tarafından atılmış, toplamda dört kişiden oluşan, Quebec diyarlarından bir gruptur. Kendi adını taşıyan albümleri 1974 yılında Daffodil Records etiketiyle piyasaya sürüldü sonra da unutuldu gitti. Sonraki zamanlarda tekrardan yayınlanmamış bir albüm olarak elimize geçen plak kaydı elbette kusursuz değil fekat parçalara ayrı bir orijinallik katmakta.

Albüm adeta progresif dersi niteliğindeki dört parçadan oluşmaktadır. Her bir enstrümanın sınırı zorlanmış ve kesinlikle işini bilen isimler tarafından kullanılmıştır. Sert, agresif ve caz altyapılı bir havası vardır albümün. Genellikle parçalarda teknik konuşurken melodi de bir kenara bırakılmamış, beklenmedik geçişler ve yerinde devreye giren senfonik öğelerle iyiden iyiye taçlandırılmıştır.

Albümdeki favorim dördüncü sıradaki "Live and Return" adlı parçadır. 17 dakikalık bir beyin fırtınasıdır. Özellikle bas partisi ve bateri solosu için tekrar tekrar dinlenesi bir eserdir.

Evet... 70'ler Kanadası'ndan kötü grup çıkmaz sözünü her zaman için destekler, okuyuculara hatırlatır, Dillinger'ı gururla takdim ederim.

DILLINGER

Robert Harrison / Davul, Vokal
Jacques Harrison / Klavye, Vokal
Paul Cockburn / Gitar, Vokal
Terry Bramhall / Bas Gitar, Vokal

DILLINGER

1 - People (6:19)
2 - City Man (4:55)
3 - Nature's Way (3:55)
4 - Live & Return (17:03)


24 Kasım 2008 Pazartesi

Zzebra - Zzebra (1974)

Bu albümü Gökçe’den gelen Yoğun !!! istek üzerine upload ediyorum. Her ne kadar kendisi “Pazop” vari şeyler sevse de fusion bir albüm için ısrarcı oldu… Kırmayalım… Ne yaptığını bilen Amerikalı bir fusion/jazz rock grubudur Zzebra. Psych albümlerin ağırlıkla yapıldığı ülkede hafif Nijerya rüzgarını almış, heavy öğeleri barındıran fusion bir albüm yapmışlar. Grupta önemli elemanlar bulunmaktadır. “If” grubundan Terry Smith ve Dave Quincey, “Osibisa”dan Loughty Amao… Bateriye Liam Genockey, bas gitara John McCoy’u, klavyeye Gus Yeadon (ki grupta çok kalmamış yerine Tommy Eyre gelmiş) yerleştirince grup oluşuvermiş. Tommy Eyre daha sonra “Ian Gillan” ile, Steve Byrd, Liam Genockey ve John McCoy da “Gillan” da çalmıştır. Bu albüm grubun ilk albümüdür. 1975 yılına ait “Panic” ve “Take It Or Leave It” adlı 2 albümleri daha bulunmaktadır. Müzik Terry Smith ve Dave Quincey etrafında dönmektedir. Kalite, albüm boyu pek bozulmamaktadır; Ancak bazen gereksiz ve yersiz vokal geçişleri güzel müziği arka plana hapseder ve zaman zaman insanı sıkabilir. “Spanish Fly” şahsımca açık ara albümün en güzel şarkısıdır. Sax ve gitar kullanımı gerçekten çok başarılı. “Hungry Horse” belli bir bölümden sonra “Cobra Woman” ve “Mah Jong” albümün diğer güzel şarkıları. Müziğe büyük yenilikler getirmese de müziği bilen insanlardan oluşan gayet başarılı bir gruptur. Eğer bulabilirseniz diğer iki albümlerini de dinlemeniz tavsiye olunur. Keyfini çıkarın… ZZEBRA Loughty Amao / Vurmalılar, Saksafon, Flüt, Vokal Liam Genockey / Bateri, Vokal Dave Quincey / Saksafon Terry Smith / Gitar Gus Yeadon / Piyano, Gitar, Vokal Steve Byrd / Gitar Tommy Eyre / Klavye, Flüt,Vokal Alan Marshall / Vokal John McCoy / Bas Gitar ZZEBRA 1 - Cobra Woman (6:16) 2 - Mr.J (4:20) 3 - Mah Jong (5:13) 4 - Ife (6:23) 5 - Spanish Fly (4:21) 6 - Amuso Fi (5:19) 7 - Rainbow Train (5:08) 8 - Hungry Horse (6:46)

21 Kasım 2008 Cuma

Indian Summer - Indian Summer (1971)

Siteye son zamanlarda eklediklerime bakıyorum da kafayı bozmuşum ben senfonikle. Bari Indian Summer ile bir farklılık yaratayım dedim. Giriş cümlesine aldanmayalım. Olay salt farklılık değil. Bende sorun bende... Neon Records imzalı ilk ve tek albümleri 71 yılında piyasaya sürdüler. 93 yılında Repertoire etiketi ile CD ve 2002 de ise Akarma Records tarafından CD-Reissue olarak bir kez daha raflardaki yerini aldı. Indian Summer bırakın Avrupa’yı, kendi ülkeleri olan İngiltere’de bile pek bilinen bir grup değildi. O dönem benzerleri olan Atomic Rooster, Cressida, Black Sabbath, Colosseum gibi grupların gölgesinde kalmıştı. Yukarıda adı geçen gruplardan ne eksikleri vardı? Yoktu. Pratikte fazlaları bile vardı. Albümdeki parçalar, hard rock ve cazın belki de en dinamik tınısına maruz bırakır dinleyiciyi. Öyle ki eskilerden hoşlananların dinledikçe dinleyesi gelir bıkmadan. Kısacası zamanına göre gerçektende sağlam bir albüm yapmıştır Indian Summer. Farkındaysanız albümü tanımlayabilmek için kıvranıyorum deminden beri. Albümde sınırları zorlayan hard rock tınılarının yanında elemanların yaratıcı kimlikleri de parçalardaki gizemi fark ettirmektedir. En azından benim anladığım ve size aktarabildiğim fark bu. Hala tam olarak izah edemedim ya neyse.. INDIAN SUMMER Malcolm Harker / Bas Gitar, Vokal
Paul Hooper / Davul, Perküsyon, Vokal
Bob Jackson / Vokal, Klavye
Colin Williams / Gitar, Vokal INDIAN SUMMER 1 - God is the Dog (6:37)
2 - Emotions on Man (5:44)
3 - Glimpse (6:44)
4 - Half change Again (6:26)
5 - Balck Sunshine (5:25)
6 - From the film of the Same name (5:52)
7 - Secret reflects (6:46)
8 - Another Three will Grow (6:06)

10 Kasım 2008 Pazartesi

Minotaurus - Fly Away (1978)

70’lerin son bölümleri senfonik prog adına altın senelerdi kuşkusuz. Bu dönemde birçok önemli albümlere imza atan Almanların bu kategoride de ne kadar başarılı olduklarını biliyoruz. Fakat nedense bu albümü diğerlerinden ayrı tutmuşumdur hep. Bir nevi Eloy, Novalis ve Jane harmanı olan bu albümdeki atmosfer kuşkusuz ilk parçadan itibaren kendisini belli ediyor.

Dikkat çeken başka bir öğe ise elinde asa benzeri bir araç, yere bağdaş kurmuş, boğa kafasına sahip çıplak bir insan vücudu temalı albüm kapağı. İsimden yola çıkacak olursak Minotaurus, yunan mitolojisinde insan-boğa karışımı hayali bir yaratık olarak bilinmektedir ki iyi huylu bir karakter değildir kendisi. Ayrıca hikayesi de oldukça kasvetlidir fakat bu hikaye albüm konseptine ne kadar yansımıştır orası tartışılır.

Oberhausen’li grubun temelleri 1972 yılı civarlarında atılmıştır. Yetmişlerin ortalarında ise artık grup stüdyoda sürekli çalışma halindedir. Grubun ilk olarak adını duyurması Stanley Kubrick’in 7117 adlı filminin müziklerini yapmış olmalarına dayanır. Yine bu aralar stüdyoya kapanırlar ve “Fly Away” şaheserini yaratırlar. Konserlerinde albümün sadece 1000 kopyası basılmış ve satılmıştır.

"Fly Away" içeriğindeki mellotron, bol chorus, delay ve reverb efektleriyle dinleyiciyi senfoni cennetine uçurabilecek yakıt deposuna sahip bir atmosfer ve heavy elementlerin müthiş sentezini bulabileceğiniz ender albümlerden.

Abüm, senfonik progresifin karanlık yüzünü sevenler için iyi bir deneyim olacaktır.

MINOTAURUS

Michael Helsberg / Gitar
Ludger "Lucky" Hofstetter / Gitar
Ulli Poetschulat / Davul
Bernd Maciej / Bas Gitar
Peter Scheu / Vokal
Dietmar Barzen / Klavye

FLY AWAY

1 - 7117 (6:47)
2 - Your Dream (5:40)
3 - Lonely Seas (4:42)
4 - Highway (3:20)
5 - Fly Away (13:20)
6 - The Day The Earth Will Die (4:40)
7 - Sunflowers (3:59)


8 Kasım 2008 Cumartesi

Dom - Edge of Time (1970)

Empyrium gibi bir grubu çok yaratıcı bularak; “vay anasını, klasik gitarlar ve yan flüt… nasıl da güzel yav” deyivermiştim fakat nereden bilebilirdim ki nereden baksan 30 sene önce uygulanmış (ve muhtemelen anlaşılmamış) bir müzikal formül olduğunu… İşte Dom böyle bir grup, zamanın oldukça ötesinde müziklerle haşır neşir olmuş, bu albümü de iki günlük bir acid tribi sonucunda kaydedivermişler. Pek çok açıdan iyi etmişler gibi duruyor da neslimizin vazgeçilmezi “electronica” nın yaradılışına ön ayak olarak müzik dünyasının içtenlikten ve alçak gönüllülükten uzaklaşmasına sebebiyet vermişler… Nereden bilebilirlerdi ki? Can, Faust gibi ritm bazlı bir müzikleri olmamasına rağmen (ki ben davulun olmadığı bir sound’a, hala alışabilmiş değilim) oldukça dinlenebilir ve etkileyici müzikleri. Kozmik gürültülerin arka planı inlettiği akustik bir dinleti gibi nitelendirilebilir yaptıkları müzik. Tek söz içeren parça “Edge of Time” ve sözleri oldukça psyche (kafalar güzel tabi) Dream orijinal albümün son parçası ve albümün doruk noktası. ’72 senesinde kaydedilmiş Flötenmenschen adlı seri (piyasaya sürülememiş potansiyel albüm kayıtları olmalı) en az albüm kadar etkili fakat perküsyonların dahil olması, albümün büyüsünü bozmakta. Son parça ’98 senesinde cd sürümü için özel olarak kaydedilmiş, ortada giren saçma dıram makinasını saymazsak, gayet hoş bir sample aranjmanı. Pek her bünyeye gidecek türde değil bu albüm, bunu da belirtmek isterim. DOM Laszlo Baksay / Bass Gitar, Sözler, Vokaller Gabor Baksay / Perküsyon, Flüt, Vokaller Reiner Puzalowski / Gitar, Flüt, Vokaller Hans Georg Stopka / Org, Gitar, Vokaller EDGE OF TIME 1 - Intruitus (8:55) 2 - Silence (8:53) 3 - Edge of Time (9:05) 4 - Dream (9:37) Bonus Parçalar: 5 - Flotenmenschen 1 (6:31) 6 - Flotenmenschen 2 (1:15) 7 - Flotenmenschen 3 (1:17) 8 - Flotenmenschen 4 (1:11) 9 - Let Me Explain (6:37)

Hawkwind - Quark Strangeness and Charm (1977)

Çok uzun zamandır koymayı planlıyordum fakat hangi albüm olacağına karar veremediydim. Lemmy Kilmister ile takıldıkları zamanlardan bir albüm “belki” daha etkileyici durabilirdi ama bu albüm benim favorilerimden biri ve ben ne dersem o olacak arkadaşım, a aaa!! Tamam açılış parçasıyla biraz itici bir giriş yapıyor Dave Brock abimiz ama kabul edin adamcağız androide kasmış, S.O.S. sinyalleriyle bezenmiş parça girişinden sonuna kadar sizi uzay çağına hazırlıyor ve diyor ki “ naaparsın babam, bu dönemin olayı da “bu” işte, klonlar, androidler, yığınla ıvır zıvır… iyicene zıvanadan çıkıverdik!” “Damnation Alley” basit bir komposizyon formunda başlayan fakat sözler ile Kubrick’in Dr. Stranglove’ına ziyadesiyle gönderme yaptığı parça. Sonlara doğru die-hard psychedelic fanlarına göre atraksiyonlar barındırıyor. Albümün en soft eforlarından “Fable of a Failed Race” benim favorim, gerek vokaller gerek sonundaki enfes solo ile tiril tiril bir parçaya imza atmış abiler. Tüm parçaları açıklamak istemem, gazı kaçmasın da Tangerine Dream tribi gibi duran “The Forge of Vulcan” kesinlikle krautrock fanlarına hitap ediyor. Ha bu arada pek çoğu degavdan gibi gelse de kulağa, o zamanın tüm bilimsel araştırmalarıyla harmanlanmış sözler içermekte parçalar, zaten albümün ismi de atom altı parçacıklara takılmış isimlerden gelmekte, yaa yaa… Ve bir “olmaz ise olmaz” grubu daha eklemenin verdiği huş’u ile yazımı burada noktalıyorum ve size iyi eğlenceler diliyorum. HAWKWIND Dave Brock / Vokaller, Synthesizer, Gitar, Ses efektleri Robert Calvert / Vokaller, Perküsyon Simon House / Klavye, Keman, Örs, Geri Vokaller Simon King / Davul, Perküsyon Adrian Shaw / Bass Gitar, Geri Vokaller QUARK STRANGNESS AND CHARM 1 - Spirit of the Age (7:19) 2 - Damnation Alley (9:08) 3 - Fable of a Failed Race (3:18) 4 - Quark Strangeness and Charm (3:41) 5 - Hassan I Sahba (5:22) 6 - The Forge of Vulcan (3:05) 7 - Days of the Underground (3:10) 8 - Iron Dream (1:49)

31 Ekim 2008 Cuma

Aqua - Aqua (1972)

Şöyle derinlerden bir Alman lazım dedim. Az bulunur, underground, ama güzel bir şey olmalı. Evet “Aqua” buna uygun. 1972 de Kassel’de kurulan grup aynı sene 4 tane (albümdeki ilk dört) şarkı yapmış. Bu şarkıları plak firmalarının beğenisine sunmuşlar ama nasılsa ilgi görmemişler. Grup 1978 ve 81 yıllarında 2 tane 45’lik yapmış ve bunlardan 1000’er kopya basılıp piyasaya sürülmüş. Bu unutulan grup için devreye kahramanımız “Garden of Delights” çıkmış ve bu 8 şarkıyı toplayarak bu albümü basmış. Ne de iyi yapmış. Grup, zevksiz prodüktörlerin kurbanı olmuş diyebilirim. Klavyenin ön planda olduğu müzik, güzel gitar soloları ile renkleniyor. Undergorund hissi albüm boyu devam ediyor. Adamlar maceraperest ve hisli… Burası kesin. Yaratıcılıkları yaşlarına göre oldukça gelişkin. İlk dört şarkı birbirinden güzel. Ayırt etmeden dinlenmeli. Grosskurth çok başarılı bir klavyeci. Aynı şekilde grubun tüm şarkılarında olan tek kişi Ulrich de hisli bir adam. “Bolero” albümdeki tek enstrümantal şarkı. Harika gitar ve klavye geçişleri mevcut. “Soul of my Soul” albümün uzun şarkılarından. İlk şarkı için söylediklerim bu şarkı içinde geçerli. Klavye ve gitar ön planda yine. Ek olarak Borocki’nin titrek vokali var. “Tempest “ yine aynı çizginin şarkısı. Fusion havalarında girer, adamı ağlatan bir gitar solo ile biter. Klaus Hess’in soloları gibi. Albümün en uzun şarkısı “There is a Place” bu 4’lünün son ve en “git-gel”li olanı. Albümdeki en iyi şarkı diyebilirim. Harika iş çıkarmışlar. Son 4 şarkıda eski kadroya ait bir tek Ulrich var. Değişiklik hemen belli oluyor. Yine dinlenilir ama biraz daha pop rock’a yakın havalarda şarkılar. Bir tek “No More Love” diğerlerinden sıyrılan bir şarkı. Baya güzel olmuş. Hiç değinmedik ama gitar ve klavye dışında kalan elemanlar da işinin ehli çocuklar. Dinleyince anlayacaksınız zaten. Valla gerçekten yazık. O ilk 4 şarkıyı beğenmeyen “kulaksız” prodüktörler yüzünden bu güzel gruptan mahrum kalınmış. İlk 4 kaydı çok genç yaşta yaptıkları belli oluyor. Grup dağılmamış ve devam etmiş olsaydı, olgunlaştığında kim bilir ortaya neler çıkacaktı. Neyse en iyisi dinleyin. Ne dediğimi anlayacaksınız. Çok zor bulunan baya güzel bir albüm. AQUA Martin Ulrich / Gitar (1-8) Martin Grosskurth / Klavye(1-4) Georg Röber / Bas Gitar (1-4) Bernd Billhardt / Bateri (1-4) Klaus Borucki / Vokal (2-6) Wolfgang Eckhardt / Bas Gitar, Vokal (5-6) Roy Kaleve / Bateri, Vokal (5-8) Jörg Wiesner / Klavye, Vokal (5-8) Mike Fajgel / Vokal (7-8) Jürgen Steinbrecher / Bas Gitar, Vokal (7-8) AQUA 1 - Bolero (5:25) 2 - Soul of my Soul (7:10) 3 - Tempest (5:53) 4 - There Is a Place (9:40) 5 - Going My Way (3:23) 6 - Teenage Feelings (3:47) 7 - No Use to Live On (6:17) 8 - No More Love (6:02)

29 Ekim 2008 Çarşamba

Maypole - Maypole (1970)

Açıkçası sadece kapağından etkilenerek edindiğim bir albümdü ama beğenimin sadece bununla kalmaması ve Psychedelic Rock denince aklıma ilk gelen gruplardan biri olması, albümün müzikal açıdan da doluluğunu kanıtlarcasına mahcup etmişti beni. İyiki de etmiş.

Bu albüm hakkında sağda solda pek bir bilgi yok. Seslerini duyuramamış önemli yer altı gruplarından biri olduğunu söyleyebileceğimiz gibi psych müziğin eksiksiz bir şekilde ifa edildiğini de belirtebiliriz. Kaldı ki pek fazla psych tutkunu olmasamda saygımdan oturur paşa paşa dinlerim bu elemanları. Mükemmel gitar vokal-gitar performansları, parçaların bütünlüğü ve albümün prodüksiyonu hayran bırakacak derecede iyi, kaliteli.

Albüm, ilk üçü birbirinin devamı niteliğindeki parçalar olmak üzere on parçadan oluşmakta. Şarkılarda bol jam sessionlara rastlanılsa da fazla uzun tutulmamıştır. Albümdeki favorim olan “Henry Started” ta melodilere, vokallere ve özellikle her çalgı aletine titizlikle kulak verilmelidir. Grup, yer yer Led Zeppelin, Cream gibi grupları andırsa da daha çok 68-71 dönemi Pink Floyd’u anımsatır bana.

Psychedelic hayranlarının kesinlikle göz ardı etmemeleri gereken bir albüm.

MAYPOLE

Dennis Tobell / Gitar, Vokal
Steve Mace / Gitar, Vokal
John Nickel / Bas Gitar
Kenny Ross / Perküsyon
Paul Welsh / Davul

MAYPOLE

1 - Glance At The Past
2 - Show Me The Way
3 - Henry Started
4 - Change Places
5 - Under A Wave
6 - Johnny
7 - Come Back
8 - You Were
9 - In The Beginning
10 - Dozy World

22 Ekim 2008 Çarşamba

Museo Rosenbach - Zarathustra (1973)

Efendim, düşündüm de Museo Rosenbach’ sız İtalyan senfonik etiketi olmaz, ekleyeyim dedim hazır bu aralar yazmaya vakit ayırabiliyorken. Sene 2005, günlerden Cumartesi ya da Pazar. Albüm daha yeni elime geçmiş, gece adamakıllı dinlememişim sabaha bırakmışım. Gözlerimi açtığımda müthiş bir bas armonisi ve bununla birlikte tüyler ürpertici mellotron ezgileri duyumsadığımı hatırlıyorum. Çıkmadım yatağımdan. Üzerim örtülü, gözlerim kapalı dinledim sonuna kadar. Unutamayacağım uyanışlardan biriydi kesinlikle. Ama benden önce davranıp bu nadide eseri dinlemeye koyulan kişi babamdı. Salonda her zamanki yerinde, elinde gazetesi ve yanında sabah kahvesiyle. Buradan saygılarımı sunuyorum kendisine. Evet. Kafa ütülediğimin farkındayım. Hemen bırakıyorum ve konuya dönüyorum. İtalyan senfonik akımının başyapıtlarından biri olan bu albümün kayıtları 1972 yılına dayanır. Grup daha önceleri Deep Purple, Uriah Heep gibi grupların parçalarını yorumlarken zamanla kendi çizgilerini bulmuş ve daha deneysel öğelere yer vermeye başlamışlardır. Senfonik müziğin yanında dark ve heavy prog. elementleri albümün konseptine yaraşır bir biçimde harmanlanmıştır. Bahsi geçen konsept, Friedrich Nietzsche’nin Zerdüşt adlı eserindeki “üstün insan” kavramına dayanmaktadır. 20:54 lük “Zarathustra” progresif tarihindeki en güçlü giriş parçalarından biridir. Yer yer karanlık atmosferi, tumturaklı vokali ve caz geçişleriyle müzik adına yirmi dakikalık bir gezintiye çıkarır dinleyiciyi. Bir o kadar yorucudur da. Sıkmaz insanı. Ama yorar. “Degli Uomini” ağabeylerin diğer bir senfonik caz çalışması. Neşelidir. Melodileri kendine eşlik ettirir. “Della Natura” albümün en kompleks parçasıdır. Atakları ve geçişleri boldur. Anlatılmaz dinlenir denecek cinsten. Adeta bir progresif dersidir. “Dell' Eterno Ritorno” albümün kapanış parçası. Sert riffleri, yüksek temposu ve aksak davuluyla giderayak dinleyiciyi dumurdan dumura uğratır. Ehemmiyetle dinlenilmelidir. MUSEO ROSENBACH Giancarlo Golzi / Davul, Vokal Alberto Moreno / Bas Gitar, Piyano Enzo Merogno / Gitar, Vokal Pit Corradi / Mellotron, Hammond Stefano Lupo Galifi / Vokal ZARATHUSTRA 1 - Zarathustra a) L'Ultimo uomo (3:57) b) Il re di ieri (3:12) c) Al di la del bene e del male (4:09) d) Superuomo (1:22) e) Il tempio delle clessidre (8:02) 2 - Degli Uomini (4:01) 3 - Della Natura (8:24) 4 - Dell'Eterno Ritorno (6:15)

Frumpy - Frumpy 2 (1971)

Herkese selam, hatta bonjour ! Blog'a Fransa'dan iştirak ediyorum. (Sanırım tahsilimden dolayı da uzunca bir süre öyle olacak) Bu blog'u görünce "Dünyanın Bütün İşçileri Birleşin!" sözünü anımsadım, hatta "kambersiz düğün kalmamalı" dedim kendi kendime ve hemen işe koyuldum. Tanışma faslı hepimizi sıkmadan konuya döneyim.

Grubumuz Alman ve zamanında en iyi Alman grubu da seçilmiş. Tarzları bana "Deep Purple" adlı grubu hatırlatıyor; fakat bir farkla, bu amcalar biraz kraut ! Grup 1969'dan 1972'deki dağılışına kadar geçen kısacık süreye 3 uzunçalar (longplay), bir de canlı albüm sığdırmış ve iyi de etmiş doğrusu. Daha sonra 1990 yılında eski günleri özleyip yeniden bir araya gelmişler, sanırım hala çalıyorlar bir yerlerde. Paylaşacağım albüm 1971 tarihli "Frumpy 2" uzunçaları. Özellikle "How The Gypsy Was Born" adlı esere dikkat derim. 

FRUMPY

Inga Rumpf / Vokal
Jean-Jacques Kravetz / Klavye
Karl-Heinz Schott / Bass
Carsten Bohn / Bateri
Rainer Baumann / Gitar

FRUMPY 2

1 - Good Winds (10:11)
2 - How The Gypsy Was Born (8:53)
3 - Take Care Of Illusion (7:38)
4 - Duty (12:14)

20 Ekim 2008 Pazartesi

Los Jaivas - Canción Del Sur (1977)

Son vakitlerde paso Avrupa grupları takılmışız. Dedim ki biraz Amerika civarlarına hatta güneylerine inelim. Los JaivasŞili’nin en tanınmış ve önde gelen grubu. Onların Moğollar’ı desem kötü bi benzetme yapmış olmam. Giyinişleri, esinlendikleri ve yaptıkları müzik, kullandıkları farklı enstrümanlar bana hep Moğalları anımsatıyor. Müzik tarzı olarak birçok yerde Folk olarak geçseler de bence bi o kadar da Senfonik öğe barındırıyorlar. Adamlar belli ki kendi yerel müziklerinden oldukça etkilenmiş, bizde ki “Anadolu Rock” misali onlarda kendilerine has bir müzik geliştirmişler (Inca Rock)… :))

1963 yılında Parra biraderlerle Gato Alquinta ve Mario MutisHigh Bass” adlı grubu kurmuşlar. Ardından 1969 da Eduardo Parra müzikal tarzda değişikliğe yönelmiş ve grubun adını Los Jaivas olarak değiştirmişler. Etnik tutruka, charanjo, tarka, tumbadore, bongo and maracas gibi bazılarının adlarını dahi duymadığım farklı enstrümanları kullanmış, az biraz İngiliz gruplarından etkilenerek bir sentez oluşturmuşlar. Bu albüm adamların beşinci albümü. (Tabi 1969 ve 70 yıllarında 5 cd’lik “La Voragine”i ve 1974 de “Manduka & Los Jaivas” adı altında çıkardıkları albümleri saymazsak). En güzel albümlerinden biri olarak kabul edilir.

81 yılında çıkan “Alturas de Macchu Picchu” ve 76 yılında çıkan “Los Jaivas” da baya güzel albümler. Bazı albümlerde ufak çaplı da olsa değişik arayışlara girmişler ama kalitelerini pek bozmadıkları için genelde tüm albümleri dinlenebilir durumda. Nedense inişli çıkışlı şarkıların olduğu albümler çok hoşuma gider. Gerçi progressive müziğin temel ilkelerinden biridir bu. Yine de bazı şarkılarda bu daha keskindir. “Frumpy” nin “Take Care of Illusion”ı, Corte Dei Miracoli’nin “Eterna Ricerca”sı gibi. Bu albümde de inişli-çıkışlı durumlar mevcut. Bunu özellikle Eduardo Parra’nın klavyesine borçluyuz.

Şarkılara gelince: Albümün öncü parçaları kesinlikle “Canción Del Sur” ve “Danzas”. Cancion del Sur, vokal ve klavye ile başlar. Ağır tonlarda gider ancak sonra piyano şarkıyı tırmandırarak son noktayı koyar. Bence albümün en sağlam şarkısı. Aslında Danzas’ın da aşağı kalır bir yanı yok. Senfonik öğelerle başlayan, flütün olduğu, klavye ve gitar soloları ile devam eden çok sıkı ve sürükleyici bir şarkı. “Dum Dum Tambora” yerel bir Paraguay şarkısıymış. "Canción Para Los Pàjaros" ve "Frescura Antigua", diğerlerine göre nispeten vasat şarkılar. Bu grup, diğer birçok grubun aksine hak ettiği ilgiyi görmüştür.

2003 yılında Gato Alquinta’nın cenazesine 250.000 kişi katılmış ve 3 gün sürmüş. Ara ara sıksa da çok fazla taraftarı olmadığım folk türünü içinde barındıran bir albüme göre gayet başarılı bir çalışma. Keyifle... 

LOS JAIVAS

Gato Alquinta / Vokal, Gitar, Bas Gitar
Mario Mutis / Vokal, Gitar, Bas Gitar
Claudio Parra / Piyano, Moog Synth.
Eduardo Parra / Piyano, Moog Synth.
Gabriel Parra / Bateri, Vurmalı Çalgılar, Vokal

CANCION DEL SUR

01 - La Vida Màgica, Ay Sí (3:21)
02 - Canción Del Sur (7:39)
03 - Canción Para Los Pàjaros (3:14)
04 - En La Cumbre De Un Cerro (5:06)
05 - Danzas (8:44)
06 - Dum Dum Tambora (7:50)
07 - Frescura Antigua (3:18)
08 - En Tus Horas (3:43) Bonus
09 - Mambo De Machaguay(4:12) - Bonus

18 Ekim 2008 Cumartesi

Råg I Ryggen - Råg I Ryggen (1975)

Albümün yorumuna geçmeden önce kvartetten adlı arkadaşımın İskandinav müziği hakkında yazdıklarını desteklediğimi duyurmak isterim kendisine. Gerçekten olsa ya “Scandinavian Prog” ? İtalyan senfonik gibi kendine has bir tarzları yok mu bu heriflerin? Var. Aslında biliyor musun pek de önemli değil. Anlayan anlıyor zaten… Neyse... 70’lerin ortalarında piyasaya çıkan ve grubun kendi adını taşıyan ilk albümleri, oldukça başarılı turnelerle pekiştirilince beklenilen ilgiyi fazlasıyla gördü. Hatta yıllar sonra bile orijinal LP’leri yok pahasına satılmaktaydı hala. Nedendir müthiş bir üne kavuşmuşlar zamanında. (Neden olduğu albüm dinlendiğinde anlaşılacaktır...) Neyse ki birkaç yıl önce piyasaya sürülen yeni baskıları sayesinde koleksiyoncular fazla para vermekten kurtuldu. Altı genç İsveçliden oluşan bu güzelim grupta yoğun bir Deep Purple, Wishbone Ash ve Uriah Heep etkisi kolaylıkla fark edilecektir. Bunların yanında arkadaşların senfoniğe olan tutkuları da göze çarpan ve belki de onları kendileri yapan diğer önemli bir nokta. Yaşlarının getirmiş olduğu toylukları görmezden gelecek olursak oldukça başarılı, bol geçişlere sahip, cevval bir albüm ortaya çıkartmışlar. Andrew Latimer’i anımsatan yan flüt soloları, Detlev Schmidtchen’e taş çıkartacak klavye partisyonları ve tabiri caizse müziklerine “cuk” diye oturan vokaliyle sıkılmadan, hatta severek dinleyebilmek mümkündür sanırım. Bir de Latimer dedim diye Camel gibi oturaklı bir grup beklemeyin, bir çeşit “denedim-buldum” müziğidir denilebilir ama iyi olmuş. Cidden… RAG I RYGGEN Jonas Warnerbring / Vokal, Flüt Christer Sjöborg / Klavye Bjorn Aggemyr / Bas Gitar Björn Nyström / Gitar Jan Aggemyr / Gitar Peter Sandberg / Davul RAG I RYGGEN 1 - Det Kan Väl Inte Vara Farligt (5:37) 2 - You Know It Ain't Easy (7:17) 3 - Spångaforsens Brus (5:52) 4 - Jan Banan (5:10) 5 - Naked Man (6:12) 6 - Queen of Darkness (4:31) 7 - Sanningsserum (6:30) 8 - Sanningsserum (live) (7:26) 9 - Jan Banan (live) (5:26) 10 - Land Over the Rainbow (live) (5:15)

17 Ekim 2008 Cuma

Glass Harp - Live at Carnegie Hall (1971)

60’lar sonunda ortaya çıkan en baba gruplardan birini gururla takdim ederim. Neden “Glass Harp” ve “Synergy” albümleri değil de live albümünü ele aldım derseniz; her ne kadar kaliteli bir kadroya sahip olsalar da (bkz. gitarda Phil Keaggy, davulda John Sferra) ilk iki albümlerinde zamanının blues tabanlı hard rock öğesinin dışında farklı bir şeyler göze çarpmıyor. Gelelim söz konusu albüme. Öncelikle belirtmem gerekir ki ilk başta kulağınıza gelen müziğe karşı yabancılık duyabilmeniz söz konusu olabilir. Bilmiyorum bende öyle olmuştu. Ama dinledikçe dinleyesi geliyor insanın bir süre sonra da. Stüdyo albümlerindeki parçaların burada bir nevi farklı ve daha ele gelir bir performansta icra edildikleri kesin. Vokaller bana göre pek başarılı olmasa da bu adamlara müzik yapamıyor diyemeyiz kesinlikle. Kayıt tarihi 1971 olan konserde inanılmaz bir performans sergileyen Phil Keaggy’e tapmayacak gitarcı yoktur. Üstelik de, otoritelerce zamanında çığır açmış Allan Holdsworth, Uli Jon Roth vs. yaratıkların isimleri arasında kendine yer bulmuşsa. Yaratıcılık ve yüksek armoni konusunda ihtisas yapmış kardeşimizin o tarihte henüz 20 yaşında olması daha bir takdir ettiriyor insana kendisini. Saçını başını yolan insanlar da olmuştur tabi ama biz yapmayız öyle şeyler. Yiğidi öldür hakkını yeme der, geçeriz (: Bu gruba hakkını vermek gerekiyor, bu güne kadar hak ettiklerini alamamış olsalar da. Ne de olsa bir kapıyı kapatmadan, ilerisi adına farklı bir kapı açabilmiş gruplardan birisi olduklarını düşünmek pek de mantıksız gelmiyor onları tanıdıktan sonra. GLASS HARP Phil Keaggy / Gitar John Sferra / Davul Daniel Pecchio / Bas Gitar Mary Smith / Vokal LIVE AT CARNEGIE HALL 1 - Look In The Sky (10:42) 2 - Never Is A Long Time (3:26) 3 - Do Lord (4:29) 4 - Changes (6:21) 5 - Can You See Me (29:10)

10 Ekim 2008 Cuma

Cravinkel - Garden of Loneliness (1971)

Şimdi “Niye Cravinkel?” derseniz cevabım “enteresan bi grup da ondan” olur. İlk albümü yayınlanmış bende bunu yayınlayayım böylece grubun diskografisi tamamlansın... Cravinkel, adını belli ki gitarist Gerd Krawinkel’dan alan, kısa müzikal kariyeri olan bir Alman gruptur. Grubun enteresanlığına gelince; 1970(Cravinkel) ve 1971’de çıkarmış oldukları 2 albüm birbirlerinden cidden çok farklıdır. 1 senede grupta ne değişti bilmiyorum ama bu albümde kendilerine daha iyi bir tarz seçtikleri kesin. İlk albümlerinde ki o kısa şarkılardan oluşan Country müzik tarzından sıyrılıp tam bir “Psychedelic Jam Band” olmuşlar. İyi de yapmışlar. Albüm 3 şarkıdan oluşuyor. Müzik, gitarist Krawinkel’ın etrafında dönüyor. “Jam Session”’ların bol olduğu bir albüm. Arkadaşlar baya bi vurmalı kullanmışlar. Eh emprovize soloların veya geçişlerin olduğunu söylememe gerek yok. İlk şarkı normal bi heavy rock şarkısı gibi dursa da arada atılan sololar fena değil. Bu albümde genelde son şarkı olan 20 dakikalık “stoned” beğenilir. Bazen sıksa da güzel bir şarkı. Albümle aynı adı taşıyan “Garden of Loneliness” benim bu albüm için favorim. Vasat vokali olan grup için yine de güzel yorumladıkları bir şarkı. Şarkının ortalarında kullanılan wah wah güzel bi hava katmış. İniş-çıkışlı bir çalışma olmuş. “Stoned” bazen çift gitarla giriştikleri, bazen de klasik gitar (country etkisi biraz kalmış grupta) kullanılan bi şarkı. Fazla vokal kullanmışlar diye düşünüyorum. Sıkıcı orta bölümden sonra yine sert sound’la devam ediyorlar. Müziğe aman aman katkısı olmamış bir gruptur Cravinkel. Yine de bir çırpıda dinlenebilen güzelce bir albüm yapmışlar. Hele ki o ilk albümden sonra bence çok iyi iş çıkarmışlar. Edinmekte fayda var. Keyifle dinleyin..

CRAVINKEL
Gerd Krawinkel / Gitar, Vurmalı Çalgılar
Rolf Kaiser / Vokal, Bas Gitar
Klaus Meier / Gitar, Vokal, Vurmalı Çalgılar
Georg Haupt/ Bateri

GARDEN OF LONELINESS
01 - Sitting in the Forest (10:18)
02 - Garden of Loneliness (9:43)
03 - Stoned (20:15)

4 Ekim 2008 Cumartesi

Queen - Queen II (1974)

Progresif severlerin (özellikle 70’lerin müptelası olmuş kısım) ne denli haz ettikleri bir gruptur bilmiyorum ama bence o dönemin çok ötesinde bir müzik yaptıkları aşikardır. Açıkçası benim tanışmam (tıpkı bundan öncekiler gibi) çok eskilere dayanmıyor. Cyphre sayesinde tanıdığım bir metalcore grubunun coverladığı “Bicycle Race”i dinlemem kısmen ön yargılarımı yıkmamı sağlamıştı. (fevkalade stereo oyunlarıyla bezenmiş bir parçadır kendisi) Tüm ön yargılarımdan kurtulmam “Bohemian Rhapsody”i dinlememle gerçekleşti. Sonra baştan başlayarak diskografilerini yoklamaya başladım ki takıldığım albüm tam da Queen II oldu. Açılış introsundan “Father to son”a geçişle başlayan bir transition obsesifliği neredeyse albümün tamamına yayılmış durumda. Mercury hiçbir hemcisinde (sanırım Jon Anderson’ı ayrı tutmak lazım) rastlayamayacağınız tizlikte bir sese sahip. Hayal bile edemeyeceğimiz notaları basmakta zerre zorlanmayan bir gırtlağa sahip. (toprağı bol olsun diyelim) White Queen ve The March of The Black Queen arasında yapacağınız karşılaştırmalar, sesi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanıza yetecektir. Brian May, kendi üretmiş olduğu gitarı Red Special ve kullandığı ilginç synthesizerlarla ön plana çıkıyor. Some Day One Day de onun tamamen besteleyip sesini verdiği parça. Hoş bir ballad. Roger Taylor grubun asi çocuğu, türlü çığlıklarla agrasyonun boyutlarını artırmakta ayrıca annelere ithaf ettiği The Loser in the End i besteleyip vokallerini yapmış kişi. Davul partileri zaman zaman çok yavan gelmesine rağmen, neredeyse hiç mi hiç sırıtmamıştır grup tarihi boyunca. John Deacon ölesiye mütevaziliğinin ardında yatan müzikal açlığını bestelerde göstermiştir. Bas partileri Brian May den yana kalmaz güzellikte ve yaratıcılıktadır. Albüm baştan sona şaheserlerle bezenmiş, en önemlileri de saykodelyayı damarlarınızda hissedebileceğiniz The Fairy Feller’s Master Stroke ve Mercury ‘nin bestesi olan (mutlaka ağzınıza yapışacaktır) Funny How Love Is ile birlikte White Queen ve The March of the Black Queen ikilisi (Mercury nin iki parça arasındaki vokal farklılıklarına dikkat etmenizi öneririm) ve son olarak Ogre Battle ki erken dönem nwobhm çalışmalarına örnek olabilecek agrasyon ihtiva etmektedir. QUEEN Freddie Mercury / Vokal, Piyano, Harpsikord Brian May / Gitar, Piyano, Zil, Vokal Roger Taylor / Perküsyon, Çığlıklar, Vokal John Deacon / Bass, Akustik gitar QUEEN II 1 - Procession (1:12) 2 - Father to Son (6:12) 3 - White Queen (As It Began) (4:33) 4 - Some Day One Day (4:21) 5 - Loser in the End (4:01) 6 - Ogre Battle (4:08) 7 - Fairy Feller's Master-Stroke (2:39) 8 - Nevermore (1:17) 9 - March of the Black Queen (6:03) 10 - Funny How Love Is (3:14) 11 - Seven Seas of Rhye (2:48)

28 Eylül 2008 Pazar

Elonkorjuu - Harvest Time (1972)

Bu İskandinavlarda sağlam müzikal bilgi ve icra var. Daha önce de söylemiştim, bir başlığı çoktan hak ediyorlar. Kimse vermiyorsa ben kendi kendime vereyim bari: “Scandinavian Prog”… eh fena bi başlık olmadı :) Elonkorjuu Finlandiya’dan çıkmış bir grup. Jukka Syrenius tarafından kurulmuş, zaman zaman underground hissi uyandıran, bir “heavy prog” grubu. Kendilerine özgü bir tarzları olsa da, sanırım zamanında “Cream” gibi gruplardan etkilenmişler. Gitarın başı çektiği, bas’ın sesini kökledikleri, Poijarvi’nin klavye ve flüt ile zenginleştirdiği, yerinde durmayan sürekli atak halde takılan baterinin olduğu bir grup. Bu adamlar 60 sonlarında kurulmuş ve 1970’de Finlandiya’da yapılan bir tür Rock Müzik yarışmasında 2. Olmuşlar. İki yıl sonra da bu albümü çıkarmışlar. Daha sonra grup şansını İngiltere’de denemek istemiş ve grubun adını zaten Fince “Elonkorjuu” anlamına gelen “Harvest” olarak değiştirmişler. 2. Albümlerini (Flying High, Running Fast) 1978'de bu adla çıkarıp, İngiltere turnesine çıkmışlar. Grup aynı yıl dağılmış. 2003 yılında tekrar bir araya gelen grup, “Scumbag” adlı 3. albümünü çıkarmış. Grup halen kendi ülkesinde aktif olarak müzik hayatına devam etmekte ve kapalı gişe konserler vermektedir. Şarkılara gelince; albüm, bonus şarkı hariç hepsi 5 dakikanın altında, o döneme göre kısa şarkılardan oluşuyor. Baştan sona kalitenin bozulmadığı, şarkı atlamadan dinlenebilecek bir albüm. İlk şarkı “Unfeeling”, grubun müzikal tarzını yansıtan, sıkı ve güzel bir şarkı. “Praise to Our Basement” albümün en güzel şarkılarından biri. Aslında bir ballad demek daha doğru olur. Şarkının modunu yakalarsanız, basit gibi görünen sözleri (wish I were a little boy playing with my little toy…) sizi etkileyebilir. “Swords” gelgitleri olan çok güzel bir şarkı. “Captain” ve özellikle enstrümantal olan “Future”da Syrenius gerçekten çok başarılı bir iş çıkarmış. Pessi’nin kopuk bas’ı da albümün genelinin gizli kahramanı diyebilirim. Lajunen’in enteresan ama güzel bir vokal tekniği var. Bin tane adam arasından kolayca seçilir. “Old Man’s Dream” yine gitar ve bas’ın kudurduğu bir şarkı. Kolay dinlenir, asla yerinde durmayan, buram buram 70’ler kokan, baya başarılı bir İskandinav Rock albümü. Müziği bilen bir grup. Zaten bu durum ülkelerinde hala kapalı gişe konser vermelerinden belli. Bence el altında olması gereken “içten” yapılmış bir albüm. Keyfini çıkarın… 

 ELONKORJUU Jukka Syrenius / Gitar, Vokal Veli-Pekka Pessi / Bas Gitar Heikki Lajunen / Vokal Eero Rantasila / Bateri Ilkka Poijärvi / Gitar, Klavye, Flüt HARVEST TIME 1 - Unfeeling (3:23) 2 - Swords (4:03) 3 - Captain (3:41) 4 - Praise to Our Basement (4:43) 5 - Future (3:55) 6 - Hey Hunter (3:40) 7 - The Ocean Song (3:17) 8 - Old Man's Dream (4:44) 9 - Me and My Friend (4:01) 10 - A Little Rocket Song (4:04) 11 - Where is the Rising Sun (8:06) "Bonus"

20 Eylül 2008 Cumartesi

Ragnarök - Ragnarök (1976)

İsveç'li elemanlar dingin, insanın ruhunu okşayan, bir iç huzur yakalamasını sağlayan bir albüme imza atmış 70'lerin ikinci yarısında. Quebec'li daha önce blog'a da eklemiş olduğum Harmonium benzeri folk soundları var. Ve tıpkı Harmonium gibi, Ragnarök dinlerken çıkan melodiler için; "Lan ben bunu bir yerde duymuştum, valla lan" diyebiliyorsunuz. ki bu cümle Promenader parçasında bir haykırışa dönüşüyor. Büyük ihtimalle o parçadaki flüt melodisini bir dallama Türk dizisinin promo'sunda duymuşsunuzdur, nitekim Harmonium'da bu başıma geldi, şaşırdım kısaca duruma. Efendim bir kaç kelam daha edeyim; gitar kullanımı, nasıl derler, minimal mi, öyle bir şey. Flüt zaman zaman Ian Anderson fırlaması oluyor, bazen de yine değindiğim gibi Harmonium sakinliğinde. Akustik bir anlayışla kaydedilmiş albüm, bu bakımdan sürekli bir sakinlik söz konusu. Kimse heyecanlanmıyor, melodiye abanmıyor, her şey kaymak gibi ilerliyor. Parçalar uzun, epik bir yapıya sahip olmamasına karşın, birbirini tamamlayan, ortak atmosfere sahipler. Bu da albümü baştan sona rahat dinlemenizi sağlıyor. Harmonium'u burdan indirip ya da farklı bir yolla dinlemiş olanlar bu albüme de dalabilirler direk. Grup İsveç'li prog-folk grubudur, aynı ismi taşıyan diğer iki grupla karıştırmayalım. RAGNARÖK Lars Peter Sörensson / Davul Stefan Ohlsson / Davul, Gitar Peder Nabo / Flüt, Gitar Staffan Strindberg / Elektrik Bass Peter Bryngelsson / Gitar Henrik Strindberg / Elektrik gitar, Flüt, Soprano flüt, Soprano saksafon RAGNARÖK 1 - Farvel Köpenhamn / Goodbye Copenhagen (2:30) 2 - Promenader / Walks (4:40) 3 - Nybakat Bröd / Freshbaked Bread (3:01) 4 - Dagarnas Skum / Foam Of The Days (8:07) 5 - Polska Fran Kalmar / Reel From Kalmar (0:46) 6 - Fabriksfunky / Factoryfunk (4:49) 7 - Tatanga Mani (4:34) 8 - Fiottot (1:23) 9 - Stiltje-Uppbrott / Calm-Breaking Up (4:21) 10 - Vattenpussar / Pools Of Water (4:08)

Bunalımlar - Bunalımlar (1970)

Dedim ki bizden de bir şeyler olması gerekir burada. 70’lerin havasını soluyan, hatta kendinden çok şey katan, “Anadolu Rock” başlığını hayata geçiren önemli sayıda rock grubu vardı. Bu ülkeden çok değerli müzisyenler çıktı. Maalesef birçoğu en iyi ihtimalle bir 45’lik ile müzik kariyerlerini noktaladılar. Bazılarının bu şansı dahi olmadı.

İşte Bunalımlar. Cem Karaca’nın menajerliğini yaptığı grup, Türk Rock müzik tarihinin en önemli Underground Psychedelic grubudur. Daha da önemlisi Türk müziğinin “Yardbirds” üdür. Bilindiği üzere Yardbirds’de Eric Clapton, Jeff Beck ve Jimmy Page çalmış, grup dağıldıktan sonra her biri efsane mertebesine ulaşmıştır. İşte bizim efsanelerimiz de bu gruptan.

Grup 1969 yılında gitarda Aydın Çakus, basta Ahmet Güvenç, davulda Hüseyin Sultanoğlu kadrosuyla kuruldu. Grubun 3 senelik kariyerinde Aydın Çakus dışında kalan kadro, maddi kaygılardan dolayı, sürekli değişmiş, ancak kalitesinden ve çizgisinden asla ödün vermemiştir. Her ne kadar konserlerinde hiç Türkçe şarkı çalmasalar da yaptıkları 45’likler, o dönemin modası “Anadolu Rock” tarzına yakın, Türkçe sözlü şarkılardan oluşur. Yardbirds olayına gelirsek: Ahmet Güvenç gruptan ayrıldıktan sonra “Kurtalan Express” da halen müzik kariyerine devam etmektedir. Nihat Örerel uzun yıllar Erkin Koray ile çalıştı, hatta Şaşkın ve Krallar şarkıları ona aittir. Hüseyin Sultanoğlu,1970’de “Kardaşlar”da, daha sonra “Dervişan” da davul çaldı. Cengiz Teoman “Kardaşlar”da, Mehmet Gözüpek “Dadaşlar”da baget salladı. Grubun kurucusu ve değişmez elemanı Aydın Çakus, Nur Yenal ve Özkan Uğur ile birlikte “Ter” grubunu kurdular. Bilindiği gibi “Ter” bir süre Erkin Koray ile birlikte çalıştı. Ayrıca Aydın Çakuş’un “Haramiler”de de çaldığını belirtmek lazım.

Şarkılara gelince: yazımda daha önce bahsettiğim gibi tam bir psychedelic albüm. Tabi Türk motiflerini de içinde barındırdığını belirtmek lazım. Albümün genelinde sert sound’un, yani Aydın Çakus’un ön planda olduğunu görüyoruz. “Taş Var Köpek Yok”un olduğu 45’lik, o dönem Amerika’sında bile baya popüler olmuş. Bestesini Ahmet Çakus’un yaptığı şarkının (sözleri 500’lü yıllarda yazılmış) sonunda konuşan ses, grubun prodüktörü Cem Karaca’dan başkası değil. Arka yüzdeki “Yeter Artık Kadın” grubun tarzını yansıtan güzel bir şarkıdır. 1972 yılı şarkısı “Kınalı Gelin” de Aydın Çakus ile basist Melik Yirmibir çok sağlam çalmışlar. “Aşk Senin Bildiğin Gibi Değil”de Aydın Çakus yine döktürmüş. Aydın Çakus, Berç Yenal, Nur Yenal ve Melik Yirmibir’li kadro ile yapılan enstrümantal çalışma olan “Bunalım” grubun yaptığı en kaliteli çalışmalarından biridir. Diğer enstrümantal çalışmaları “Başak Saçlım” grubun en çok ilgi gören şarkılarındandır. Son yılında yaptıkları şarkılar rock motifinden çok “Anadolu Pop” çizgisine yakındır.

Gerçekten Türk Rock müzik tarihinin mihenk taşıdır bu grup. Onlar için kullanılan “Müzik okulu” tabirine kesinlikle katılıyorum. Hak ettiği yerde mi? Kesinlikle hayır. Yurtdışında bile halen birçok yerde büyük saygı ve ilgi ile dinlenirler. Yabancı birçok müzikseverin dinledikten sonra hayretle bana grup ile ilgili sordukları sorulara maruz kaldım. Hatta işi abartanlar oldu. “Dinlediğim en iyi etnik psychedelic grup” diyen heyecanlı insanlarla tanıştım. Ne kadar haklılar? Bence çok haklılar.

Küçük bir ses dahi olsa bu grubu ve değerli müzisyenleri bilmeyenler için tanıtmak, 3-5 cümle de olsa onlardan bahsetmek gurur veriyor insana. Böyle gruplar da var işte bizde… Keyifle, saygıyla ve gururla dinleyin…

BUNALIMLAR

Aydın Çakus / Gitar, Vokal
Ahmet Güvenç / Bas Gitar
Hüseyin Sultanoğlu / Bateri
Nihat Örerel / Bateri
Berç Yenal / Gitar
Nur Yenal / Bateri
Melik Yirmibir / Bas Gitar, Vokal
Cengiz Teoman / Bateri
Mehmet Gözüpek / Bateri

BUNALIMLAR

01 - Bir Dunya Da Bana Ver Tanrim (3:49)
02 - Ask Senin Bildigin Gibi Degil (3:43)
03 - Kinali Gelin (3:52)
04 - Guzel (3:01)
05 - Tas Var Kopek Yok (3:59)
06 - Yeter Artik Kadin (3:27)
07 - Basak Saclim (3:00)
08 - Bunalim (3:36)
09 - Bir Yar Icin (2:47)
10 - Ayrilik Olmasaydi (3:37)
11 - Zeynebim (4:15)
12 - Dosta Bizden Selam (2:50)
13 - Hele Hele Vay (3:28)
14 - Iste Geldim Gidiyorum (3:40)


19 Eylül 2008 Cuma

Jacula - Tardo Pede in Magiam Versus (1972)


Ya, ben bu albümü ne zaman dinlesem aklıma Christopher Lee & Peter Cushing ikilisinin oynadığı Horror Express geliyo. Hiç alakası yoktur oysa filmle. Hatta film albümden sonra vizyona girmiştir. Lakin verdiği atmosfer öylesine uygundur ki o filme insan "keşke.." der, "...keşke filmde kullansalardı bu albümü!"

İtalyan senfonik rock grubudur Jacula. Kilise müziği bu albümün temelini oluşturur. Baştan sona hemen her parçada kilise orgu kullanılmıştır. En zor albümlere alışık rock dinleyenleri bile kendine bağlaması uzun süre alabilir ama bu kötü olmasından değil üzerine çalışılması gerektiğindendir. Vokal ilk iki parçada sıklıkla duyulur, geri kalanında söz genel olarak müziğindir. Doris Norton'un hakkını bu noktada vermek gerekir. Zira öyle bir sesi ve vokal tekniği vardır ki dinlerken acı çeken bi ruhun yakarışlarını duyarsınız; canınız sıkılır, moraliniz bozulur, bi kasvet çöker üzerinize. İkinci parçada Bartocetti'nin geri vokalleri de Norton'un tamamlayıcısı niteliktedir ve gözleriniz önce tavana takılır sonra da ortalıkta ip ararsınız. Vokalin söyleyeceği sözleri doruk noktasına getirmesinin hemen ardından giren kilise orgu sizi canınızdan bezdirir. Albümün dinlenmesi bittiğinde bi 45 dk. kadar dinlenmek ve boşluğa doğru sabitçe bakmak gerekebilir. İlk dinleyişin ardından ikinci dinleme uzun bi süre sonraya kalabilir belki ama mutlaka yinelenecektir ve sıklıkla dinleme arzusu duyulacaktır.

Bu elemanların ilk albümü değildir Tardo Pede Im Magiam Versus. In Cauda Semper Stat Venenum'dur ilk albüm ve bunun kadar iyi olmasa da şaane'dir o da. Yalnız o albümde vokal Bartocetti'dedir ve Norton sadece davul ve synthisizer ile ilgilenmektedir. En başta söylenmesi gerekeni en sona bıraktık belki ama unutmadık da neticede. Grubu bir araya getiren Antonio Bartocetti'dir ve 1968 yılına denk düşer kuruluşu. İlk albüm 1969'da yayınlanır. Tanıtımını yaptığımız bu albümün ardından da grup adını Antonius Rex olarak değiştirerek yoluna devam eder. İlginç olan Jacula'nın Antonius Rex'den daha kaliteli albümler kaydetmiş olmasına rağmen Antonius Rex'in daha çok tanınmış olmasıdır.

JACULA

Antonio Bartoccetti / Vokal, Gitar, Bass
Doris Norton / Vokal, Synths
Albert Goodman / Davul
Charles Tiring / Kilise Orgu, Piyano

TARDO PEDE IN MAGIAM VERSUS

1 - U.F.D.E.M. (9:02)
2 - Praesentia Domini (10:58)
3 - Jacula Valzer (6:21)
4 - Long Black Magic Night (6:21)
5 - In Old Castle (9:36)

15 Eylül 2008 Pazartesi

Axis - Sewers Down Inside (a.k.a. Axis) (1973)

Çok sevdiğim ekol ülkelerden biridir Yunanlılar. Belki çok sayıda albümleri yok 70’lere ait ama yapılanlar da pek başarılı. P.L.J. Band, Akritas, Aphrodite’s Child, Socrates, Nemesis… Hakikaten az ama öz. İşte bu ülkeden çıkan en iyi gruplardan biri de Axis’dir. Bende yeri biraz ayrıdır bu grubun. Küçükken evdeki plakları karıştırıp aralarında kapağı ilginç olanları dinler, ezberlerdim. Bunlardan biride bizde bir 45’liği olan Axis’ti. Ela Ela / Living In adlı 2 şarkı vardı. Kapakta büyük puntolarla “Ela Ela” yazardı ama ben “Living In” i çok severdim. Halen arada bir dinlerim bu plağı. Bildiğin Hard Rock'a yakın hafif Psychedelic ruhu olan bir 45’lik. Nerden bilirdim ki bu heriflerin “Sewers Down Inside” adlı bir başyapıt albümleri olduğunu. Uzun bir süre bu ikisinin aynı grup olduğuna inanmadım. Neyse ki internet denen bir şey var. Öğreniyor insan.

Deseler ki bu albüm Yunanistan’ın çıkardığı en iyi albüm, altına imzamı atarım. Eh 3-5 albüm sayarım bi de bunlar var diye:)… Ayıp olmasın diğerlerine. Albüme gelince: tarifi gerçekten çok zor. Birçok alt kültürün izlerini taşıyan harika bir albüm. Genel bir fusion havası olsa da, senfonik öğeleri de içinde barındıran bir albüm. Mellotron’un olduğu, bazen kilise klavyesi ve korosunun eşlik ettiği, Canterbury’den de az biraz ilham alan bir albüm.

Grubun esas adamı klavyeci Visvikis. Sakınmadan mellotron kullanmış, iyi de etmiş. Açılış şarkısı, “Waiting a Long Time”, albümle hiç alakası olmayan bir heavy prog şarkısı. “Sewers Down Inside” tek kelime ile albümün başyapıtı. King Crimson Moonchild’ı andıran başlangıcından sonra kısa bir senfonik patlama ve ardından sonlanan bir şarkı. Her şey var bu şarkıda. Visvikis’in vokalinin de şarkıya çok uyduğunu söylemek lazım. Bundan sonrası Mellotron’un havalarda uçtuğu fusion geçişlerin ağır bastığı şarkılardan oluşuyor. Ancak “Pa Vu Ga Di” yi bu tanımdan baya bi ayrı tutmak gerekir. Bitiş şarkısı “The Planet Vavoura” nefis bir solo ile bitiriyor albümü.

Gerçekten farklı ve çok güzel bir albüm. Komşu bu işi biliyor burası kesin. İçinde “bir dünya” barındırıyor desem doğru olacak. Fusion’dan senfoniğe, canterbury’den deneyselliğe birçok şey var. Kanımca herkesin elinde olması gereken bir albüm. Yunanlıların başyapıtı… Not: Hemen belirteyim, bu 1973 yılı albümü ayrıca “Axis” olarak da bilinir. 1971 yılında çıkan ilk albümlerinin adı da Axis. Bu ikisi tarz olarak tamamen birbirinden farklı 2 albümdür. İlkini dinlemeseniz de olur. :)

AXIS

Demis Visvikis / Klavye, Mellotron, Vokal
Alezandros Fantis / Bass
Christos Stassinopoulos / Davul, Vurmalılar
George Hadjiathanassiou / Dvul, Vurmalılar

SEWERS DOWN INSIDE

01 - Waiting a long time (4:27)
02 - Sewers down inside (6:19)
03 - Materializing the unlimited (5:03)
04 - Asymphonia I (5:06)
05 - Suspendet Precipice (1:49)
06 - Roads (5:06)
07 - Asymphonia II (2:50)
08 - Dancing Percussion (2:38)
09 - PaVuGaDi (3:45)
10 - The Planet Vavoura (3:56)

Ikarus - Ikarus (1971)

Uzun zamandır bloga yazacak cesareti bulamıyordum kendimde. Zira bloga yazan diğer arkadaşlar öyle şaane metinler oluşturmaya başladılar ki benim bile dibim düştü (ne demekse). Eskiden dar alanda oynuyorduk ama şimdi görüldüğü üzere (bkz: Sağdan Say ve Ne kadar Globaliz) epeyce bi genişledik. İyi bişey mi bu? Air'a yorum yazan İsimsiz'in söylediklerine rağmen iyi bişey. Bi dolu insanla bi dolu şey paylaşmışız işte, her ne kadar tanımasak da. Amaç da buydu zaten. Daha doğrusu amaçların ilki buydu. Yapabilecek miyiz'i deniyorduk. Gördük ki yapabiliyoruz. Demek ki diğer amaçlara (projelere) gönül rahatlığı ile geçebiliriz artık. Gentleoctopus blogu kendi yolunu tutturdu ve aramızdan eksilenler, gelenler, gidenler olsa da yoluna devam ediyor ve umarız daha uzun süre de eder. 40-50 yaş üstü eski rocker'lardan tut da 17 yaş ÖSS hazırlığına girişmiş çılgın bir elmas gibi parıldayan genç arkadaşlara uzanan bi kuşağı yakalamışız. Sevindirici. Büyük bir arsızlıkla (ve Morrison'a en içten sevgi ve saygımızla..) "Bütün dünyayı istiyoruz! Hemen şimdi istiyoruz...!" Kelebekler Vadisi'nden başlayan ve Ayvacık zeytinliklerine uzanmasını hayal ettiğimiz hikayenin bi yerlerindeyiz. Bunca laftan sonra gelelim Ikarus'a. Bu arkadaşlar da Alman. Lakin haftalardır üzerinde durduğumuz ve Krautrock diye tabir edilen janra mensup değiller. Eclectic Prog ya da Heavy Progressive diye adlandırabileceğimiz bi tarzda yürüyorlar. Tek albümlük gruplardandır kendileri ama Electric Sandwich'deki şaane'liği beklememek de lazım. Biraz daha naifler. Melodik yapı üzerinde geziniyorlar sıklıkla arada da atonal gibi gelen bazı oynamalar yapıyorlar. Flüt, saksofon, klarnet gibi aletleri de müziğe dahil etmişler ama Jethro Tull ya da Focus gibi de değiller. Kuş sesleri, dağ başı gürültüleri (hahahaha sessizlik olsa gerek bu) filan da geliyor arada. Çok enteresan iniş çıkışlar, bir anda değişen melodiler de mevcut. Bazen "la la la yoksa Ken Hensley ve David Byron da mı var burda?" sorusuna bile yöneltiyorlar insanı. Bi an Agitation Free çalıyo bile zannedilebilir. Amaaan takılmış işte adamlar. Şaane değiller dedik ama arşivlenmeyecek de değiller. Hatta arşivde olmazlarsa eksik kalır o arşiv görüşündeyim ben. Zaten bu arşiv olayının da boku çıktı. Sayısını unuttuğumuz kadar çok albüm var arşivde. İçinden eleme yapamadığımız gibi her geçen gün yeni yeni şeyler ekliyoruz. Ayvacık Zeytinliklerine uzanan projenin gerçekleşmesi ivedi şekilde olmalı gibi bi hiz uyandı şimdi bende. Dinleyin işte… Ikarus...

IKARUS
Lorenz Köhler / Lead Vokal
Wolfgang Kracht / Bass, Back Vokal
Jochen Petersen / Akustik & Elektrik Gitar, Alto & Tenor Saksofon, Flüt, Klarnet, Back Vokal
Bernd Schroder / Davul, Vurmalılar
Manfred Schulz / Gitar, Lead Vokal (4), Back Vokal
Wulf-Dieter Struntz / Org, Piyano

IKARUS
01. Eclipse: (15:24)
        a) Skyscrapers
        b) Sooner or later
02. Mesentery (6:11)
03. The raven (including "Theme for James Marshall") (11:43)
04. Early bell's voice (7:43)

10 Eylül 2008 Çarşamba

Air - Teilwiese Kacke…Aber Stereo (1973)

Yine gölgede kalmış bir Alman daha AIR… Grubun 1973 çıkışlı tek albümü “Teilwiese Kacke…Aber Stereo” tam bir underground albüm. Müthiş yaratıcı fikirler olmasa da sizi rahatsız etmeden dinleyebileceğiniz bir albüm.

Müziğe gelince; şarkıları ilk defa dinlediğimde kendi kendime sordum: “bu sound bir şeye benziyor ama neye?” Murat Ses’in “Home Recordings” inin üzerine bateri koy işte buna yakın bir sound olur. Başka bir tabir kullanmam gerekirse gitarsız “Coupla Prog”un ilkel hali gibiler. Belli ki grubun has elemanı Michael Brod. Müzik tamamen onun üzerine inşa edilmiş. Böyle olmuş olsa da bence basist Gerhard Fünfsinn gerçekten çok başarılı çalmış. Kesinlikle bu grubun üstünde bir ritm anlayışı var. Bir gitaristleri var gibi görünse de aslında yok. Var da yok. Arada bir girip 10-15 saniye bir şeyler yapıp geri kaçıyor. Genelde klavye-bas’ın beraber takıldığı bir albüm. Birde arkada uzaktan gelen bir bateri var tabi…

Şarkılara gelince; tamamı enstrümantal olan albümde, ilk 4 şarkıda biraz monoton giden müzik “Allright, Ernie” ile biraz kabuğundan sıyrılır gibi oluyor. Grup 10 dk. nın üzerindeki iki şarkıları “Blues 2” ve “Zopf” da biraz daha kendilerini zorlamışlar. “Zopf” bu ikilinin iyisi diyebilirim. Flüt sadece “Kantate 140,4” şarkısında var. Albüm kayıtları sanırsam Brod’un yeni yeni flüt dersleri almaya başladığı vakitlere denk gelmiş. :)

Belli ki grup elemanlarının bayağı genç olduğu “Air”, müziğe bir yenilik getirmemiş. Yinede Almandır… Bi şekilde dinlettirir kendini. Başta da söylediğim gibi rahatsız etmez, en fazla sıkabilir. Ama benim gibi dipte kenarda kalmış, sanki evin bir odasında kaydedilmiş izlenimi veren albümleri sevenlerin edinmesinde fayda var…

AIR

Michael Brod - Klavye, Flüt
Peter Dettlaff - Gitar
Gerhard Fünfsinn - Bass
Georg Weber - Davul

TEILWIESE KACKE... ABER STEREO

1. D-Zug
2. Kantate 140,4
3. Herzinfarkt
4. Blues 2
5. Alright, Ernie
6. A-G-E
7. Zopf